Irak’la işbirliği Esad’a uzanmalı

Türkiye-Irak görüşmelerinin bölgesel etkilerini Aydınlık'a değerlendiren Prof. Dr. Fahri Erenel, İran'ın tamamen devre dışı bırakılmasının uygun olmayacağını, ayrıca Suriye yönetimi ile derhal irtibata geçilmesi gerektiğini söyledi

Türkiye ile Irak arasında yapılan “Güvenlik Mekanizması Görüşmesi” ve ardından imzalanan 7 maddelik mutabakat, bölgede dengeleri değiştirecek ve tüm aktörlerin yeniden mevzilenmesini gerektirecek büyük bir jeopolitik hamle olarak niteleniyor. Ankara ve Bağdat arasında özellikle terörle mücadele konusunda oluşan uyum ve Kalkınma Yolu'ndaki kararlı duruş; iki ülkeye de ekonomik, siyasi ve güvenlik alanında önemli katkılar sunma potansiyeli taşıyor. Ancak bu işbirliğinin bölgesel gerilimleri körüklemesi için çaba sarf edenler de yok değil. Özellikle ABD, Türkiye'nin Irak ile gelişen ilişkilerini İran'a karşı kullanmak isterken, Suriye'de ise terör devletini kurumsallaştırma hesapları yapıyor.

Türkiye-Irak yakınlaşmasını, ABD'nin pozisyonu ve bölgesel yansımalarını Emekli Tuğgeneral Prof. Dr. Fahri Erenel ile konuştuk.

'IRAK İRAN'A KARŞI TÜRKİYE'Yİ YANINDA TUTMAK İSTİYOR'

Türkiye ile Irak arasındaki mutabakatın ABD'nin Irak'tan çekilme süreciyle doğrudan bağlantılı olduğunu belirten Erenel, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bu mutabakatın temelde iki önemli dayanağı var: Birincisi; ABD'nin Irak ve Suriye'den çıkışıyla ilgili birtakım çalışmalar var. Özellikle Irak konusu daha fazla resmiyete dökülmüş görünüyor. Koalisyon güçlerinin bir planlama dahilinde ülkeden çıkması söz konusu. İkincisi; İran'da mevcut yönetim son seçimle birlikte yeniden onay almış durumda ve (Irak’ta) Şii'lerin artan bir etkisi var. Dolayısıyla İran'ın 'Şii Hilali' kapsamında Irak üzerindeki etkisinin artarak devam edeceği değerlendirilebilir. Bu yüzden Irak Yönetimi de ABD'nin çekilmesinden sonra ortaya çıkacak güç boşluğunu, İran'ın artan etkisine karşı en azından bir bölgesel güç olan Türkiye'yi yanında tutarak dengelemek istiyor.

“Diğer yandan son zirve, aynı zamanda Türkiye ve Irak arasındaki Kalkınma Yolu'nun da güvenliğinin sağlanmasına yönelik bir zirveydi. Fars Limanı'ndan başlayıp Musul üzerinden Türkiye'ye ve oradan Avrupa'ya uzanan bu yolun güvenliğinin nasıl sağlanacağı önemli bir konu. Özellikle PKK, Talabani güçleri ve Haşdi Şabi unsurları buna izin vermeyecektir. Çünkü Irak'ın refah seviyesinin yükselmesi demek güçlenmesi demektir ki, bu da İran'ın bölge üzerindeki etkisinin kısmen de olsa yitirilmesi anlamına gelir. Bu nedenle projede Türkiye ve Irak kuvvetlerinin birlikte hareket etmesi çok önemli.

'TÜRKİYE MUSUL DAHİL DERİNLERE İNECEK'

“Yolun önündeki en büyük engel ise PKK'nın Musul'dan itibaren kuzeydeki varlığı olacaktır. O nedenle zirvenin en önemli konusu da kuzeyin istikrara kavuşması oldu.

