İNGİLTERE’DEN HABERLER… İlaç sermayesi ellerini ovuşturuyor! Basında Ozempic güzellemeleri tam gaz

Özellikle kilo vermek isteyenlerin gündemine giren bir ilaç: Ozempic! Danimarkalı ilaç firması Novo Nordiks’in ürettiği Ozempic, İngiliz gazetelerinin de manşetlerini süslüyor. Nedir bu Ozempic olayı?

Ozempic ilacı haberleri, büyük sermayenin hatta çok büyük sermayenin sahibi olan bazı İngiliz "operasyon" gazetelerinde manşetlerden servis ediliyor. Muhtemelen patronların bazı hissedarlık ilişkileri vardır, o konuyu geçelim. Nedir bu Ozempic olayı? Bu bir Tip2 diyabet ilacı ve aynı zamanda kilo vermeye yarıyor. Aktif maddenin ismi Semaglutit. Ozempic'de ticari markalardan biri. Başka ticari markalar da var.

Bu ilacı Danimarkalı ilaç firması (Big Farma denenlerden) Novo Nordiks üretip pazarlıyor ve ABD gibi dünyanın en büyük ilaç pazarında Semaglutitlerin tek yetkili üreticisi Novo Nordiks. Danimarkalı ilaç firması, tahmin ediyorum büyük oranda bu ilacın sayesinde son yıllarda piyasa değerini hızla arttırdı ve 600 kusur milyar dolarlık değer ile dünyanın en değerli iki ilaç firması arasında. (Açık ara fark ile). Firma Danimarka ekonomisini tek başına uçurmakta. İlacın satış fiyatı ülkelerin üretici ile yaptığı anlaşmaya göre değişiyor. Bu ilaç fiyatlaması işlerinde çalışan prensip şu: "Kim kime kaça satabilirse." Ülkenin sağlık bakanlığı iyi çalışıyorsa ülkeye maliyet düşüyor, danışıklı dövüş durumunda fiyatlar uçuyor. Ozempic'in bir aylık kurunun ABD'ye satış fiyatı 900 kusur dolar, Fransa'ya satış fiyatı 100 dolar altında. (Türkiye'de de herhalde Fransa'ya yakındır).

İngiliz gazetelerinin manşetlerden yaptığı lobi ise şu:

Bu ilacı NHS sadece reçete ile tıp2 diyabet hastasına sunmasın, zayıflama amacı ile tedavilerde de karşılasın, hatta mümkünse reçete de kaldırılsın. Yani aslında ilacın tek alıcısı NHS, yani devlet. Büyük sermaye medyası da zaten batık olan ve temel işlevlerini yapamayan NHS'in daha da batık hale gelmesi için şeker gibi isteyene bu ilaçların yazılmasının reklamını yapıyor. Diğer taraftan dönem dönem ilaç talebi o kadar artıyor ki firma İngiltere'ye ilaç tedarikini kesiyor veya sınırlıyor. Firma sürekli arz durumu konusunda güncelleme yapıyor. Bu ilacın sahteleri ayrı bir konu, izinsiz üretimleri ayrı bir konu, paralel ticareti yasaklayan ülkeler ayrı bir konu. İlacın kullanımı kesildiğinde tekrar kilo alınması durumumun olduğu da bazı araştırmalarca belirlenmiş durumda.

Sonuç olarak bu Semaglutit grubu ilaçlarının fayda ve zararlarını bizim sağlık bakanlığı ve hastanelerimizin değerlendirmesi gerekli. Büyük sermayenin gazete manşetlerinden ilaç pazarlanması konusu, konu ilaç olunca hiç güven telkin etmeyen bir durum. Eğer bazı durumlarda bu ilaç fayda sağlıyorsa, yerli firmaların üretim için yetkilendirilmesi ve zaten eski ve bilinen bir molekül olan bu molekülün jenerik ilaç kapsamında üretilmesi uygun olabilir.

