İtalya’da başkanlık sistemi’ne doğru

İtalya’da Başkanlık Sistemi’ne doğru

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni'nin partisi Fratelli d'Italia (İtalya'nın Kardeşleri) ile hükümeti oluşturan diğer koalisyon güçleri Forza Italia ve Lega (Lig), ülkedeki hükümetlerin istikrarsızlığı sorununu çözmek ve yürütmenin başının doğrudan halk tarafından seçilmesini sağlamak amacıyla 2022 seçim programlarında bir tür "Başkanlık Sistemi"ni gündeme getirdiydi. "Bir şeyin zor olup olmaması umurumda değil, kendimize sormamız gereken soru buna değip değmeyeceğidir ve değeceği kesindir. 75 yıllık cumhuriyet hayatımızda ortalama süresi 14 ay olan 68 hükümetimiz oldu. Vatandaşlara nefes aldırmak için istikrara ihtiyacımız var” diyordu Forza Italia'dan Kurumsal Reformlar Bakanı Maria Elisabetta Alberti Castellati.

Şimdi de Başbakan Giorgia Meloni, hükümette geçirdiği yedi ayın ardından, İtalyan Anayasası'nda köklü değişiklikler öngören "başkanlık" reformunu gündeme getirdi. Açıklanan hedef, daha fazla kurumsal istikrar ve kararlı bir demokrasinin garanti altına alınması: "Başkanlık reformu ya da en üst düzey yöneticinin doğrudan halk tarafından seçilmesi', 'halk iradesine saygının gereği' olduğu kadar, bir 'istikrar' unsuru ve dolayısıyla bu millet için hayal edebileceğimiz en güçlü kalkınma önlemlerinden biri olabilir. [...] Uzun vadeli bir sanayi politikası birkaç ay süren hükümetler tarafından yürütülemez."

ÇERÇEVE SENARYOLAR

İtalyan siyasi ortamında kurumsal reformlar yıllardır tartışılıyor, ancak bunları uygulamaya yönelik her somut girişim başarısız oldu. Bunun son örneği 2016 yılında Matteo Renzi hükümeti tarafından önerilen ve diğer şeylerin yanı sıra Senato'nun yetkilerini de değiştirecek olan anayasa referandumuydu.

Başkanlık içerikli bir anayasa revizyonu için son öneri ise 2018'de sağ partiler tarafından yapılmış ancak başarılı olamamıştı.

Bu nedenle Meloni, başkanlık sistemini getirmek ya da en azından yürütmenin başının doğrudan halk tarafından seçilmesini sağlamak için mümkün olan en geniş siyasi uzlaşmaya varmak zorunda. Meloni, “Çoğunluğun ötesine geçen geniş bir ortak payda umuyorum, ancak vatandaşlara verilen taahhüdün yerine getirilmemesi pahasına değil" dedi.

Ancak Başbakan, sahip olduğu yetkileri muhalefete hatırlatmayı da ihmal etmedi: "İtalyanlardan yetki aldım ve bu yetkiye sadık kalıyorum. Amacım tek bir kişinin yönetmesi değil ama laboratuvarda ve sarayda kurulan hükümetlere yeter diyorum. Yönetenler halkın vardığı uzlaşmaya bağlı olmalıdır."

Bu cümleleri şu şekilde tercüme edebiliriz: Muhalefet kabul ederse mükemmel, etmezse tek başımıza devam ederiz.

Böylece Meloni, muhalefetle görüşmeden önce masaya üç ana çerçeve senaryo koydu:

1) Başkanlık sistemi ya da hükümetin başının doğuran halk tarafından seçilmesindeki anlamıyla başkanlık sistemi.

2) Fransız modelinde yarı başkanlık sistemi, yani hükümet başkanını atayan Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi.

3) Parlamento, partiler üstü kişilik ve karşı ağırlık konumunu sürdüren cumhurbaşkanını seçme yetkisini elinde bulundurmaya devam ederken başbakanın doğrudan halk tarafından seçilmesi.

BAŞBAKANLIK KONUSUNDA PARTİLERİN GÖRÜŞLERİ

Parlamento'da en yüksek temsile sahip muhalefet partisi olan Demokratik Parti’nin (Partito Democratico) yeni başkanı Elly Schlein reformları olumsuz karşılamış ve bunun "gerçek bir yüzleşme değil, hükümetin iş dünyasından göçmenliğe kadar berbat seçimler yaptığı diğer konulardan dikkatleri başka yöne çekmek için yapılan sayısız operasyondan biri" olduğunu söylemişti.

