İsveçli gezginler Türk dillerinin ve Orta Asya Türklerinin İzinde…
İsveçli bilim insanları daha 1600’lü yıllarda, “Türk” kökenleri ile ilgili görüşler ileri sürmüşler, sonra da terraincognita (bilinmeyen topraklar) denilen Ural Dağlarının ötesindeki uçsuz bucaksız bir coğrafyayı keşfetmeye, dillerini ve kültürlerini öğrenmeye çalışmışlar
İsveç ile Orta Asya birbirinden çok uzak coğrafyalar gibi görünse de aralarında hiç bitmeyen bir ilişki ve bağ olduğu kesin. İsveçli bilim insanları daha 1600’lü yıllarda, “Türk” kökenleri ile ilgili görüşler ileri sürmüşler, sonra da terraincognita (bilinmeyen topraklar) denilen Ural Dağlarının ötesindeki uçsuz bucaksız bir coğrafyayı keşfetmeye, dillerini ve kültürlerini öğrenmeye çalışmışlar.
Karşımıza çıkan ilk bilgin Johan Gabriel Sparwenfeldt (1655–1727), Türkçe dahil 14 dil bilen İsveçli bir dilbilimci, gezgin ve oryantalist. İsveçlilerin “Got” olarak bildiği kavmin, Asya içlerinden gelen “Get” kavmi olduğunu ileri sürmüş. Sparwenfeldt’e göre kuzey mitolojisinin ünlü tanrısı Odin’in ülkesi Asgard, eskiden Çasgard olarak da bilinen Kaşgar’mış. Bu kadarla da yetinmeyen bilgin, Odin’in peşi sıra “Turkland-Türk ülkesi”nden kalkıp gelen Asyalı “er”lere “asar” denildiğini hatta İsveç tarihi hakkında en eski belgenin yazarı olan İzlandalı ünlü tarihçi, yazar ve siyasetçi Snorre Sturlasson’un da bunu yazdığını belirtmiş. Sparwenfeldt’in bu görüşü İsveç’teki bilim çevrelerinde çok yankı bulamasa da dönemin diğer ünlü Fransız oryantalisti François Pétis de la Croix’nın (1653-1713) kabul etmesi hiç zor olmamış. Babasıyla aynı adı taşıyan ve onun gibi oryantalist olan Pétis de la Croix daha 17 yaşlarında Halep, İsfahan gibi dönemin önemli yerleşim yerlerinde bulunmuş, yıllar içerisinde Arap, Fars ve Türk edebiyatında uzmanlaşmış.[1]
Sparwenfeldt’den sonra Poltava Savaşı bir dönüm noktası olarak karşımıza çıkıyor. Bu dönemde Orta Asya’ya yolu düşen İsveçli sayısı artıyor.
ORHUN ANITLARINI KEŞFEDEN POLTAVA ESİRİ
İsveç kralı XII. Karl (Demirbaş Şarl), Poltava Savaşı’nda Ruslara yenilince Osmanlı İmparatorluğuna sığınmış ama subaylarından biri Philip Johan von Strahlenberg (1676-1747), savaşta kaybolan kardeşini aramak için Dinyeper nehrinden geri dönmeye çalışken Ruslara esir düşüp Sibirya’ya sürülmüş. Diğer esirlerle birlikte Tobolsk’a yürütmüşler.
Strahlenberg bu yeni bölgedeki insanların dilini, geleneklerini merak etmiş. Yabancı dillere yatkınlığıyla duyduğu farklı dil ve lehçeleri not almış, karşılaştırmış. Bir “tabulapolyglotta” hazırlamış.[2] Buhara, Taşkent, Kamçatka dışında ticaret için bölgeye gelen Çinli ve Japon tüccarlarla tanışmış. Tam 13 yıl tutsak olarak 13 yıl Sibirya’da dolaşmış ve bölgenin en iyi haritalarından birini çizmiş. İlk kez Avrupa ve Asya arasındaki sınır çizgisini Ural dağlarıyla belirlemiş. İlk kez Asya ve Amerika arasındaki Bering boğazını haritada göstermiş. Günümüz haritalarının öncülleri olarak kabul edilen Orta Asya haritalarını çizmiş.
