İsrail'in Kürt sevgisi

Bölgede ABD’nin desteğiyle ayakta duran İsrail, 'Kukla Kürdistan' hayaliyle yanıp tutuşuyor. İsrail basınında Kürtlerin İsrail için önemine yönelik analizler yayımlanıyor. MOSSAD’a yakın isimler ‘daha atak’ davranılmasını istiyor

The Jerusalem Post Gazetesi “İsrail ve Kürtler: Cesur Kürt halkına yardım etmeye her zaman hazırlar” başlıklı bir analiz yazı yayımladı. İsrail, uzun yıllardır PKK başta olmak üzere KDP ve diğer Kürtçü örgütleri çok yönlü destekledi. ABD emperyalizminin kara gücü PKK’nın dönüştürülmesinde MOSSAD’ın rolü yadsınamaz.

İsrail sadece PKK’nın yanında diğer Kürt örgütlerini de kontrol altına almak için yıllardır çalışıyor. Irak KDP ile İsrail derin devleti arasındaki ilişkilerin tarihi eskilere dayanır. Molla Mustafa Barzani’nin hatıratlarında bunu açıkça görüyoruz.

KDP şimdilerde Türkiye’de sıkışan ve bu yüzden güneye inmek zorunda kalan PKK’yla karşı karşıya geldi. Güncel gelişmelere bakarak günübirlik analizler yapmayalım. Türkiye ve Irak’ı bölmek isteyen güçler kesin olarak etkisiz hale getirilmelidir.

PeyamaKurd sitesinin haberin göre: “The Jerusalem Post yazarlarından Hoger Tarkhani, “İsrail ile Kürdistan Bölgesi arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi” başlıklı makalesinde, “Kürtlerin Yahudilerle geçmişe dayanan tarihsel bağları, Erbil ve Tel Aviv arasındaki siyasi ilişkiler, 2017 bağımsızlık referandumunda İsrail’in göstermiş olduğu tavır” gibi önemli konuları ele alıyor.

Hoger Tarkhani’nin makalesi itiraf niteliğinde! Uzun zamandır Kürtçü örgütlerle İsrail arasındaki sıkı ilişkileri konu edinmiş ve bölgede bölücülüğün kaynağı olduğunu belirlemiştik. İsrail’in bölücüleri kullanmasındaki amacı; dört ülkede istikrarsızlık yaratmak ve komşular arasındaki barışı bozmak. MOSSAD’ın Irak’ın kuzeyinde cirit attığını ve pek çok provokasyonu doğrudan örgütlediğini bölge devletlerinin istihbarat örgütleri defalarca tespit etti. Tarkhani bunu şöyle dile getiriyor: “İsrail on yıllar boyunca, bölgedeki Kürtlere eğitim ve destek sağlayan tek ülke konumundaydı ve özellikle Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile güçlü ve özel ilişkilere sahipti. Bu ilişki sarmalı Kürdistan Bölgesi Hükümetinin federal Irak yönetiminden bağımsız olmak için gittiği referandum sürecine kadar uzanıyor. Kürtler için eşsiz olan bu olağandışı dönemde, bağımsızlığı savunan ve destek veren tek ülke İsrail idi.” Doğru bir tespit. İsrail, ABD emperyalizminin sınırsız desteğiyle KDP’den PKK’ya neredeyse tüm bölücü örgütleri kontrol etmekte ve yönlendirmektedir. Tarkhani devamla: “İsrail 1960 ve 70’ler boyunca Orta Doğu’daki jeopolitik stratejisinin (Arap olmayan milletlerle ittifak kurmak) bir parçası olarak Kürtlerin bölgedeki taleplerini gizlice destekliyordu” tespitiyle desteği ifşa etmiş oluyor.

İsrail’in IKBY’nin dış ülkelerle ilişkilerinin geliştirilmesi için yaptığı çalışmaları da dikkatle izlemek gerekir.

