İşgale karşı 13 yıllık mücadele ve devamı

Türkiye, İsrail ve PKK/PYD ortaklığıyla karşı karşıya gelmektedir. Buna kısmen engel olabilen SMO’nun gücü, bu terör örgütlerini kökten yok etmeye yetmez. TSK’nın Fırat’ın doğusuna, PKK/PYD’ye müdahale etmesi hayati önemdedir

Suriye Arap Cumhuriyeti, ABD emperyalizmi ve İsrail siyonizmi ortaklığı tarafından 13 yıldır işgal altındaydı. Bu zaman dilimi, aynı zamanda Suriye’yi yöneten Beşar Esad Hükûmeti’nin ortadan kaldırılmasının hazırlanma süreci oldu. Esad yönetiminde Suriye halkı 13 yıl boyunca emperyalist işgale karşı direndi. Şu anda ABD, İsrail, PKK/PYD ve HTŞ gibi piyonlar tarafından işgal altında olan Suriye halkı, buna da gerekli yanıtı verecektir.

Batı basınında, “Esad için de Saddam ve Kaddafi benzeri bir son!” beklentisi hazırlandığı yer aldı. Bölgesel ve küresel şartlar, Suriye ordusu ve devlet katında yaptırımlarla yaratılan zaaflar, Esad Hükûmeti’nin yıkılmasıyla son buldu. Suriye devlet aygıtının dağıtılması, iddia edildiği gibi kısa bir süre içinde ve ani olmadı. ABD ve İsrail başta olmak üzere AB ülkelerinin de yoğun ve planlı yaptırımlarıyla adım adım hazırlandı. Bu saldırı Türkiye başta olmak üzere mazlum milletlere ve gelişmekte olan ülkeler karşı yürütülen devletsizleştirme saldırısının bir parçasıdır. Bu saldırılara kurtuluş savaşlarıyla yanıt verilmektedir ve verilmeye devam edilecektir.

KÜRESEL HESAPLAŞMALARIN YOĞUNLAŞTIĞI ALAN

Gelişmelerin yönünü açıklarken hep Akdeniz’in doğusuna dikkat çektik. Bu durum, bölgenin ve özellikle de Türkiye’nin jeostratejik konumuna bağlıdır. ABD’nin donanma güçlerini kapalı deniz alanlarına yoğunlaştırması da buna bağlıdır. Doğu Akdeniz, Batı ve Doğu arasında doğal bir köprü olması yanında çok çeşitli milliyetlerin, etnik ve dinsel yapıların olduğu bir bölgedir. Emperyalist kışkırtmalar nedeniyle hiç sona ermeyen çatışmalar alanıdır. Küresel çapta çatışma ve sorunların olduğu çok sayıda yerler içinde ABD-İsrail ortaklığının baş hedefinde Doğu Akdeniz vardır.

SURİYE YÖNETİMİ İÇ ÇELİŞMELER NEDENİYLE Mİ YIKILDI

Yıkım sürecinin başlarında bilinçli bir fikir kargaşalığı yaratılmaya çalışıldı. HTŞ ve çeşitli muhalif örgütlenmelerin çabalarıyla Esad yönetiminin kısa bir sürede yıkıldığı ilan edildi. Ancak ABD ve İsrail’in yıkım sürecini adım adım planladıkları ve son hamleyi bizzat yönettikleri açıklandı. HTŞ’nin Halep’e doğru ilerlemesi bile, yolların İsrail bombardımanlarıyla temizlenmesiyle kolaylaştırıldı.

ABD-İsrail, Suriye’de piyonlarını ileri sürerek süreci ilerletti. Suriye’nin kuzeyine konumlanmış olan PKK/PYD teröristleri, Amerika’nın “kara gücümüz” dediği bir maşadır. Şam’a kadar ilerleyen HTŞ emperyalizmin piyonu olan El Kaide/El Nusra terör örgütlerinin devamıdır. Emperyalist hegemonyacılığın ihtiyaç duydukça ileri sürdüğü aletlerdendir. Suriye yönetiminin devrilip devletin dağıtılması, savunma sistemlerinin imha edilmesi, ABD emperyalizmi ve İsrail siyonizminin müdahale ve fiili yönlendiriciliği olmadan anlaşılamaz.

