İtalya: Sınırlı egemenliğe sahip bir ülkede seçimler
İtalya şu anda çok önemli bir seçim turunun eşiğinde.
Çünkü bu seçim, Moskova'nın Kiev rejimini askerden arındırmak ve silahsızlandırmak için özel bir askeri operasyon başlatmasının ardından Roma'nın, diğer AB ülkeleriyle birlikte, Batı'nın Rusya'ya yönelik yaptırım ve ambargolarının neden olduğu uçuruma düşme riskiyle karşı karşıya olduğu kritik bir aşamaya denk geliyor.
Dış politikası uzun süredir kötü yönetilen ve aslında yarımadaya dağılmış NATO üsleri ve askeri güçleri aracılığıyla ABD tarafından da kontrol edilen bir ülke olan İtalya'nın güçlü bir kopuşa ihtiyacı olacaktır: Güçlü, yetkili ve bağımsız bir hükümetin, Moskova ile ilişkileri yeniden kurmak için Batı'nın Rusya'ya karşı çılgınca savaş politikalarından cesurca vazgeçmesi. Sadece enerji için bile olsa, İtalya'nın yıllık gaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 45'ini Rusya'dan çok uygun bir fiyata ithal ettiği ve Rusya'dan gaz gelmediği takdirde endüstriyel çölleşme ve insanların evlerini ısıtamama riskinin bulunduğu göz önüne alındığında, bu ihtiyaç açıkça görülüyor.
Ancak böyle bir hükümet ufukta görünmüyor ve bu nedenle Roma, diğer büyük Avrupa başkentleri gibi, büyük olasılıkla Washington'un çıkarları uğruna kendini feda edecek. Bir kopuş hükümeti ufukta görünmüyor çünkü zafer şansı tanınan tüm ana güçler Avrupa yanlısı, Atlantikçi, Ukrayna'dan yana; dolayısıyla endüstriyel yapıya ve İtalyan halkına ölümcül darbeler vursa bile Rusya'ya karşı yaptırımlardan yana olduklarını ilan ediyorlar.
Bu noktada, başlıca İtalyan partilerinin Atlantikçi bağdaşmasını anlamak için kısmi bir gözden geçirme faydalı olabilir. Quisling Mario Draghi (kısa bir süre önce Washington'da Kissinger tarafından Yılın Devlet Adamı olarak ödüllendirildi) tüm Atlantikçi teslimiyetini açıkça gösterdiyse, diğer liberal partilerin yaptığı da İtalyan halkından ABD ve NATO'nun dayatmalarıyla hareket ettiklerini gizlemek için küçük konularda çatışmaktan ibaret.
LİBERAL VE ATLANTİKÇİ MERKEZ SAĞ
Tüm anketlerin başı çektiğine işaret ettiği post-faşist siyasi oluşum Fratelli d'Italia ile başlayalım. İtalyan Sosyal Hareketi'nin mirasçılarının İtalya için hayal ettikleri uluslararası konumla ilgili şüpheleri ortadan kaldırmak için, Fratelli d’Italia'nın “Muhafazakar bir program için notlar” adlı program belgesinde şunları okuyoruz: "NATO'ya aktif katılımımız her zamankinden daha gereklidir. Ukrayna krizi kolektif savunmanın önemini yeniden ön plana çıkarmıştır, ancak İttifak'ın Doğu'ya yönelik çıkarlarının dengesini de bozmuştur. Bu doğaldır, ancak güney kanadı da yüksek bir istikrarsızlık riski taşımaktadır. Bu nedenle İtalya, ittifak içerisinde Rusya konusunda sağlam ve dengeli bir duruş sergilemelidir."
Aynı belgede şöyle denmektedir: "Savunma Avrupası, Atlantik İttifakı'nın karşısında ya da ona alternatif olarak durma iddiasında değildir. AB ve NATO farklı ama birbirini tamamlayan örgütlerdir; daha güçlü bir Avrupa NATO'yu daha güçlü kılar (...) ülkelerimizin güvenliğini, bunun gerektirdiği tüm siyasi kısıtlamalarla birlikte, neredeyse sadece tarihi Amerikan müttefikinin omuzlarına yüklemekten kaçınarak (...) İtalya, savunma harcamalarında GSYİH'nin %2'sine ulaşmakla Avrupa savunmasının inşasına tam olarak katılmak için güvenilir bir ulusal askeri politika sürdürmek zorundadır".
Bu tutum, AB’nin Washington'un çıkarları için kurban edildiğini gösteren olaylarla çelişmektedir. Tamamlayıcı ya da daha güçlü bir Avrupa bir yana, ABD'nin tek amacı AB'yi daha fazla boyunduruğu altında tutmak ve Avrupa ile Rusya'nın olası bir birliğini önlemek için AB'nin endüstriyel, ekonomik ve sosyal yıkımını teşvik etmektir.
