İngiltere’de meşhur bir kilisede din bağnazlığı

İngiltere'de Canterbury Katedrali gibi önemli bir tarihi olan kilisenin girişinde sözde Ermeni soykırımına atıf yapan levha asılı! Kilise itirazlara kulak asmıyor. Bu utanç verici tutum, bir etnik ve din eksenli nefret suçunu teşkil etmektedir. Başka bir deyişle din bağnazlığıdır.

Yeni edinilen bir bilgiye göre İngiltere Kent bölgesindeki “Canterbury Cathedral” adlı büyük bir kilisede sözde Ermeni soykırımı yalanına atıf yapan, “kaçkar” denen bir taş levha, katedralin giriş bölümünde yer alıyor.

Bu levhaya yönelik itirazları ve katedralin utanç verici tutumunu bu satırlarda dile getirmenin faydalı olacağı görüşündeyiz.

TEMEL BİLGİ

Canterbury Katedrali Anglikan Hristiyan topluluğunun kutsal merkezi olup, Canterbury Başpiskopos’un tarihi malikânesi olarak tanınıyor. 1400 küsur yıllık geçmişi, “şanlı bir tarih” olarak ün yapmış ve katedral alanı “dünya mirası sit alanı” ilan edilmiş.

Katedralin bulunduğu alan büyük bir kompleks olup, bir müzeyi, kütüphaneyi, değişik tapınakları, anıtları, çeşitli bahçeler, şelaleler ve mesire yerlerini, papazların yürüdüğü tarihi yolları, ibadet yerlerini, otelleri vb. içeriyor. Katedralin faaliyetlerden biri, ücret karşılığında turistik geziler.

Günümüzde Başpiskopos Justin Welby, ve onun temsilcisi Piskopos Rose Hudson-Wilkin adlı bir bayan. Katedralde ayrıca “Papazlar Meclisi” denebilecek ve bir dekanlığı içeren bir kurul var. Meclis, katedralin bütün yönetiminden sorumlu. Günümüzdeki dekan, Rahip Dr. David Monteit; emri altında 250 kişilik bir kadro ve 500’den fazla gönüllü var.

İki metre yükseklikteki “Kaçkar” adındaki taş levha ise, “Ermeni volkanik taşı”ndan yapılmış, haç dahil birtakım dini ve diğer motifleri içeriyor. Levha Canterbury’de işlenmiş ve “1914-1923 Ermeni Soykırımı”nı anma maksadıyla 2019’da katedralin anma bahçesinin giriş bölümüne yerleştirilmiş. Haçın üstünde Milat’tan sonra 301’de Hristiyanlığı ilk resmi din olarak kabul eden Ermenistan’ın bu davranışını temsil eden, Ermenice yazılmış “301” rakamı var.

Başpiskopos Justin Welby Ekim 2023’te Ermenistan’ı ziyaret etmiş ve Karekin II Hazreti ile buluşarak Ermenistan’ın Hristiyanlığı ilk kabul eden bir millet olarak kabul ettiği için onu tebrik etmiş, hergün Ermenistan için dua ettiğini belirtmiş. 2022 yılında da Piskopos Rose Hudson-Wilkin “kaçkar” levhası ile ilgili bir töreni izlemek için Ermenistan’a gitmiş. Yazılanlardan öğreniyoruz ki, Erivan’daki “soykırım” anıtında da Canterbury katedralindeki “kaçkar”a benzer 3 adet taş levha var.

‘KAÇKAR’A İTİRAZ VE KAÇAMAKLIK

Canterbury katedraldeki “kaçkar” levhasına mart ayı başlarında itiraz edildi; Piskopos Rose Hudson-Wilkin’a hitap eden bir e-posta mesajında “Ermeni Soykırımı”nı anan bir levhanın 1400 küsur yıl “şanlı” geçmişi olan katedralin anma bahçesinin girişinde yer almasının gerek tarih, gerek hukuk açısından gerçekle bağdaşmadığı, bunun bir etnik ve din eksenli nefret suçu teşkil ettiği, İngiliz hükümeti ve Avam Kamarası’nın böyle bir soykırımı tanımadığı belirtildi; bu bağlamda bir İngiliz parlamentere daha önce gönderilen bir yazının kopyası eklendi; gerekirse daha ayrıntılı bilgi gönderilebileceği belirtildi. İngiliz hükümetinin tutumuna saygı gösterilmesi önerildi ve sözü geçen “kaçkar”ın katedralden çıkarılması rica edildi.

Birkaç gün sonra gelen yanıtta katedralin Pazarlama ve İletişim başkanı olan “Nathan Crouch” adlı bir kişi, “Ermeni soykırımı” teriminin “yaygın kullanıldığı” gerekçesiyle “kaçkar” ile ilgili bir değişikliğe gidilmeyeceğini belirtti.

Verilen cevapta bu gerekçenin kabul edilemeyeceği bildirildi ve Piskopos Rose Hudson-Wilkin hanımın tutumu tekrar soruldu. Nathan Crouch cevabında aslında Piskopos hanımın bu konuda bir diyeceği olmadığını ve konunun Papazlar Meclisi ve dekanlığın yetkisi dahilinde olduğunu belirterek, bu bölümün Medya ve Angajman direktörü Orla Garratt adlı bir kişiyle temas edilmesini önerdi. Ardından Piskopos’un ofisinden bir mesaj geldi ve aynı argüman verildi.