1721 yılında Çar tarafından Sibirya’ya keşif için gönderilen Alman D.G. Messerschmidt ve İsveçli Charles Schulman ile birlikte Sibirya’da yukarı Yenisey (Ulu Kem)’i besleyen Bey nehri yakınlarında ilk yazılı anıtları bulmuş ve kâğıda kopyalamış. Daha sonra aynı bölgede 22 yazıt daha bulunmuş ama bunların Orhun yazıtları ve Türkçe olduğu 1890 yılında Vilhelm Thomsen tarafından anlaşılmış. Strahlenberg yöre halklarından Tatarca, Çuvaşca ve Yakutça derlemeler yapmış. 1730 yılında yayınladığı “Avrupa ve Asya’nın Kuzey ve Doğu Kısımları” kitabında karşılaştırmalı olarak 32 lehçe, 21 tablo ve sözlüğe yer vermiş. İsveç bilim çevrelerine Ebu’l-Gazi Bahadır Han’ın eserini tanıtmış.
KALMUKLARIN DANIŞMANI İSVEÇLİ SUBAY
Poltava Savaşı’ndan sonra yolu Orta Asya ve Türk ellerine düşen diğer bir İsveçli subay da Johan Gustaf Renat (1682-1744). Sibirya’ya sürülen topçu kumandanı Gustaf Renataynı zamanda iyi bir haritacı. Bu özellikleri nedeniyle kolayca Rus ordusunun hizmetine girmiş. Önce Tobolsk’a oradan da altın madeni aramak üzere oluşturulan bir keşif grubuyla birlikte Doğu Türkistan’a gönderilmiş ama 1716’da bölgeyi kontrol altında tutan Kalmuklar[3] tarafından esir alınmışlar. Haritacı ve topçu subayı olan Renat esaretten kurtulmak için bu kez Kalmukların hizmetine girmiş, Kalmuk hanının kültürel ve askeri danışmanı olmuş. Hemen bir topçu birliği kurmuş, Kalmuklaratop dökmeyi ve kitap basmayı öğretmiş. Kalmuk sarayında kendisi gibi Kalmukların eline esir düşmüş olan İsveçli Brigitta ile karşılaşmış.
KALMUK KADINLARINA İSVEÇLİ DİKİŞ NAKIŞ HOCASI
Brigitta Scherzenfeldt (1684-1736) Büyük Kuzey Savaşı sırasında Ruslara esir düşüp, köle olarak alınıp satılan bir kadın. Brigitta’nın asker kocaları nedeniyle savaşta birkaç kez esir düşmesi ve yaşadığı güçlükler İsveç’te halen “savaş ve kadın” konusunda örnek olarak gösterilmekte. İki kocası da savaşta esir düşerek ölen Brigitta Rusya’da üçüncü kez evlenir ve yeni kocasıyla Tobolsk’a sürülür. Orada Kalmuklara karşı kale inşa etmek için oluşturulan bir grupta yer alırlar. Ancak subay kocası Orta Asya’da Kalmuklar tarafından öldürülür. Brigitta direnerek tecavüzden kurtulur. Kalmuk hanına esir verilmek üzere çıplak olarak saraya götürülür. Ünü kendisinden önce ulaşmıştır. Kalmuk hanı huzuruna çıkarılan Brigitta’nın tecavüze karşı direnmesini takdir eder ve onu köle olarak Tibetli karısına verir. Brigitta yıllarca saray kadınlarına dikiş ve nakış öğretir, herkesin sevdiği ve saydığı bir kişi olur.
