İttihatçılık vatanseverliktir
Seyyit Nezir, Aydınlık’ta iki yeni yazı daha yayımladı. Israrla Talât Paşa’nın, Mustafa Kemal’le aynı mücadele safında olduğunu kabul etmiyor. Yani Talât Paşa’nın, Mustafa Kemal gibi millî ve bağımsız bir devlet için mücadele ettiği görüşüne itiraz ediyor.
Ben de görüşümde ısrarlıyım: Talât Paşa önderliğinde İttihatçılar, Cumhuriyet’e giden yolun taşlarını döşemiştir. Nedir bu taşlar? İttihatçılar, 1908 Jön Türk Devrimiyle siyasal, toplumsal ve ekonomik köklü bir dönüşüm inşa ettiler. Anayasa ve Meclis'le insanları kulluktan çıkardılar. Vatan kavramını kitleselleştirdiler. Özellikle Anadolu’daki geniş kitlelere vatan savunması fikrini, “Ya istiklal ya ölüm” ülküsünü benimsettiler. Böylece Kurtuluş Savaşının zemini oluşturuldu. Başta gençler olmak üzere insanlarımızın, Çanakkale’ye vatan savunmasına, bir anlamda da ölüme koşa koşa gitmesi bu çabanın ürünüdür.
Bütünsel olarak bakarsak Birinci Dünya Savaşı, bazı aralarla bir biçimde devam etti ve Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde zaferle sonuçlandı.
İttihatçılara yönelik en önemli suçlama, Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’na girmesidir. Bu karar bir suç muydu; yoksa bir vatanseverlik miydi? Birinci Dünya Savaşı, yeni pazarlar, hammadde kaynakları, daha kapsamlı olarak ifade edersek hâkimiyet alanları için verilen bir mücadeleydi. Osmanlı toprakları bu paylaşımın konusuydu: Özellikle İstanbul, Boğazlar, petrol kaynağı Batı Asya (Ortadoğu)… Paylaşılmak istenen Osmanlı’nın, savaşmak ya da teslim olmak dışında bir seçeneği yoktu. Osmanlı savaşa girmek zorundaydı. Girmeseydi düşman askerlerinin ayakları altında kalırdı. Türkiye Cumhuriyeti’nin doğması da büyük olasılıkla gecikirdi.
Tekrarlarsak, Birinci Dünya Savaşı'nın biz Türkler için anlamı, vatan savunmasıdır. Başta Atatürk olmak üzere bu konuda açıklama yapan devlet adamlarının, politikacıların, askerlerin, çok sayıda bilim insanının değerlendirmesi bu saptamayı doğruluyor.
MİLLÎ EKONOMİNİN TEMELLERİ ATILDI
Atatürk, Sabiha Gökçen'e aktardığı anılarında tarafsız kalınamayacağını çarpıcı bir biçimde açıklıyor: “Ya tarafsız kalarak savaşın sonunda galip gelecek devletlerin bizi koyun gibi parçalayıp yemelerini beklemek, ya da tarihimize ve şanımıza yakışır bir biçimde dövüşerek postumuzu elden geldiğince pahalıya satmak! Savaştık. Çok iyi savaştık. Balkan Savaşının Türk Silahlı Kuvvetlerine sürmüş olduğu lekeyi temizledik.”
Çanakkale’de ve Kut-ül Amare’de kazanılan iki çok büyük zaferle, İngilizlerin yenilmezliği efsanesi yıkıldı. Türklerin İngilizleri yendiği bu iki zafer, başta Türk milleti olmak üzere İngiliz emperyalizminin esir etmeye çalıştığı halklara moral ve güven verdi. Bize dost sosyalist bir devletin kurulması sağlandı. Emperyalist kamp bölündü ve zayıflatıldı.
Bu savaşta büyük bir tecrübe birikimi kazanıldı. Talât ve Enver Paşaların eğitimli, disiplinli ve önemli bir çoğunluğu genç olan askerlere dayanarak yeniden örgütlediği ordu, ölüm kalım savaşının ateşinde pişti. Cesur, genç ama birikimli, mücadeleci ve disiplinli kumandanlar yetişti. Kurtuluş Savaşında bu gerçek kanıtlandı.
Almanya ile ittifakın imzalandığı ve seferberliğin ilân edildiği gün, 2 Ağustos 1914’te, İttihatçı Hükümet, moratoryum (borçların ödenmesinin ertelenmesi) ilân etti. Bilindiği gibi güçlü emperyalist devletler Osmanlı’yı borçlandırarak esir etmişlerdi. Milli bir ekonomi kurmak isteyen yönetimin, bu yoldaki ilk devrimci adımı bu oldu.
