Kadın mücadelesinin gerçek zemini

1999 yılından itibaren, BM’lerin kararı ile ülkemizde kadın hareketinin en önem verdiği günler arasındadır 25 KASIM. BM, bu tarihi şöyle tarif ediyor. “Cinsiyete Dayalı Şiddete Karşı 16 Günlük Aktivizm Kampanyası her yıl gerçekleşen ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nden 10 Aralık İnsan Hakları Günü’ne kadar süren uluslararası bir kampanyadır.”
Bu günün yaratıcısının 1991’deki ilk Kadın Küresel Liderlik Enstitüsündeki aktivistler olduğunu ve her yıl Kadın Küresel Liderlik Merkezi tarafından koordine edildiğinin de bilgisini veriyor. BM 25 Kasım tarihinde, 3 kadının tecavüze uğrayarak erkek şiddeti sonucu öldürüldüğünü iddia ederek ve günün anlamına uygun olarak kadına yönelik erkek şiddeti, tecavüz, ev içi şiddet, cinsiyet eşitsizliği gibi konuları ele alıyor. 25 Kasım’ın eylem planını, sloganlarını, afişlerini hatta kullanacakları renkleri de KADIN KÜRESEL LİDERLİK ENSTİTÜSÜ belirliyor. Her 25 Kasım’da Beyoğlu’nda yürüyen, isimleri farklı, renkleri ve sloganları aynı olan kadın örgütlerini görmemiz işte bu nedenledir.

KATLEDİLMELERİNİN ARDINDAKİ GERÇEK
Peki, kimdir BM’leri etkileyen, tecavüze ve erkek şiddetine maruz kalan bu kadınlar? Katledilmelerinin arkasındaki gerçek kadın olmaları mıdır? Yoksa tıpkı onları katledenlerin kaza süsü verdikleri gibi, BM de katledilişlerine kadın kimlikleri üzerinden bir kılıf mı uydurmuştur? O zaman tarihin sayfalarını aralamakla başlayalım gerçeği görmek için.
Yer Dominik Cumhuriyeti. Bir telgraf operatörü olan Trujillo, 1918’de Amerikalıların kurduğu Ulusal Muhafız Birliği’ne girer ve 1924’de ABD deniz piyadeleri Dominik’i terk ettiklerinde bu birliğin başına geçer. Amerika artık Dominik Cumhuriyetini, Trujillo’ya emanet etmiştir.1930’da başkanlık seçimlerine giren Trujillo’nun, ülkesinde başkan seçilmesiyle artık ABD, Dominik Cumhuriyetinde resmen iktidarı ele almıştır.1937 yılında binlerce Haiti vatandaşını katletmesi, iktidarda bulunduğu dönemdeki baskı ve zulmünün en acı örneklerinden biridir.
Emperyalist baskı ve zulüm, aynı zamanda evlerinin mahzenlerinde gizlice Küba radyosundan dinledikleri Fidel Castro söylevlerinden, Latin Amerika’yı saran devrimci akımlardan etkilenen, gizli, devrimci hareketin doğmasına neden olur. Minerva da bu devrimci hareketten etkilenen ve örgüte katılan kadınlardan biridir. Kısa sürede örgütün önderlerinden biri haline gelir. Daha sonra iki kız kardeşini de (Patria ve Maria Teresa) bu devrim hareketinin içine katmakta gecikmez. Onların, örgüt içindeki isimleri KELEBEKLER’dir artık. Minerva, devrimci mücadelesini şöyle tarif eder. “Bu kadar acı çeken ülkemiz için yapılabilecekleri yapmak, mutluluktur.” Patria ise; “Çocuklarımızın bu yozlaşmış ve zalim rejimde büyümelerine izin veremeyiz. Gerekirse her şeyden, hatta hayatımdan bile vazgeçmeye hazırım” der mücadelesi için. İşte bu 3 devrimci kadın kendileriyle aynı mücadeleyi veren ve cezaevinde yatmakta olan eşlerini ziyaret için çıktıkları yolda, Trujillo’nun doğrudan kendisine bağlı gizli polis teşkilatı üyeleri tarafından ve bizzat Trujillo’nun emriyle vahşice katledilirler. Tarih 25 Kasım 1960’dır. Katledilişlerine kaza süsü verilmesinin ardından yıllar sonra gerçek ortaya çıkarılır ve 1981 yılında Kolombiya’nın Bogota kentinde gerçekleştirilen, ülkelerindeki devrim hareketine önderlik eden kadınların katıldığı, Latin Amerika Kadın Kurultayının ilk genel toplantısında, Kelebeklerin katledildiği 25 Kasım, “Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü” olarak kabul edilir.
25 Kasım’ın gerçek yaratıcısı olan Latin Amerikalı kadınlar, kurultaylarında hangi amaçla toplandıkları konusunda da şunları söylemektedirler.
Panama’dan Margarita Munoz : “Feminizm, Latin Amerika’da Avrupa’dakinden farklı anlaşılır. Hepimiz Panama ulusundan yanayız ve ABD emperyalizmine karşıyız”. Honduras’tan Alba de Mejia ise “Honduras’ın Orta Amerika’daki devrimci gelişmeyi engellemek ve anti-Sandinist faaliyetleri örgütlemek amacıyla ABD tarafından askeri bir üs olarak kullanıldığını, halk hareketinin (ve kadın hareketinin de) buna karşı mücadele ettiğini belirtir. Honduras’da kadınlara karşı uygulanan “olağan” (ya da bilinen) şiddetin yanı sıra, ülkenin ABD tarafından askerileştirilmesinin de kadınlara karşı seksüel şiddeti arttırdığını belirtiyor. Ardından şunları ekliyor “Honduras’daki ilerici erkekler şunu savunuyorlar: Önce sosyal devrim ve sonra kadının kurtuluşu. Biz devrimi beklemekle yetinemeyiz,” der.

