Doğum sayısında kırmızı alarm

Nüfus Bilimci Prof. Dr. Mehmet Ali Eryurt, doğurganlık oranı büyük bir hızla ‘çok düşük’ düzeye gerileyen Türkiye’de kadınların, istedikleri kadar çocuk yapamadıklarına dikkat çekti. Nüfus araştırmalarına göre üniversite mezunu, sosyal güvenceli bir işte çalışan kadınların yüzde 60’ı bu durumda

Doğurganlık oranı önemli ölçüde düştü. TÜİK’in 15 Mayıs 2024 tarihinde açıkladığı doğum istatistiklerine göre 1,5. Doğum oranlarındaki bu azalmaya paralel olarak doğum sayıları da azaldı. 2014 yılında 1 milyon 351 bin 88 doğum gerçekleşmişken, doğum sayıları her yıl kademe kademe azalarak 2023 yılında 1 milyonun altına düştü, 958 bin 408 doğum gerçekleşti.

GENÇ NÜFUSUN SAYISI DA DÜŞECEK

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Nüfus Bilimi Ana Bilim Dalı Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Ali Eryurt, “1990’lı yıllardan bu yana çocuk nüfus azalsa da 15 yaş altı 20 milyon nüfus hep oldu. Ancak sayısal olarak da genç nüfusun azalmaya başlayacağını öngörüyoruz” dedi. Tahminlere göre genç nüfus 2035’te 17 milyonun, 2050’de 16 milyonun altına inecek.

Hükümetin konuya ilişkin atılacak adımları planladığı komisyon toplantılarına da katılan Eryurt, sorularımızı yanıtladı. Eryurt’un verilerden yola çıkarak yaptığı bir analiz, çözümü de içermesi bakımından dikkat çekiciydi.

Eryurt, şöyle konuştu:

“Nüfus araştırmalarında kadınlara istedikleri çocuk sayısını da soruyoruz. Türkiye Aile Yapısı Araştırması verisinden yaptığım bir analize göre doğurgan çağlarının sonuna yaklaşan 40-49 yaş grubundaki kadınların yaklaşık yarısının (yüzde 45) istediklerinden az çocuk sahibi oldukları ortaya çıkmıştı. Bu oran üniversite mezunu, sosyal güvenceli bir işte çalışan kadınlarda yüzde 60’lar seviyesine çıkıyordu. Çocuğa ulaşmanın önünde engeller var. O noktada kamunun devreye girmesi lazım.”

Prof. Dr. Mehmet Ali Eryurt

Sözü, Eryurt’a bırakıyoruz:

CUMHURİYET TARİHİNDE İLK KEZ

- Doğurganlık oranında geldiğimiz nokta, kritik bir nokta mı?

-Sağlıklı bir nüfus yapısında doğum oranının, yenilenme düzeyinde olmasını bekleriz. Yüzde 2,1 çocuk, yenilenme oranıdır. Doğurganlık uzun süre sabit kalacak olursa; her nesil, yerine yeni nesil bırakır, aynı büyüklükte bir sonraki kuşak gelir. Çalışma çağı nüfusu düzenli olarak yeni gelen nüfustan beslenir ve dengeli bir toplum yapısı oluşmasını sağlar. Doğurganlık oranının çok hızlı düşmesi, kısa vadede olmasa bile uzun vadede önemli sorunlar yaratmaya gebedir.

Cumhuriyet tarihinde ilk defa toplam doğum hızı dediğimiz kadın başına çocuk sayısı bu düzeye düştü. 1,7 ile 2,1 arası doğurganlık ‘düşük doğurganlık’ olarak kabul edilir. 1,6’nın altındaki doğurganlık ise ‘çok düşük doğurganlık’ düzeyidir. Geçen yıl 1,63’tü, bu yıl daha aşağı geldi.

GELİŞMİŞ ÜLKELERDE ZAMANA YAYILMIŞ DURUMDA

- Çoğu ülkede doğurganlık düşüyor. Türkiye'deki bunun ötesinde mi?

