İran gezisi gözlemleri - 1 Bir Cennet: Hazar kıyıları

Dağdan inip Hazar Denizi’ne yaklaştıkça her yer yeşilleniyor. Her yer sazanlık sulak alanlar, çeşitli ağaçlar ve bitkilerle kaplı. Namakabrud eğlence parkına gidip yeşillikler arasında teleferikle dağa çıktık. Yüzlerce aile burada temiz havada ağaçların altında manzaraya karşı piknik yapıyordu

Ulusal Kanal Gönüllüleri gezileri ülkemizin Güneydoğu, Karadeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesini gezdikten sonra Balkanlardan İran'a yoğun olarak yurt dışında devam ediyor. Buralar ülkemizle yüzyıllar boyunca yakın ilişkiler içinde olan ülkeler ve coğrafya.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 9 Şubat 1934'te Türkiye, Yugoslavya, Yunanistan ve Romanya arasında Balkan Paktı ve 8 Temmuz 1937'de Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktı imzalanmıştı. Bu anlaşmalar ‘Yurtta Barış Dünya’da Barış’ ilkesinin yaşama geçirilmesiydi.

23 ile 30 Nisan arası İran'a yapacağımız gezi, İsrail'in Suriye'deki bir diplomatik yerleşkesine saldırısına İran tarafından yapılan karşılık üzerine İsrail de 18 Nisan’da İsfahan'ı bombaladı. Bunun üzerine İran hava sahasını kapayınca ertelenen gezimiz 16 Haziranda Tahran'dan başlayacaktı. Bu arada İran Cumhurbaşkanı Reisi'nin ölmesi üzerine 28 Haziran’da İran'da Cumhurbaşkanı seçimleri ilan edildi.

Yolda Saravan ormanları içinde yer alan Gilan Kırsal Miras Müzesine rastladık. Burası 1990’da Rudbar’da olan depremden sonra kurulmuş.

GEZİLEN YERLERİN DİLİNİ ÇÖZMEK

Melih Cevdet Anday 1977 yılında yayınlanan 'Anadolu ve Sosyalist Ülkeler' adlı kitabının herkese önereceğim 'Gezi Üzerine' adlı önsözünde şöyle yazmış: “Gezilen görülen yerlerin tarihi de bu anlatının önemli bir parçasıdır elbet. Bilerek gezenin duyduğu coşkunluk, dünyayı taş toprak sayanın anlayabileceği bir şey değildir. Taşın toprağın dilini çözmek ise bakabilmenin eğitimini gerektirir.”

Bu yüzden gezi gözlemlerimize başlamadan önce sizlerle çeşitli kitap ve kaynaklardan derlediğimiz İran hakkında bazı bilgileri paylaşalım. En başta İlber Ortaylı'nın Gözüyle İran adlı kitapla başlayalım.

Ortaylı ilişkilerimizin İslamiyet öncesine gittiğini ve bizim Müslümanlığı İranlılardan öğrendiğimizi oruç, namaz, abdest ve peygamber kelimesini Farsçadan aldığımızı belirtiyor ve önemli bir temennide de bulunuyor:

“İlişkilerimiz çok yerindedir, hiçbir zaman uygulanmadı ve İran ile Türkiye arasında inşallah hiçbir zaman vize olmayacak. Senelerden senelere ilişkiler artıyor, evlikler ve ticaret artıyor, bunun böyle devam etmesi gerekir.”

Ve gerçekten bizler rahatça vizesiz İran’a seyahat ettik. Gezimiz sırasında Türk-İranlı çiftlere rastladık.