Schlein, beklendiği gibi, Başbakan Giorgia Meloni ile kurumsal reformlar konusunda yaptığı görüşmenin ardından da aynı tavrı sergiledi: "Önerileri önyargısız bir şekilde inceleyeceğiz. Temsil ve istikrarı arttırma yönünde neler yapılabileceğine dikkatle bakacağız, ancak denge ve denetleme mekanizmalarını zayıflatmayacağız ve en zor anlarda bile istikrarın garantisi olan cumhurbaşkanlığı kurumuna dokunmayacağız. Hiçbir şekilde cumhurbaşkanı makamını tek bir erkek ya da kadın komuta lehine küçültmeyeceğiz. [...] Cumhurbaşkanının doğrudan seçilmesine ve İtalya'nın belediye başkanı olarak adlandırılan başbakanlığa da hayır diyoruz çünkü bunlar parlamentoyu zayıflatacaktır. [...] Bizim için bu reform tartışmasının ülke için bir öncelik olmadığını, önceliklerin iş, sağlık, Millî Toparlanma ve Dayanıklılık Planı, iklim, gençlik ve konut olduğunu vurguluyoruz.”

Beş Yıldız Hareketi (Movimento 5 Stelle) lideri Mario Conte ise Başbakan Meloni'yle yaptığı görüşmeden ayrılırken şunları söyledi: "Geçici bir parlamento komisyonunda diyalog yöntemi konusunda biz hazırız, hükümet istikrarsızlığı sorununun çözülmesi gerektiğinin bilincinde olarak bu yolu öneriyoruz. Ancak bu toplantıda ortak bir çözüm ortaya çıkmadı. Ortaya çıkan tablo dengeli olmalı, yani ne parlamentonun arabuluculuk rolünü ne de cumhurbaşkanının işlevini azaltmamalıdır. Bu nedenle Meloni'ye anayasal yapının yeniden tanımlanmasında darbeye benzeyen ani değişikliklerin yapılmasını tavsiye etmediğimizi ve hükümetten önerisini gözden geçirmesini beklediğimizi söyledik.”

Yaşasın İtalya (Italia Viva) ise başbakanın doğrudan seçilmesinden yana: Partinin lideri Matteo Renzi, uzun zamandır başbakanı İtalya'nın "Belediye Başkanı" olarak düşünüyor, yani iki turlu doğrudan seçim sistemiyle iki meclisli yapının (Senato ve Parlamento) aşılmasını istiyor.

Eylem (Azione) lideri Carlo Calenda da diğerleri gibi cumhurbaşkanının "dokunulmazlığının" altını çiziyor ancak her halükarda reformlardan yana olduğunu belirtiyor: "Daha fazla hükümet istikrarı ihtiyacını, devlet aygıtının bütününde daha fazla verimlilik ihtiyacını paylaşıyoruz. [...] Bizim için mutlak bir kırmızı çizgi var, o da birliği ve anayasayı teminat altına alan kişi, yani cumhurbaşkanı. [...] Cumhurbaşkanı, her konuda bölünmüş bir ülkede, birliği güvence altına alan tek kurumdur, bize göre ona dokunmak ve onu siyasallaştırmak çok ciddi bir hata olur.”

Ayrıca, M5’lerden Daha Fazla Avrupa’ya (Più Europa) ve PD'ye kadar tüm muhalefet güçlerinin Alman tarzı bir başbakanlığı, yani doğrudan seçimlerin olmadığı ancak başbakana daha fazla yetki veren bir başbakanlık üzerinde istekli olduklarını da belirtmek gerekir.

BAŞBAKANLIĞIN ANLAMI

Giorgia Meloni ve partisi İtalya'nın Kardeşleri, "bu ulusun siyasetine ve iradesine istikrar ve süreklilik kazandırmak için" halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanına duyulan ihtiyaç konusunda ikna olabilirler ancak hem muhalefet hem de hükümeti oluşturan çoğunluğun bir kısmı, ulusal bütünlüğün ve anayasanın garantörü olarak cumhurbaşkanının temel işlevlerini muhafaza etme konusunda kararlı olduklarını gösterdiler.

Aslında, meclisteki çoğunluğun içindeki diğer parti, Forza Italia, daha temkinli görünüyor ve başkanlık yerine başbakanlığa, yani şu anda olduğu gibi cumhurbaşkanı tarafından grup parlamenterlerine danışıldıktan sonra (Parlamento'nun güveni göz önünde bulundurularak) atanan değil, doğrudan halk tarafından seçilen ve mevcut yetkilerden daha büyük yetkilere sahip bir başbakan planı üzerinde odaklanıyor. Bu durumda, örneğin bir güvensizlik oyu, yürütmeyi krize sokmaya yetmeyecektir. Forza Italia'dan Başbakan Yardımcısı Antonio Tajani şu sözleri özellikle düşünerek söylemiş olsa gerek: "İtalya için başbakanlığın Parlamento'daki güçlerin çoğunluğu için daha makbul bir çözüm olabileceğine inanıyorum." Bununla birlikte, "en iyi reçete çoğunluk ve muhalefetin ortaklaşa bulacağı bir reçete olacaktır" diye de ekledi.