-Evet, dünyanın pek çok ülkesinde, modernleşme, kalkınma, sanayileşme, kentleşme, zorunlu eğitimin yaygınlaşması sürecine bağlı olarak doğum oranları düşüyor. Ama bu düşme eğilimi, gelişmiş ülkelerde zamana yayılmış olarak görülüyor. Bizde ise çok hızlı.

DÜŞME EĞİLİMİ DEVAM EDECEK

- Neden? Nedenlere ilişkin bir araştırma var mı?

- Önemli meselelerden biri bu, çok boyutlu bir olgu. Nedenlere ilişkin yorumlarımız var. Yakın zamanda 2025 yılında Türkiye Nüfus Dağılımı Araştırmasını yapacağız. Nedenlere ilişkin kapsamlı sorular sormayı planlıyoruz. Ama şimdiden bazı öngörülerimiz var.

Hangi gruplarda doğum oranları ne oranda düşmüş? Bazı araştırma ve kayıt verilerinde buna bakma imkanımız oluyor. Ülkenin batı bölgelerinde çok hızlı düşmüş. Toplam doğurganlık oranı 1,51, İstanbul, Ankara, İzmir’de 1,2’ye düşmüş. Türkiye geneli de gecikmeli olarak bu üç ili takip edecektir. Üniversite mezunları ve çalışan kadınlar arasında doğurganlık oranı 1,3. Bunlar böyle öncü grup diye niteleyebileceğimiz nüfus grupları. Diğer gruplarda da benzer davranışlar gözlemleyebileceğimizi düşünürsek, doğurganlığın düşme eğilimi devam edecektir.

ÇOCUĞUN FAYDASI AZALDI, MALİYETİ ARTTI

Sanayileşme, kentleşme gibi makroekonomik olguların, süreçlerin dışında, literatür bize, insanların çocuk sahibi olup olmama kararını rasyonel bir biçimde, yaşam koşullarına bakarak verdiklerini söylüyor. Fayda maliyet analizi yapıyorlar.

Çocuğun faydası azaldı, maliyeti arttı. Çocuğun faydası dediğimizde aklımıza neler geliyor? Duygusal faydası var. Gelecekte, yaşlanınca, çocuğun kendilerine bakacağını düşünüyor anne babalar. Tarım toplumunda çocuklar işgücü olarak görülürdü. Çocuklardan ailelere doğru bir refah akışı söz konusuydu.

Şimdi artık ailelerden çocuklara doğru bir refah akışı görüyoruz. Çocuk yetiştirmenin maliyeti arttıkça, çiftler giderek daha temkinli davranmaya başladılar. Kreşlerin maliyeti çok yüksek. Eğitimde özelleştirme politikalarının sonucu özel okullar önem kazandı, özel okulların ciddi bir maliyeti var. Doğum yapmanın kendisi çok maliyetli. Doğumların yarıdan fazlası, özel sağlık kuruluşlarında yapılır hale gelmiş durumda.

Yine doğumların yarıdan fazlası sezaryenle gerçekleşiyor. Dolayısıyla, gebelikten doğuma, bebek bakımına kadar çocuk sahibi olmanın, çocuk yetiştirmenin önemli bir ekonomik maliyeti var. Çocuğa iyi bir eğitim verebilmek için aileler büyük bedeller ödemek durumunda kalıyorlar. Çünkü çok rekabetçi bir iş piyasası söz konusu. Her dört gençten biri işsiz. Bu rekabet ortamında aileler varını yoğunu tek bir çocuğa yatırmak durumunda kalıyor.

Bu koşullar çocuk sahibi olmanın önünde engel.

- Çok teşekkür ederiz.

Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda altı-yedi çocuk seviyesinde olan, 1980’lerde dört çocuğun altına, 1990’larda üç çocuğun altına inen, 2014 yılında 2.19 olan doğum oranı o tarihten itibaren düzenli olarak düşmeye başladı, 2017 yılında yenilenme düzeyi olan 2.1’in altına, son olarak da 1.51’e düştü.