KUKLA DEVLETİN DESTEKÇİSİ İSRAİL

Şimdi Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in hunharca katledilmesinin ve Irak’ın parçalanmasının nedenini daha iyi anlıyoruz. Saddam Hüseyin’in ardından tüm Kürtçü örgüt ve partilerde büyük umutlar yeşermiş ve ABD’nin kara gücü olmak için birbiriyle adeta yarışa tutuşmuşlardı! Artık söylemlerinde ABD dostluğu, İsrail dostluğu birinci sırada yer alıyordu. Şu sözler durumu açıklamaya yeterde artar bile: “2003 yılında Irak rejiminin düşmesinin ardından taraflar arasındaki bağ daha da güçlendi ve belirgin bir şekilde kendini göstermeye başladı. Dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron, Kürdistan Bölgesi ile İsrail arasında başlayan ziyaretlere vurgu yaparak resmi ilişkilerin kurulmasının önemli olduğuna dikkat çekmişti“ cümlesi yalnızca ilişkilerin “resmi” yönünü açıklıyor ama esas olan gayri resmi anlaşmalar açıklanmıyordu!

Hoger Tarkhani açık konuşuyor: “Bazı raporlara göre, İsrail ordusu ve ona bağlı istihbarat birimleri, 2004 senesinde Irak, İran ve Suriye’nin Kürt bölgelerinde faaliyet göstermiş, bu bölgelerde bulunan Kürt güçlere destek ve eğitim sağlayıp gizli operasyonlar yürütmüştür” diyerek bizim uzun zamandır altını çizdiğimiz İsrail devleti-MOSSAD; PKK/PYD başta olmak üzere bölücü örgütlerin elemanlarını gruplar halinde çok yönlü eğittiğini defaten yazmıştık.

Bölgede ABD’nin desteğiyle ayakta duran İsrail “Kukla Kürdistan” hayaliyle yanıp tutuşuyor. Yalnızlığını gidermek ve dört ülkenin hizaya getirilmesinde kukla devlet önemli bir boşluğu doldurmuş olacaktı. Bölücü referandumun en hararetli savunucusu olması boşuna değildi. Özellikle de Irak ve Suriye gibi komşu devletlerin dirayetli liderlere sahip olması İsrail’i hep kaygılandırmıştır. Tarkhani durumu şöyle özetliyor: “İsrail yine aynı kararlı duruşuyla 9 Eylül 2017 tarihinde gerçekleşen Kürdistan Bağımsızlık Referandumunun sonuçlarını onaylayan tek ülkeydi. Dahası İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, referandumdan çıkan bağımsızlık zaferini desteklemeleri için dünya ülkelerine baskı yapmıştı. İsrail sadece Kürdistan Bölgesi’ndeki Kürtleri değil, diğer ülkelerde yaşayan Kürtlerin de arkasında olduğunu açık bir şekilde dile getiriyordu. Netanyahu aynı dönemlerde gerçekleşen Suriye’deki Türkiye destekli operasyonlara tepki göstererek sosyal medya hesabı üzerinden şu mesajı paylaşmıştı: “İsrail, Türkiye’nin Suriye’deki Kürtlere yönelik saldırısını şiddetle kınıyor ve Kürtlere karşı girişilen etnik temizlik konusunda uyarıda bulunuyor. İsrail, cesur Kürt halkına insanı yardım sağlamaya hazırdır.” Her şey ayan beyan ortada ve fazla söze gerek yok!

