İşte Bakanlar Kuruluna asacağımız tabela
ÖZGÜR BURSALI / VATAN PARTİSİ GENEL SEKRETERİ
Devasa malikanelerin, villaların, çiftliklerin, sahil şeritlerindeki büyük evlerin önünden geçerken, “buralarda kimler oturuyor acaba” diye düşünmeden edemeyiz. Tam bu sırada o büyük mekanların kapısında rastlarız o tabelaya: “Özel Mülktür, İzinsiz Girilmez.” Gözümüz yoktur zaten, kapılarından da tutup zorlamayız, en fazla zenginin malı, yine züğürdün çenesini yorar, önünden tın tın yürüyerek geçeriz. Ama o kaskatı uyarı tabelası sanki yakamızdan tutar, kaşlarını çatar, burnumuzun dibine yaklaşır ve olanca sesiyle bizi oradan uzaklaştırmak ister gibi bağırır suratımıza: “Özel Mülktür, İzinsiz Girilmez!”
Vatan Partisi Öncü Gençlik, Geleneksel Yaz Akademisini bu yıl bol oksijenli, bol domatesli, bol karpuzlu, bol ağaçlı, bol keçi, kuzu ve inekli Çanakkale, Geyikli’de, Bozcaada ve Gökçeada’nın karşısında, Faik Işık’ın “özel mülkünde” yaptı. Faik Işık’ın kamuya açık bostanı ya da bahçesi de diyebiliriz. O’nu tanıyanlar, “özel mülkü” neden tırnak içine aldığımızı zaten anlarlar.
BAKANLAR KURULU’NUN KAPISINA ASILACAK
Ancak tanımayanlar için de “doğanın güçleri” bize bir oyun oynamış. Çiftlik girişindeki fi tarihinde asılan “Özel Mülktür, İzinsiz Girilmez” tabelasının, nasıl olduysa, bir kısmı yıpranmış silinmiş. Tabeladan geriye “Özel Mülk, İzinsiz Gir” yazısı kalmış, diğer harflerin boyası silinivermiş. Tesadüf olduğuna inanmak oldukça zor. Bu değişimin Faik Işık’la bir ilgisi olsa gerek. En kötü ihtimalle o tabela yenilenirdi, tekrar o buz gibi harfler, koyu renklerle boyanır, özenle yerine asılır, gelene geçene yan bakmaya devam edebilirdi. Faik Ağabey bunda bir anlam bulmuş olsa gerek, tabelayı bu haliyle Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e plaket olarak hediye etti. Perinçek de bu tabelayı Vatan Partisi iktidarında Bakanlar Kurulu’nun kapısına asacağının sözünü vererek, neşeyle teslim aldı.
ÇİFTLİKTEKİ DÜŞ SENETLERİ
Tabelayı verende de alanda da aynı özlemlerin, aynı duyguların, aynı yüreğin çarpışı duyuluyor. Yozgat’ın, Boğazlıyan’ının köklerinden, Anadolu insanının derin felsefesinden, dedesinin üstün zekasından ve yaratıcılığından, köyünün, mahallesinin insan cevherinden, mizahından bütün nasiplerini alan Faik Işık, bu dünyada toplayıp biriktirdiklerinden değil, paylaştıklarıyla ve dağıttıklarıyla mutlu olanlardan.
Geyikli’deki çiftlik, özel çıkara, bireyciliğe, havada uçuşan dolar borsa vurgunlarına meydan okuyor. Bu çiftlikte düş senetleri var, gülün gülle tartıldığı teraziler var. Ürünler satılmıyor, dağıtılıyor. Ördek, keçi ve kuzuların şarkılarını ücretsiz dinlerken, rüzgâr güllerinin yarattığı esintilerin arasına türküleri bırakıyorsunuz. Özel mülk kamunun oluyor, bütün izinler kalkıyor, sınırlar siliniyor, dikenli teller iniyor, giriş çıkış serbest!