SURİYE’NİN YIKILMASINA ALMANYA VE AB’NİN KATKILARI

ABD ve İsrail siyonizmi aynı zamanda Avrupa ülkelerini de bu alanda yönlendirdiler. Özellikle Suriye’ye karşı yaptırımlarla halkın ve silahlı kuvvetlerin direnme gücünün sekteye uğramasına katkıda bulundular. İktidarı ve muhalefetiyle Türkiye, sistem partilerinin çok heveslendikleri AB hakkında, Suriye halkına karşı yaptıklarına bakarak ders çıkartabilirler. ABD ve AB’nin daha aşırı yaptırımları Türkiye için düşündüğü açıktır. Alman dış politika bülteni, bu konuda şöyle söylüyor:

“Almanya ve AB'nin uyguladığı yaptırımlar, Esad'ın devrilmesine ve Şam'da iktidara giden yolun açılmasını Avrupa'ya borçlu olan cihatçı milis gücü Heyet Tahrir Şam (HTŞ)’ın zaferine katkıda bulundu.

“HTŞ saldırısının sadece 11 gün içinde Şam'ın ele geçirilmesine yol açabilmesinin, örneğin Suriye Silahlı Kuvvetlerindeki yaygın yolsuzluk ve muhalif aktivistlerin sızması da dâhil olmak üzere çeşitli nedenleri vardı. Her ikisi de HTŞ'nin kampanyasına başladığında yıpratıcı bir etki yaptı. Bununla birlikte, nüfus arasındaki yolsuzluk ve genel memnuniyetsizlik, yoksulluk ve açlıkta büyük bir artışa yol açan Batı yaptırımlarının sert sonuçlarıyla körüklendi. 2019 yılında, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR), yaptırımların nihayetinde ‘Suriyelileri ayrım gözetmeksizin ve keyfi olarak’ cezalandıracak ‘yakıcı bir dünya politikası’ anlamına geleceği konusunda uyardı. Hoşnutsuzluktan yararlanan, İdlib vilayetinde şeriat hukukunun sert bir yorumuna dayanarak baskıcı bir rejim kuran ve şimdi Şam'da iktidarı ele geçiren HTŞ oldu.” (1)

DIŞ İLİŞKİLERİN NORMALLEŞMESİ YIKICI GİRİŞİMLERİ HIZLANDIRDI

Esad'ın hızla devrilmesi gözlemcilere göre sürpriz oldu. Son yıllarda Şam, tecridin üstesinden gelmeyi ve dış ilişkilerini normalleştirmeyi başarmıştı. ABD-İsrail saldırganları bölgede istikrar ve ortaklıkların oluşmasına karşı hareketlerini hızlandırdı. Birleşik Arap Emirlikleri, Esad'a karşı ikili ilişkileri yeniden başlatan ilk ülke olmuştu. Bunu diğer ülkeler izledi. Şubat 2023'te Suriye'nin kuzeyi ve Türkiye'nin bazı bölgelerini etkileyen depremin ardından kalkınma hızla ivme kazandı; Mayıs 2023'te Esad'ın 2011'den bu yana ilk kez bir Arap Birliği zirvesine katılmasının Suriye'ye sıcak bir karşılama sağladığı söylendi: “Riyad, ABD yaptırımlarını atlatmak için Suriye'ye uçak yedek parçaları gönderdi. Bu işbirliği yapma isteğinin bir işareti oldu. AB'de mültecilerin iade edilebilmesi için Şam ile temasların yeniden başlatılması düşünülmeye başladı.” (2)

Suriye’ye karşı yıkıcı ve halkı sıkıntıya sokan girişimler çok önceden beri sistemli olarak yürütülmüştür. Bu yolla yönetimin düşürülmesi ve ülkenin parçalanarak Büyük İsrail’in kurulması hazırlanmıştır:

“AB ve ABD, Suriye'ye yönelik yaptırımlarını genişletiyor ve ağırlaştırıyor. Hükûmetin sefalet isyanları yoluyla devrilmesine güveniyorlar.

