İranlı şair Mirzai’nin şiir kitabı çıktı: Farsça yazıp Türkçe söylemek

Tahereh Mirzai, ‘İstenmeyen bir ağustos yağmuru’ adlı şiir kitabının imza gününde sorularımızı yanıtladı. Farsça ve Türkçeden karşılıklı çeviriler yapan sanatçı, iki kültürü birbirinden ayrı görmediğini vurguladı.

İranlı edebiyatçı Tahereh Mirzai’nin "İstenmeyen bir ağustos yağmuru" adlı şiir kitabı yayınlandı. Mirzai ile “Benimle şiir yolculuğuna çıkmak ister misiniz?” çağrısıyla Kıbrıs-Balkanlar-Avrasya Türk Edebiyatları Kurumu’nda düzenlediği imza gününde bir araya geldik. İran’ın geleneksel müzik enstrumanı santur eşliğinde, Mirzai’nin şiirlerini okuduğu buluşmada, şiir severlerle keyifli bir sohbet de gerçekleşti. Mirzai ile şiir, edebiyat, kültür ve yeni şiir kitabı üzerine konuştuk.

l Türk şairlerini Farsçaya çevirdiniz. Farsça şiirlerinizi de Türkçeye… Edebi eser yaratırken dil mi daha etkiliyor, coğrafya mı?

Benim şansım hem şair olmak hem çevirmen. Farsçanın bir dil olarak olanaklarını kullanıyorum desem de, 8 senedir buradayım ve doktoramı Türkçede yapıyorum. Sürekli makale, şiir, roman ve hikâye okuyorum. Farsça yazarken Türkçenin güzel olanaklarını da kullanıyorum. Coğrafya dilinizi etkiliyor. Mekan değişikliği olduğunda yeni sözcükler girer kelime haznenize. Ama kendi sözcüklerinizi de kaybetmekten korkarsınız. İki dilin güzelliklerini kullanınca muazzam şiirler ortaya çıkabilir.

l Mesela Almanya'da Türk kökenli şairler var ama Almanca ürünler veriyorlar. Başka ülkede başka bir dille edebiyat yaratmak tanımına kendinizi dahil ediyor musunuz?

Bunu ben bilimsel makale yazarken yapıyorum. Şiirle ilgili ise hâlâ kendimi eksik hissediyorum. Ama Türkçenin olanaklarından faydalanıyorum. Çünkü artık sadece Farsça değil, Türkçe de düşünüyorum. Türk şiir akımı beni etkiliyor.

‘HER ŞİİR KENDİ DİLİNDE GÜZEL’

l Farsça şiir dilidir denilir. Sizce Farsçadan çevrilen şiirler anlam kaybına uğruyor mu?

Bence her dilin şiirsel bir özelliği var. Fakat Farsça, Medli harfler ve tamlamalardan dolayı belki daha fazla ritim veya ahenk içeriyor. Türkçeye çevirirken tabii ki birçok şey kaybolup gidiyor. Ama zaten her şiir kendi dilinde güzel ve tatlı değil mi?

l İranlı ünlü şairler Sohrab ve Füruğ'dan çok bahsediyorsunuz. En çok etkilendiğiniz şairler hangileri?

İran Çağdaş Şiiri’nin en çok sevilenleri, benim de en sevdiğim şairler bu ikisi. Sanırım dünyam Sohrab’ın dünyasına yakın. Ama her şairin kendine göre dili, sözcükleri, onlara verdiği biçim ve en önemlisi ruh vardır. Bütün Çağdaş dönem şairlerde Klasik Fars Edebiyatının etkisi var. Hepimiz sonuç olarak aynı kaynaktan besleniyoruz. Benim tarzım İran’da günümüz şiir tarzı şiir-i Sepid. Ama kapalı ve soyut tarzıyla sizi bir oyunun içine çeken klasik şiirden kopmam imkansız.

l Peki etkilendiğiniz Türk şairleri?

