İngiltere’de kadınlara yasak olan kulüp
İngiltere’de 1831’den beri kadınlara kapalı olan Garrick Club’te artık işler değişiyor. Şimdi sıra Mason localarında…
Aydınlık Avrupa’nın ‘İngiltere’den haberler’ köşesine hoşgeldiniz… Bakın bu hafta neler konuşuldu?
MASON LOCALARINI KARMA MI YAPSAK?
Dönem dönem cinsiyetçi ithamlar ve yaklaşımlar bazı erkeklere özel Londra kulüpleri için yapıla gelmekteydi. Son dönemde, bu kulüplerin en meşhurlarından olan "Garrick Club" cinsiyetçilik ithamları ile haber oldu. Garrick Club, sadece erkeklerin üye olarak kabul edildiği 1831 tarihinde kurulmuş bir kulüp. "Neden Garrick Club'a kadınlar üye olamıyorlar?" konulu tartışmalarının sonunda kulüp beyaz bayrağı çekti ve mayıs ayı itibariyle kadınları üye olarak almayı oylayarak kabul etti.
Garrick Club'un teslimiyeti sonrası devam eden tartışmalardan mason locası da nasibini aldı ve açıklama yapmak zorunda kaldı. Misoginistik suçlamalara karşı Mason locası tek cinsiyet kabulü kuralını esnetmeyeceğini ilan etti. Zaten kadınlar için ayrı mason locaları olduğu için "isteyen kadınlar buyursun kadın localarına" mesajı da verilmiş oldu.
Masonluk İngiltere'de, Türkiye'den biraz daha açık bir topluluk. Kanarya Sevenler Derneği kadar henüz olmasa dahi, çeşitli sportif ve hayırsever faaliyetler ile toplum ile daha açıktan etkileşime geçmekteler.
ÖZEL OKUL ÜCRETİNDEKI ARTIŞ DİN DEĞİŞTİRTECEK!
İşçi Partisi ile mevcut iktidar partisi arasında dış politika konularında yaklaşım aynı ama vergilendirme konularında yaklaşım farklı. Muhafazakâr Parti daha çok piyasacı, özel sektörcü, liberal bir çizgide. Elektrik, su, taşımacılık, eğitim, sağlık gibi temel hizmetlerde dahi daha çok özel sektörü teşvik ediyorlar.
İşçi Partisi ise daha az piyasacı, daha çok regülasyoncu bir parti. Ekonomide devletin payını artırmayı istiyorlar. Sağlık sektöründe, tren taşımacılığında, eğitimde, daha az özel sektör daha çok kamunun olmasını istiyorlar. Muhafazakâr Parti'ye göre özel sektör daha verimli çalışıyor ve vatandaş daha kaliteli hizmeti, yüksek geliri ile parasını ödeyerek alabiliyor. İşçi Partisi’ne göre ise özel sektör kötü ve pahalı hizmet veriyor ve vatandaşın makul fiyata (veya parasız) kaliteli kamu hizmetlerine erişim hakkı olmalı.
Genel olarak bu görüş ayrılığı konusunda vatandaş, İşçi Partisi'nin yaklaşımını benimsiyor görünüyor çünkü mevcut durumda ortada tel tel dökülen özel sektör oligopolleri mevcut. Özel sektörün işlettiği trenler bir fecaat, sürekli rötar, sefer iptali durumu var ve fiyatlar aşırı pahalı. Özel sektörün işlettiği su hizmetleri bir felaket. İlk yağmurda kanalizasyon hatları derelere, nehirlere, sahillere arıtılmadan boca ediliyor. (Hatta insanlar bu derelerde, sahillerde yüzüyor). Eğitim sektörü de bu tartışmadan elbette payını alıyor. İşçi Partisi’nin yaklaşımı özel okullara tanınan KDV muafiyetini kaldırmak. Yani okul ücretine, genel KDV oranı olan ilave %20 gelecek. Yani zaten çok pahalı olan özel okul ücretleri reel olarak önemli oranda artmış olacak. Ortalama özel okul ücreti 15.000 sterlin civarında, medyan İngiliz (yıllık) maaşı da 30.000 sterlin dersek durum anlaşılır sanırım. Okul politikalarında iki büyük partinin anlaşamadığı diğer konu ise Gramer okulları konusu. Veya genel tabiri ile öğrenciyi sınav ile seçerek alan devlet okulları diyelim. Bizdeki Anadolu/Fen liseleri gibi, seçmece çocukların gittiği parasız devlet okulları bunlar. Çocuk 11 yaşında sınava giriyor, sınavı geçer ve okul şartlarını sağlanabilirse gramer okuluna diğer sınav kazanan çocuklar ile gidebiliyor. Bu durumda, şehrin diğer devlet okullarına sınav kazanamamış veya sınava girmemiş çocuklar kalıyor ve kalan okulların seviyesi düşüyor. Gramer okulunun sınav müfredatını ise çoğu ilkokul tamamlayamıyor dolayısıyla parayla özel ders alabilen aile çocukları gramer okuluna girebiliyor. İşçi Partisi de eşitsizlik yaratan bu duruma karşı.