Hatta Kalmuk hanının kızı için çeyiz sorumlusu olarak Sinkiang Yarkent’e gider ve alışverişler yapar. Bu arada Kalmuk hanına askeri danışman olan Gustaf Renat ile karşılaşır. Becerikli danışmana bir dokuma tezgâhı yaptıran Brigitta, Kalmuk kadınlarına İsveç usulü tezgâhta dokuma yapmayı da öğretir. Kalmuk hanının kızı Volga Kalmuklarının hanıyla evlenirken Brigitta’yı da yanında götürmek ister ancak Brigitta istemez ve Renat ile evlenir. Hiçbir zaman resmileşmeyen bu evlilikten ve birçok olaylardan sonra Brigitta ve Renatyanlarına 20 Kalmuk kölesi alarak İsveç’e dönmek üzere yola çıkarlar. 1734 yılında sağ kalan üç kadın köleyle İsveç’e ulaşırlar. Altan, Sara ve Lamakiss isimli üç kadın köle Anna Catharina, Maria Stina ve Sara Greta adıyla Hıristiyanlaştırılır, Brigitta ve Renat’ın hizmetçisi olur. Brigitta’nın Kalmuklar arasındaki yaşantısını anlatan anıları günümüzde Kalmuklara ait en önemli kaynaklardan biri. Brigitta’nın saf ipekten dokunmuş kırmız ıKalmuk kaftanı da artık Stockholm’de “Livrustkammaren Müzesinde” sergileniyor. Bu arada Gustaf Renat Stockholm’e gelirken kendi yaptığı iki haritayı da yanındagetirir. Yıllar sonra Uppsala Üniversitesi kütüphanesinde bulunan haritalar bugün Doğu Türkistan’a ait en nadir eserlerdendir.[4]
ALMAN YANLISI ÜNLÜ GEZGİN SVEN HEDİN
Daha sonraki dönemlerde Orta Asya’yı ve Türk ellerini adım adım gezenbir İsveçli de ünlü yazar Sven Hedin (1865-1952) olur. Sven Hedin İngiltere basını tarafından “Asya’nın Stanley”i olarak tanıtılıp Livingstone ve Amudsen ile özdeşleştirilen bir kâşif, haritacı ve bilim adamı. Aynı zamanda iflah olmaz bir Alman hayranı, Nazi sempatizanı. Doktora çalışmasını Almanya’da yapan Sven Hedin 1893 ve 1935 yılları arasında 4 kez İran, Türkistan, Tibet ve Orta Asya’da keşif gezilerine çıkmış. Büyük maceralarla Taklamakan ve Gobi çöllerini aşmış, “gezen göl Lop-Nur” teorileriyle ünlenmiş ve İpek Yolu’nda çölde kumun altında gizli Loulan kalıntılarını ortaya çıkarmış. Gezdiği bölgelerin, karşılaştığı insanların detaylı bir biçimde resimlerini yapan Hedin, anılarını yazmış, binlerce harita çizmiş.
RUS VE İNGİLİZ ÇIKARLARINA TERS DÜŞÜNCE GÖZDEN DÜŞMÜŞ
Sven Hedin siyasi duruşu nedeniyle bugün dahi İsveç’te tartışılan bir isim. Birinci Dünya Savaşı öncesi açıkça Alman yanlısı tavır alarak İsveç’in Almanya’nın yanında savaşa girmesini savunan Hedin, bununla yetinmeyerek Batı cephesinde Alman siperlerinden savaşı izlemiş ve izlenimlerini yazmış. Böylece İsveç’teki İngiliz yanlılarının ve mutlak tarafsızlığı savunanların hedefine yerleşmiş. Aslında Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında İsveç hakim sınıfları ve saray çevresi de Alman yanlısı. Hatta İsveç savaş sırasında Alman yanlısı tarafsızlık izlediği gerekçesiyle İngiltere tarafından yoğun bir şekilde ekonomik ve siyasi baskı altına alınıyor. Hedin’in İngiltere ve Rusya’nın öteden beri göz koyduğu, Almanların “biz de varız” dediği, henüz paylaşılmamış Türkistan ve Orta Asya topraklarında yaptığı çalışmaların ne kadar rahatsızlık yarattığı bilinmez ama Hedin, Alman yanlılığınıHitler ile dostluğa, 1936 Olimpiyatlarında konuşma yapmaya ve İkinci Dünya Savaşı’na taşıyınca iyice gözden düşmüş. Yine de 1911 yılında yazdığı “Kutuptan Kutba” isimli kitabı pek çok coğrafya severi ve gezgini etkilemiş. Sven Hedin’in Orta Asya ve Türkistan’dan edindiği zengin koleksiyonların çoğu, fotoğrafları, 60 kitabı ve 25 bin mektubu günümüzde Etnografya Müzesinde muhafaza edilmekte. Bu arada SvenHedin’e Osmanlı İmparatorluğu tarafından dördüncü rütbeden “Mecidi Madalyası” da verildiğini de ekleyelim.
