İstanbul Sözleşmesi'nden 100 sene önce söylemişti: Ananıza eksik demeyin sakın bedduaları sizi mahveder

Zehra adını kullanıp bu taşlamayı yazan Edip Harabi Baba, etrafa ışık saçan tüm bu zatları meydana getirenlerin kadın olduğunu bir kere daha hatırlatıp, erkekleri akıl ve mantığa davet etmektedir. İstanbul Sözleşmesi'ni bir aziz kurtarıcı olarak pazarlayanlara, 100 sene öncesinden verilen bir Türk cevabıdır

Ya Muhammed bize eksik diyorlar/Nedendir erlerin bu hataları/Ehl-i Beyte karşı düşkün olurlar/Çünkü doğru değil iddiaları.

İstanbul Sözleşmesi'nin, Türk kadınını kurtaracağını iddia edip, kendi geleneklerimizi toptan yok sayan neo-liberallere verilen bir mesajdan bahsedecegiz bugün. Üstelik bu mesaj tam tamına 100 sene önce bir şiirle iletilmişti bizlere. Hazreti Muhammed'ten 1300 sene sonra, ona bu dizelerle, erkeklere karşı olan şikayetlerini bildiren ve erleri şiddetle eleştiren bir kadın da değildi aslında! Şiirinin sonuna Zehra imzasını koymuş olsa da, asıl adı Edip Harabi idi şairimizin.

Bugünlerde, Türk kadınının varoluşunu, Londra, Paris ve New York salonlarında hazırlanmış sözde “sözleşmelerle” garanti altına almaya çalışıyor birileri. Sanki Batı toplumlarında kadının durumunun ne olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz ya da hiç görmemişiz gibi. Halbuki tüm toplumlarda var olan bu soruna, Batının birçok ülkesinden çok daha önce parmak basan ve edebi ve felsefi anlamda çözüm üreten bir geleneğe sahibiz. Edip Harabi’nin 1900’lerdeki İstanbul ve Türkiye manzaralarına bakarak, kadının toplumdaki yeri ile ilgili yaptığı yorumlarına bir göz atmak, bu sorunun toplumsal devrimini yapamamış Türk toplumunun yüzlerce yıllık bir yarası olduğunu ifade etmesi bakımından da önemli bizce.

Validemiz Havva Bacı değil mi/Haticet’ül Kübrâ Bacı değil mi/Fatımatü’z-zehrâ Bacı değil mi/Kur’anda bunların var senâları

Havva anamızdan başlayıp, Hazreti Muhammedin sevgili eşi Hatice ile sevgili kızı Fatıma'yı da aşağılayan bu gerici düzene Harabi Baba isyan etmesin de ne yapsın ki?

Ezvâc-ı tâhirat nâkıs olur mu/Nâkıs deyen erler Hak’kı bulur mu/Böyle kem söz er’den hiç umulur mu/Kim doğurdu bunca evliyâ’ları.

Hayyam'dan Hallac'a, Mevlana'dan Yunus'a, bin küsür senedir dünyayı aydınlatan evliyaları, ulu erenleri doğuran analar kimlerdir ki? Kadınlar değilmidir? Kendi analarına nakıs (eksik) diyen erkeklerin insanlığı nasıl mümkün olabilir.

Abes bir şey hâlk etmemiştir Hüdâ/Nâkıslığı kabul etmeyiz asla/Bacılar büyüttü işte esselâ/Bu dünyaya gelen evliyâları.

Aslında kadınlara nakıs, yani eksik diyen aymazlar, Allah'a şirk te koşmaktadırlar ve en büyük günah içindedirler. Allah kadınları yaratırken sümme haşa bir eksiklik mi yapmıştır ki, kendini bilmez bazı erkekler kadınları eksik görmektedirler? Mevlana'nın, Yunus'un anaları eksik mi sayılacaktır bunlara göre?

Sanmayın ki ersiz olmaz dünyayı/Düşünün bir kere Meryem Anayı/Pedersiz doğurdu koca İsa’yı/Bacı’ların yokdur mudarâ’ları

Türkçemizde "fasulye gibi kendini nimetten saymak" deyimi vardır. Sevgili Edip Harabi,

o müthiş hiciv ustalığı ile, kadınların çocuk yapmak için bile erkeklere hiç te ihtiyacı olmadığını da hatırlatır bize. En büyük ispatı da Hazreti İsa peygamberdir ve Meryem Anamızdır. Şimdi Edip Harabi’mizi tıp bilimiyle falan eleştirmek gayretine düşenler olabilir. Ama burada onun söylemek istediği, erkek milletinin üstünlük iddiasindan vazgeçmesinin gerekliliğidir, bir tıbbi tahlil değil.

Ey erler biz sizden dünyâ’da eriz/Çünkü size hürmet hizmet eyleriz/Gittiğiniz yolda hep beraberiz/Etmeyiniz böyle boş davaları.

Gerçi kıyafette size uymayız/Hakikatde sizden geri kalmayız/Malumunuz olsun er’den saymayız/Bize nâkıs diyen budalaları.

Nâkısdan mı geldi Ahmed-i Muhtar/Nâkıszâde midir Hayder-i Kerrâr/Ananıza nâkıs demeyin zinhâr/Tesir eder size bedduaları.

Anasına nakıs (eksik) diyenler, başlarına en küçük bir kötülük geldiğinde "anam anam, garip anam" diye ağlamazlar mı? Türkülerimiz bunlarla doludur. Anasına ve bacısına eksik diyenler, günü gelince onların beddualarına nasıl karşı koyacaklardır?

Zehrâ’nın nutkunu güzel dinleyin/Ey Erenler, erler doğru söyleyin/Biz doğurmadık mı beyân eyleyin/Sizi irşâd eden bu babaları.

Kadın haklarını savunmak adına, bir protesto hareketi olarak Zehra adını kullanıp bu taşlamayı yazan Edip Harabi Baba, imamıyla, mollasıyla, şeyhiyle, şıhıyla güya etrafa ışık saçan tüm bu zatları meydana getirenlerin kadın olduğunu bir kere daha hatırlatıp, erkekleri akıl ve mantığa davet etmektedir. İstanbul Sözleşmesi'ni bir aziz kurtarıcı olarak pazarlayanlara, 100 sene öncesinden verilen bir Türk cevabıdır Edip Harabi’nin sözleri. Bizlere sadece onun mesajını içselleştirmek düşmekte.

BİR İTTİHATÇI BAHRİYELİ

1853 yılında İstanbul’da doğdu. Asıl adı Ahmet Edip'tir. Harabi sonradan şiirlerinde kullandığı mahlastır. Bahriye Birlik Katibi olan Harabi ömrünü İstanbul ve Rumeli'de geçirdi. Osmanlı Deniz Kuvvetleri'nde subaylık yaparken fikirleri nedeni ile sürgünlere uğradı. İttihat ve Terakki'nin de üyesiydi. 17 yaşında Bektaşiliğe giren Harabi dünyadan göçüş yılı olan 1917'ye kadar bu yolun sadık bir bendesi ve yılmaz bir savaşçısı olmuştur.

Tasavvufla tasavvuf üstatlarının eserleri ile yakından ilgilenmiş, hece ve aruzla yazdığı veya irticalen söylediği deyişlerle koca bir divan meydana getirmiştir. Yunus'un sevgi ve birlik duygusuna, Nesimi'nin sertliğine, Kaygusuz'un hiciv ve pervasızlığına, Pir Sultan’ın cesaretine Harabi’nın şiirlerinde bol bol rastlamak mümkün.

Sonraki Haber