İnsan merkezli anayasanın formülü: Kemalist devrimi tamamlamak

Aydınlık gazetesi yazarı Gaffar ağabeyimizin yazılarını ilgiyle takip ediyoruz. Cumhurbaşkanlığı tarafından açıklanan insan hakları eylem planı üzerinden yazdığı “İnsan hakları devrimi” adlı yazı hakkında görüş birliklerimizi ve ayrılıklarımızı ortaya koymak bakımından bu yazıyı kaleme aldım

İHTİYAÇLARA GÖRE ANAYASA

Anayasalar tarihte hep devrimin ya da karşı devrimin ürünü olmuştur. Ülkemizde de anayasayı yinelemek, değiştirmek ya da geliştirmek işleri hep devrimci ya da karşı devrimci süreçlere denk düşmüştür. Örneğin Gaffar ağabeyimizin yazısında da belirttiği gibi emperyalizme karşı bağımsızlık savaşını zafere ulaştıran BMM milli egemenlik ve bağımsızlık temelinde yani altı ok programıyla 21 ve 24 anayasalarını inşa etmiştir. Yine 12 Eylül darbesiyle gelen 82 anayasası bir karşı devrimin ürünüydü. Türkiye’yi küresel pazarlara açmak, Batıya mahkûm hale getirmek ve neoliberal sistemi dayatmak için cuntanın yaptığı bir anayasa.

Anayasalar devrimle ya da darbeyle geldiği için eskinin yerine hep yeniyi koymuştur. Bu anlamda devletin yeni düzene uygun olarak yeniden örgütlenmesi anayasalar eliyle yapılmıştır. Yeniden örgütlenme ise bir ideoloji ve program işidir. Anayasayı yapanların kendi Türkiye tasarımlarına uygun bir dünya görüşü, bu dünya görüşüne uygun bir programı vardır. Yeni düzenin devamlılığını sağlama ve kendi programlarını yürütme amacı vardır. Yine Gaffar Bey’in yazısında belirttiği gibi Kanuni Esasi’yi yapan genç subayların “vatanı kurtarmak” amacında birleşen bir programları vardı. Padişahın yetkilerini sınırlamak ve mecliste ülke yönetiminde mebusların yetki sahibi olması bu programın bir parçasıydı. Dolayısıyla anayasa tartışması özünde bir program tartışmasıdır. Anayasa bir programın ve anlayışın kurucu hukuka yansımasıdır. Tasarlanan Türkiye programının hukuka uygun hale getirilmesidir.

MİLLİ-DEVRİMCİ ANAYASA

Türkiye’nin köklü kararlar alacağı döneme giriyoruz. Bu köklü kararlar devletin örgütlenmesine ilişkin olacak dolayısıyla anayasa çerçevesinde köklü kararlar alınacaktır. Köklü kararlar sağlam programların temelinde gelişir. Türkiye’nin ihtiyaçlarını doğru ve bilimsel bir sıraya koymak o programın özünü oluşturur.

Gaffar ağabeyimizin yazısının başında da belirttiği üzere Türkiye’nin başlıca sorunları milli güvenlik, ekonomi, gıda güvenliği, emperyalist sisteme karşı mücadele, milli bağımsızlık ve sağlık gibi sorunlardır. Hepsini tek bir cümleyle özetlemek gerekirse “vatan ve üretim için tam bağımsızlık” şeklinde özetlenebilir. Yani Kemalist devrimi tamamlamak, vatan savaşını zafere ulaştırmaktır. Ülkemizin esas ihtiyaçlarını özetlediğimiz şekilde Kemalist devrim ekseninden koyduğumuz zaman, Gaffar ağabeyimizin yazısında altını çizdiği “İnsan Hakları Eylem Planı’nın” yeni anayasa tartışmaları çerçevesinde kanımca Türkiye’nin öncelikli sorunlarına bir program sunmadığı görülüyor.

