Işığa ihtiyaç duyulan her yerdeydi

Muammer Sun, bir konser sonrası bizlere şöyle sesleniyor: “Çocuklar sevgi her şeydir. Eğer seviliyorsanız, sevdiğinizin değerini bilin. Seviyorsanız, yine sevdiğinizin değerini bilin. Sevgiden daha önemli, daha değerli hiçbir şey yok. Mutluluğun da, varsa acının da kaynağı sevgidir. Hepinize bol bol sevgiler diliyorum.” O, sevdi. Anadolu’yu, bu toprağın insanını, bu toprağın insanının var olma mücadelesini, devrimlerimizi, devrimlerin insana verdiği değeri sevdi. “Türk Kalarak Çağdaşlaşma”nın kılavuzu oldu. Batı’nın dayattığı aydın kavramının tam karşı cephesinde bir ömür adadı. Cumhuriyetin yetiştirmek istediği müzik insanının sembolüydü. Bağımsızlık mücadelesini notalarla veren bir devrimciydi. Suyunu içip, ekmeğini yediğimiz bu vatanın ne kadar aziz olduğunu Sun’un eserlerinde dinledik. Ulusalcıydı. Onun çoksesli korosu hiçbir zaman Batı medeniyetinin yozlaşan sesi olmadı. Çünkü onun öğretmenleri Batı’ya kıvılcım olarak gidip, alevler halinde geri dönen, alevleriyle Anadolu insanını aydınlatan Adnan Saygun'lardı. Vatanını sevdikçe türkülerini sevdi, türkülerini sevdikçe de vatanını. İşte bu nedenle türkülerin eğitime temel alınması gerektiğini savunurdu. Halk türkülerinin temel alınabilmesi için de öncelikle nota gerekir, söz gerekir, kitap gerekirdi.

KIR ÇİÇEKLERİ

Halk havaları, kır çiçeğiydi onun yüreğinde. Bu nedenle derlediği, düzenlediği 100 halk türküsünü notaya aldığı kitabının adına “Kır Çiçekleri” dedi. “Hızla değişmekte olan toplumsal koşullar yüzünden halk havalarının günlük yaşayışa bozulmadan katılamadığını, gelecek kuşaklarda yaşayamayacağını düşündüm, yaşasın istedim, yeni müzik yaşamımız kendi değerlerimizin geliştirilmesiyle oluşsun istedim” der, Kır Çiçeklerini anlatırken. Çoksesliliğin Batı'nın tekelinde olmadığını, Anadolu ezgilerini nakış nakış işleyerek kanıtladı. O, Cumhuriyet devrimlerinin sadece bekçisi değil, son nefesine kadar kendi cephesini her zaman, her koşulda savunmuş, korumuş bir kültür ve sanat eriydi. Sadece müzik eğitimcilerine vermedi aydınlığını. Bir devrin doğan her Türk çocuğunun ilk şarkısı oldu. Çocuklar kadar arı ve yalın bir Türkçeyle. Müziğimizi koruduğu kadar korudu dilimizi de. Annemize verdiğimiz ilk çiçeğin türkülerle nasıl kocaman bir bahçeye dönüşeceğini, marşlarıyla cephede vuruşan Mehmedin cesaretini, kazanılan zaferimizin gururunu, ağıtlarıyla yüreğimizin sızlayan yarasını duyduk ondan. Atatürk gençliğine notalarla rehber olan, yurt renklerini tuval gibi dizeğe işleyen, bozkırda yetişen ve sadece bozkırın değil, ülkesinin dünyada sesi olan bir Cumhuriyet öğretmeniydi.

O eylemleriyle, neoliberalizmin yozlaştırdığı, bencilleştirdiği “sanatçı” kavramına karşı da tavır aldı. Kültür ve sanatta mücadelenin, bağımsızlık mücadelesinden ayrı olamayacağını öğretti. 68 kuşağının devrimci önderlerinden, değerli büyüğümüz Arslan Kılıç, Muammer Sun’u kaybettiğimiz gün, “12 Mart döneminde Denizlerin (Gezmiş) idamına karşı imza kampanyası düzenleyenler içinde yer aldığını, bu nedenle, "Bulgaristan'a uçak kaçırma" eylemine destek olmakla suçlanıp gözaltına alındığını, 12 Eylül döneminde Aziz Nesin'in önderlik ettiği Aydınlar Dilekçesi'ne katıldığını, aynı tutumu, Ergenekon-Balyoz kumpasında da gösterdiğini” hatırlattı bizlere.

Sun, her yönüyle Mustafa Kemal’in müzik eğitimcisiydi. Ülkesinin ışığa ihtiyacı olduğu her yerdeydi. Türk devriminin kendisine verdiklerini, devrimlere sonuna kadar sahip çıkarak geliştirdi ve geliştirdiklerini yine devrimin ışığının hiç sönmemesi adına kendinden sonraki nesillere unutulmayacak eserler, dersler bırakarak gitti.

Sonraki Haber