BM AKTİVİSTLERİ GERÇEĞİ GİZLİYOR
Çok net anlaşılıyor ki 25 KASIM, aktivistlerin ortaya koyduğu gibi kadına kadın olduğu için uygulanan şiddetin günü değil, emperyalizme karşı vatan savaşı veren kadınların ABD askerleri tarafından katledildiği gündür. Latin Amerikalı kadınların emperyalizmin kadına karşı uyguladığı şiddete karşı mücadele günüdür. Aktivistlerin, bu gerçeği gizleyerek kadın mücadelesini sadece ev içi şiddet ve tecavüz konularına hapsederek, emperyalizmle mücadeleden koparmayı ve diledikleri doğrultuda yönlendirmeyi hedefledikleri çok açıktır. Ülkemizde, fonlarla destekledikleri, kadın hareketinin öncüleri gibi gösterdikleri, proje kadın örgütleriyle de saptırdıkları bu gerçeğin kılıfını hazırlamaktadırlar. BM ‘in bu yılki küresel kampanyasının adı UNİTE (BİRLEŞİN). Kampanyanın resmi renklerinden biri olan TURUNCU’yu da ana tema olarak belirlediğini açıkladı. Ülkemizde fonladıkları örgütler gereken talimata uygun olarak hazırlıklarını çoktan tamamladılar.

BİZE DÜŞEN NEDİR?
Kadın örgütü elbette kadına yönelik var olan sorunlarla ve doğabilecek sorunlara karşı mücadele edecektir. Adı üstünde kadın örgütüdür. Mesele hangi cepheden bu mücadeleyi sürdürdüğüdür. Kadın hareketine, emperyalizm ve ülkemizdeki kadın düşmanı kadın örgütleri ile aynı pencereden bakarak, aynı yöntemleri izleyerek, onlarla aynı dili konuşarak, ülkemizde ne kadar çok kadına şiddet yapıldığını açıklayarak, ülkemizde her gün kadınların ezildiğini açıklayarak önderlik yapmamız mümkün değildir. Görülüyor ki bu yöntemler ve söylemler ancak aktivistlerin kadın hareketine önderlik etmesine izin vermeye hizmet eder. Kadın mücadelesinin doğru zemini ancak emperyalizmle ve feodaliteyle mücadele ile olur. Emine Bulut’ları feodaliteyi besleyen, küresel aktivistler değil, feodaliteyle mücadele edenler kurtarır. Feodalite ile mücadele, emperyalizmin kadın hareketi üzerindeki etki ve baskılarını yok etmeden mümkün değildir. Bunun için öncelikli görev, Batı tarafından desteklenen, emperyalizmin ülkemizde yozlaşmış kültürünü kadının özgürlüğü olduğunu savunan, fonlanan kadın örgütleriyle mücadele olmalıdır. Türk kadınına, onu üretimin içine katarak, kurtuluş savaşında verdiği mücadelenin değerini vererek, devrimlerle kazandığı haklarını daha da geliştiren çözümler üreterek önderlik yapılabilir. Kadın mücadelesi verenlerin bilmesi gereken en somut gerçek, dünyanın emperyalizmin onlara sunduğu dünya kadar küçük olmadığıdır. Türk kadını emperyalizme karşı mücadele vermiş ve devrim yapmış bir ülkenin kadınıdır. Kadın mücadelesinde de ancak devrim yapan ve emperyalizmle mücadele eden kadınların mücadelesiyle birleşebilir. Bunu da 25 Kasım’larda, ABD emperyalizminin baskı ve zulmüne karşı mücadele eden Kelebeklerin mücadelesinin gerçek zeminine yaslanarak başarabilir.

TÜRKİYE’NİN DE KELEBEKLERİ VAR
Gerçek zemin, 15 Temmuz’da evlatlarını evde bırakıp tankların önüne koşan, ABD’nin kara gücüm dediği PKK’nın ellerinden evlatlarını almak için HDP binaları önünde nöbet tutan annelerimizin direnişinde, yine PKK ve FETÖ tarafından şehit edilen kadınlarımızın miraslarındadır. Mücadele rengimiz küresel aktivistlerin dayattığı renkler değil, bağımsızlık bayrağımızın kırmızı beyaz renkleridir.

Sonraki Haber