İkinci belki de daha büyük olan devrimci adım, 9 Eylül’de kapitülasyonların tek taraflı olarak kaldırılmasıdır. Bu karara karşı Avrupa devletleri aralarındaki savaşı unutarak ortak nota verdiler. Güya Almanlar gizli müttefikimizdi. O da çatlak bir ses çıkarmadı. (Artı, bu karardan en çok Almanların rahatsız olduğu belirtiliyor.) İngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan, Almanya, Rusya hepsi birleştiler; benzer notalarla ‘Bu kararı tanımıyoruz, dediler. Bu yapılanlar özetle Osmanlı'da bağımsız iktisadi bir yapı oluşturma girişimleriydi.
Bu iki önemli adımı millî ekonominin kurulmasına hizmet eden diğer girişimler izledi. Kooperatifler, bankalar kuruldu… Özellikle iktisadi olarak tam bağımsız, üreten, kalkınan bir ülke olmamızın ancak halkçılık ve devletçilik ilkelerine dayanan bir karma ekonomiyle olanaklı olduğunu, ilk olarak başta Talât Paşa olmak üzere İttihatçılar gördüler ve bu doğrultuda ilk adımları attılar. Çünkü savaşıyorlardı. Öncelikle millet olarak güçlü olmak zorundaydılar.
Prof. Dr. Zafer Toprak bu uygulamaları şöyle değerlendiriyor: “Cihan Harbi yıllarında uygulamaya sokulan ‘devlet iktisadiyatı’, ‘milli iktisad’ın savaş koşullarına uyarlanmasıydı. Bu uygulama aynı zamanda Cumhuriyet devletçiliğinin habercisi; başlangıç evresiydi.”
EĞİTİM VE KADINLAR İÇİN ATILAN ADIMLAR
Savaş içinde olunmasına karşın eğitim bütçesi artırıldı. Eğitim yaygınlaştırıldı. Okul ve öğrenci sayısı artırıldı. Meslekî eğitim okulları açıldı. Kadınların sosyal hayatta ve iş hayatında yer almasına yönelik ilk adımlar atıldı. Dilde halkçılık benimsendi. Halkın konuştuğu dilin devlet yönetiminde ve eğitimde kullanılmasına başlandı. Dünya edebiyatının klasik eserleri Türkçeye çevrildi. Laikliğin ilk uygulamaları, basın özgürlüğü yine İttihatçıların eseriydi.
Büyük güçlere karşı yalnız kalmamak için malî, askerî ve teknik olarak kuvvetli olan Almanya ile ittifak yapıldı. Diğer emperyalist büyük devletlerin aksine Almanya, Osmanlının bütünlüğünden yanaydı. Savaş sürecinde Almanya, para ve askeri malzeme top, tüfek vb. ile büyük bir askeri destek verdi. Çanakkale zaferinde bu askeri malzeme desteğinin büyük yararı oldu.
Bu adımların hangisi için millî değildir, antiemperyalist değildir denebilir? Bu yapılanların anlamı Cumhuriyet’in temelini inşa etmek değilse nedir? Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya’nın ünlü deyimiyle, II. Meşrutiyet, Cumhuriyetimizin “siyaset laboratuvarı” olmuştur.
Kemalist Devrim’in gerçekleştirip de İttihat ve Terakki döneminde filizleri olmayan, gündeme gelmeyen, tartışılmayan hemen hemen hiçbir şey yoktur. Özetle Talât Paşa, millî devletimizin temelini atan bir büyük devrimci önderdir. Bu temel üzerine inşa edilen devrimci Cumhuriyet ise Atatürk’ün ve Atatürkçülerin eseridir.
Atatürk bu temel tarihi gerçeği, Talât Paşa’nın eşi Hayriye Hanım’a şöyle ifade ediyor: “Eğer Talât Paşa Meşrutiyet inkılabını yapmamış ve ondan sonraki meşhur hizmetleriyle bu yolları açmamış olsaydı, biz bu inkılabı yapamazdık.” Bu önemli görüşme Tahsin Uzer’in evinde gerçekleşiyor. (Sema Ok, İttihat Terakki’nin “Yemin”siz Kadınları, Destek Yayınevi, s.39)
İTTİHATÇILIKTAN KEMALİZME
İttihatçılık vatanseverliktir. Rauf Orbay, Kara Vasıf gibi bazı İttihatçıların yanlışlarından hareketle İttihatçılığın üzerine toz kondurmanın, karalamanın kime, neye yararı olabilir?
Yakın tarihimizde İttihatçılığa karşı düşmanlığının sert rüzgârlara dönüştürüldüğü (İttihatçı Avı diye de adlandırılıyor) üç dönem var:
- 31 Mart İsyanı öncesi ve süreci, 13 Nisan 1909
- Balkan Savaşı, Selanik’in kaybı süreci, 1912-1913
- Mütareke dönemi…
Her üç İttihatçılık düşmanlığının arkasındaki esas güç, İngiliz emperyalizmidir.