İktidar yanlısı basın grupları özel okullarda oluşacak vergi artışına karşılar ve bu konuda su aralar bolca haber üretiyorlar. Haberi üretirken de vatandaşın damarına basacak şekilde haberi sunuyorlar. Bir örnek verelim. Geçen gün, hükümetin gayri resmî gazetesi olan The Telegraph'da özel okul vergisine karşı şöyle bir haber üretilmişti: Karı-koca Londra'da çalışıyorlar, iki çocuklarını özel okula gönderiyorlar, parasını da zar zor ödeyebiliyorlar. Çocuklar bu özel okula gitmese, bölgedeki devlet okuluna gitmek zorunda kalacaklarmış (oturduğun adrese göre devlet okuluna giriliyor) ve bu okul OFSTED'in en kötü grubundaymış (İng.: "Needsimprovement" kategorisi). Bu devlet okulunda bıçaklı suçlar da işlenmiş. Özel okul vergisi gelirse çocuklarını bu devlet okuluna veremeyecekleri için mecburen Katolik okuluna yazdırmaları gerekecekmiş. (İngilizlerin çoğu Anglikan, yani Protestan). Bunun için Katolik dinine göre nikahlarını yenilemeleri gerekecekmiş vs... Yani gazetenin satır arasından verdiği mesaj şu: Sen özel okula vergi getirirsen, bak millet dinini değiştirip Katolik olacak!
YOKSA FARAGE SEÇİMLERDE 2. PARTİ Mİ?
Nigel Farage isimli sağcı lider iktidardaki Muhafazakâr Parti'den büyük bir parçayı 4 Temmuz genel seçimlerinde kopartacak gibi görünüyor. Partisinin ismi: "Reform Partisi". Wikipedia'nın seçim anketlerini açıkladığı sayfasına göre yarıştaki durum şöyle: İşçi Partisi %40 ile birinci sırada, ardından Reform ve Muhafazakâr Parti kafa kafaya %19. (Reformun eğilimi artışta, diğeri düşüşte), Diğerleri de %10 ve altında.
İşçi Partisi'ne birkaç sene önce yapılan "antisemist" konseptli kumpas sonrasında, partinin yönetimi Jeremy Corbyn'den, Keir Starmer'a geçirilmişti ve Corbyn ve ekibi partiden uzaklaştırılmıştı. Böylece parti Filistin destekçisi sosyalist bir yapıdan, İsrail destekçisi bir yapıya dönüştürülmüştü. Dolayısı ile İşçi Partisi her ne kadar sosyalist bir imge taşıyorsa da bu durum yanıltıcı. İşçi Partisi liderliğindeki hükümetin dış politikasında mevcut duruma göre herhangi bir değişiklik beklenmiyor. İşçi Partisi tek başına iktidar olabilirse en kötü senaryo olacaktır. Bu durumda birkaç ay içinde dünya savaşının kapısı dahi aralanabilir. Umalım da İşçi Partisi düşük oy alsın ve koalisyon ortağı olarak yanına Filistin ve Ukrayna'daki savaş tamtamlarını dizginleyecek aklı başında lideri olan küçük bir parti gelsin.
Farage bildiğimiz, popülist bir sağcı karakter. Göçmen karşıtı, "İngiltere'yi yeniden güçlü ülke yapacağım" söyleminde olan biri. Geçenlerde ülkedeki Türk berberlere takmış, yorum yaptığı GBN kanalında konuya değinmişti. Ülkede berber patlaması yaşandığını, merkez caddede (İng.: High Street. Yani İngiliz şehirlerinin merkezindeki mini İstiklal Caddeleri), eskiden bir adet berber olan caddelerde, artık iki veya üç berber olduğundan bahsetti. Her ne kadar kapıda "Türk berberi" yazsa dahi genelde içlerinde Arnavut kaçakların çalıştığı ve İçişleri Bakanlığının bu berberlere baskınlara başladığından ve ceza kestiğinden bahsetmişti.
Diğer taraftan Farage, Batı'nın Ukrayna'yı kışkırttığını ve savaşın bu yüzden çıktığını belirtiyor. Yani mevcut iki büyük parti liderinden farklı, daha rasyonel bir söylemi var. Farage‘nin yükselişi, İngiltere ve dünya için alternatif senaryolara göre kötü haber olmayabilir.
