İngiltere’de haftanın öne çıkanları

İngiltere’de haftanın öne çıkanları

Sizewell C nükleer santral izninin eli kulağında

Sizewell C, İngiltere'nin onay aşamasındaki yeni nükleer enerji santrali. Gücü yaklaşık bizim Akkuyu ayarında olacak. (Sizewell C'de 1600 MWe'lik 2 reaktör olacak, bizim Akkuyu'da 1100 Mwe'lik 4 reaktör olacak). Santral Suffolk sahile kurulacak (Hollanda'nın karşı kıyısı). Boris Johnson'un siyasi ömrü bu santral onayına yetmedi, muhtemelen önümüzdeki aylarda, Liz Truss döneminde gerekli izinler tamamlanacak. İngiltere'nin içinden geçtiği şu enerji fiyatları buhranı döneminde politikacıların "nükleer santral istemezük" itirazlarına kulak asması beklenmiyor. Planlara göre, 2023'te onaylar tamamlanacak ve inşaat başlayacak, 15 senede inşaat bitecek. Tahmini bütçe 30 milyar GBP. Santral 60 sene çalışacak. Santrali yapan ve işletmedeki büyük ortak Fransız Devlet enerji firması EDF, küçük ortak Çin enerji firması CGN. Amerika, Çinli enerji firmasını çeşitli gerekçeler ile kara listeye aldığı için İngiltere'nin Çinli firmanın payını yatırım fonlarına devretmeye çalıştığı söyleniyor.

Santral yapımına karşı son yapılan itirazlar balık ölümleri konusunda oldu. Santral, denizden saniyede 130 ton su çekecek ve bu su ile beraber günde 200 binden fazla balığın öleceği düşünülüyor. EDF'den ya tazminat ödemesi veya balıkları kaçıracak bir akustik sistem kurması isteniyor. EDF ne akustik sistemi kurmak ne de tazminat ödemek istemiyor.

Santral yapımına karşı kullanılan diğer bir gerekçe bölge içme sularının yetersizliği. Deniz suyu haricinde bölgedeki içme sularını da santral yüksek miktarda, ve sürekli olarak kullanacak. Bölgedeki içme sularının önümüzdeki senelerde santralin ve bölgenin ihtiyacını karşılayabilmesi konusu şüpheli. İçme suyu kullanımının alternatifi tuz arıtma tesisi ile deniz suyunu tuzsuzlaştırmak ancak yüksek yatırım miktarından ötürü EDF bu yatırımı yapmayı reddediyor.

Santralin yapıldığı alan zaten önceki nükleer santrallerin olduğu bölge. Sizewell A santralinin yapımı 1960'da başlamış ve üretim 2006 sonunda durdurulmuş. 2007 başında denize nükleer sızıntı olmuş. Akabinde 2014'e kadar santraldeki nükleer yakıt boşaltılmış. 2034'e kadar santralin büyük kısmının sökülmesi planlanıyor. Sonrasında, 2092'ye kadar bakım, reaktör sokumu ve temizlik devam edecek. Sizewell B ise 1995'te devreye alınmış ve halen çalışmakta.

Liz Truss görevi devraldı

Liz Truss beklendiği üzere başbakanlık görevine başladı. 6 Eylül'de İngiltere Kraliçesi tarafından yeni yönetimi kurması için görevlendirildi. Boris Johnson'un 10 numara olarak ifade edilen başbakanlık ofisindeki kadroyu Liz‘in komple değiştirmesi bekleniyor. Bakanlıklarda da büyük değişiklikler başladı. Liz, Rishi'ye karşı yarışı kazanmakla beraber beklendiği kadar fark oluşmadı. (81 bin oy Liz, Rishi 60 bin) Bu durum Liz'in işini zorlaştıracak. Conservative Parti Milletvekilleri içinde dahi Liz'in çoğunluk desteğini sağlayamadığı düşünülüyor. Hem Boris'in hem Rishi'nin destekçi klikleri mevcut ve bu gruplar ileride özellikle tekrar Boris'in parti liderliğine yani başbakanlığa getirilmesi için girişimde bulunabilirler.

Liz'in kabinesinde kimlerin olacağı gazetelerde yazılıp çiziliyor, yakında belirginleşecektir. İzlenen dış politika çizgisinde değişiklik beklenmiyor. İngiltere, Rusya ya karşı şahin tutumunu muhtemelen daha da sertleştirerek devam ettirecek ve Ukrayna'ya yapılan destekler artarak devam edecek. Ekonomi politikalarında ise beklenen, İngiltere'nin borçlanma kaynaklarını zorlaması, enerji giderleri ve hayat pahalılığı konusunda yüksek miktarlı destek paketlerinin açıklanması. Enerji'de 100 milyar GBP'den fazla maliyeti olacak, enerji faturalarını dondurmayı da kapsayan bir destek paketi bekleniyor. Ekonomide seçilecek politikaların enflasyonist sonuçlar doğurması beklenebilir. GBP'nin halen USD karşısında son 30 kusur senenin en düşük seviyesinde olduğunu hatırlatalım.