Orhan Karaoğlu ve Nail Elhan'ın editörleri olduğu İran Bir Ülkenin Akademik Anatomisi adlı kitabın tarih bölümünde Kübra Yılmaz'ın Ana Hatlarıyla İran Tarihine Bakış'ta 1. Pers İmparatorluğu, 2. Sasan İmparatorluğu, 3. İslam Fetihleri Döneminde İran, 4. İran'da Türk Hükümdarlık Dönemi: Selçuklar, 5. Sefevi Hanedenliği Döneminde İran, 6. Kaçkarlar Döneminde İran, 7.Tütün İsyanı 8. 5 Ağustos 1906'da İran Meşrutiyeti 9. Rıza Şah Dönemi ve Pevlevi Hanedanlığı 10. Muhammed Rıza Şah'ın İlk Dönemi, 11. Musaddık Dönemi ve Petrolün Millileştirilmesi, 12. 1953 Darbesi/Ajax Operasyonu 13. Muhammed Rıza Şah'ın İktidarının Pekişmesi 14. Şah'ın Beyaz Devrimi 15. İran İslam Devrimi 16. Hümeyni Dönemi 17. Rafsancani Dönemi 18. Hatemi Dönemi 19. Ahmedinejad Dönemi 20. Hasan Ruhani Dönemi olarak ayırmış ve sonuç olarak günümüzdeki İran'ın politik kültürü üzerinde Pers medeniyeti ve Şiiliğin önemini belirtmiş.

1979 İslam Devriminin İran İslam tarihinde bir kırılma noktası olduğunu ve Şii inancının İran politik kültürüne etkisinde bir doruk olduğunu ifade etmiş. İran Kültürü: Zerdüş’ten Firdevsi'ye Sadi'den Şamlu'ya İran'ın Sözlü ve Yazılı Kaynakları adlı Prof. Dr. Nimet Yıldırım'ın kitabı ve Fazlı Bulut'un İran Gül, Bülbül ve Şiir Ülkesi adlı kitabı bizim de gezerken şahit olduğumuz İran'ın zengin kültürünü ve bilhassa şiire düşkünlüklerini işliyorlar.

Kaynak Yayınlarından çıkan İran Meşrutiyet Devrimi Güçler ve Amaçlar (1906-1911), Bijan Cezani, İran Meşrutiyet Tarihi Ahmet Kesrevi Tebrizi, Ayetullah Seyyid Ali Hamanei'nin Konuşmalarından Derlemeler ve İran'da Bilim ve Teknoloji adlı kitaplar burjuva basın ve yayınları dışında İran'a ışık tutan yapıtlar.

Bu kısa alıntılar bile İran’ın ne kadar zengin tarih ve kültürü olan bir ülke olduğunun göztergesi. Hafız-I Şirazi ‘Kısa kesilemez, bu hikâye uzundur’ demiş ama ne biz ne yaşamını bu kültüre adamışlar yıllarca gezse okusa bu toprağın dilinin anca bir kısmını çözer ve aktarır.

Buradaki yerleşim Hazar’a akan nehirle aynı adı taşıyan 65 bin nüfuslu tarihi çok eskilere dayanan subtropikal iklimi olan, yüzyıldır İranlılar için en meşhur tatil beldesi olan Chalus.

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ

78 Kuşağından biri olarak İran devrimini ABD’de Kuzey Teksas Eyalet Üniversitesinde birçok İranlı öğrenci arkadaşımla neredeyse günü gününe takip etmiştim. Bunlar birçok görüşten öğrenci idi. Aralarında Şah rejimini destekleyene rastlamazdınız.

Bunlardan on yaş kadar büyük ve benim çok yakınım olan Küçük Kara Balık’ın yazarı Samed Behrengi (1939-1967) gibi Azerbaycan ve Fars edebiyatının yazarlarını, tarihi ve kültürü üzerine ondan çok şey öğrendiğim veteriner Azerbaycan asıllı Hasan Abi, İah devrilmeden çok önce bir gün bana “Mustafa bu çeşitli görüşlü gençler Şah’ı hep beraber devirecekler, Humeyni diye bir Ayatullah var o Fransa’dan İran’a gelecek yönetimi ele alacak sonra da emperyalist devletler İran ile Irak’ı savaştıracak.” demişti.

Hâlâ öngörüsüne hayret ederim. Ancak şimdi anlıyorum ki tarihe maddi temelleri ile gerçekçi ve bilgi ile bakınca bazı olabilecekler önden görülebiliyor.

İran’ı emperyalist ülkeler Irak’a her tür kimyasal dâhil silah ve uydulardan bilgi sağlayarak sekiz yıl süren milyonu aşkın insanın şehit olduğu şehirlerde sivil halkında bombalandığı korkunç bir savaşa sürüklediler.