Fratelli d'Italia lideri Giorgia Meloni de geçtiğimiz temmuz ayı sonunda düzenlenen bir etkinlikte Washington'a şu sözlerle güvence verdi: "İtalya'nın tutumunun kesin garantörleri olacağımızı ve Ukrayna halkının kahramanca mücadelesine mutlak destek vereceğimizi yineliyoruz. Fratelli d'Italia ve merkez sağ tarafından yönetilen bir İtalya'nın uluslararası toplantılarda güvenilir bir İtalya olacağını söyleyebilirim." Meloni'nin bu sözleri 'Il Messaggero' gazetesi tarafından haberleştirildi.
ABD'nin onayını talep eden bizzat parti lideri. ABD'nin de Giorgia Meloni'ye, özellikle Ukrayna'ya destek konusunda güveni tam.
Copasir Başkanı ve Fratelli d'Italia senatörü Adolfo Urso birkaç gün önce Ansa ajansına Washington'dan yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Bugün İş Konseyi'nde Büyükelçi Volker (ABD'nin eski NATO Büyükelçisi) ile bir görüşme yaptım ve bana Fratelli d'Italia'nın rolüne, benim ve partimin NATO'ya, Ukrayna'yı desteklemeye ve Rusya'ya karşı yaptırımlara olan bağlılığına, Fratelli d'Italia'nın Moskova ile sıfır bağlantısı olduğu gerçeğine güvendiğini belirten bir not iletti.” Urso, bu notu orada bulunan gazetecilere de gösterdi.
Aynı operasyon Brüksel ile de yürütülmektedir. Bu cephede de Fratelli d'Italia, önceki hükümetlerle aynı yolda devam etmek istediğini belirtiyor. Berlusconi'nin eski bakanı, şimdi ise FDI'nın ekonomi kurmaylarından biri olan Giulio Tremonti, Politico'ya verdiği demeçte, “Kökten farklı olan bu tür bir Avrupa’yla çok iyi anlaşabiliriz” dedi.
Forza Italia'nın lideri eski Başbakan Silvio Berlusconi, Rusya Devlet Başkanı ile kişisel ilişkisi ve geçmişte Rusya'yı Batı kampına yaklaştırmaya çalışması nedeniyle Putin'e yakın görülüyor. Fakat onun da bu konuda net bir tutumu var: Avvenire gazetesine verdiği bir mülakatta Berlusconi, "Kesinlikle Avrupa ve Atlantik yanlısı bir siyasi güç olduğumuzu söyleyebilirim" dedi.
Berlusconi, Tg3'e yaptığı açıklamada da "Hükümetteki varlığımız, hükümetin liberal, Hıristiyan ve her şeyden önce Avrupa ve Atlantik yanlısı olacağının mutlak garantisidir" dedi ve partisinin, İtalyan hükümetlerinin genellikle tuttuğu Atlantikçi ve Avrupa yanlısı yollardan sapma ihtimali olan bir hükümetten çekileceğini sözlerine ekledi.
Merkez sağ koalisyon içinde Rusya yanlısı bir siyasi güç olmakla eleştirilen genellikle Salvini'nin Lega di Salvini'si. Fakat o da Bloomberg'e verdiği bir mülakatta, Atlantikçi inancını kesin bir dille ifade etmekte gecikmedi: “Putin hakkındaki görüşüm savaş sırasında gerçekten değişti çünkü biri başka bir ülkeyi işgal etmeye, bombalamaya, tanklar göndermeye başladığında her şey değişir.”
Salvini aynı mülakatta İtalya'nın NATO askeri ittifakına olan bağlılığını da ifade etti.
Her ne kadar Salvini üzerinde düşünmeye davet etse de, Lega Rusya'ya yaptırımlardan yana olduğunu teyit ediyor: "Lega her zaman hem yaptırımlardan hem de askeri yardım da dahil olmak üzere Ukrayna'ya yardımdan yana oy kullanmıştır. Dolayısıyla ben hiçbir zaman farklı bir tutum ifade etmedim," diye açıkladı Salvini “Il Giornale” gazetesine. "Ben sadece, ve bunu yine söylüyorum, savaşın diplomasi sayesinde sona ereceğini söyledim. Ekonomik yaptırımlara gelince, mesele başka: Para Fonu, Economist ve diğer yetkili kurumlar tarafından başlatılan soruşturma, Rusya'nın büyük bir ticaret fazlası vererek zenginleştiğini, Avrupa ülkelerinin büyük zarar gördüğünü gösteriyor. Yaptırım uygulayanların yaptırım uygulananlardan daha fazla zarar görmesini istemem. Devam etmek istiyorlar mı? Devam etsinler. Ama o zaman Avrupa, Kovid krizinde yaptığı gibi İtalyan ailelere destek sunmalıdır. Bu nedenle devlet yardımı 31 Aralık 2023'e kadar uzatılmalıdır".