İttihat Terakki Cemiyeti ülke çapına yayılmış bir kitle örgütüdür. O dönemin koşulları nedeniyle içinde çok farklı görüşleri barındırır. Bir kadro hareketi değildir. Bazıları dimdik ayakta dururken, bazı insanlar tökezler. Rüzgâra karşı duramazlar. Ama durumlar değişince insanlar da değişir. Tökezleyenlerden doğrulup yeniden saflara katılanların da hiç de az olmadığı bilinir. Mustafa Kemal Atatürk, hata yapan insanların ayağa kalkmalarına hep destek olmuştur. Malta sürgünlerinin sağ salim yurda dönmeleri için mücadele etmiş ve başarmıştır.
Başta Mazhar Müfit Kansu olmak üzere Milli Mücadele’nin pek çok önderinin önce İttihatçı sonra Kemalist olduklarını söyleyebiliriz. İlk akla gelen diğer ünlü adlar: Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, İsmet İnönü, Celal Bayar, Kâzım Karabekir, Yunus Nadi, Mahmut Esat, Muhittin Birgen, Kâzım Dirik…
Savaşın kaybedilmesiyle kendini fesheden İttihat ve Terakki Fırkası, önderlerinin yurt dışına çıkmasına karşın vücut dağılmamış ve direniş için başı çeken örgüt olmuştur. Canlı ve diri bir teşkilat olan İttihat ve Terakki, Müdafa-i Hukuk ve Kuvayı Milliye’nin de çekirdek yapısını oluşturuyor. Ankara’da açılan Büyük Millet Meclisi için de canla başla çalışıyor.
İttihat ve Terakki’nin gazetesi Tanin’in, on yıl Yazı İşleri Müdürlüğünü ve Başyazarlığını yapan Muhittin Birgen, Mütareke sonrası arananlar listesindedir. İşgalcilere teslim olmamak için Anadolu’ya geçmeye karar veriyor. Ankara’ya ancak 41 günde ulaşabiliyor. Bu süreçte ona destek olan teşkilat İttihatçılardır. Onlardan yardım alarak ilerleyebiliyor. Muhittin Birgen İttihatçılıktan Kemalizm’e geçişi şöyle açıklıyor:
“Vatan sevgisinin ve Türklük duygusunun teşkilatlı haldeki ilk ifadesi olan İttihatçılar, yeni davayı canla başla tutuyorlardı. İttihatçılık, vukuatın ve kuvvetli bir iradenin tesiri altında, şimdi, yavaş yavaş eriyor ve yeni bir kalıba dökülmek üzere, eski şeklini kaybederken yeni bir ideal ve yeni bir hamle oluyordu. Millî hudut, millî istiklal, millî hâkimiyet!” (Muhittin Birgen, İttihat ve Terakki’de On Sene, C.2, Kitap Yayınları, İstanbul, 2006) Talât Paşa, Ahmet Emin Yalman'la yaptığı özel görüşmede acı bir çaresizlikle harbin kaybedildiğini açıklıyor. O söyleşideki son cümlesi sanki tüm siyasî mücadelesini özetliyor: “Hatalarımız bulunmakla beraber, memleket sevgimizin kuvvetli olduğunu, birtakım riskleri millî endişelerle göze aldığımızı, sonra ipin ucunu elden kaçırdığımızı bilirsin..."
Onlar doğru ya da hatalı her şeyi memleket sevgisiyle yaptılar. Mustafa Kemal Atatürk de İttihatçıları böyle değerlendiriyor. Mütareke İstanbul’unda İngiliz Rahip Frew (Fru), bir salonda karşılaştığı Mustafa Kemal’e öncelikle İttihat ve Terakki’nin “cinayetlerini” kabul etmesi koşulunu öne sürüyor. Mustafa Kemal’in yanıtı çok önemlidir: “İttihat ve Terakki’nin birçok kusur ve yanlışları olabilir. Fakat vatanperver bir kuruluştur.” Talât Paşa da vatan sevgisi tartışmasız olan, bu örgütün lideridir.
Son söz: Ülkenin ve dünyanın koşullarının da İttihat ve Terakki’nin mücadelesini zorlaştırdığı unutulmamalı. Osmanlı İmparatorluğu, yüzyılların biriktirdiği yanlış iktisadi, siyasi politikalar sonucu yarı-sömürge haline gelmişti ve parçalanıyordu. Osmanlı Devleti, Dûyun-u Umumiye idaresinin ve kapitülasyonların malî tutsaklığı altındaydı. Eli kolu bağlanmış, adeta zincirlenmişti. Şevket Süreyya Aydemir de bu saptamayı doğruluyor: “Abdülhamit, kendinden sonrakilere, zaten kağşamış ve parçalanması gün meselesi olan bir ülke devretti.”
Kaynak:
Feyziye Özberk, Talât Paşa İttihat Terakki Tarihi/Posta Memurluğundan Devrim Önderliğine, Kırmızı Kedi Yayınevi, Ekim 2021, İstanbul.