1979 devrim öncesi dönemde on binlerce İranlı genç yurtdışında üniversitelerde okuyordu bunlar arasında benim de şahit olduğum en etkili düşünür Ali Şeriati (1933-1977) idi. Düşüncesine sosyalist Şiilik diyebiliriz. Kitapları ve kasetleri elden ele dolaşıyordu.

Daha önce 1962 yılında Tudeh (Komünist Partisi)’den Celal Al-i Ahmed’in (1923-1969) Garpzedeler: Batıdan Gelen Veba adlı kitabı aydınlar arasında etki yaratmış. Yakın zamanda okuduklarımdan öğrendiğime göre bu iki düşünür Humeyni’yi de etkilemişler.

Humeyni ile aynı dönemde yaşayan Mahmud Taleghani (1911-1979) de Marx düşüncesi ve Şiiliği birleştiren din adamlarındı. Sömürgeciliğe karşı idi ve Filistin halkının destekçilerindendi. İslam ve Mülkiyet en bilinen kitabı.

Namakabrud eğlence parkına gidip yeşillikler arasında teleferikle dağa çıktık

KUZEY İRAN HAZAR KIYILARI

Mükemmel fotoğrafları, videoları ve İHA’ları ile bütün gezilerimizi belgeleyen Murat Akbaba ve ben, iki arkadaş Üsküp'ten İstanbul aktarmalı Ulusal Kanal Gönüllerinden bir hafta önce 9 Haziran'da THY yolları ile Tahran'a uçtuk. İran’a gitmek gerçekten çok değişik bir duygu idi.

Büyürken ve gençliğimizde ve sonrasında İran üzerine birçok şey duyduk, işittik ve okuduk ancak bir ülkeye ayak basmadan hepsi soyut ve doğru mu yanlış mı belirsiz kalıyor. Ülkemiz hakkında dışarıdan söylenenlerin ne kadar boş olduğunu bilince insan illa gidip kendi görmek istiyor. Komşumuz İran Türkiye’den yüz ölçümü olarak iki katından büyük ancak nüfusları hemen hemen aynı.

Rahatça gümrükten geçtik ve araba kiralamak için bakınırken bize yaklaşıp kendini tanıtan Azerbaycan kökenli genç bir şoförü ve arabasını tur gelene kadar çok makul bir edere tuttuk. Bu bize birçok yönden yararlı oldu. Farsça bilmediğimiz için bize çevirmenlik yaptı ve her türlü konuda yardımcı oldu.

Tur sonunda o bizden Âşık Veysel ve İnce Uzun Bir Yolda’yı duygulanarak öğrendi biz de ondan İran hakkında birçok şey öğrendik. Ben gelmeden önce İngiltere'de İranlı bir gençten tavsiyeler almış ve ona turumuz dışında gidebileceğimiz ilginç yerleri bir İran haritası üstüne işaretletmiştim. Bunların hepsi İran'da söylendiği gibi Şimal'deydi. Yani eski dilden bildiğimiz Kuzey'de idi.

Bu genç arkadaş Amir bizi ilk önce İran'da kullanacağımız sim kartı almaya götürdü. Tahran'da trafik çok yoğun ve motosikletler vızır vızır ve arabaların önünden aralarından dalıp geçiyorlar. Yayan burada piyade diyorlar yoldan karşı karşıya geçmek için kendinizi arabaların önüne atıyorsunuz onlar da bir nevi yol veriyor. Bir anda kendimizi milyonlarca Tahranlı gibi hissettik.

Telefon işimiz bittiğinde Amir bizi bir Azerbaycanlının işlettiği küçük bir lokantaya götürdü. Kapısının önündeki kaldırımda mangalda yaptığı karışık ızgara ile karnımız doyurduk. Yanında da ilk defa içip çok sevdiğimiz doogh denilen ekşi gazlı taze naneli İran ayranı diyebileceğimiz içeceği içtik. Daha sonra çok yerde içtik hatta teneke kutularda da satılıyor ama hiç o ilk içtiğimiz açık olanın lezzetini yakalayamadık.