4 Temmuz'da İşçi Partisi tek başına iktidarı gelirse, dünya savaşını çıkarmak için acele etmesi gerekecek çünkü 5 Kasım'da ABD seçimlerinde Trump’ın kazanması yüksek ihtimal görünüyor. 5 Kasım sonrasında İngiltere dış politikası mecburen Trump'ın çizgisine girecektir. Bu zaman aralığı içinde, dönülmez çizgi geçilebilir mi? göreceğiz. Bugün itibariyle görünen duruma göre İşçi Partisi tek başına iktidar olamayacak.
GAZETECİ JULİAN ASSANGE ÖZGÜR
Seçimler ile ilgili önemli bir gelişme daha oldu. Gazeteci ve aktivist Julian Assange İngiliz hapishanesinden çıkartıldı, ülkesi Avustralya'ya gitti. Bu durum özellikle İngiltere'de mevcut hükümetin seçimdeki hezimetini bir tık azaltacak. Assange, Hillary Clinton'un e-maillerini yayınlayarak Clinton'un başkan olmasını önledi ve insanlığa önemli bir hizmet verdi. ABD'de bir bahane ile Biden kenara çekilecek ve yerine demokratlardan biri başkanlık yarışına sokulacak. Bu konuda dedikodular var. Assange'ın tam bu ara salıverilmesi belki de fiilen ülkeyi yöneten Obama ile parti içi rakibi Clintonlar arasında kimin aday yapılacağı konusundaki çekişme ile de ilgili olabilir.
BAŞBAKAN SUNAK’IN KOYUNLAR İLE İMTİHANI
Başbakan Rishi Sunak'ın seçim kampanyasını yürütenler herhalde yaratıcı günlerindeymiş, başbakanı çiftliğe götürüp "halkın başbakanı" temalı foto çekimi yapmak istemişler.
Rishi Sunak malum milyarder bir Hintli ailenin damadı olarak hayatını finans çevrelerinde kredi kovalayarak geçirmiş birisi. Başbakanın eline bir yem kovası verip bir koyun ağılına sokuyorlar, koyunlar başlıyorlar başbakandan kaçışmaya. Sosyal medyada bu görüntüler "14 yıllık kötü yönetimden sonra vatandaşın iktidar partisinden kaçışı" olarak yorumlanmış. Başbakanın ne kadar becerikli olduğu konusunda da iğnelemeler yapılmış. Hükümet medyası ise Rishi Sunak'ın mesajını aktarmış: "İngiliz malı gıda satın alın!" Bakalım İngiliz çiftçiler, milyarder başbakanın koyunlu fotodaki "İngiliz malı gıda satın alın" mesajıyla verdiği "çiftçilik desteğini" seçimlerde yeterli bulacaklar mı? Sunak, benzer bir resmi balıkçı teknesinde elinde istakoz ile verdi. Istakozun kıskaçlarını bantlamışlar ki başarılı başbakan(!) siyaset hayatının son haftalarında parmakları kaptırmasın!
NORVEÇ F-35'LERİ DAĞIN İÇİNDE SAKLIYOR
İngiliz savunma haber sitesi UK Defence Journal'in haberine göre Norveç'in kuzeyindeki Bardufoss Dağ havacılık istasyonunda F-35'ler, dağın içindeki ambarlarda saklanacakmış. Bardufoss üssü 40 senedir kullanılmıyordu ve Norveç ordusu bu hangarları çağdaşlaştırdı ve tekrar kullanıma aldı. Dağların içindeki ambarlarda saklanacak F-35'ler ile dağların doğal koruma özelliği kullanılacak ve uçakların hayatta kalmasının güçlendirilmesi hedefleniyor.
Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde askeri amaçlı kullanılmaya müsait dağlarımız mevcut. Türkiye gibi dört çevresi ateşler ile çevrili olan bir ülkenin ateş gücünün olası hava saldırılarında kolayca imha edilemeyecek dağlık bölgelerdeki hangarlarda muhafaza edilmesi ve bu kapsamda Bardufoss istasyonunun incelenmesi uygun olabilir. Malum, ülkeler arasında çıkacak savaşların daha ilk dakikalarında füzeler tarafından ilk hedef alınacak alanlar askeri havalimanları oluyor. İlk saldırı etkisinden kurtulacak şekilde uçakların, füzelerin, radarların, haberleşme ve komuta merkezlerinin saklanabilmesi caydırıcılık etkisi de sağlayacaktır.
BATAN GEMİDEN KAÇAN MİLYONERLER
Henley&Partners isimli zenginlere danışmanlık hizmeti veren firmanın raporuna göre (Henley PrivateWealth Migration Report 2024) 2017 ve 2013 arasında 16.500 sterlin milyoneri İngiltere'den başka ülkelere göç etmişler. 2024 yılında eğilim artarak sürüyor ve rakamın sadece 2024 için 9500 göçen (veya kaçan) milyoner olması bekleniyor. Bu insanların siyasi profilleri incelenmiş. Bir kısmı beklendiği üzere "vatansız" tipler, yani herhangi bir ülkeye bağlılıkları yok. Daha ilginç olanı ise birçoğunun gayet milliyetçi profildeki "Brexit ile egemenliğimizi geri alalım" çizgisindeki İngilizler olması.