İngiltere'nin ana muhalefet partisi olan sol eğilimli İşçi Partisi (Labour Party) ise genel seçim istiyor. Nüfusun binde 2’sinden az olan ve cımbızla seçilmiş bir gruptan ( beyaz, erkek, yaşlı ve çok zengin) oy alarak başbakan seçilen Liz'in genel seçimde rüştünü ispat etmesini istiyorlar. İngiltere'nin son iki başbakanı sadece 3’er sene iktidarda kalabildi. Liz'in 3 seneyi doldurabileceğine dair doğrusu bahse girmezdim. İngiltere'nin son senelerde pek siyasi istikrarının olduğu söylenemez.

İşçi Partili Londra Belediye Başkanı Sadık Han ( Pakistan kökenli ve Müslüman) ile Liz Truss arasındaki ilişki pek matah değil. Liz, Londra'yı tekrar Conservative partili yapacağını ilan etti, ve Sadık'ın Londra'nın gelişimini engellediğini belirtti. Sadık ise halkın 2008 krizinden beter ekonomik durumda olduğunu belirtip Liz'i enflasyon ve hayat pahalılığı konusunda tedbir almaya ve birlikte çalışmaya davet ediyor. Boris Johnson'un da Londra belediye başkanlığından geldiğini ve başarılı Londra belediye başkanlarının doğal olarak geleceğin başbakan adayları arasında olduğunu hatırlatalım.

İngiltere'deki siyaset kadrolarında değişiklik dönemlerinde Türkiye için fırsatlar oluşabilir. Öncelikle hizmetler konusunda serbest ticaret anlaşmasının imzalanması gerekiyor. Bu anlaşmanın Türkiye'nin hizmet ihracatını önemli miktarda artırma potansiyeli olduğu gibi, İngiltere'nin dünyaya hizmet satan firmalarının yanlarına Türk ortaklar alarak dünyaya satış yapması sonucunu da doğuracaktır. Vizeler konusu, daha kolay ve ucuz hale getirilmeli ve belirli durumlarda kaldırılmalı. İngiltere marketlerine, Türk firmalarının rekabetçi şekilde sebze, meyve, alkollü içecek, işlenmiş gıda satabilmesinin önü açılmalı. Bu yapılabilirse, İngiltere'deki gıda enflasyonu sorununun önü bir nebze alınabilir.

Devlet kontrolündeki hava yolu olan "British Airlines" , belirgin şekilde Yunanistan turizmini öncelikliyor. Türkiye'ye hayli az uçuyor ancak Yunanistan ile yoğun şekilde promosyon işbirliğine girmiş durumda ve İngiliz basınında çarşaf çarşaf bu ilanlar yayınlanıyor. Bu politikanın dengeli hale getirilmesi gerekiyor.

Royce Royce'un başına Tufan bey geçti

Royce Royce'un CEO'su İTÜ mezunu bir Türk oldu. Tufan Erginbilgiç, temmuz ayında görevi devraldı. Tufan bey yıllarca BP'de ve akabinde DCC isimli bir enerji firmasında çalışmış. Royce Royce işi öncesinde Tüpraş ve İveco yönetim kurullarına da girmiş. "Royce Royce firması neden bir petrol firması yöneticisini CEO yapar?" diye bir soru akıllara geliyor. Royce Royce'un araba kısmı BMW'ye yıllar önce satılmış. Tufan beyin yöneteceği firma Rolls-Royce Holdings ve asıl olarak uçak türbini, çeşitli diğer tipte motor ve güç üniteleri üretiyor ve mini nükleer reaktörler geliştiriyor. Firma yaklaşık 11 milyar GBP ciro yapıyor ve 50.000 kişi istihdam ediyor.

RR, son 10 yıl içinde farklı ülkelerde farklı iş birimleri alanında rüşvet soruşturmalarına maruz kaldı, ceza ödemeleri ve soruşturmaların durması için bazı ödemeler yapmak durumunda kaldı.

RR, son senelerde sivil nükleer reaktörler konusundaki bazı iş birimlerini Amerikalı firmalar başta olmak üzere sattı. SMR denilen küçük modüler nükleer reaktör işini ve askeri nükleer reaktör işini satmadı ve bunları geliştirmeye devam ediyor. Misal, geçen haftalarda devreye alınan, İngiltere'nin en gelişmiş denizaltısı olan "HMS Astute" de RR'nin PWR tipi ( basınçlısu reaktörü) nükleer reaktörü kullanılıyor. RR bu denizaltı tipi reaktörü, SMR tipi tasarımdan uyarladı.