Tehran, Elburz Dağlarının güney yamaçlarında Hazar Denizi’ne kuş uçuşu 100 km uzakta. Biz sahilde bulunan ilk yerleşim olan Chalus’a gitmek istiyoruz oradan geze geze Tebriz’e gittikten sonra Tahran’a dönüp Ulusal Kanal Gönüllüleri turuna katılacağız.

Haziran ayında bile tepelerinde kar olan heybetli dağlara doğru yola koyulduk. Yolumuz 150 km. Oldukça yoğun trafik vardı. Latif Bolat’ın Aydınlık’ta 30 Temmuz 2020’de çıkan çok aydınlatıcı İran İzlenimleri yazısı aklımıza geliyor. Yazıda İran’ın 13 kamu ve özel şirketin otomobil üretimi anlatılıyor. Biz de gözlerimizle ve de Amir’den sorarak bu durumu teyit ediyoruz.

Daha sonra da binlerce kilometre karayolu ile dolaştığımız İran’ın her yöresinde böyle olduğunu görüyoruz. Amir ithal otolardan yüksek vergi alındığını söylüyor. Benzin petrol üreticisi bu ülkede çok ucuz bu yüzden toplu taşımacılıktan daha çok aileler araba sahibi oluyormuş.

Havaalanına indiğimizden beri yol boyunca gördüğümüz en etkileyici görseller Irak-İran Savaşı’ndan bu yana şehit olanların resimleri. Bunların arasında bizim tanıdığımız en son ölen Cumhurbaşkanı Reisi ve ABD’nin öldürdüğü İslam Devrim Muhafızları komutanı Kasım Süleymani de var. Kimi resimler çok sade kimilerine çok emek verilmiş olduğu ince detaylardan belli. Bazıları renkli bazıları siyah beyaz… Çok acılar yaşanmış.

Yol sarp kayaların arasından yükseldikçe yükseldi, birçok tünelden geçtik buralar kıraç idi ancak insanı etkileyen bir çekiciliği vardı. Siah Bisheh’de mola verdik. İran’da bakkalların ve çeşitli dükkânların önünde büyük bazıları fıçı büyüklüğünde içinde kaynar su olan kazanlar var. Ufak bir ücrete bardak alıp isteyen çay isteyen kahve içiyor. Yanında nabat denilen çubukta safranlı şeker veriyorlar.

İran’da ambargodan dolayı yabancı hiçbir kredi kartı geçmiyor. Tuvaletler paralı. Yerel kartla ile ücreti ödüyorlar bize Amir bu konuda yardımcı oluyor. Dağdan inip Hazar Denizi’ne yaklaştıkça her yer yeşilleniyor. Bu bölgeye İran’nın cenneti diyorlarmış.

Ve nihayet Hazar gözüküyor ve aklımız Nâzım’ın ünlü şiiri Bahri Hazar geliyor:

Ufuklardan ufuklara
ordu ordu köpüklü mor dalgalar koşuyordu;
Hazar rüzgârların dilini konuşıyor balam,
konuşup coşuyordu!
Kim demiş 'çört vazmi! '
Hazar ölü bir göle benzer!
Uçsuz bucaksız başı boş tuzlu bir sudur Hazer
Hazerde dost gezer, e.....y! ..
düşman gezer!

Buradaki yerleşim Hazar’a akan nehirle aynı adı taşıyan 65 bin nüfuslu tarihi çok eskilere dayanan subtropikal iklimi olan, yüzyıldır İranlılar için en meşhur tatil beldesi olan Chalus. Biz buralarda adet olduğu gibi bir villada kaldık. Yol kenarlarına genellikle orta yaş üstü kadın veya erkek bir sandalyede oturup ufak bir yazılı bir pankartla villa reklamı yapıyorlar. Durup, anlaşıp tutuyorsunuz. Birçok otel de var.

Ertesi sabah yıllardır Nâzım’ın o etkileyici gizemsel bakışı ile bildiğimiz Hazar’a yüzmeye gittik. Oldukça heyecanlıydı ki koşarak hızla suya daldık dalgaların içinde yüzmeye başladık ancak rehberimiz Amir bize sahip çıktı çok açılmamızı istedi.