LİBERAL VE ATLANTİKÇİ MERKEZ SOL
Merkez sağdan merkez sol koalisyona geçildiğinde de tablo değişmiyor. Bu koalisyonda, Demokrat Parti milletvekili Piero Fassino'nun bir röportajında belirttiği gibi, “demokrasiler ve otokrasiler” arasındaki karşıtlığın en gururlu destekçilerini buluyoruz: "İtalya'nın uluslararası konumu hükümetler değişince değişemez ve bu da tüm partilerin dış etkilere karşı duyarlılık göstererek Avrupalılık ve Atlantikçilik çizgisinde kalmasını gerektirir. (...) Bu çatışmanın yeniden gündeme getirdiği boyutlardan biri de hiç şüphesiz demokrasiler ile otokrasiler arasındaki karşıtlıktır ki bu on yıllardır görülmeyen ve tarih kitaplarına gömüldüğünü düşündüğümüz bir durumdur. Demokrasinin önceliğini, liberal değerleri ve güvence altına aldığı hakları tekrar tasdik etmeli ve bunların kabul edilmesi için mücadele etmeliyiz. Ve Ukrayna'da tüm bunlar tehlikede".
Bunun Demokrat Parti'nin ana fikri olduğu, dış ilişkilerden sorumlu Lia Quartapelle tarafından da doğrulanmıştır: "Bugün esas mesele Ukrayna'daki savaştır ve asıl düğüm noktası demokratik ve otoriter sistemler arasındaki çatışmadır. Sarı-yeşil hükümet (Movimento 5 Stelle ve Lega) ulusal çıkarlara karşı Rusya ve Çin ile dost olmaya çalıştı. Siyasi sistemimiz yabancı finansman riskiyle karşı karşıyadır”.
Demokrat Parti Sekreteri Enrico Letta, Parlamento'da "Rusya'ya diz çöktürebilmek" için yaptırımların ağırlaştırılması çağrısında bulunacak kadar ileri giderek katı bir Atlantikçilik sergiledi.
Ancak bu katı tutum şaşırtıcı değil. Demokrat Parti aslında tarihsel olarak İtalya'daki en Atlantikçi ve Avrupa yanlısı siyasi oluşum. Onlar için, her ne pahasına olursa olsun, bazı politikalar İtalyan çıkarlarını olumsuz yönde etkilese bile, Washington ve Brüksel'in emirleri her zaman ilk plandadır.
Merkez sol koalisyonda ayrıca, Draghi hükümetine destek vermek için kurulmasına yardımcı olduğu 5 Yıldız Hareketi partisinden ayrılmakta tereddüt etmeyen Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio tarafından başlatılan “Impegno Civico” oluşumu da yer alıyor.
BİLİNMEYEN 5 YILDIZ HAREKETİ
Eski Başbakan Giuseppe Conte liderliğindeki 5 Yıldız Hareketi (Movimento 5 Stelle) ise daha nüanslı bir görünüm vermekle birlikte diğer ana partilerle aynı çizgide olduğunu defalarca ifade etti. Dire ajansına verdiği bir mülakatta Conte şunları söyledi: "Asla sorgulamadığımız şeyleri her gün açıklığa kavuşturmak zorunda değiliz ve bu Atlantik ittifakı ve Avrupalılık için de geçerlidir. Zor koşullarda iki kez başbakanlık yaptıktan sonra ders almayı kabul edemem. İtalya'nın uluslararası konumu konusunda çizgimizi her zaman korudum".
Dolayısıyla, son seçimlerde elde ettiği oylaşmayı heba eden ve bölünmeler ve iç çekişmelerle zayıflayan 5 Yıldız Hareketi, diğer liberal partilerin soluk bir kopyası haline geldiği için seçim başarısını tekrarlayamayacak gibi görünüyor.
KURULUŞ KARŞITI GÜÇLER (THE ANTİ-ESTABLİSHMENT FORCES)
Belki de bu seçim turunun özgünlüğü; İtalyan hükümetlerinin uyguladığı pandemi politikalarının, özellikle de zorunlu aşı (50 yaş üstü) ve Draghi hükümetinin istediği “yeşil geçiş”in reddedilmesinden doğan ve daha sonra İtalya'yı Rusya ile savaşa ve ekonomik uçuruma sürükleyen politikaların reddedilmesiyle ortaya çıkan “Kuruluş Karşıtı Güçler” (anti-establishment forces) diye adlandırılanların ortaya çıkışıyla temsil edilmektedir.
