İran’ın Musaddık’ını bilir misiniz?

Diyebilirim ki İran’ın Musaddık’ıyla başlayan İslam düşmanlığı bugünlerin başlangıç tarihidir. Bugün Ortadoğu’nun kana bulanan durumuna baktıkça yine Musaddık’ı anımsıyorum.

İran’ın Musaddık’ını bilir misiniz?

Yeni kuşaklar bilir mi bilmem. Bir zamanlar İran’da Musaddık adında bir başbakan vardı. İngilizlerin işlettiği İran petrollerini “millileştirmek”le tarihe geçmişti. Dünya tarihinde ilk kez yaşanan bir “doğal kaynak millileştirilmesi” hareketiydi bu ve yıl 1951’di.

Bense ilkokuldaydım ve özellikle radyolarda “Musaddık! Musaddık!” diye koparılan feryatların nedenini anlayamıyor ama müthiş merak ediyordum. Babama sorduğumda güldü, “O bir vatansever.” dedi. “Nasıl yani, vatanı için şehit mi oldu?” dedim. Babam bu kez: “Hayır. Vatanı için çok hayırlı bir iş yaptı.” dedi ve ekledi: “Yalnız vatanı için değil tüm dünya için örnek bir iş. İki dünya savaşının çıkış nedenini dünyaya duyuran bir iş… ”

Yine anlamadım. Ama bu “iş”in peşini bırakmadım. Garip bir kız çocuğuydum. Çocuk ya da aşk kitapları yerine gazete, tarih kitapları okuyor ve -o yıllarda TV, cep telefonu yoktu- radyo dinliyordum. Özellikle savaş konularıyla çok ilgiliydim. Savaşlar neden çıkıyordu? Atatürk öleli on-on beş yıl olmuştu ve 20. yüzyılın başından beri yaşanan iki büyük savaştan dünyayı kurtaran kahraman(!) ABD ordusu dünya basınında gündemden düşmüyordu. ABD ordusunun en büyük dayanağı da, sinema endüstrisinin (Hollywood) dünya çapında yaygınlaşarak tüm toplumları muazzam etkisi altına alan propaganda filmleriydi.

CIA ELİYLE DARBE

Batılı ülkelerin dünya savaşlarıyla birlikte birbirini ve dünyayı yemelerinin nedenini, onların sanayileşme/çağdaşlaşma/modernleşme atılımlarında aramak gerektiği düşüncesi ancak 1960’lı yıllarda girdi akıllarımıza. Girilen “Elektrik Çağı”nda, sanayileşen ülkelerin üretimlerinin doğal kaynaklara, özellikle petrole gereksinim duyarak, işletme bahanesiyle sanayileşememiş ülkelerin topraklarına el koymaya giriştiklerini, bu yüzden de savaştıklarını kavramam, Karl Marx’ı okumamla başladı. İran Başbakanı Musaddık’ın da, İngilizlerin işlettiği “İran petrolünü millileştirme” girişimini böylece anlamış oldum. Bu arada Musaddık, ABD (CIA) eliyle başbakanlıktan düşürülüp hapsedilecek, Amerikan yanlısı Şah Pehlevi, İran tahtına oturtulacak ve Musaddık ev hapsindeyken ölecekti. Ancak Batı dünyasının (özellikle ABD’nin) İran ve İslam düşmanlığı da başlamıştı bir kez.

İran’da başlayan iç kargaşalar, dinsel devrimler, CIA komplolarıyla Ortadoğu’da yaratılan ayaklanmalar, El Kaide türü kalkışmalar birbirini izleyecekti. Diyebilirim ki İran’ın Musaddık’ıyla başlayan İslam düşmanlığı bugünlerin başlangıç tarihidir. Bugün Ortadoğu’nun kana bulanan durumuna baktıkça yine Musaddık’ı anımsıyorum. Çünkü Musaddık olayının, bizi de etkileme girişimleri içindeki Ortadoğu savaş ve işgal (Irak örneği) durumlarının hiç de dinsel amaçlı olmadıklarını, dinin bir paravan göreviyle kullanıldığını, dahası bizim Cumhuriyet’imizi ve onun temeli milli duruşumuzu da hedef alan NATO, CIA (ve FETÖ, PKK) kaynaklı saldırganlıkların ve her türlü düzenlemenin içinde bizim de toprak bütünlüğümüzü bozma ve doğal kaynaklarımıza el koyma çabası olduğunu gösteren en önemli tarihsel örneklerden biri olduğunu düşünüyorum.

DİN SAVAŞI ÇIKARMAK ABD-İSRAİL’İ KURTARAMAZ

Musaddık örneği; Ortadoğu’da Batılıların çabalarıyla kurulan İsrail’in bugünkü saldırganlığının nedenini, “vadedilmiş topraklar” gibi dinsel öğretilere falan bağlamanın bir oyun ve göz boyamacılık olduğunu da apaçık gösteriyor. Akdeniz’den Kafkasya’ya, Hazar Denizi’ne, oradan da Asya’ya uzanan petrol coğrafyasını, bir köprü görevi gören Anadolu üzerinden ele geçirmenin en kestirme yolu, din savaşları çıkarmak değil midir? Yüzyıllarca bu coğrafyada yapılan da bu değil miydi? Tüm dinlerin beşiği olan topraklarda bu dinlerin birbirini yemesi, yine tüm uygarlıkların beşiği olan yerlerin sürekli işgal edilip el değiştirmesi anlamına gelmemiş mi? Bence Musaddık (ve Atatürk’ü o zamanlar örnek alan İran), petrolünü “milli”leştirirken bu gerçeği çok iyi görmüştü. Yüzyılların gerisinde kalan ve günümüze göre “gündem dışı” dinleri (ya da din perdesiyle çıkılan geçmişin hayaletleri Haçlı seferlerini, Roma’yı, Markus Antonius’un Mısır, İskender’in Asya seferini) bugünkü “işgal”lere argüman olarak kullanmak ne ABD’nin, ne de İsrail’in hiçbir işine yaramaz, yaramayacaktır.

Hele kurulması planlanan, petrol yataklarına el koyma amaçlı Kürdistan planına hiç yaramayacaktır. Görünen o ki, İran bugün de Musaddık’ın izinde. Biz de elbette, Kurtuluş Savaşımızla birlikte Atatürk’ün kurduğu milli Cumhuriyet’imizin. Çok yaşasın Anadolu köprüsüne Deli Dumrul misali kilit vuran Cumhuriyet’imiz. Çok yaşasın vatansever gençliğimiz.