KAMUNUN YOĞURDU KAMUNUN SALÇASI
Faik Işık, bu felsefe ve inançla, dünyayı değiştirme ufkuyla, Vatan Bütünlüğü ve Üretim Devrimi için mücadele eden Partinin gençliğine ve TGB’ye yıllardır emek veriyor. Zor zamanlarda Hızır gibi yetişiyor. Erzincan Trabzon yolunda aracımızın motoru yanıyor, dumanın kokusunu ilk Faik Işık alıyor. Aydınlık, Ulusal Kanal zor dönemeçlerden geçiyor Faik Işık yetişiyor. Gençlik yürüyüşler, büyük mitingler yapıyor, Faik Işık omuz veriyor. Sadece bunlar mı? Yediriyor, içiriyor, doyuruyor ve aslında insanların mutluluğuyla mutlu oluyor.
Çiftlikteki tonlarca ürün her yıl civar köylere, ilçelere, dostlara dağıtılıyor. Peynir, yoğurt, turşu, salça her şey el emeğiyle üretiliyor. Hiçbir şey çöpe gitmiyor, artanlar yine hayvanlara ve toprağa gidiyor. Ankara’da 1 yıldır Faik Işık’ın peynirlerini ve salçalarını yiyoruz. Şule ve Doğu Perinçek de Faik Işık’ın unundan yapılan ekmekleri yiyor.
Faik Işık'ın yaşamında Mevlana’nın "Alemin bal ve şerbetinden bana ne, işte önümde benim ayran tasım..." deyişi var. Bazılarının işi milletin önünden aldıkları ayranı tekrar millete yüksek faizle borç verip, bu millet aç yatarken, şerbeti bal küplerine doldurmak var. Ama Faik Işık'ın hayatında Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli gibi toplumla birlikte ekin ekmek, orak biçmek var, çamaşır savtına emeğiyle katılmak var. Ekin eken, iş işleyenlerin yarattıkları zenginliklere hürmet var.
İşte bu yaz Öncü Gençlik kampı da bu duygu yoğunluğu ve dayanışma ikliminde gerçekleşiyor. Gençler eğitim alanındayken Faik Işık boynundan hiç çıkarmadığı sarı Yörük poşusuyla terini siliyor, traktör sürüyor, sağa sola koşturuyor, tarlaya giriyor, mutfaktan çıkıyor, tüp yetiştiriyor, etrafı kolaçan ediyor, bir yandan da gençlikle sohbete koyuluyor, bakıyor, inceliyor. Tecrübelerini en halisane biçimde anlatmanın bir yolunu bularak, tatlı sert tonu, şakaları, betimlemeleri, hiç sıkılmadan sonunu beklediğiniz uzun cümleleri ve hepsinin içindeki ince uyarıları, kendine has üslubuyla gençlik liderlerinin arasına yayılıyor.
SENEYE İZİNSİZ BEKLERİZ
Genel Sekretere verilen görev, Devrimci Yaşam ve Felsefe eğitimini vermekti. Faik Işık işimizi öyle kolaylaştırdı ki eğitimi, bir hafta yaşananları özetlemek bile yeterdi. Yunus’un diliyle, “Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan” sözleri, Faik Işık’ın elseverliğinde en canlı haliyle yaşıyor. O kocaman çiftlik, yüzlerce gencin hiç unutamayacağı anılarla zenginliğine zenginlik katarken, Firdevsi’nin “Sonuçta hiç kimse bu dünyada kendi vücudundan daha büyük yere sahip olamaz” deyişi, Çanakkale’nin semalarında bilincimize işliyor.
Faik Işık’ın bu güzellemelere ihtiyacı yok. Aslında biz de Faik Işık’ı anlatmıyoruz. Bu topraklardaki milyonlarca insanda parıl parıl parlayan cevhere işaret ediyoruz. Umutlarımızı, özlemlerimizi, yüreklerimizi ateşleyen bilinci ve elseverliği, bu büyük millete güvenmenin sonsuz haklılığını ve değerini Faik Işık sağ olsun, bir kez daha hatırlatmış oluyoruz.
Faik Işık’ın kamp sonu yayınladığı mesajıyla tamamlayalım;
“Biz iyilikler paylaşalım dedik, rahat aramadan bir araya geldik; ekmeğimizi gerçekten bölüp yedik. Buğdaya hile, hamura bozuk maya katmadık.
Başka yerlerde olabilirdik.
“Amaan! Bana ne vatan milletten. Nerede rahat varsa orada yaşarım” diyebilirdik. Demedik. Hayatı da ıskalamadık.”
Bir sonraki sene izinsiz bekleriz!