Bu noktada Irak Merkezi Hükümeti yeterli olmadığı için görev Türkiye'ye düşüyor. Dolayısıyla Türkiye'nin etki alanının Musul bölgesi dahil olmak üzere daha da derinlere inerek güneye doğru genişlemesi, belli noktalardan sonra da Irak kuvvetleriyle müşterek icra edilecek birtakım operasyonlar ya da danışmanlık yoluyla yolun etrafındaki alanın güvenliğinin sağlanması söz konusu olacaktır. Bu yolun güvenliği sağlandığı takdirde Irak'ın doğusu ve batısı arasındaki terörist geçişleri ile lojistik desteklerin de intikali engellenmiş olacak. Bu konuda Neçirvan Barzani ile de görüşmeler yapıldı.

Ayrıca Irak kuvvetlerini bir şekilde yetiştirmemiz lazım. Türkiye'nin, bu kadar geniş bir coğrafyanın güvenliğini tek başına sağlaması pek mümkün değil. O yüzden Bölgesel Yönetim ve Merkezi Hükümet'in de buraya gerekli kaynak ve insan gücü ile araç-malzeme desteğini aktarması gerekiyor. Ki Bağdat'ın aslında bu gücü var. Petrolden elde ettiği bir gücü var. Her ne kadar ABD Irak'tan haraç almaya devam ediyorsa da hala bu güce sahipler.”

'ASIL VEKİL PKK DEĞİL SDG'

Prof. Dr. Erenel, Türkiye ile Irak arasındaki mutabakatın ABD tarafından da desteklendiğini, hatta konunun F-16 görüşmeleri sırasında gündeme gelmiş olmasının muhtemel olduğunu belirtiyor. Erenel'e, “Peki ABD'nin desteklediği bu işbirliği, yine ABD'nin vekili ile mücadele etmeyecek mi?” diye sorduğumuzda ise şu değerlendirmeyi yapıyor:

“ABD, bölgeden çekilirken Türkiye'ye bu bölgenin güvenliğini bırakıyor ve Türkiye'yi de Irak için bir nevi mandater gibi düşünüyor. Tabi Irak bağımsız bir devlet denebilir ancak şu an açıkçası ABD mandası altında. Çünkü anayasasını hazırlayan, şu anki ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken. Bundan sonra da Irak'ın yeniden üniter bir devlet yapısı olması zor. Yani özerk unsurlardan oluşan bir yapısı olacağı kesin. Bu noktada Türkiye'nin Bölgesel Yönetim'le de ilişkisinin olması önemli. PKK ise tam olarak ABD'nin bu bölgede kullanmak istediği vekil değil. Asıl vekil güneyde bulunan Suriye Demokratik Güçleri (SDG). Nitekim ABD PKK'ya tali bir destek veriyor ancak SDG'ye sağladığını oraya sağlamıyor. ABD tüm eğitim faaliyetlerini, tatbikatlarını, gövde gösterilerini Suriye'de yapıyor. ABD, SDG'yi terör örgütü olarak görmüyor ama kuzeydekilere 'terörist' diyor. Böylece bir taşla iki kuş vuruyor. Yani hem Türkiye'nin Irak'ın kuzeyindeki mücadelesini haklı görerek bir şekilde destek verdiğini ortaya koyuyor, hem de Suriye'nin kuzeyindeki harekatlarımıza karşı çıkarak, 'Onlar DEAŞ'la mücadele ediyor.' diyerek, SDG'ye meşruiyet kazandırmaya çalışıyor. Yani ABD aslında ikircikli bir tavır izlemiyor, tam olarak 'terörist' tanımından hareketle almış olduğu kararlar ile fiillerinin uyumlu olduğunu gösteriyor.”