Tufan bey'e yeni görevinde başarılar diliyoruz, bu dönemde RR ile Türk firmalarının arasında yeni işbirliklerinin oluşmasını bekliyoruz. SMR reaktörlerine hem sivil alanda hem askeri alanda Türkiye'nin önümüzdeki senelerde ihtiyacı olacak. Geleneksel tipteki nükleer reaktörlerin bazı sakıncaları SMR'lerde yok ve kullanım potansiyel alanları hayli geniş. Uçak motoru işinde RR biraz geride kalmaya başlamış olsa dahi Türk firmaları ile bu alanda da bazı işbirlikleri yapılabilir ve RR rekabetçiliğini dünya pazarlarında Amerikalı rakiplerine karşı artırabilir. RR'nin Türkiye'de ar-ge ekibi kurması iyi bir başlangıç olabilir.

ABD ve İngiltere arasına kara kedi girdi

Joe Biden fazlaca İrlandalı havalarında takılıyor. Biden, temmuz ortasında Kudüs'teki ziyaretinde ne dedi? Filistin'in İsrail tarafından maruz kaldığı durumu, İrlandalı Katoliklerin Britanya tarafından maruz kaldığı duruma benzetti. Bu ifade İngilizleri koltuklarından bir karış hoplattı. Biden başkanlığa seçildikten sonra BBC kameramanı mikrofon uzattı: "BBC için kısa bir değerlendirme" diye sordu. Biden ise gülerek "BBC mi? Ben İrlandalıyım" dedi.

İngilizler, Nancy Pelosi ve bazı diğer ABD'li bürokratların, Kuzey İrlanda'da barışı getiren ve İngilizler için hassas bir konu olan "Good Friday Anlaşması" hakkında yapılan haberleri de çarpıtma haber olarak görüyor ve ABD'nin bu anlaşmanın garantörü olduğu ifadelerine kesinlikle katılmıyor.

Son dönemde sözüm ona solcu olan New York Times'da çıkan makalelerdeki Britanya'nın Conservative Parti'si ve Liz Truss karşıtı ifadelere de İngilizlerin bir kısmı tepkili. Amerikan solunun içinde mevcut Britanya hükümetini ırkçı bulanlar dahi var. İngilizler ise ırkçılık bir tarafa, Liz Truss hükümetinin üst kadrolarda rekor seviyede kadın ve azınlık mensuplarına görev vermesini gururla ifade ediyorlar ve soruyorlar: "Liz bizim üçüncü kadın başbakanımız, acaba Amerika en son ne zaman bir kadın başkan seçmişti? En son "Kraliçe Anne" zamanındaydı" diye dalgalarını geçiyorlar ( ABD, Britanya'nın sömürgesiyken Britanya Kraliçesi). ABD'den, Birleşik Krallık'ın "birleşikliğine" pek değer vermediğini hatta biraz demode bulduğu yönünde sinyaller bir kesimden geliyor.

Biden'in ABD tarihindeki ikinci Katolik başkan olduğunu hatırlayalım. İlki J.F. Kennedy idi ve kendisini Teksas'ta suikast ile öldürdüler ve cinayetten iki saat sonra yerine Teksas senatörü başkan oldu. ( Sorsanız hala arıyorlar kim öldürdü diye). Joe Biden ve Liz Truss'ın önümüzdeki dönemde pek iyi geçinmesini beklememek lazım.

Uydu ile süpersonik füze engelleme programı

İngiltere'nin ana savunma sanayi firması olan BAE Systems, İngiliz uydu firması olan In-Space Missions (ISM) firmasını satın aldı. ISM'nin ana faaliyet alanı, uydu tasarlamak, üretmek ve işletmek idi. BAE ISM'yi satın alarak bu işe giriyor. Tasarım, fırlatma, işletme hepsini yapacak. Malum, son dönemde Rusya'nın 12 Mach hıza çıkan (1 Mach ses hızı yani süpersonik sınırı, 5'in üzeri hipersonik) yeni nesil hipersonik füzeleri endişe kaynağı oldu. BAE, 2024'te ilgili uyduları fırlatacak. Bu uydulara "Azalea" adını vermişler. Uydular küme olarak (cluster) alçak yörüngeye ( 500 KM irtifa) yerleştirilecek. İlk etapta dört adet uzay aracı gönderilecek. Uydularda çeşitli sensörler olacak ve füzeleri ısı izlerinden ve diğer farklı veri kaynaklarından tespit etmeleri hedefleniyor. Uyduların birbiri ile haberleşmesi ve gömülü yapay zeka uygulamalarını barındırmaları planlanıyor çünkü terabaytlarca ham verinin yere indirip değerlendirilmesi zaman kaybı yaratıyor.