Eğer Türkiye’nin yeniden Avrasya rotasına yerleştiği, sınırlarımızda ve mavi vatanımızda bağımsızlık savaşı verdiği, KİT’lerin tekrar tartışılmaya açılıp Özal ekonomisinin özeleştirisinin verildiği bir düzlemde ortaklaşıyorsak ve de Anayasa demek devleti yeniden bir program çevresinde örgütlemek demek ise anayasanın “İnsan Hakları Eylem Planı” eksenli değil “milli, devrimci, halkçı ve bağımsızlıkçı” eksende ele alınması gerekiyor. Bu anlamda da insan hakları eylem planı ile başlayan anayasa çalışmasının yazıda belirtildiği üzere pek kıymeti harbiyesi kalmıyor.

Kaldı ki Gaffar ağabeyin yazısında da belirttiği üzere insan hakları sorunları hakkında da mutlaka eksiklerimiz var ama FETÖ terör örgütünün üzerine yapılan operasyonlar ve mafya-tarikat-gladyo rejiminin sona ermesi devleti millileştirdi ve artık insan hakları sorunları 12 Eylül sonrası dönemde ve 90’larda olduğu gibi değil. O yüzden yeni anayasanın eksenini “insan hakları” temelinde koymak yanlıştır. Öyle koyduğumuz zaman bugün ülkede insan haklarının sürekli ve sistemli bir şekilde gaspa uğradığını ve ona karşı devleti yeniden örgütlemek gerektiği anlamı ortaya çıkar.

Keza Ak Partili yöneticiler tarafından da anayasa çalışmalarının böyle bir eksende yapılacağı açıklanmamıştır. Aksine Adalet Bakanımız Abdülhamit Gül’ün, Gaziantep’te yaptığı “Cumhuriyeti 1921 Anayasasının ruhuyla taçlandıracağız” açıklaması ikinci istiklal savaşımızdaki ihtiyaçları doğru yerden koyan, Türkiye adına olumlu bir açıklamadır.

Türkiye’nin mecburiyetleri güçlü bir ulus devleti yaratacak milli hükümeti ve vatan savaşını taçlandıracak milli-devrimci bir anayasayı önümüze getirmektedir.

İNSAN HAKLARI DEVRİMİ

Yazıda ikincil olarak eleştireceğimiz nokta “insan hakları devrimi” başlığı, “2023 anayasamız” ve “Anayasamız şimdiden hayırlı uğurlu olsun” ifadeleridir.

İnsan hakları devrimi salt bir beyanname ya da eylem planı ile sağlanamaz. Sadece cumhurbaşkanlığı tarafından yayınlanan insan hakları eylem planı ile de yeni oluşturulacak anayasa hakkında okuma yapmaktan zannımca “İnsan hakları devrimi” çıkartmak olmaz. Türkiye zaten devrimci bir rotada ilerlemektedir. 2014 baharından beri verilen mücadele ve emperyalizmle hesaplaşma dönemi Türkiye’de devrim olduğunun kanıtıdır. Şu an gerçekleşmekte olan devrim de ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel vb. her alanda eskiyle hesaplaşarak kendini gerçekleştirmektedir. Yani devrimin temelini oluşturan nesnel koşullar yine “üretmek ve bağımsızlaşmak” zemininde yükselmiştir. İnsan hakları devrimini yapacak bileşenler de mazlumlar dünyasının üretme ve bağımsızlaşma talepleri temelinde yükselecektir.

Devrim amacına Vatan Partisi olmadan ulaşamaz. Dolayısıyla Vatan Partisi olmadan, milli hükümet kurulmadan devrim de olmaz, devrimci anayasada.

Tüm bu sebeplerden ötürü Türkiye’nin ihtiyaçları doğrultusunda devleti yeniden milli, devrimci, halkçı ve bağımsızlıkçı bir temelde örgütleme ihtiyacı dururken insan hakları eylem planından bir “2023 Anayasası” çıkartmak ve ona hayırlar dilemek çok doğru gözükmüyor.

Sonraki Haber