İngiltere İşçi Partisi ile Avrupa'ya yanaşıyor

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, ağustos sonunda Berlin'e gitti ve Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ile görüştü. Yapılan açıklamaya göre İngiltere, Almanya ile ekonomi, enerji, güvenlik ve savunma alanında yılsonuna kadar kapsamlı bir anlaşma imzalamayı hedefliyor. Starmer, Brexit'den dönüş olmadığını, ancak Avrupa ile her alanda yakınlaşmak istediklerini belirtiyor ve Almanya da bu yaklaşıma olumlu cevap veriyor. Gerçi Alman şansölyesinin yılsonuna kadar koltuğunu koruma şansı pek yok ama takvimler belirlemiş. Karşılıklı gençlerin serbest dolaşım ve çalışma hakları konusu (İng: Youth Mobility Scheme) ise biraz daha çetrefilli bir konu çünkü Starmer'in net göçün azaltılması hedefi var ve olası serbest dolaşım ve çalışma hakları bu işi zora sokacaktır. Bu yönde bir anlaşma beklenmiyor.

Starmer, Berlin sonrası Paris’e geçti ve Macron ile görüştü. Macron ile öne çıkan konular ise yasadışı göçe karşı alınacak tedbirler, Ukrayna'ya Rusya karşısında destek verilmesi ve Gazze'de ateşkes çağrısı oldu.

İşçi Partisi lideri Starmer, seçim öncesinde vaat ettiği üzere Avrupa ile Brexit müzakereleri döneminde bozulan ilişkileri sıfırdan tekrardan iyileştirmeyi hedefliyor.

İktidar, seçim vaatlerinden çark bahanesini buldu: 22 milyarlık kara delik

Geçtiğimiz haftalarda ekonomi bakanı (Şansölye deniyor) Rachel Reeves açıklama yaptı ve önceki (Muhafakar Parti) hükümetin 22 milyar sterlin tutarında gizlenen kara delik kamu harcamasının tespit edildiğini açıkladı. Başbakan Starmer’da bu konuda açıklamalarda bulundu. 2010'dan beri bu rakam birikerek büyümüş. Sadece sığınmacılar konusunda 6,4 milyarlık bir açık tespit edilmiş. Bakan bu açıkları kapatmak için tedbirlerini de açıkladı. Bu seneki bütçede 5,5 milyarı kapatacak, seneye 8 küsur milyar daha kapatacak. Nasıl kapatacak? Kamu harcamalarını kesecek ve vergi artışları getirecek. Yeni yol, hastane, tünel yatırımları kısılacak, bazıları iptal edilecek, eğitim sistemi reform yatırımları rafa kalkacak, yaşlılara sağlanan enerji sübvansiyonları kesilecekmiş. Sermaye kazancı ve Miras vergilerinin de artması gündemde. Başbakan, ekim ayında yapılacak yeni bütçede "nahoş" vergi kararları alınacağını belirtti.

YENİ HÜKÜMET JET HIZI İLE KREDİSİNİ TÜKETİYOR

Durum bildiğiniz fecaat. Resmen onca verilen seçim vaadinden bir kalemde çark edildi. Bu işin politik maliyetini asgariye indirmek için tatil sezonunun ortasında bu açıklamalar yapıldı. Eylül ayı başlasın, okullar açılsın, millet tatilden dönsün ve haberleri okumaya başlasınlar, bu işin acısı hükümete fena çıkartılacaktır. "Enkaz devraldık" söylemi zaten yılların kötü yönetiminin acısını çıkartmak isteyen halkı teskin etmeyecektir. Sendikalar köpürmeye başladılar. Yeni hükümet jet hızı ile kredisini tüketiyor ve yakında insanlar "eskisi bunlardan iyiydi" şeklinde söylenmeye başlayacaklar. Zaten Muhafazakâr Parti destekçisi medya kurumları yayın ve haberleri ile İşçi Partisi’nin beline beline vuruyor.

Hatırlayalım, seçim vaatleri döneminde Rishi Sunak diyordu ki: "İşçi Partisi yalan söylüyor, bu vaatlerini gerçekleştirmek için vergi artışı yapacaklar, gizliyorlar." Bugün geldiğimiz durumda evet vergi artışları yapılıyor üstelik verilen vaatlerden de çark ediliyor. Bahane ise önceki hükümetin bütçede gizlediği harcamalar olarak ifade ediliyor. Peki madem başbakan 2010'dan beri ülkenin kamu maliyesi rakamlarının çarpıtılmış olduğunu açıkladı, kredi değerlendirme kurumları bu haberleri acaba okumadılar mı? Bizde en küçük milli egemenliğe dayanan ekonomi politikası devreye alındığında kredi notumuz defalarca düşürülüyor, ne olacak İngiltere'nin kredi notu? Botswana'da, Lesotho'da olmuyor böyle kamu maliyesi sahtekarlıkları...

