İnsan oluşumuzun ölçüsü Gazze’den geçiyor

İsrail ordusunun saldırılarının ardından Refah'taki Filistinliler, çadırlarını toplayıp yanlarına alabildikleri eşyalarıyla birlikte güvenli bölgelere göç etti.

Bu dramatik sürece Müslüman, İnsan ve Felsefeci-Filozof olarak bakıyorum. Yani hukuk, vicdan ve fikir düzleminde insani-varoluşsal olarak Filistinlilerin yanında duruyorum. Ortada bir savaş yok, 8 aydır çoğunluğu bebeklerden, kadınlar ve yaşlılardan oluşan sistematik bir katliam, soykırım var. Bir devletin nasıl teröristleşebileceğine bizatihi şahitlik yapıyoruz. J. Baudrillard, Bosnaklara/Müslümanlara yapılan katliamı/soykırımı Yeni Avrupa Düzeni’nin gelişiminin bir aşaması olarak tanımlamıştı. Gazze’de yaşananlar Avrupa’nın ve ABD’nin bir başkası merhalesi olup bir devletin de teröristleşmesinin aşamasıdır.

PORNOGRAFİK SAVAŞ

Baudrillard, Körfez Savaşı’nı “pornografik savaş” olarak adlandırmıştı. Gazze’de ve Refah’ta yapılan katliamlar post-pornografiktir. Yalnızca devletlerin-iktidarların dahil olduğu müstehcenlik değil Habermas, S. Zizek ve J. Butler gibi bazı filozofların da dahil olduğu müstehcenlik var ortada. Siyasetçilerin iki yüzlülüğüne ve katliamlar karşısındaki desteklerine ünlü filozofların da ortak olduğu bir döneme tanıklık ettik. Bu meselede nerede durduğumuz aslında insan oluşun neresinde olduğumuzla doğrudan bağlantılı. Zalim-Mazlum, Katil-Maktul, Cani- Mağdur, Cellat-Kurban dualitelerinden birini tercih etmek durumundayız. Tarafsız olmak hakkımız yok. Böylesi bir meselede tarafsızlık namussuzluktur. Tam da Cemil Meriç’in dediği gibi “Zulmün olduğu yerde tarafsızlık namussuzluktur.” Zira çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan 40 bin insan öldürüldü, yaklaşık 100 bin insan yaralandı, birçoğu sakat kaldı. Yaklaşık 2 milyon insan göçe zorlandı. İsrail işgal ettiği topraklarla yetinmeyen canavarlaşan bir katile dönüştü. Boşaltıp yerleşeceği toprakları, masum sivilleri öldürerek üretiyor.

HAMAS da şunu yaptı, bunu etti” cümleleri ortada olan fecaati, vahşeti meşrulaştıramaz. Baudrillard, “Gerçekliği kazanmamız için gerekirse kanın aktığı yere gidip gerçekliği yeniden kendimiz için kazanmamız gerekir.” demişti. Bu cümleyi şöyle de kurabiliriz; “İnsan oluşumuzu yitirmemek veya yitirmişsek yeniden bulmak için katliamın-soykırımın yapıldığı kanın ve gözyaşının aktığı yere yani Gazze’ye Refah’a gitmemiz gerekir. Bunu insan oluşumuzun gereği olarak yapmalıyız.” Yani orada olanlara duyarlı olmak, hissiyat taşımamız insan oluşumuzla ontolojik olarak doğrudan bağlantılıdır. Bana göre de insan oluşumuzun ölçüsü ve onun yitirmemenin yolu Gazze’den geçmektedir. Bu meselede tutumumuzla ve duruşumuzla doğrudan orantılıdır.

Sonraki Haber