Jeffrey: S-400'ler Barış Harekatından daha büyük darbe vurdu
ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, S-400 krizinin Türkiye-Amerika ilişkilerine bugüne kadarki en büyük darbeyi indirdiğini söyledi.
Atlantik Konseyi adlı düşünce kuruluşunun “Biden Yönetimi ve Türkiye: İkili İlişkilerde Değişim mi?” başlıklı çevrimiçi panelinde konuşan Jeffrey, Biden yönetiminde ilişkilerin geleceği konusunda çok iyimser olmadığını belirtti. Jeffrey, “Şunu söyleyebilirim ki ilişkiler Türkiye’de ilk görev aldığım 1983 yılından bu yana gördüğüm en düşük seviyede” dedi. Bunun dört nedeninin bulunduğunu ifade eden Jeffrey, bunlardan birincisi olarak Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 füze savunma sisteminin yarattığı krizi gösterdi. Jeffrey, “S-400/F-35 meselesinin ABD için ne kadar ciddi bir varoluşsal sorun olduğunu Türk dostlarıma binlerce kez söyledim. Türkiye’nin bugüne kadar yaptığı hiçbir şey, ki buna 1974 Kıbrıs (Harekatı) da dahil, ilişkilere bu kadar darbe vurmadı çünkü Washington’da kimse bu kararı savunamıyor” diye konuştu. Jeffrey, Türkiye’nin 15 Temmuz, Fetullah Gülen'in iade edilmemesi ve PKK uzantısı Suriye Demokratik Güçleri’yle ilişkisi nedeniyle ABD’den rahatsızlığı olduğunu anlattı. Türkiye'nin bölge ülkeleriyle sağlamlaşan ilişkisini görmezden gelen Jeffrey, Türkiye’nin “çok yalnızlaştığını” savundu. Jeffrey, üçüncü nedeninse şu anki yönetimlerin ya da bireysel sorunların da çok gerisine giden köklerinin bulunduğunu ifade ederek, ülkeler arası ilişkileri çalkantıya girmekten koruyan tamponların Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde mevcut olmadığını söyledi.
TÜRKİYE'NİN ABD ALGISI
ABD’nin Almanya’yla ilişkilerinden örnek veren Jeffrey, Ukrayna, Suriye ve şimdi AB’nin Çin’le ticaret anlaşması gibi yakın geçmişte yaşanan ve Obama dönemine kadar uzanan ikili sorunların, boyutları ne kadar büyük olursa olsun ilişkileri kökünden sarsmadığını belirtti: “Almanya ve ABD kurumsal ve kişisel ilişkilere hatta ideolojik tamponlara, sistemlere sahip. Bunlar, meseleler ne kadar kötü olursa olsun, herkese bu meselelere geçici de olsa bir çözüm bulmanın ne kadar önemli olduğu yönünde bir bilinç aşılıyor. Türkiye’de bu durum tam tersi. Türkiye’deki ideolojik yelpazede derin bir algı var; o da ABD’nin, kendi çıkarları için çalışan ve Türkiye’ye zarar verebilme imkanı varsa bunu yapacak olan 19’uncu yüzyıla özgü bir büyük gücün yenilenmiş, daha modern hale gelmiş versiyonundan ibaret olduğu.” Biden döneminde ilişkilerin geleceğine dair kendisini karamsar olmaya iten bir ihtimali dile getiren Jeffrey, şunları söyledi: “İlişkilerde yeni bir başlangıç için her zaman fırsat vardır. Sorun şu ki Trump yönetimi sırasında ilişkilere katkı sağlayan şey sadece kişisel ilişkiler değildi Trump’ın ve etrafındakilerin dünya görüşüydü. Büyük güçler rekabetini kritik derecede önemli olarak görürken, Amerika’nın diğer ülkelerin anayasal ya da kurumsal işleyişlerine dahil olması, karışması ya da onlara öğütler vermesi gibi yaklaşımları hayli geri plana ittiler.” Jeffrey, Biden yönetiminde bu yaklaşımın sürüp sürmeyeceğinin ya da “Irak’a Afganistan’a girme, Araplar’a, İran’a şekil verme” gibi eski düzene dönülüp dönülmeyeceğinin belirleyici etkisi olacağını söyledi. Jeffrey, eğer ikincisi olursa ilişkilerde daha da çalkantılı dönemlerin kendilerini beklediğini vurguladı.