Bölgesel Yönetim’in düzenlediği Eylül 2019 referandumu sonrası Erbil başta olmak üzere Barzani’nin egemen olduğu kentlerde referandum kutlamaları düzenlendi. Bazıları bunu halkın kendiliğinden eylemi olarak göstermek istedi! Hayır! Eylemlerin işaret fitilini KDP ateşledi ve o eylemlerde ABD Bayrağı’nın yanı sıra en çok İsrail Bayrağı taşınmış ve İsrail lehine sloganlar atılmıştı. Eski bir İsrail istihbarat yetkilisi şöyle konuşmuştu; “İsrail, Kürtlerle ilişki kurarak İran, Irak ve Suriye’de göz ve kulak sahibi olur”

Türkiye’nin teröre karşı mücadelesinde kararlılık göstermesi ve Irak’ın kuzeyinde arka arkaya operasyonlar yapması böyle manzaraların yakın zamanda yaşanmasını engellemiştir.

İşin bir başka boyutu da petrol! Financial Times’de yayınlanan bir habere göre İsrail devleti “petrolünün dörtte üçünü Kürdistan Bölgesi’nden ithal” ettiğini açıkladı. Yine Suriye’de ABD emperyalizminin piyonu PKK/PYD aracılığıyla çıkan petrolün sevkiyatında İsrail en önemli aktör.

SHERZAD OMAR MAMSANİ

18 Ekim 2015 tarihinde bir Kürt Yahudisi olan Sherzad Omar Mamasani’yi Vakıflar ve Din İşleri Bakanlığı’nın Yahudi temsilcisi olarak atandı. Bu atama bilinçli bir tercihti ve İsrail’in devlet çıkarları gözetilerek yapılmıştı. Bölgede Kürtçülerin kullanılması açısından Yahudi Kürtler önem arz ediyordu. Ayrıca Irak Kürtleri’nin çoğunun Yahudi olduğu safsatasını yaymak açısından da Yahudi Kürtlere ihtiyaç duyuluyordu. Erbil’de MOSSAD’ın etkin olması için Yahudi Kürt kanaat önderleri epey mesai kat etmişlerdi.

Irak’ın kuzeyinde 400 ile 730 arasında Yahudi ailenin ve İsrail’de ise yaklaşık 150 bin Yahudi Kürdün yaşadığı tahmin ediliyor. Bunu değerlendiren İsrail’in sözcüleri şunu açıkça dillendirebiliyorlar: “Bütün bu güçlü bağlarla Kürtler, Orta Doğu'nun en gelişmiş ülkesi olan İsrail ile güçlü ilişkiler kurarak modern tarım teknolojisinden faydalanabilir ve ilaç ihtiyaçlarını karşılayabilir, bu da bölgenin İran ve Türkiye de dahil olmak üzere komşu ülkelere olan bağımlılığını sona erdirebilir.”

KNESSET’E KÜRT BAŞKAN

Haber şöyle: “İsrail'de Başbakan Binyamin Netanyahu karşıtı partilerin desteklediği Cizreli Mickey Levy, yeni Meclis Başkanı oldu. Aslen Cizreli olan Yahudi Kürt Mickey Levy, İsrail Meclis Başkanlığına seçildi. (…) Levy, 2015 yılında verdiği bir röportajda, “Kürt’üm ve Kürt olmaktan gurur duyuyorum. Annem ve babam Kürdistanlı. Cizreli atalarım. Eskiden evde hep Kürtçe konuşurduk” demişti. Evli ve 4 çocuk babası olan Mickey Levy, 1951 yılında ailesinin göç ettiği Kudüs’te dünyaya geldi.”

Yukarıda Hoger Tarkhani’nin yazdıklarını okuduğumuzda İsrail’in meclis başkanlığına Kürt asıllı birinin seçilmesinin tesadüfî olmadığı görülür. Önümüzdeki dönem İsrail’in ABD’nin desteğiyle yeni kışkırtmalara ve bölücü örgütler vasıtasıyla bölge devletlerini meşgul etmeye devam edeceğini görüyoruz.

Bölgemiz açısından şu gerçek bir kez daha yaşanarak görüldü; milli devlet ve milli ordu ülkelerin birliği açısından alternatifsizdir. Çünkü birleşik milli bir devlette milli ordu direnir.

Sonraki Haber