İslamcılar ve bağımsızlık tutumu

Milli Selamet Partisi Anadolu küçük sanayicisi üzerine yükseldi. Şimdi sınıfsal temsilde de bir değişme var. Ticaret burjuvazisi ve müteahhitlere açılan hareket şimdi tekrar sanayiciye dönmek zorunda kalıyor.

İbrahim Kalın'ın ‘Artık kendi hikâyemizi yazma zamanı’ sözleri üzerine Teori Yazı Kurulu'ndaki tartışmaları aktarmaya devam ediyoruz:

[13/8 17:15] Atakan Hatipoğlu: İslamcı ya da muhafazakar kesimlerin içinde bağımsızlık meselesine karşı başından beri çelişkili bir tutum vardı. Bir tarafta Türk milletini kuran ve tam bağımsızlığı sağlayan devrimin laik karakterinden dolayı topyekûn bir muhalif konumlanmaları vardı. Öte yandan Erbakan'ın "milli görüş" hareketi bile hiçbir zaman tam bağımsızlığı sosyalistler gibi ekonomi-politik bir temele oturtarak tutarlı ve bütünlüklü bir program halinde ifade etmeyi başaramamıştı. Bu işin olumsuz yanı. Olumlu yanında şu var: İslamcı-muhafazakâr akım sınırlı bir tutucu çevre dışında ana akım olarak hiçbir zaman modernleşmeye karşı olmamıştı. Ama modernleşmeyi batının ilim ve tekniğini tezgahtan karpuz seçer gibi alınabilir bir dışsallık olarak algılamaktaydı. Bu bakış açısı AK Parti kurmaylarında da var. Bu bilim dışı görüşün günümüze kadar ciddiye alınabilmesine yol açan temel faktör, batıcı, neo-tanzimatçı bir modernleşmenin varlığıydı. İslamcılar o batıcıları göstererek ve onların şahsında bütün modern akımları aynı torbaya doldurarak, yerlilik ve millilik iddialarını eklektik bir zeminde sürdürdüler. Ne var ki, son on dokuz yıldır ülkeyi yöneten Ak Parti, vatan savaşının görevlerini üstlenmek zorunda kalıyor. Bu süreç kendi içinde yine iki sonuç doğuruyor: Birincisi, maddi koşullardaki değişme ve bu değişmeye en ön saflarda muhatap olmaları İslamcıların tarihi okumalarını, dost ve düşman tariflerini etkiliyor, etkilemek zorundaydı zaten. Ama öte yandan geçmişin ağırlıkları, antiemperyalizmin ekonomi-politik bir temele oturtulmamış olması, kültüralist tarih okumaları, karşılarında hala ciddi bir neo-tanzimatçı gücün olması ve kendi içlerindeki tartışma sürecinin henüz yeni başlamış olması gibi nedenlerle bizim onlardan beklediğimiz berraklığın uzağındalar.

İslamcılığın özünde bir milli damar taşıdığını unutmamak gerekir. Çıkışı Afgani'ye ve devamında M.Akif / Sebilürreşad'a dayanır.

[13/8 17:42] Gaffar Yakınca: Hocam, genel manada doğru tespitler olmakla beraber, İslamcılığın özünde bir milli damar taşıdığını unutmamak gerekir. Çıkışı Afgani'ye ve devamında M.Akif / Sebilürreşad'a dayanır, yani hem gelenekten kopuşu ve hem de bilimsel doğrultuyu temel alır. Erbakan'ın "milli görüş" çerçevesi de ideolojik anlamda bunun üzerine kurulur. 1970'li 80'li yıllar boyunca MSP, tarikatlarla hep mesafeli idi. Selametçilerin tarikatlarla barışmasında temsili zirve noktası Abdullah Gül'ün verdiği yemek davetidir.

[13/8 17:46] Atakan Hatipoğlu: Evet, yazdıklarımı okuyunca bu kısmı ifade etmediğimi gördüm. Erbakan'ın milli görüş hareketi ve başka bazı İslamcı hareketler, ekonomi-politik bir temele oturtmadıkları halde, söylemsel düzeyde millilik vurgusunu hep yaptılar. Hatta kendilerinden başka her siyaseti gayri milli olmakla bile suçladılar. Şimdi benim gördüğüm kadarıyla esas mesele, hayatın onları ayakları yere basan bir milliliğe zorluyor olması. Böylece tarihin içinde yaslanacakları geleneği ve bugünün gerçek güçler dengelerinde dost ve düşmanlarını yeniden tanımlamak zorunda kalıyorlar. Bence tartışmaya değer noktalardan biri şu olabilirdi: Her siyasi güç tarihe yaslanır ve kendi mücadele dayanaklarını tarihten bulur. Ama bunu yaparken tarih yazımına yaslanarak imal edilmiş bir tarih de kurgulayabilir. Acaba AK Parti milli mücadelenin tarihsel geleneğini iğdiş ederek, yeniden-kurgulayarak inşa edebilir mi? Mustafa Kemal'i Anadolu'ya gönderen Vahdettin, Fransız işgalcinin Müslüman kadının başörtüsüne el uzatması üzerine ayaklanan Müslüman halk ve onları aldatan Mustafa Kemal şeklindeki bilindik uydurma tarihe günün koşul ve ihtiyaçlarına uygun bir yeni tarih yazımı ekleyebilir mi? Sözgelimi namazında niyazında bir tür "Mustafa Kemal hoca efendi" olarak tarihsel dayanaklarını yeniden "keşfedebilir" mi? Ben bunun ihtimal dışı olduğunu, bu nedenle İbrahim Kalın'ın sözlerinde bir gizli ajanda olmadığını düşünüyorum.