Ne ki, Orla Garratt adı hanıma yazılan mesaja cevap gelmedi. Bunun üzerine Nathan Crouch’a bu sorgusuzluğun nedeni soruldu. Crouch, cevabında bu kez Azra Küçük Karamuklu adlı bir kişiyle temas edilmesini önerdi. Ne ki, bu hanıma yazılan mesaja da cevap gelmedi. Crouch, 17 Nisan tarihli son mesajında dekanın yapılan şikayetlerden haberi olduğunu ve verilen cevapları tasvip ettiğini belirtti.

Durum bu şekilde açıklığa çıktı ve yazışma sona erdi.

GÖRÜŞ VE SONUÇ

Canterbury Katedrali gibi “şanlı” tarihi olan büyük bir kilisenin sözde Ermeni soykırımına yönelik tutumu utanç verici olup, bir etnik ve din eksenli nefret suçunu teşkil etmektedir. Başka bir deyişle din bağnazlığıdır. Katedral açıkça Ermenistan ve Ermeni kilisesinin baskılarına uymuş, İngiliz hükümeti ve parlamentosunun tutumunu görmezden gelmiş, “soykırım”ı (hem de 1914-1923 tarihi ile!) anan bir taş levhayı katedralin anma bahçesinin giriş bölümünden çıkarmamak için çeşitli kaçamak yolları aramış, sonunda baklayı ağzından çıkararak yapılan ikazlara rağmen bu noktada bir değişikliğe gidilmeyeceğini itiraf etmiştir. Kaldı ki, Anglikan Hristiyanlığın Ermeni apostolik kilisesi ile yakından dini ilişkisi yok.

Ne tarih ve ne de hukuk - örneğin, 2013/15 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) İsviçre-Perinçek kararı- dinleyen Ermenistan ve Ermeni lobisi, Ermeni kilisesinin de yakın destek ve girişimiyle “soykırım” safsatasını Batılı ülkelere inandırmak için din etkenini gayet başarılı bir şekilde bir propaganda aracı olarak kullanmakta başarılı olmuştur. Soykırım hukuksal bir kavramdır ve “Ermeni Soykırımı”nı kanıtlayan geçerli bir yargı kararı yoktur. (Bazı Ermeni lobisi mensupları İttihat ve Terakki liderlerini ve hatta Mustafa Kemal ve arkadaşlarını,ölüme mahkûm eden 1919-20 Nemrut Paşa askeri mahkeme kararlarını utanmadan “soykırım” için geçerli yargı kararları olarak ileri sürmüştür. Düzmece olan bu mahkemelere Prof. Dr. Guenter Levy haklı olarak “kanguru mahkemeleri” adını vermiştir).

Son yıllarda Yunanistan ve Yunan lobisi de Ermeni tarafına açıkça arka çıkmıştır.

Bu propagandada “Türk” aleyhine batıdaki önyargıya, Prof. Dr. Justin Mc Carthy’nin deyimiyle “The Terrible Turk” izlenimine de dikkat çekmekte fayda var. Böyle bir önyargının oluşmasında 1913-1916 döneminde Osmanlı İmparatorluğu büyükelçisi olarak İstanbul’da görev yapan Henry Morgenthau’nun ve eski ABD Başkanı Woodrow Wilson’ın büyük rolü olmuştur. Hristiyan oldukları için Ermenilere büyük övgü yağdıran Morgenthau, Türkler için “zehirli kan taşıyan ilksel ırk” demiş, bir papazın oğlu olan Wilson ise Türkleri “Müslüman Apaçi” olarak tanımlamıştır.

Ayrıca kayda değer ki, Osmanlı döneminde Amerikan, İngiliz, Rus ve Fransız konsoloslukları ile misyoner okulları ve Ermeni Patrikhanesi’nin Ermeni ayrılıkçı, isyancı hatta terör faaliyetlerinde büyük rol oynamıştır. Bu bağlamda Boston merkezli “American Board of Commissionersfor Foreign Missions” (ABCFM) adlı teşkilatın faaliyetleri özellikle dikkate değer. Sadece 1914 yılında Osmanlı toprakları içerisinde 426 Amerikan misyoner okulunda Ermeni asıllı 25 bin öğrenci eğitim görüyordu. Bunlar Osmanlı yönetimine karşı devşirildi. Bu arada misyonerler Nesturiler, Süryaniler, Yezidiler, Keldaniler ve Yakubiler'in de bulunduğu bölgelere de yayılıp, faaliyetlerini genişletti.

Osmanlı yönetiminin bütün bu faaliyetlere göz yummasında Kapitülasyonlar vardı.

Canterbury Katedrali’nin din bağnazlığını, geçtiğimiz 24 Nisan’da Karekin II “Hazreti”n her yıl olduğu gibi “Ermeni soykırımı” kurbanlarını saygıyla anması ve batı ülkelerinde “Ermeni Soykırımı”nın tanınması, bu bilgiler çerçevesinde değerlendirilmelidir. Buna ilişik bir soru: günümüzdeki Türkiye hükümeti, Cumhurbaşkanı ve muhalefet liderleri bu saldırılara karşı ne yapmaktadır?

Sonraki Haber