Türkiye'ye gelen İngiliz turist sayısı yüzde 19 arttı

Travel Weekly haberine göre ilk altı ayda Türkiye'ye İngiltere'den gelen turist sayısı yıllık bazda yüzde 19 arttı ve 1,8 milyona ulaştı. Aynı web sitesine göre Türkiye'ye aynı dönemde gelen toplam turist sayısı yıllık yüzde 14 artış ile 26,1 milyona ulaştı. İlk sırayı ise Rusya ve Almanya'dan gelen turistler almışlar. Şahsi görüşüm üçüncü çeyrekte de İngiltere'den güçlü turist akışının devam ettiği yönünde. Turizm bakanlığı web sitesinde en güncel veri 2024 Temmuz istatistikleri ve buna göre İngiltere kökenli turistler üçüncü sıradaki yerlerini koruyorlar ve yıllık bazda, Ocak-Temmuz arasında yüzde 18 sayısal artış var. Sadece temmuz ayında ise artış oranı yüzde 15. Turist sayısında dördüncü sırada İran'ı görüyoruz ve ilk yarıda yıllık yüzde 40 gibi inanılmaz bir artış oranı başarılmış. Turizm Bakanlığı teşkilatımızı, dış işlerindeki diplomatlarımızı ve THY'mizi tebrik ederiz. İngiltere'den gelen turist sayısındaki artışı nasıl anlamlandırmalıyız? Neden bu artış olmuş? Şahsi tahminlerimi belirteyim: Son yıllarda İngiltere'ye taşınan Türkler, artan direk uçuş hatlarının da yardımı ile daha çok Türkiye'ye gelebiliyorlar. Bu Türklerin temas kurduğu ve tanıtım yaptığı diğer İngiltere vatandaşları da kısmen geliyor. (Çoğu Müslümandır). Diğer sebep ise, İngilizlerin azalan harcama güçleri ile daha pahalı ve uzak tatil destinasyonlarından, Türkiye gibi daha ucuz (tahmin ettikleri) ülkelere tatillerini kaydırmaları olabilir.

İşçi Partisi inceden işleniyor

4 sene önce, İstanbul'da şüpheli şekilde ölen ve Sarıyer'de defnedilen başarılı araştırmacı gazeteci Andre Vlchek'in sözünü hatırlayalım: "Ben farklı ülkelerdeki olaylar arasındaki aynı deseni arıyorum." Andre'nin kastettiği deseni insan İngiliz gazetelerini okurken ister istemez görüyor. Hep aynı desen etrafında olaylar işleniyor. Hatırlayalım, sosyalist ve cumhuriyetçi çizgide olan Jeremy Corbyn bir kumpas ile İşçi Partisi liderliğinden alındı ve yerine Sir Keir Starmer getirildi. Bu olmasa idi bugün İngiltere’yi sosyalist ve cumhuriyetçi bir hükümet idare ediyor olacaktı. Corbyn, sıkı bir Filistin taraftarıydı, Starmer ise İsrail destekçisi bir politikacı. Elbette operasyon bununla bitmedi ve partiden Corbyn taraftarları çeşitli yöntemler ile ayıklandılar. Bugün hala bu ayıklamanın devam ettiğini "operasyon gazetelerinin" satır aralarından okuyabiliyoruz. Muhafazakâr Parti'ye en yakın medya kurumları bile Keir Starmer'i eleştirmiyor (hatta parlatıyorlar) ve daha çok çevresindeki etkili eski İşçi Partili tayfayı hedef alıyorlar. Bir örnek Birmingham gibi İşçi Partisi'nin kalesi olan şehrin parlamenteri olan Jess Philips. Neymiş, kendisine NHS Hastanesinde Filistinli doktor ayrıcalıklı ve öncelikli işlem yapmış çünkü kendisi Gazze'de derhal ateşkesi savunmuşmuş.

Diğer örnek İşçi Partisi'nin eş başkanı sayılabilecek, başbakan yardımcısı Angela Rayner. Angela'nın İbiza'da dans edip eğlenirken resimlerini gazeteye koymuşlar. Neymiş, parmağını havada sallayıp DJ'e sarılmış. Öğleden sonra dörtten sabah beşe kadar pistte dans etmişmiş. Angela böyle İspanyol adasında eğlenirken, İşçi Partisi lideri Starmer ise Avrupa'da ailesi ile planladığı tatili iptal edip İngiltere sokaklarındaki isyanlar ile ilgilenmek üzere işbaşı yapmışmış.

