Kadın mücadelesinde iki cephe

Sırtını çürüyen emperyalizme dayayan feminizm, bugün gerçek bir kadın mücadelesi yolu biçimi sayılabilir mi? Ulusların ve kadınlarının düşmanı küresel güçlerden kadının özgürleşmesi beklenebilir mi? Beklenemez. Günümüzde feminist hareketler, kadına karşı hareketler olarak değerlendirilebilir.

Bugün geldiği noktada feminist oluşumlar, kadın emeğine sırtını tamamen dönen, dışlayan marjinal yapılardır ve kadınları, sorunlarının gerçek çözümlerine yönelmekten alıkoymaktadır. Kadını kendi cinsel varlığı içine hapseden, bedeninin sınırlarına kilitleyen, onu renkli dövizler, histerik çığlıklar ve boş tepinmelere sıkıştıran bu tür “feminist” akımlar büyük bir aldatmacadan başka şey değildir.

GELİŞME MÜCADELE İÇİNDE

Batıda, kadın mücadelesinin doğuşuna ve içinin boşaltılması sürecine kısaca bakalım: 1789, Fransız Devrimi. Kadınların eşitlik, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, hakları için örgütlenme gereksinimini ortaya çıkaran başlangıç olmuştur. Kadınlar emeklerinin karşılığını almak ve hakları için devrimi gerçekleştiren kitlelerin içinde krala karşı göğüs göğüse çarpışmışlardır. Kadın toplumsal mücadelenin içindedir. 1857, ABD’nin Newyork kentinde dokuma fabrikasında kadın grevi sürerken yangın çıkar, 129 kadın işçi ölür. Kadın toplumsal mücadelenin içindedir. 1889’da II. Enternasyonal’de Paris’te ‘Uluslararası İşçiler Kongresi’nde Klara Zetkin, “Kadının Kurtuluşu İçin” başlıklı konuşmasında kadın emeğini savunur, çözüm koyar. Kadın toplumsal mücadelenin içindedir. 17 Ağustos 1907 Stuttgart, Birinci Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı’nda bir sekreterya kurulur. 1917’ye kadar başkan Klara Zetkin olur. Sekreterya, kadının insan emeğini toplumsal bir değer olarak öne çıkarır ve savunur. Kadın toplumsal mücadelenin içindedir. Kopenhag’da, 26-27 Ağustos 1910’da İkinci Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı. Kadınlar, günde sekiz saat çalışma, işsiz kadına sosyal güvenlik hakkı, 12 yaşından küçüğe çalışma yasağı konulması, süt izni, 8 haftalık doğum izni, kadınlara oy hakkı isterler. Kadın toplumsal mücadelenin içindedir. Amerika’nın Massachusetts eyaletinde 1912 yılı. Lawrence tekstil fabrikasında başlayıp yayılan grevin öncülerinin çoğu kadındır. Kadın toplumsal mücadelenin içindedir. Şubat 1917. Rusya’nın Petrograd kentinde çarlığın yıkılışına giden günlerdir. Kadın tekstil işçilerinin grevi Şubat Devrimi’ni ateşler, 17 Ekim 1917 Devrimi gerçekleşir. Kadın toplumsal mücadelenin içindedir. 1920’lerden başlayarak, dünyada ulus devrimleri birbirini izler. Kadınlar savaşçıdır, sağlıkçıdır, önderdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu hazırlayan bütün süreçlerde nice fedakar ve cesur kadın, Milli Mücadele’de büyük kahramanlıklar gösterir. Varlığının ve haklarının asıl güvencesinin, bağımsızlık olduğunu gören kadın, toplumsal mücadelenin içindedir.

İkinci dünya Savaşı’na kadar, batıdaki kadın mücadelelerinde hak talepleri, kadınların toplumsal açıdan gerçek eşitliğini ve özgürlüğünü hedefler. Kadınların kendileri için istedikleri haklar, aynı zamanda toplumu ileriye götüren haklardır.

BİREYCİLİĞE SAPAN FEMİNİZM

Mary Wollstonecraft, Odette Laguerre gibi yazarlar kadınların eşitliğini, yaradılış olarak erkekten geride olmadığını savunmuşlar, ancak kadını haklarının mücadelesinde erkeğe karşı konumlandırmamışlardır. 1940’lı yılların başında, varoluşçuluk (egzistansiyalizm) adıyla bir felsefe ortaya atılır. Savunucuları Jean Paul Sartre ve Simone De Beauvoir, özetle felsefi olarak bireyciliği öne çıkarırlar. Beauvoir, bugünkü batılı devletlerin sömürü politikalarına yarayan, kadın bedenini ve cinsel kimliğini asli sorunsal olarak ele alır. Bu görüşü temel edinen sonraki temsilcilerinin çalışmalarıyla, kadınların her alandaki hak ve talep mücadelesi, ne yazık ki bireyci içeriğe yönelir: Akıl çelen rengârenk eylemlerle sahneye çıkar, fakat hareket bunalımlı, çıkışsız, gerilimli bir idealist forma evrilir. Feminist kadın hareketi, emperyalizmin desteğiyle toplumcu içeriğinden soyutlanarak bireyciliğe saptırılır. Böylece özellikle mazlum ve gelişmekte olan ülkelerin kadın hareketleri asıl hedeflerinden ve mücadele zeminlerinden kopartılır. Erkek düşmanlığı hedefiyle toplumsal mücadelenin dışına çekilir.

KADIN MÜCADELESİNDE İKİ CEPHE

Ülkemizde de parlatılan ideologları, bilimcileri, aktivist kadroları, dergileriyle ve büyük maddi olanaklar gerektiren, uluslararası ölçekteki binlerce sosyal ağla tavlanan feminizm, bugün kadınların yaşamsal çıkarlarını savunmak yerine, onları sömürenlerin çıkarlarına malzeme yapabilmek peşindedir. Böylece kadın mücadelesinin güncel görevi önümüzde durmaktadır. Programımız iki cephede birden mücadeleyi örgütlemekle yükümlüdür. Birinci cephe görevi, toplumsal mücadelenin içinde kadının özgürleşmesi için çalışmak. İkincisi ise, Feminist akımlarla mücadele yöntemleri geliştirmektir. Yani işimiz, kadını, kendi cinselliğine hapsederek toplumsal mücadeleden soyutlayan feminizm ve benzeri akımların ayartmalarına karşı uyarmak, uyanık tutmak, aydınlatmaktır. Diyarbakır Anneleri'nin HDP/PKK terörüne karşı evlat nöbeti, nice ‘Kobaninin kızları’ dizilerini boşa çıkaracak güçtedir. Çünkü, Diyarbakır’dan gerçek bir kadınlık mücadelesi boy atmıştır. Bellidir ki, okyanus ötesinin sarsılmasında onların da rolleri vardır.

Sonraki Haber