Lig (Lega) bile devlet başkanının doğrudan seçilmesine temkinli yaklaşıyor. Lega'nın Senato'daki lideri Massimilano Romeo şöyle dedi: “İki hipotezden herhangi biri bizim için uygun görünüyor, ikisini de dikkate alıyoruz. … Ancak her iki seçenek de ancak denge ve denetleme mekanizmaları var olduğu sürece iyi.”

Linkiesta'nın sayfalarında şunları okuyoruz: "Meloni'nin hayalini kurduğu gerçek başkanlık (Cumhurbaşkanının doğrudan seçilmesi), tüm peri masalları gibi, bir buhar bulutu içinde, tamamen fanteziydi. Ve kendisi de bunu biliyor. Aslında sağ şimdi daha uygulanabilir alan olduğunu düşündüğü başbakanın doğrudan seçilmesini 'başkanlıkçılık' olarak adlandırıyor. 'Giorgia'ya çok fazla güç verme korkusundan ötürü sağın tamamı bile gerçek başkanlıkçılığın arkasında olmayacaktır.”

BLÖF MÜ?

Başkanlık, başbakanlık ya da İtalyan çözümü olsun, "Giorgia Meloni anlık popülaritesinden faydalanıyor" gibi görünüyor. Meloni, 2022 seçim programında ilan edilen Anayasal reformları ileriye taşımak isteyecektir. Son günlerde bazı siyasi analistler reformlarla ilgili bu büyük hareketliliğin bir tür hükümet blöfü, dikkatleri Millî Toparlanma ve Dayanıklılık Planı, dış politika ve göçmenlerle ilgili zorluklardan başka yöne çekmenin bir yolu olabileceği varsayımında bulunsa da, Başbakan Yardımcısı Tajani her halükarda bu yola devam edeceklerini söyledi: "Seçilmemiş hükümetler yetti artık. Reformlar gündemimizin bir parçasıdır. Muhalefet bunu zorlaştırmayı seçerse, tek başımıza devam edeceğiz. O durumda referandumlar olacak ve vatandaşlar karar verecek.”

Bu noktada referandum, Giorgia Meloni'nin lehinde ya da aleyhinde bir oylamaya dönüşme riski taşırken, Başbakan için de itibarını onarılamaz bir şekilde zedeleyebilecek bir retle karşılaşma gibi somut bir risk ortaya çıkacaktır: "Diyalektik nüansların ötesinde, çoğunluk kendisini bir yol ayrımında bulmaktadır; bir yandan yıldırım hızıyla, çoğunluğun ani manevralarıyla bir metnin onaylanmasını hedefleyenler, diğer yandan da anayasa değişiklikleri konusunda bir çatışmanın olası siyasi risklerini açıkça görerek geniş bir mutabakata varmak isteyenler var. Referandumda alınacak bir yenilginin, hükümetin ve çoğunluğun çarpabileceği bir kaya olabileceğinden korkuyorlar.”

Referandum, her bir Meclis’te yapılan oylamaların ikincisinde üçte iki çoğunluk elde edilememesi halinde gerçekleşecek. Üstelik bu çoğunluk, 267 milletvekili ve 137 senatör (ömür boyu senatörler de hesaplamaya dahil edilmelidir) ile elde edilmesi oldukça zor bir çoğunluktur. Şu anda Madama Sarayı'nda çoğunluğun bu eşiğe ulaşması için 21 oy eksik.”

TAKİP EDİLECEK YOL

Şimdi, mayıs ayında reformlar üzerine yapılan tüm bu tartışmalardan sonra, Giorgia Meloni kesin önerisini hazırlayacak. Açıklamasında şöyle diyordu: "İki temel hedef var: hükümetlerin ve yasama organlarının istikrarı ve vatandaşların sandıkta verdiği oylara saygı. Bu hedefler konusunda muhalefet güçleriyle görüşmelere başladık ve hedefler konusunda bir yakınlaşma olup olmadığını ve olası birçok sistem arasından hangisinde yakınlaşma sağlanabileceğini anlamaya çalıştık. Önceden nihayetine vardırılmış bir çözüm önermedik[...] Şimdi kendi önerimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Bir İtalyan modeli hayal ediyoruz. [...] Diğer büyük Batı demokrasilerinde benzeri olmayan istikrarsızlık sorunlarımız var."

Hükümet, başbakan ile parlamento arasındaki güç ilişkisinin nasıl değişeceğini netleştirmeye çalışacak mı? Meclis'in düğümlerini çözebilecek mi? Yasamanın işlevlerini geçersiz kılabilecek mi? İki meclislilik ne olacak? Ve cumhurbaşkanının rolü ne olacak? Bunlar, hükümet güçlerinin şu ana kadar yanıtlamaktan kaçındığı sorulardan sadece bazıları.

Sonraki Haber