Diğer hedefteki İşçi Partisi vekili ise Jas Athwal. O ne yapmış? 15 tane dairesi varmış ve bunları kiraya veriyormuş, ama kiracısı demiş ki: "Evde siyah küf var, mantar var ve şikâyet edersem beni attırmak ile tehdit ediyorlar" BBC News'in kamerasını getirmişler eve, kiracı "her yerde, çocuğumun elbiselerinde bile karınca geziyor" diyor. Bildiğiniz tiyatro.

Hedef, içi tam olarak boşaltılmış ve Muhafazakâr Parti'nin tıpatıp aynısı haline getirilmiş bir hükümet yaratmak. Andre Vlchek'in bahsettiği "desen" hep karşımızda.

Nükleer denizaltı 6 ay sonra üssüne döndü

İngilizlerin nükleer itkili ve nükleer silahlı (Trident füzeleri) Vanguard tipi 4 adet denizaltısı var. Tanesi 3 milyar sterline mal olmuş denizaltılar bunlar. Teoride bu denizaltıların biri ağır bakım altındayken diğer üç adedinin gerekli eğitim, hafif bakım ve deniz görevlerini yapması ve en az bir tanesinin denizaltında gizli bir yerlerde saldırıya hazır bekletilmesi hedefleniyor. (CASD Stratejisi). Muhtemelen bu sistemde bir şeyler aksıyor olacak ki bu denizaltıların denizde kesintisiz geçirdikleri görev süreleri uzadıkça uzuyor. Geçenlerde bu denizaltılardan biri altı aylık, fazlaca uzatılmış sefer süresinden sonra İskoçya'daki bakım üssüne dönüş yaptı. Normalde bu kadar uzun süre denizaltılar görev yapmıyorlar ancak ya diğerlerinin bakım işi uzadı veya bilmediğimiz başka sorunlar var. Ayrıca birkaç gün öncesinde çıkan haberlere göre muhtemelen bu dönüş yapan denizaltının Virginia sınıfı bir Amerikan denizaltısı refakatinde – korumasında- bakım üssüne dönüş yapmakta olduğu haberleri çıkmıştı. Bu da "İngiliz denizaltısı neden Amerikan denizaltısı refakatine ihtiyaç duydu?" sorusunu gündeme taşımıştı. Bu kadar uzun süre denizde ve muhtemelen denizin altında kalan mürettebatın psikolojik durumları ayrı bir endişe kaynağı. Bakıma alınan denizaltının gövdesinin de hayli yıpranmış olduğu gözlemlendi. Basında çıkan haberlerde bu tip silahların önemi, vazgeçilmezliği vurgulanıyor ve bu alana ilave yatırım çağrısı yapılıyor. Türk Deniz Kuvvetlerimiz de yavaş yavaş şu nükleer itki ve nükleer caydırıcılık konularına eğilmeye başlayabilir.

Harpoon yerine NSM deniz-kara füzeleri devrede

Meşhur Harpoon (Tr: Zıpkın) füzeleri, İngiliz donanmasında milatlarını doldurdular. "Naval Strike Missile" (NSM) isimli yeni tip deniz-deniz ve deniz-kara füzeler Norveçli Konsberg firması ile İngilizlerin işbirliği ile geliştirildiler ve yavaş yavaş İngiliz ve Norveç donanma gemilerine yerleştirilmeye başlandılar. Katalog bilgisine göre, NSM'lerin 100 deniz mili üzerinde menzili var, 500 pound ağırlığında savaş başlığı taşıyabiliyorlar ve 0,9 Mach hızına kadar çıkabiliyorlar. Füzeler düşman radar ve hava savunmasından kaçınabilecek şekilde manevra yapabiliyor ve denizi yalar seviyede alçaktan radar altı uçabiliyor. Gelişmiş arayıcı başlığa ve programlanabilir fünyeye sahiplermiş. Roketsan firmamızdan (eğer yapmadıysa) sürekli ürün iyileştirme çalışmaları kapsamında daha iyisini tez zamanda bekliyoruz.

Sonraki Haber