BAE Systems, Azalea uydularının hizmetlerini hükümetlere ve firmalara da satmayı hedefliyor. Bu uygulamalar arasında Pasifik Okyanusu'ndaki yasadışı balık avcılığı ve Kuzey Afrika sahillerindeki korsanlık faaliyetlerini izlemenin de olduğu belirtiliyor.

Denizaltı tesbitinde yerçekimi dalgası ölçümü

İngiltere'nin askeri teknoloji geliştirme kurumlarından olan DSTL ( Defence Science Technical Laboratory)'de denizaltı tespitinde fark yaratması beklenen yeni teknolojiler araştırılıyor. Denizaltı gibi büyük metalik yapılar, geçtikleri bölgede, küresel yerçekimi dalgalarında küçük değişimler yaratıyorlar ve bu farkları tespit edecek alıcılar geliştirilebilir ise denizaltıların yerlerinin tespitinin mümkün olacağı biliniyor. DSTL laboratuvarında atom titreşimlerini ölçebilen strontum metali kullanan optik aparat ile ( Strontum Optical Lattice) saatler yapılıyor. Quantum saati denen bu saatler yerçekimi dalgalarına hassas. Henüz sadece laboratuvar ortamında çalıştırılabilen bu sistemin küçültülüp gerçek ortamda farklı uygulamalarda kullanılması hedefleniyor. Bu kuantum saatleri bir alıcı gibi yerçekimini okyanusun dibinde ölçebildiğinde ve yerçekimindeki değişikliği farklı noktalardaki saatler algıladığında denizaltıların yön, hız, yer tespitini bir radar gibi yapmak mümkün. Aynı teknoloji ile toz fırtınası ve karlı havada görüş sağlayacak görüş sistemleri de geliştirilebilecek. Bu çalışmalar için DSTL bu alanda uzman yetiştirmek amacıyla 70 adet doktora kadrosu fonlayacağını açıkladı.

Joy'un Parkinson koklayan burnu

İskoçya'da "Joy Milne" isimli bir kadın kocasının kokusunda değişiklik fark ediyor ve kocasına 6 sene sonra Parkinson teşhisi konuyor. Edinburgh Üniversitesi'ndeki araştırmacılar kadın ile çalışmaya başlıyorlar ve fark ediyorlar ki kadın Parkinson hastalığını teşhis konmadan kokudan algılayabiliyor. Kadına Parkinson hastası olan ve olmayan kişilerin tişörtlerini koklatıyorlar ve tüm Parkinson’u olanların tişörtlerini ayırabiliyor. Hasta olmayan gruptaki bir adamın tişörtünde de kadın kokuyu alıyor ve adama 8 ay sonra Parkinson teşhisi konuyor. Kadının gelişmiş koku alma özelliğinin nadir görülen bir durum olduğu belirtiliyor. Bu gelişmeler ışığında Manchester Üniversitesi insanların enselerinden pamuk ile ter(koku) alıyor ve bu kokunun moleküler analizi ile erken Parkinson teşhisi koymayı laboratuvar ortamında başarıyorlar ve bunu normal koşullara uyarlama çalışması yapıyorlar. Kokunun derideki bir yağın kimyasal yapısının değiştirmesi sonucu oluştuğu düşünülüyor. Bu yağ molekülündeki değişimlerin yarattığı farklı kokuların başka hastalıkların da öncü göstergesi olabileceği ihtimali üzerinde duruluyor.

Ceza avukatları kazan kaldırdı

İngiltere'de ve Galler'de nisan ayından beri ceza davalarına bakan avukatlar ("Barrister" olarak geçiyor bu grup yani "Sollicitor" tipi avukatlardan işleri biraz farklı) yetersiz ödenek artışı kaynaklı olarak kademeli olarak iş yavaşlatma ve bırakma eylemlerine girişmişlerdi. 5 Eylül'den itibaren bu eylem yeni bir boyut aldı ve komple ve süresiz olarak işi bıraktılar. Ceza davalarında zaten dosyalar grev yokken dahi birikmişti, son gelişmeler ile beraber durum hızla daha kötüye doğru gitmekte. Adalet bakanı, grevcileri sorumsuz olarak niteliyor ve kurbanlar için adaleti geciktireceğini belirtiyor. Ceza Avukatları Birliği (CBA) bu eylemlerin başını çekiyor. CBA'nın temel argümanı, ceza davalarında suçluları savunacak avukatlara ödenecek destek ödemesi artırılmaz ise suçlular avukat bulamayacaklar ve ceza davaları sistemi iyice çökecek. Sistemin tam çöküşünü engellemek için bu grevi yaptıklarını belirtiyorlar ve 15% yerine 25% ödenek artışı talep ediyorlar.

Sonraki Haber