Bunlar arasında özellikle Avrupa Birliği, Avro ve NATO'dan çıkış yoluyla İtalya için egemenliğin tam olarak geri kazanılmasına odaklanan iki tanesi var: Italexit (Britanya’nın AB’den çıkmasını ifade eden Brexit’e atıfyapan bir isim) ve Egemen ve Halkçı İtalya (Italia Sovrana e Popolare).
Italexit, NATO ve AB’den "derhal çıkılmasını" ve bunun sonucunda liraya geri dönülmesini öneriyor. Ukrayna'ya silah gönderilmesine ve Rusya'ya yaptırım uygulanmasına karşı çıkıyor ve savaşın ancak "gerçek diplomatik görüşme masalarının oluşturulmasıyla" durdurulabileceğini savunuyor. İtalya'nın "Akdeniz'in İsviçresi", yani tamamen tarafsız bir devlet olmasını istiyor.
Komünist Parti (Partito Comunista), Yeniden İtalya (Ancora Italia) ve İtalya’yı Yeniden Fethet (Riconquistare l’Italia) gibi bir dizi siyasi oluşumu içeren bir ittifak olan Egemen ve Halkçı İtalya ise kendisini "liberal, savaş kışkırtıcısı, totalitarizme (sanitary totalitarianism) karşı tek alternatif" olarak takdim ediyor.
Programları İtalya'nın NATO, AB, Avro ve Dünya Sağlık Örgütü'nden çıkmasına öncelik veriyor. Ayrıca “Ukrayna rejimine silah göndermenin” ve “Rusya'ya yaptırımların” derhal durdurulması ve ardından Moskova'yla, Mario Draghi hükümetiyle ciddi şekilde zarar gören, diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması gibi noktaları da içeriyor.
Egemen ve Halkçı İtalya, İtalya'nın egemenliğini yeniden tesis etmek ve gerileyişi durdurmak için temel ve kaçınılmaz bir noktayı tespit ediyor. Bu parti, “kardeşlikle bir araya gelen ülkelerin egemenliğine dayanan çok kutuplu bir dünyaya ulaşmak için Atlantikçi tek kutupluluk dönemini, yani küreselleşmeyi, sonlandırmayı” öneriyor.
Egemen ve Halkçı İtalya Başkanı Francesco Toscano, Rusya'ya karşı kendi kendini baltalayan yaptırımlar nedeniyle yaşananları İtalya'nın uzun süren sanayisizleşme sürecine bağladı: “Yaptırımlar Rusya'yı yok etmedi, bunun yerine Draghi'nin 1990'larda hazine genel müdürü olarak İtalyan kamu varlıklarının devasa ölçekte satışını başlattığı ve bunları ulus-üstü hükümdarların eline teslim ettiği sanayisizleşme sürecini nihayetine vardırdı.”
Egemen ve Halkçı İtalya’nın sekreteri, ittifakın eski milletvekili ve önde gelen temsilcisi Marco Rizzo, Rusya'ya karşı “ülkemizin ekonomisini mahveden” yaptırımların kaldırılması gereğinde ısrar ediyor ve "Elbette barış için diplomasi yoluyla çalışmalıyız" diyor.
Ayrıca Egemen ve Halkçı İtalya’nın programı, mafya ve suç örgütlerine karşı “kesintisiz” bir mücadeleyi, “çevrenin savunmasını” içeriyor ve "zorunlu göçe" karşı çıkıyor. Egemen ve Halkçı İtalya, “ulaşmak istediğimiz hedefleri bizzat partinin adında ilan ediyoruz” diyor.
SINIRLI EGEMENLİĞE SAHİP HÜKÜMET
Bir sonraki İtalyan hükümeti, sınırlı bir egemenliğe sahip olma yönünden öncekilere benzeyecek. Milano Finanza gazetesindeki şu analizin netleştirdiği gibi: “İtalya'da 25 Eylül Pazar günü yapılacak genel seçimler için geri sayım başladı. Ekonomistlere göre, oylamanın sonucu en azından kısa vadede endişe kaynağı değil. Aslında, sağcı ittifakın (Fratelli d'Italia, Lega ve Forza Italia) zaferinin beklenen sonuç olması ve artık borsaların buna kesin gözüyle bakması, tepkiyi hafifletebilir. Ayrıca, herhangi bir hükümetin fiili egemenliği ve yetkisi, Avrupa Merkez Bankası, Avrupa Komisyonu'nun denetleyici rolü ve Btp-Bund Spread* ile oldukça sınırlı olacaktır.”
* 10 yıllık İtalyan devlet tahvilleri ve ikincil piyasada ihraç edilen ve işlem gören 10 yıllık Alman tahvillerinin değerindeki fark.