Peki bu insanlar neden kaçıyorlar? Önemli bir faktörün değişen vergi düzenlemeleri olmasına bağlanıyor. Non-dom vergi imtiyazının 6 Haziran 2025'ten itibaren kaldırılması durumu var. Non-dom dedikleri, vergisel anlamda İngiltere’de yerleşik olmayanlar. Bu vergi imtiyazı, geliri yurtdışından olan ama İngiltere'de yaşayanlara verilmiş idi. Arkasında yatan mantık ise zenginleri ve paralarını İngiltere’ye çekmek idi. (Misal başbakanın milyarder karısı bu statüdeydi). Bu çok önemli bir düzenleme olacak. Dünyanın milyarderleri, Londra'da yaşıyorlardı, ailecek İngiltere'nin sağlık sistemi, eğitim sistemi gibi bazı kamu hizmetlerinden faydalanıyorlardı ve beş kuruş vergi ödemiyorlardı. Dünyanın çeşitli yerlerinde kazandıkları paranın vergisini İngiltere'de ödemiyorlardı. Artık bu durum değişecek. Tabi zenginler de şöyle kendilerini savunuyorlar: "Ben X ülkesinde şirketler kurmuşum, zengin olmuşum, İngiltere bana yardım etmemiş ki neden şimdi benim X ülkesindeki gelirimin üzerinden İngiltere'ye vergi vereyim? O zaman bende vergi almayan ülkeye giderim, bana ülke mi yok!"
Kaçılan ülkeler sırasıyla: BAE, ABD, Singapur, Kanada, Avustralya...
Elbette başka faktörler de var. Brexit ile İngiltere ekonomisi durgunluğa girdi. Özellikle finans gibi ekonominin lokomotif sektörü darbe aldı. Sermaye piyasaları büyüyemiyor. Şirket halka arzları azaldı. Londra Borsası'nda şirketlerin değerlemeleri vasat. Oysa ABD piyasaları Londra piyasalarına göre daha cazip. İngiltere'de işsiz kalan ve hatta işi olan ama düşük maaş ile çalışanlar için de daha cazip fırsatlar var. Dolayısıyla büyüyemeyen, iç sorunları sürekli artan bir ülkeden daha az riskli ve yüksek maaş seviyeli ülkelere gitme eğilimi birçok meslek grubu için mevcut. İngiltere'de 50 bin sterlin kazanan biri, aynı dili konuşacağı, diplomasının tanındığı, çalışma izninin olduğu diğer ülkede aynı işi yaparak 120 bin dolar kazanıyor. Dünya çapındaki istatistiklere baktığımızda, servet sahiplerinin rekor oranda göç ettiğini gözlemliyoruz. Her sene rakam yeni rekor kırıyor ve bu sene 128 bin zengin göçü bekleniyor.
Kaçan zenginlerin bir kısmının Türkiye'ye veya KKTC'ye çekilmesi konusu ülkemizin menfaatine uygun olabilir, konuyu turizm ve ekonomi bakanlarımızın dikkatine sunalım. Son dönemde Türkiye'de vergilerin yüksekliği konusunda bazı spekülasyonlar yapılıyor fakat bu durum yanıltıcı. Türkiye, özellikle zenginlerin ve yüksek gelirlilerin vergilendirilmesinde gayet cömert bir ülke. Dünyanın en adaletli vergisi olan, İngiltere, Amerika, Fransa dahil her ülkede uygulanan borsa işlemlerinden işlem başına vergi alan uygulamada bile maalesef bakanlığımız akıl almaz şekilde geri adım attı. Vergi ile toplamadığımız paraları dünyanın en yüksek reel faizi ile yurtdışından borçlanıyoruz. Vatandaşımız bebek bezi alınca devlete %8 KDV ödüyor ama 1 milyon TL’lik Koç Holding hisse senedi alandan on binde 2 oranında vergi almak (yani 200 TL) çok olurmuş! Hakkaniyetli bir vergi sistemini kurmayı beceremeyen bir ekonomi yönetimine tahammül etmek zorunda mıyız? Fukaranın sesi çıkmıyor, en yüksek (alım gücüne oranla) vergi onlara enflasyon ve günlük harcama vergileri üzerinden bindiriliyor. Zengin verginin V'sini duyunca bağırmaya başlıyor. Devlet dediğin zenginden vergiyi zorla alandır, yoksa zaten devlete "Devlet" denmez. Vergi dünyanın hiçbir ciddi ülkesinde güzellikle, uzlaşı ile tatlı dil ile alınmaz.