BİLİM ADAMLARI GİDER DE DİN ADAMLARI KUSUR KALIR MI?
Orta Asya ve Türkistan ile ilgilenenler sadece bilim adamları ve kaşifler değil. İsveç Misyoner Kilisesi de bölgeye ilgi duyanlardan. Orta Asya üzerinden Çin’i Hıristiyanlaştırmanın ilk adımı olarak Türkistan’ın Müslüman halkını Hıristiyan yapmak için 1894 yılında Kaşgar’da bir çalışma başlatılmış. 24 erkek, 36 kadın İsveçli misyoner din uğruna, üç yanı geçit vermez yüce dağlarla çevrili, bir yanı çöl olan bir coğrafyada 1938 yılına kadar kalmış. O dönemlerde Doğu Türkistan’a Avrupa’dan girebilmek için eski İpek yolu izleniyormuş. İki hafta boyunca, günde neredeyse 10 saat at sırtında Pamir dağları aşılıyor, bazen 3700 metre yükseklikteki tepelerden incecik geçitlerden geçiliyormuş. Dağlardan fışkıran suların, kayaların arasından güçlükle ilerleniyormuş.
Misyonerler bin bir zorlukla Kaşgar’a ulaşmışlar, en ufak bir medeniyet belirtisinden uzak elektriksiz, susuz, doktorsuz bir toplumla karşılaşmışlar. Bölgenin yerlisi Uygurları güçlü ve feodal aile bağları nedeniyle Hıristiyanlaştıramayacaklarını kısa sürede anlayarak “hizmette sınır yoktur” demişler. Kendilerini sağlık, eğitim, meslek geliştirme konularına adamışlar. Hastane, kız ve erkek okulları, meslek okulları açmışlar. Kısacası hizmet ederek halkla yakınlık kurmuşlar, Uygurca öğrenmişler ve Uygurcanın yazı dili olarak gelişiminde önemli bir rol oynamışlar. 1901 yılında bir matbaa kurmuşlar. Uygurca okul kitapları yanı sıra Lewis Wallace’in “Ben Hur”, Selma Lagerlöf’ün “Tapınak” gibi edebi eserlerini ve tabii İncil’i de Uygurca basmışlar. İsveçli misyonerler Kaşgar dışında 1896’da Yarkent ve 1908’de Hancheng (Yenişehir) ve 1912’de Yenihisar’da da çalışmalar yaparak Orta Asya’daki Türk toplumunun kültürü hakkında bilgi derlemişler. Kaşgar, ağır yaşam koşulları nedeniyle hayatını kaybeden bazı misyonerlere mezar olmuş. Bunlardan biri de Uygurca ilk gramer kitabını hazırlayan Magnus Bäcklund ( 1866-1903).
DİL DAHİSİ BİR MİSYONER TİFÜS KURBANI
Marangoz olan Magnus Bäcklund misyoner okulunda din eğitimine devam ederken dil öğrenmeye olan yatkınlığı dikkat çekmiş. Kısa sürede Almanca, Fransızca, İngilizce öğrenmiş. Din yoldaşı Gustaf Raquette ile İsveç’te dolaşarak vaaz vermiş. Daha sonra gönderildiği Kafkasya misyoner istasyonunda Türkçe ve Farsça öğrenmiş. Yine Raquette ile Kaşgar misyonerlerine katılmış. Burada da kısa sürede Uygurca öğrenmiş. Tam bir dil insanı olan Magnus Bäcklund, Rusça ve Çinceyi de ilerletmiş. Bir ara İsveç’te 1,5 yıl tıp eğitimine devam etmiş ve Kaşgar’da misyoner hastanesinde çalışmış. Ancak yakalandığı tifüs hastalığından kurtulamayarak 37 yaşında hayatını kaybetmiş. Kaşgar’da toprağa verilmiş. Magnus Bäcklund’un el yazması Uygurca gramer kitabı bugün Stockholm’de Etnografya Müzesi’nde muhafaza ediliyor. Kendisinden sonra Uygurca gramer çalışmalarını sürdüren ve geliştiren ise uzun yıllar birlikte çalıştığı, kader birliği yaptığı Gustaf Raquette.