'ESAD'LA İLİŞKİ DERHAL KURULMALI'

Türkiye'nin terörle mücadelede Suriye'yi dışlayan bir tavır içinde olmasının menfi sonuçları olup olmayacağını sorduğumuz Erenel, şöyle devam etti:

“Suriye'yi dışlamayacağız. Suriye ile bizim aramızda var olan iki şey var: Biri Rusya, biri ABD. Bu iki devletle olan ilişkilerimiz, Suriye'de Esad'la olan ilişkilerimizi belirleyecek. Türkiye'nin şu an Irak'la yaptığı işbirliğini, yakın zamanda Esad'la da yapacağına yüzde 100 inanıyorum. Türkiye'nin şu an en büyük sorunu İdlib meselesi. İdlib, hem Rusya'nın hem Suriye'nin hem de İranlı milislerin elinde, Demokles'in kılıcı gibi Türkiye'nin kafasında sallanıyor. Briket evlerde yaşayan 3,5 milyon mülteci var. Sayısı belli olmayan değişik terör örgütü gruplarının eski Lübnan'ın Beka Vadisi gibi barındıkları bir yer orası. Dolayısyla İdlib ne olacak, HTŞ ne oalcak gibi önemli bir sorunumuz var. Evet, Türkiye'nin Fırat Kalkanı, Barış Pınarı bölgelerindeki varlığı Suriye'nin istemediği bir şey ama yerine de çözüm üretemediği bir konu. Türkiye çıksa yerine getirebileceği bir gücü yok. Dolayısıyla Suriye ile olan ilişkide Fırat'ın doğusunda Amerika'nın varlığı, Fırat'ın batısında da İdilb meselesi ve Rusya, İranlı milisler ve Suriye'nin nasıl bir tavır içinde olacağı belirleyici. Bu terör örgütlerine karşı ortak bir tavır mı takınacaklar, yoksa bunları Türkiye'ye karşı kullanışlı bir aparat olarak elde tutmaya devam mı edecekler? Bu önemli bir sorun!

Esad'la ilişki derhal kurulmalı ama Suriye kendi karar veremiyor. Verdiği kararları öncelikle Rusya, arkasından da dünya kadar borcunun olduğu İran ve son zamanlarda da Çin belirliyor. Bu üç devlet Esad üzerinde oldukça etkili. Dolayısıyla Esad'la ilişkiler bu üç devlet üzerinde gelişebilir.”

'İRAN'I DEVRE DIŞI BIRAKMAMALI'

Aynı soruyu İran için de sorduğumuz Erenel, sözlerini şöyle tamamladı:

“İran, Irak'ta son derece etkili. Haşdi Şabi, anayasal bir güç olarak tanımlanmış durumda. Bu konu, Cumhurbaşkanı'nın İranlı mevkiidaşı Reisi ile görüşmesinde de gündeme getirildi. Ancak dikkat edin, Irak'ta Şii'ler ikiye ayırlmış durumda. İranlı Şii'lerin biraz geri planda kaldıkları görülüyor. Bu da Irak'ın yönetimi konusunda iyi bir yöntem. Irak tarihinde ilk kez Şii'ler ikiye ayrılıyor ve bu da Türkiye'nin iyi bir fırsat yakaladığını gösteriyor. İran'ın bu bölge üzerinde etkisi zaten var, bunu ortadan kaldırmamız mümkün değil. Sonuçta İran da Irak'ın komşusu. Üstelik bölgede kullandığı aparatlar var. Sadece Şii gruplar değil örneğin Talabani ailesini ve KYB'yi de etkili şekilde kullanıyor. Amerikalılar da onları zaman zaman kullanıyor. O yüzden Irak görüşmelerinde, Talabani'nin özellikle Musul, Kerkük bölgesinde PKK'ya sağladığı desteğin kesilmesi gündeme getirildi. Yoksa İran'ı kısa sürede bu bölgeden çıkarmak mümkün değil. Bu, İran'ın bir kolunun kesilmesi anlamına gelir ki Irak; Suriye'ye, Lübnan Hizbullahı'na, HAMAS'a ve Gazze'ye ulaşmada en kilit noktadır. O yüden Irak coğrafyası 'Direniş Ekseni' açısından vazgeçilmezdir ve İran yine vazgeçmeyecektir. İşte Irak, Türkiye ve İran arasında, İran'ı da ciddi şekilde devre dışı bırakmadan orta bir nokta bulmanın yolları ortaya konacaktır. Türkiye ile İran arasında liderler seviyesinde yapılan görüşme, ardından bu zirve ve nisan ayında yapılacak ziyaret, bölgesel güvenlik kompleksini yeniden şekillendirecektir.”

Sonraki Haber