Hazar adını göçebe Türk Hazar Kağanlığından almıştır. Nâzım’ın şiirinde dediği gibi uçsuz bucaksız tuzlu bir sudur ancak kimilerine göre dünyanın en büyük gölüdür kimilerine göre bir iç deniz. İran dışında Azerbeycan, Türkmenistan, Kazakistan ve Rusya’nın sahilleri vardır.

Neredeyse Türkiye’nin yarısı kadar yüz ölçümü vardır. Petrol ve havyar ürünleri meşhurdur. Namakabrud eğlence parkına gidip yeşillikler arasında teleferikle dağa çıktık. Yüzlerce aile burada temiz havada ağaçların altında manzaraya karşı piknik yapıyordu. Biz İran’a özgü birer kase lezzetli ash reshteh denilen çorba içtik.

Sahil yolundan gidiyoruz arada yer yer kırsal kesimi görmek için arka yollara giriyoruz kilometrelerce çeltik ekili bir de çay bahçeleri hatta girip kendinizin çilek toplayacağınız çiftlikler de var.

Yeşilin her rengi ve aralarda sulak alanlar var. Böyle bir yerde çok hoş bir otelin sazların arasındaki nilüferlere ve göle bakan bahçesinde çay içiyoruz. Otel boştu ancak bu otele mevsimi olunca flamingo seyre geliniyormuş ayrıca düğünler yapılıyormuş.

Sahilde ‘Su Kuşu Yaşam Alan Olarak Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Ramsar Sözleşmesinin’ 1971 yılında imzalandığı yerin yakınındaki bir sitede iki gün ahşap bir evde kalıyoruz. Çevreyi görünce hep duyduğumuz bu anlaşmanın burada imzalanmış olmasını çok iyi anlıyoruz.

Her yer muhteşem sazanlık sulak alanlar ve çeşitli ağaçlar ve bitkilerle kaplı. Sahil yolu boyu oteller ve yazlıklar var. Biz buradan Rashi üzerinden haritamız üzerinde gitmemiz için arkadaşımın işaretlediği yaylada yüzyıllarca önce kurulmuş Masuleh’e gidiyoruz. Yolda Saravan ormanları içinde yer alan Gilan Kırsal Miras Müzesine rastladık. Burası 1990’da Rudbar’da olan depremden sonra kurulmuş. Ancak belli saatlerde rehber ile geziliyor.

Bizi bir kadın rehber gezdirdi çok detaylı bize anlattı ve çok güzel fotolarımızı çekti. Gerçekten bu konuda uzmandı. Burada İran’ın çeşitli yörelerinden sökülüp getirilmiş geleneksel mimarisi olan çoğu ahşap köy evleri vardı. Bir tanesi asırlıktı ve çok ilginç olarak deprem ve sele dayanıklı altında sallanınca kızak üzerinde gidip gelecek mekanizması vardı ve topraktan yüksekte olmasıyla selden de koruyormuş.

Görülmeye değer bir müze ve kurulduğu ortamda bir köyü andırıyordu. Yemyeşil ve sulak bir alanda. Burada birçok faaliyetlerde düzenleniyormuş.

Masuleh, Elbruz dağı yamacında denizden 1 km yükseklikte 10. yüzyılda hatta çok daha eski olduğu da söyleniyor, kurulmuş küçük bir yerleşim. Geçmiş dönemde güvenlik yüzünden daha da yüksekteymiş. Kendine has tuğla ve ahşap mimarisi var. Görünümü kat kat olmasıyla Mardin’i andırıyor. Dört minik mahallesi ve ortasında çarşısı var.

Burada sahaf bile buldum. Samed Behrengi’nin eski baskılarını hatıra olarak aldım ve sayfiyede adettir kitaplar ve piyasası üzerine hoş bir sohbet ettik. Çarşıda en çok ilgimizi çeken seccade büyüklüğünde bir resim tablosu görünümünde çeşitli meyvelerin pestilleri oldu.

Masuleh turistik bir yer ve büyük çoğunluk İranlı aileler. Evlerin bazıları pansiyon, şimdiki moda terimle butik otel ya da daire gibi kiraya veriliyor. Gecesi ayrı güzel ve yayla havası serin. Şansımıza mehtapta vardı.

Sonraki Haber