Kadın hakları toplumun hakkıdır
Kadın hakları, kadın sorunu, kadın mücadelesi üzerinden tartışmalar sürüp gidiyor. Kadınların hak, eşitlik mücadelesi, içinde var oldukları toplumun kendi mücadelesinden ayrı düşünülebilir mi? Elbette hayır. Var olmak ancak toplumun varlığı içinde anlam bulur. Tarih boyunca toplumsal mücadele çizgisinin dışına düşen hiçbir hareket hayatta kalmayı başaramamıştır.
Bu nedenle, dünya nüfusunun yarısı ve dünya işgücünün üçte birini oluşturan kadınların mücadelesi, toplumsal gerçekler zemininde güç ve doğruluk kazanır. Mesele toplumsal gerçeklere, yaşanan somut gelişmelere ciddiyetle odaklanmamızı zorunlu kılıyor.
Buradan hareketle diyebiliriz ki, Türkiye’nin Avrasya - Asya ufuklarında kalıcı ilişkilerini gittikçe geliştirdiği, Karabağ’ın kurtuluşu gibi tarihi antiemperyalist zaferlerin yaşandığı günlerde, kadınların kin, nefret ve düşmanlık sarmalı içine çekilmesine karşı uyanık olmamız gerekiyor.
KADIN AYDINLIĞI DÜN DE VARDI
Kadın aydınlığı kavramı, kadının mücadele süreçleri boyunca kazandığı üstün erdemleri dile getiriyor. Hayatın doğuşu, sürekliliği içinde gerekli olan mecburiyetler, kadına büyük sorumluluklar dayatmıştır. İşte kadın aydınlığı dediğimiz kavram, bu zorlu görevler içinde doğuyor.
Sözümüzü, tarihten bir olayla örnekleyelim. Ölümcül Çiçek virüsü salgınına karşı, kadın aydınlığı 18. yy’da işbaşındadır. Edirne’li köy kadınlarımız, edindikleri deneylere dayanarak hastalığı yenen bir tedavi yöntemi geliştirirler. Suçiçeğinden hastalanan çocuklardan aldıkları hastalık taşıyan sıvıyı, çocukların kollarına iğneyle açtıkları çizikten zerk ederler. Bir süre ateşi yükselen çocuklar normale dönerler ve aşılanmış oldukları için hastalığa karşı bağışıklık kazanırlar. 1771’de İstanbul’a gelen İngiliz Büyükelçisinin eşi Lady Montagu, Suçiçeği aşısını bizim kadınlarımızdan öğrenir.
KADIN AYDINLIĞI TOPLUMA BİRLİĞİ AŞILIYOR
Kadın atalarımızın eylem çizgisinden gidiyoruz. Bu, Mondros’tan başlayan yedi düvelin Anadolu'daki işgallerine karşı halkın ortaya koyduğu direnişte rol oynamış Melek Reşit Hanım’ın aydınlattığı yoldur. Öyle bir kadın aydınlığı ki, 9 Aralık 1919’da Anadolu Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’nin kuruluşuna öncülük ediyor.
Bugün de, onurla mücadelesini veren Diyarbakır Annelerinin kadın aydınlığı, tam 471 gündür nöbette. Hacire Ana, HDP il merkezi kapısına dayandı, Türkiye düşmanlarını telaş sardı. Evlatları kaçırılan analar omuz omuza, bölücülüğün karşısına isyan ve direnç surları örmeye başladılar. Bölücü çevreler panikledi. Diyarbakır Anneleri, milletimizi bölücülüğe karşı aşılıyorlar.
Şırnak’ımızdan, Van’ımızdan, Diyarbakır’ımızdan Medine Çur, Sefa Solmaz, Cemile Soysal kardeşlerimiz diyor ki: “Çocuk yaşta kızlarımızı evlendirmeyelim!”, “Kızlarımız okumak istiyor. Kızlar okutulmalı, kendi ayakları üstünde durmayı öğrenmeliler!”, “Bilinçli kadın, bilinçli anne de demek, bilinçli eş de demek!”.
Kadının aydınlığı, tarihte olduğu gibi gene toplumu aydınlatmayı sürdürmektedir. Türkiye’nin toplumsal mücadelesi, kadınların aydınlığıyla birlikte başarıya ulaşır. Kadına haksızlık, toplumsal mücadeleye haksızlıktır. Kadın hakları, toplumun hakkıdır.