[13/8 17:54] Gaffar Yakınca: Bir de Serhan Bolluk'un sınıfsal yönelimlere yaptığı vurgu var. MSP Anadolu küçük sanayicisi üzerine yükseldi. Şimdi sınıfsal temsilde de bir değişme var. Belki de ticaret burjuvazisi ve müteahhitlere açılan hareket şimdi tekrar sanayiciye dönmek zorunda kalıyor.

[13/8 18:00] Kuntay Gücüm: Bir de rantiye sınıfı var ve rantiye müteahhitliği aşıyor. Kamu rantı, kent rantı vs. Çelik çekirdekteki servetlerin kaynaklarına da bakmak lazım sınıfsal aidiyetleri incelerken.

[13/8 18:05] Gaffar Yakınca: Rantiye müteahhitten daha büyük bir sınıf. Ve belki de burada daha önemli. İBB seçimlerini Ak Parti'nin kaybetmesinde bu sınıfların tercihindeki yönelimler etkili olmuş olabilir.

[13/8 18:07] Kuntay Gücüm: İmamoğlu o sınıf için çok ideal bir lider adayı.

[13/8 18:11] Adnan Akfırat: Türkiye tarihinde gelenek sayılacak anti emperyalist İslamcı bir akım yok. Siyasal İslam, önce Alman sonra İngiliz emperyalizmi sayesinde örgütleniyor. Cumhuriyet devrimi sonrasındaysa Amerika. Gladyo, 1952’de önce Nurcuları komando kamplarına götürüyor. 1971’de MHP’yi islamcılaştırdıktan sonra ülkücüleri istihdam ediyor. Bu ekibin %90’ı FETÖ’cü oldu sonra. Sebilürreşad’ın ve Anti emperyalist MSP’nin ömrü çok kısa. RP olduktan sonra hep emperyalizmin yedeğindeydiler. Erbakan dahil.

İktidarı siyasal alanda milli alanda tutma, karar aldırma ve harekete geçirmeyi içeren çabalarımızı, kolektif olarak mutlaka ekonomi alanında da sürdürmeliyiz.

[13/8 18:28] Ünsal Aysun: Serhan Arkadaşım, ekonomi, Ak Parti İktidarının içerdiği yapısal sorunlarda, en zayıf halkasıdır. Bu alandaki konumunun, icraatlarının, yarattığı sonuçların siyasal alandaki konumu ve adımlarıyla örtüşmediğini de söyleyebiliriz. Kısa ve orta erimde yaşadığımız ekonomik olgularda, gelişmelerde ‘yeni hedefler’ olarak ele alabileceğimiz yukarıdaki tespitlerin pratiği, tezahürü yok. Türkiye ekonomisinde, sanayide oluşturulmuş bulunan milli üretim gücü, esas olarak geçmişin milli politika ve eğilimlerinin pratikleridir. Ekonomide 2018-2019 yıllarında bugünkü koşullara benzer yaşadığımız dış finansman ve üretim daralması koşullarında bu İktidar, 2020-2022 dönemi için IMF Türkiye Bürosu ile hazırladığı YEP-Yeni Ekonomik Programı, bizzat Berat Albayrak tarafından Türkiye halkına bir çözüm olarak sundu. İktidarın bu Orta Vadeli Programının sizce neresindeyiz? Hatırlayınız, kısa bir süre önce B. Albayrak kamuoyuna Türkiye ekonomisinde yer alan ilk 5 grubun değişeceğini, Cumhurbaşkanı da Türkiye‘nin eğitim, sağlık ve finans merkezi olacağını ilan etti… Kanal Projeleri, Büyükdere Caddesinde Kanyon karşısına büyük Levend Camii, İstanbul Finans Merkezi, Atatürk Hava Limanı’na Katar ile büyük inşaat projeleri, ayrıca yurt genelinde ihtiyaç olmaksızın devreye sokulan yol, köprü, resmi bina, okul, konut inşaat, Suriye’nin kuzeyinde 30 km’lik güvenli bölge de inşa edilen yüzbinlerce, kütlesel konut, projeleri… Türkiye içinde bulunduğumuz süreçte tarihinin hiç bir döneminde yaşamadığı, görmediği devasa ölçekte işsizlik sorunu ile karşı karşıya.

Bu gelişmeye, üretim daralmalarına paralel olarak döviz (usd) ve TL sabit değerleriyle milli gelirimiz 2016 sonrasında önemli düzeyde azalıyor, ülke ve toplum olarak olarak hızla yoksullaşıyoruz. Bugünlerde yaşayacağımız olası bir döviz krizi / döviz kuru enflasyonu dalgası, bu tabloyu ivmelendirerek koşulları çok ağırlaştırabilecektir. Sonuç: İktidarı siyasal alanda milli alanda tutma, karar aldırma ve harekete geçirmeyi içeren, çabalarımızı, kolektif olarak mutlaka ekonomi alanında da sürdürmeliyiz. Durum, koşullar gerçekten çok kritik!

YARIN DEVAM EDECEK
‘150 yılı’ somut ortaya koymadı Başlıklı yazıya ulaşmak için tıklayınız....
'İbrahim Kalın’ın Eski -Yeni Dünyası' Başlıklı yazıya ulaşmak için tıklayınız....
'Birleştiren vurgu: Bağımsızlık!' Başlıklı yazıya ulaşmak için tıklayınız...
‘Son yılların hikayesi’ nereden güç alıyor? Başlıklı yazıya ulaşmak için tıklayınız...
Çağdaşlaşmak, Batılılaşmak değildir! Başlıklı yazıya ulaşmak için tıklayınız...
Maddenin değişimi, pratiğin teorisi Başlıklı yazıya ulaşmak için tıklayınız...
Sonraki Haber