İttihat ve Terakkisiz Türk Devrimi olur mu?
YİĞİT ÇINAR
10 Şubat ve 1,5, 12 Mayıs’ta Aydınlık’ta yayımlanan Seyyit Nezir ve Feyziye Özberk’in yazıları tarihi ele alış biçimine yönelik tartışmalara da kapı açtı.
Tarih, bütün bilimlerin anasıdır. Felsefeden coğrafyaya, fizikten matematiğe her alanda tarih bilmenin kaçınılmaz olduğunu görüyoruz. Tarihin biliminin mahiyeti bu kadar büyükken, bir metodoloji üzerine oturtulup yazılması ve yorumlanması gerekir. Maddenin hareketi ve tekamülü ancak bu sayede anlaşılabilir. Yaşanan olayların öncesi, sırası ve sonrası değerlendirilir. Koşullara bakılır, varsa tanıkların sözleri incelenir ve nihayetinde gerçekleşen olaylar üzerinden bir neticeye varılır.
Türk Devrimi’nin en önemli halkalarından biri olan İttihat ve Terakki’nin tarihsel mahiyeti ne yazık ki ülkemizde yeterince kavranamadı. Talat Paşa’nın İngilizlerle işbirliği yaptığı, İzmir için pazarlık masasına oturduğu söylemleri bunu kanıtlar durumda.
Seyyit Nezir’in sorularından anlaşılıyor ki konu sadece Talat Paşa’nın tarihte oynadığı rol değil. Aslında bir İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) eleştirisi yapılıyor. Sayın Feyziye Özberk yazısında, Nezir’in yazısında geçen bazı tarihsel bilgileri ele aldığı için o konulara değinmeyeceğiz. Ancak çok daha önemli bir konu gündemimizdedir.
Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi’nin sonuçları olarak dünyanın yeni bir çehreye bürünmesi, en nihayetinde Osmanlı Devleti’ni de etkilemiş ve özellikle 19. yüzyılın başından itibaren çeşitli parçalanmalara yol açmıştır. 1830 yılında, yeni yeni vücut bulan emperyalizm tarafından desteklenerek kurulmuş olan Yunanistan bağımsızlığı ile fitil ateşlenmişti. Tanzimat, Islahat ve bilumum fermanlar ile yanlış önlemler alınmaya çalışılsa da sürecin sonu getirilememiştir.
İşte bu koşullar devam ederken, 1865’te Jön Türkler Hızır gibi ortaya çıkmış ve Türk Devrimi’nin ilk halkası olarak 1876’da devrimi gerçekleştirmişlerdir. Yıllarca çoğu yurt dışından olmak üzere yapılan çalışmalar Osmanlı Devleti’nin birliğini korumak ve yeni şartlar altında monarşik bile olsa meşruti düzeni sağlamak için yapılmıştı.
DEVRİMİN ÖNCÜLERİ
Bu büyük miras üzerine kurulan bir diğer devrim öncüsü İttihatçılar olmuştur. Daha okul sıralarında örgütlenmeye başlayan, Fransız aydınlanmasından beslenen ve devletin bu gidişine dur diyecek genç subaylar kolları sıvamış ve çeşitli teşkilatlar kurmuşlardı. Vatan ve Hürriyet, İttihad-ı Osmani ve diğer cemiyetlerin kuruluşu vatanı kurtarma gayesinin ürünüdür. İşte Talat Paşalar, Resneli Niyaziler, Mustafa Kemaller, Ömer Naciler bu gayenin neferleri olarak vatan mücadelesine girişmişlerdi.
Aydınlık Gazetesi, İttihat ve Terakki’nin mahiyetini çok iyi kavramış bir okur kitlesine sahiptir. O yüzden Cemiyet'in tarihine burada değinmeyeceğiz ancak 150 yıllık Türk Devrim mirasındaki önemi yeniden ortaya koymak önemlidir. Bugün verdiğimiz İkinci İstiklâl Savaşı günlerinde İttihatçıların mirasını biz gençler olarak sahiplenmek ve daha ileriye taşımak ise en önemli görevimizdir.
Bugün İTC’yi sahiplenmek, Türkiye’nin önündeki zor koşulları aşmak için zorunludur. Emperyalizme karşı mücadele etmek için 108 yıl önce emperyalizme karşı savaşmış Talat, Enver ve Cemal Paşa’yı devrimin lideri olarak görmemiz lazımdır. Çünkü bugünkü millî devletimizin ve Atatürk’ün kurduğu bağımsız Türkiye’nin temeli İTC tarafından atılmıştır.
1912-1913 Balkan Savaşlarının ardından yükselen Türkçülük fikirleriyle birlikte millileşme yolu açılmış, kapitülasyonlar tek taraflı kaldırılmış, millî bir ekonomi ve eğitimin temeli atışmıştı. Bu temel üzerine, 1914 yılında başlayan antiemperyalist Kurtuluş Savaşımız sonrasında Atatürk önderliğinde “arasız devrimler” gerçekleşti.
Şimdi düşünelim. İttihat ve Terakki’nin milli adımları olmasaydı Atatürk devrimleri olur muydu? Ya da ne kadar başarılı olurdu? İttihatçı olduğunu inkar etmeyen Atatürk, fikir ayrılıkları yaşamış olsa da faaliyette bulunduğu cemiyet için “vatanseverliğinden şüphe etmem.” söylemini İTC’nin işbirlikçiliği ithamı kapsamında nereye koyacağız?
Atatürk, yaptığı tüm faaliyetleri “Türk Devrimi’nin yaptığı işler’” olarak nitelendiriyorken sadece kendi önderliğinde yapılanlar değil, kendisinden önce Türk Devrimi’nin inşası için konulan tüm işleri kastediyordu. Jön Türklerden İttihatçılara kadar sürecin birikimi üzerine ilerlediğinin farkındaydı. Zaten olmasaydı da “arasız devrimler”de başarılı olmazdı. Dolayısıyla İttihatçıların olmadığı bir Türk Devrimi düşünülemezken onları işbirlikçi, pazarlıkçı olarak göstermek de Atatürk devrimlerini savunmayı boşa çıkarmakta.