MİSYONER DOKTORLUKTAN UYGURCA EĞİTMENLİĞİNE
Bäcklund gibi hem vaiz hem de doktor olan Gustaf Raquette (1871-1945), 25 yıl İsveçli misyonerlerle birlikte Kaşgar’da çalışmış. Ders kitapları yazan, İncil’i tercüme eden Raquette bir de takvim yayınlamış. Uygurca dili ve dilbilgisiyle ilgili çalışmalar yapmış. Doğu Türkistan’daki lehçeler üzerine çalışmasıyla Uygurca dil bilimine önemli bir katkı sağlamış. “Halen Yarkent ve Kaşgar Bölgelerinde Konuşulmakta ve Yazılmakta Olan Doğu Türkistan Şivesi Hakkında Mevcut Bilgilerimize Bir Katkı” başlığıyla çeşitli Uygurca metinlerin transkripsiyonunu yapan Raquette, 3 ciltlik “Doğu Türkçesi Grameri ve Sözlüğü’” hazırlamış. Kaşgar’daki eski bir vakıf belgesinin transkripsiyonunu yaparak Doğu Türkistan’daki İslami idare sistemi hakkındaki bilgiler vermiş. Tahir ile Zühre hikayesinin Doğu Türkistan uyarlanmasının transkripsiyonunu, Doğu Türkistan’daki coğrafi yerleşim yerlerinin Türkçe isimlerini yayınlamış.
İsveç’e dönünce,1742 yılından itibaren Türkçe dersler verilen, Lund Üniversitesi’nde Türk dilleri dalında doçent olmuş, 1924-1942 yıllarında Doğu Türkistan’daki misyonerlerin Uygurca diliyle ilgili çalışmalarının da katkısıyla, Uygur/Doğu Türkistan dillerinde eğitim vermiş. Bir süre çalışmalarına İstanbul’da devam eden Raquette’in “Türk Dilinde Aksan Problemi” isimli bir çalışması da mevcut.
Raquette’in öğrencisi ünlü Türkolog ve Diplomat Gunnar Jarring, onun Kaşgar maceraları ve ünlü koleksiyonu gelecek haftanın konusu. Okuduğunuz bu yazıyla ilgili görüşlerinizi paylaşmanızı dilerim.
DİPNOTLAR
[1] François Pétis de la Croix, 1710-1712 yıllarında 5 cilt olarak 1001 Gece Masalları’nı örnek alan 1001 Gün masallarını yazmış, daha doğrusu FerecBa’d-eş Şidde denilen üzüntüden sonra ulaşılan rahatlığı anlatan Arap, Fars ve Türkçe edebiyatın erken örnekleri olarak bilinen 42 hikâyenin serbest çevirisini yapmış ve yayınlamış. Hikayelerin ortak özelliği zengin ve soylu kahramanların yaşadıkları zorluklardan sonra hep “mutlu son” ile bitmesi. François Pétis de la Croix’nın bu hikayeleri Carlo Gozzi’nin “Geyik Kral” ve “Turandot” eserlerine de ilham vermiş. Ayrıca babasının büyük bir titizlikle hazırladığı ancak yayınlayamadığı “Moğol ve Tatarların İlk imparatoru Büyük Cengiz Han” kitabını da yayınlamış. "The History of Genghizcan the Great, First Emperor of the Antient Moguls and Tartars". Libraryof Congress Onlinehttps://www.loc.gov/resource/rbc0001.2009wdl6/?sp=7
[2] Strahlengerg’in hazırladığı çok dilli sözlükte kullanılan “polyglott” çok dil bilen insanlara verilen ad.
[3] ÇungarHanlığıolarak da bilinen Doğu Kalmuklar.
[4] Renat’ınharitalarınınkopyalarıda gerçekleri de 1879 yılındaİsveçliünlüyazaryazar AugustStrindberg tarafından bulunmuş. Strindberg bu haritaları NikolajPrzjevalskij’in Lop Nor’u gören ilk Avrupalı olmadığını,SvenHedin’in de ilk İsveçli olmadığını kanıtlamak için tartışmalarda kullanmış.