“Batılı dış politika yapıcılar Şam hükûmetine karşı açlık isyanları üzerine hesaplar yapıyorlar. Alman medyasına göre, yeni ABD yaptırımları (Sezar Yasası) korkusuyla tetiklenen ekonomik krizin yoğunlaşması, Esad'ın yönetimini ciddi şekilde tehdit edebilir. Aslında, Brüksel ve Washington tarafından uygulanan yaptırımlar Suriye nüfusunun durumunu yıllardır daha da kötüleştiriyor. 2015’te uzmanlar, Suriye savaşının ‘vahşetini katlarca’ yoğunlaştırdıklarına kani oldular. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi, transatlantik zorlayıcı önlemleri ‘yakılıp yıkılmış dünya politikası’ olarak sınıflandırdı. AB, birçok BM kuruluşunun insani bir felaketi önlemek için Kovid-19 salgını nedeniyle yaptırımların kaldırılması veya en azından zayıflatılması çağrısında bulundu. Buna rağmen, yaptırımlar uzatıldı.” (3)

İsrail Şam’a kadar ilerleyip 500 noktayı bombalarken, “Esad’ın yaptıkları” diye çok sayıda yalanı yayan Türk medyası kime aittir?

SURİYE’DE YENİ YÖNETİM ŞEKLİ VE BATI

Başta ABD-İsrail olmak üzere Batı tarafından Suriye’de yeni yönetimde bütün etnik, dini ve diğer yapıların temsil edildiği federatif bir yapı önerilmektedir. Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) yazarı ve Suriye uzmanı Bente Scheller şunları söylüyor:

“Gelişme sadece HTŞ tarafından yapılmadı. Bu bakımdan katılımcıların hepsinin yer alacağı bir hükûmet kurulmalıdır. Bu, Batı’da hemen herkesin görüşüdür.”

Devlet ve silahlı kuvvetlerin dağıtıldığı, merkezi bir otoritenin kalmadığı, daha da önemlisi emperyalistlerin doğrudan müdahale edebildiği bir ülkede federatif bir yapı kargaşalık ve iç savaş şartlarının hazırlanması demektir. Esad’ın devrilmesine sevinenler diğer yandan iç kargaşalık kaygısı taşımaya başlamıştır. Batın’ın bir elinin Suriye içinde olduğu, etnik ve dini grupların korunması temelinde oluşan bir yönetimde istikrarın nasıl sağlanacağı herkesin aklına ilk gelen sorudur.

“Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Suriye'deki yeni yöneticiler ile birlikte çalışmaya hazır olduklarını ilan ettiler. Buna göre işbirliği, temel insan hakları ve etnik ve dini azınlıkların korunması temelinde gerçekleşmelidir.” (4)

Almanya ve AB ülkeleri Avrupa’daki Suriyeli mültecileri nasıl geri gönderecekleri üzerine planlar yapmaktadırlar. Dönmek isteyenlere adam başı bin avro verme fikri önerilmektedir. Başka teşvik yolları arasında Suriyeli mültecileri yakın komşu ülkelere yönlendirmek fikri de yer almaktadır.

KÜRESEL SAFLAŞMA VE DOĞRU TARAFTA OLMANIN ANLAMI

Artık olgulara bakarak karar verenler için küresel saflaşmanın anlamı çok açıktır: Bir tarafta giderek kaybolan ve daralan emperyalist hegemonyacılık, karşısında yükselen Yeni Dünya-Avrasya. Asya Çağı da denilen Yeni Dünya tarafında gelişmekte olan Asya, Afrika ve Güney Amerika ülkeleri, gelişmekte olan ülkeler vardır. Suriye ile ilgili gelişmelerde bu saflaşmayı önemsemeyen tutumlar kaçınılmaz olarak kişi ve kurumları işgalci saldırganların yanına düşürdü. AK Parti Hükûmeti adına açıklama yapanlar hep bir ağızdan Suriye ve Esad’ı hedef aldılar. Tam bu sıralarda İsrail, Suriye içlerine ilerliyordu. Yaklaşık 50 bin insanı, çocuk kadın demeden katleden soykırımcı İsrail, “Katil Esad” sloganları atarak ilerliyordu. Fırat’ın doğusundaki PKK-PYD alanını genişletiyordu. ABD bu alana her türlü müdahaleyi yasaklıyordu.