2013 yılında 5 Türk kadın şairin şiirlerini çevirip kitaplaşırdım. İran’da çok ilgi gördü. Sonra Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behcet Necatigil, Oğuz Tansel kitapları basıldı. Dergiler için de birçok çeviri yaptım. Bu üç şairin farklı tarzları var. Necatigil ilginç bir şair. Oğuz Tansel benim hiç rastlamadığım bir şairdi. Sohrab’a benzetmek isterdim ama Sohrab’da mistizim var. Günümüz şairlerini de tabii ki takip ediyorum.

‘İKİ HALKIN EDEBİYATINI AYRI GÖRMÜYORUM’

l Türkiye'de yaşamaya başladıktan sonra Fars edebiyatıyla etkileşiminiz azaldı mı?

Hayır, kesinlikle olmadı. Biliyorsunuz yüksek lisansım Fars Dili ve Edebiyatı öğretmenliğiydi, şu an Türk Dili ve Edebiyatı’nda doktora yapıyorum. 11 asır beraber yaşamış iki halkın edebiyatı birbirinden etkilenip zenginleşmiş. Ben iki halkın edebiyatını ayrı görmüyorum. Çünkü karşılıklı etkileşim olmuş. Benim etkileşimde olduğum Türk şairleri okuduğumuzda aynı temaları görmek mümkün. Türkler de Fars şiiriyle hemhal olmuşlar. Ayrıca Ankara’da şiir toplantıları yapan İranlılar var, onlara da katılıyorum.

l Şiirlerinizde takvime neden çok atıf var?

Aslında hem takvime hem güneşe atıf var. Biliyorsunuz İran’da Güneş Takvimi kullanılıyor. Milâdi Takvim’le zaman açısından farklı. Türkiye’ye geldiğimde beni sadece mekânsal veya coğrafi farklılığı etkilemedi, belki en fazla etkileyen şey zamandı. Bizim yılbaşı (Nevruz-21 Mart) sizin normal gününüz. Artık Miladi Takvim kullandığım için bazen ailemin doğum günlerini unutuyor veya karıştırıyorum. Bir göçmen olarak ülkemle bağımı da koparmak istemiyordum.

‘ŞAİR ŞAİRDİR KADINI ERKEĞİ OLMAZ’

l Farsça dışında iyi derecede İngilizce ve Türkçe biliyorsunuz. Bir yıldan fazla da Ermenice öğreniyorsunuz. Bu diller şiirlerinizdeki sözcüklere yansıyor mu?

Klişe bir cümle var biliyorsunuz; her dil yeni bir dünya, yeni bir kültürdür. Türkçenin benim şiirime kattığı zenginliği, kültürünün kazandırdığı güzel tadı inkâr edemem. Diğer diller de öyle. Dil, kültürde intikal ediyor.

l İran'da ve Türkiye'de kadın şair olmak nasıl?

Eskiden kadın şair olmak tüm dünyada zordu belki. Şu an zannetmiyorum. Zorluk varsa erkek için de var, kadın için de. Şair şairdir. Kadın veya erkeği olmaz.

l Yeni şiir kitabınızın ismi nereden geliyor?

Doğduğum yer İran’ın kuzeyinde pirinç yetiştirilen bir bölge. Yazın hep yakın köylerden çeltik kokusu gelirdi. Çok güzel bir koku. Bizim bölge nemli ve çok yağmur yağar. Pirinç olduktan sonra yağmur zararlıdır. Özellikle ağustos yağmuru. Yazın bunun için güneş duası olur, ritüelleri vardır. Gürcü mitolojisinde de bunu görmek mümkün. Pandemi döneminde, bir yaz günü pencereden sanki çeltik kokusu geliyor hissettim. Öyle güçlü bir koku ki, tüm çocukluğum, tüm ilkgençliğim geldi gözümün önüne. Sonra oturup bu şiiri yazdım. O şiirde büyük özlemim var.

Sonraki Haber