ABD-İsrail tarafından Suriye saldırılıp parçalanırken, BAAS’ı ve Suriye devletini baş düşman olarak görmek saldırganların tarafına düşmektir. Saldırgan İsrail siyonistleri Şam’a kadar ilerleyip, 500 noktayı bombalarken Esad’ın yaptıkları diye yanlış olduğu yetkililerce açıklanan yalanları yayan Türk medyası kime aittir? İsrail PKK-PYD ile buluşmak üzeredir. Hedef Büyük İsrail’dir. Kürdistan örtüsü altında kurulacak olan 2. İsrail yanlıları da Esad aleyhtarı propagandalarla yollarına devam etmektedirler. Çok açık ve net olarak durum budur: AK Parti yönetimi ve Türkiye adına hareket ettiğini söyleyen ve ABD-İsrail ilerleyişini alkışlayanlar vatanımıza karşı cephededirler. Türkiye, ABD-İsrail cephesinde olamaz. ABD-İsrail işgalcilerine karşı Esad’la uğraşanlar fiilen emperyalistlerin cephesindedirler.

HTŞ, emperyalizmin piyonu olan El Kaide ve El Nusra terör örgütlerinin devamıdır. Emperyalist hegemonyacılığın ihtiyaç duydukça ileri sürdüğü aletlerdendir.

YENİ DÜNYA CEPHESİNİN GÖZÜ TÜRKİYEDE

Türkiye İsrail ve PKK-PYD ortaklığıyla karşı karşıya gelmektedir. Buna kısmen engel olabilen Suriye Milli Ordusu (SMO)’nun gücü bu terör örgütlerini kökten yok etmeye yetmez. TSK’nın Fırat’ın doğusuna, PKK-PYD’ye müdahale etmesi hayati önemdedir. Şu anda herkesin gözü Türkiye üzerindedir. ABD’nin, TSK’nın daha ilk müdahale belirtisinde kaşı açıklama yaparak PKK-PYD’ye sahip çıkması anlamlıdır. Çok açıktır ki Suriye’yi parçalamanın devamı, Türkiye’nin de parçalanması ve 2. İsrail’in kurulmasının yolunu açmaktadır. Bu, planın elebaşıları tarafından “Esas hedef Türkiye” denilerek açıkça dillendirilmektedir. Salih Müslüm gibi PKK-PYD sözde liderleri Suriye’nin içinde bulunduğu durumda kendileri için tarihi bir dönem olduğu, devlet ilanı için şanslar doğduğunu müjdelemektedir. İsrail PKK-PYD olmadan ve Türkiye’deki Kürt nüfusa dayanmadan hedeflerine ulaşamayacaklarını açıklamaktadır. Durum bu kadar açık iken, Türkiye’nin, TSK’nın Suriye’deki bölücü teröristlere karşı hareket yürütmesi çok meşru ve haklı bir adımdır.

YENİ BİR SAFHAYA GİREN İŞGALE KARŞI KURTULUŞ SAVAŞI KAÇINILMAZDIR

Tarihinde olduğu ve son 13 yıldır sürdüğü gibi Suriye yeni bir kurtuluş savaşına girecektir. Küresel saflaşma, bu kurtuluş savaşının başarıya ulaşacağını kanıtlamaktadır. Ayrıca Türkiye de emperyalizme karşı savaş vermeye mecburdur. Zaten teröre karşı bu savaş kısmen yürütülmektedir. Kuşatılmış ve iç kargaşalıkların körüklendiği Türkiye Suriye ile ortak cephede mücadele etmek durumunda kalacaktır. Türk milleti, ordusu ve güvenlik güçleriyle emperyalizme karşı gözümüzü kırpmadan savaşmaya hazırdır. Emperyalist saldırganlara karşı savaşacak bütün halkalarla ortak mücadeleye her zaman hazırız.

Küresel çelişmelerin düğümlendiği alanın Doğu Akdeniz olduğu ortadadır. Filistin, Suriye derken sıra Türkiye’dir. Tam Bağımsız, Üreticilerin Milli Hükümetinin kurulacağı bir Türkiye, terörün kökünü kazıyarak ve iç cephede birliği sağlayarak gerçekleşebilir. Bu mücadele için Vatan Partisi’nin programı ve örgütsel önderliğine ihtiyaç vardır. Türkiye’yi bu amaçlarla yönetmek isteyen bütün vatanseverleri Vatan Partisiyle birlikte hareket etmeye ve partide görev almaya çağırıyoruz.

DİPNOTLAR:

(1) German Foreign Policy (GFP), 10 Aralık 2024.

(2) Steven Heydemann: Syria normalization: The failure of defensive diplomacy. brookings.edu 02.08.2024.

(3) GFP, 16.06.2020

(4) Federal Şansölye Scholz, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile telefonda görüşüyor. bundesregierung.de 09.12.2024

Sonraki Haber