ACİL ÇÖZÜM: YAYGIN, ÜCRETSİZ NİTELİKLİ KREŞ VE BAKIM

- Doğurganlığın düşüş nedenlerine ilişkin saptamalarınız, bize çözümü de mi gösteriyor?

-Tabii. Çocuğun maliyeti, aileler için karşılanması güç düzeyde. Temel olarak izlenmesi gereken politika özellikle erken çocukluk dönemi için çocuk bakımı konusunda kamunun sorumluluk üstlenmesidir. Yaygın, ücretsiz, nitelikli kreş ve bakım hizmetlerinin kamu tarafından karşılanır hale gelmesi önemli. Bakanlık, bu konu üzerinde çalışıyor.

- Özellikle erken çocukluk bakımı-eğitimi üzerinde mi çalışıyor Bakanlık.

-Evet, o konu gündemlerinde.

İLK ALTI AY ÜCRETLİ ANNELİK İZNİ İKİNCİ ALTI AYDA DÖNÜŞÜMLÜ

Türkiye’de doğum izni süreleri, OECD ortalamasının altında. Bir yıla çıkarılması konuşuluyor. Bu önemli bir adım olacak. Özellikle doğum izninin, anne ve babanın dönüşümlü olarak kullanabileceği biçimde formüle edilmesi, annenin de üretim dışında kalmamalarını sağlar. İlk altı ay ücretli annelik izni, ikinci altı ayda dönüşümlü olması şeklinde formüle edilebilir.

BİR MİKTAR KAYNAK ARTIŞINA GİDİLECEKTİR

- Hükümet kesenin ağzını açabilecek mi?

-Tasarruf tedbirleri yürürlükte. Ama Mehmet Şimşek’in, ücretli doğum izni konusunda “Elimizden ne geliyorsa yapacağız” biçiminde bir açıklaması var.

Cumhurbaşkanı’nın da altını çizerek üzerinde durduğu öncelikli bir konu niteliğinde, biliyorsunuz. Çünkü halihazırda bahsettiğimiz politikalar, iş-yaşam, iş-aile uyumlaştırmasına yönelik politikalar. OECD ülkelerinde söz konusu politikalar için yüzde 3 kaynak ayrılıyor. Bizde, onun çok çok altında bir rakam söz konusu.

NİTELİKLİ EĞİTİM VE FIRSAT EŞİTLİĞİ SAĞLAR

Daha çok kaynak ayrılırsa hem insanlar istedikleri sayıda çocuk sahibi olurlar hem nitelikli eğitim hem de aslında fırsat eşitliği anlamına gelir. Doğulusu Batılısı için, köylüsü kentlisi için, zengini yoksulu için okul öncesi nitelikli ücretsiz eğitim alma hakkı, eşitlik ilkesi açısından önemli bir adım olacak. Çocukluk döneminde yapılan yatırımın karşılığı, ileride katbekat fazlasıyla alınıyor. Buraya harcanacak para boşa gitmiş olmayacak. İleride bunun sosyal karşılığını da ekonomik karşılığını da muhakkak alırız...

NİTELİKLİ İŞGÜCÜ GÖÇÜ KALICI ÇÖZÜM DEĞİL

- Doğum oranları düşerken Türkiye’nin göç alma oranlarındaki artışa olumlu bakabilir miyiz?

-Doğum oranları düşünce otomatikman akla göç gelir. Batı ülkeleri, işgücü ihtiyacını göçmenlerle karşıladı. Türkiye’de halihazırda farklı göçmen statülerinde yaklaşık 5 milyon göçmen var. 3,5 milyon geçici barınma kapsamında Suriyeliden bahsediyoruz, uluslararası koruma kapsamında göçmenler var, çalışma izniyle ve eğitim için Türkiye’de bulunanlar söz konusu.

Cari olarak Türkiye pahalı bir ülke haline geldi, kısa vadede göçmen akını beklemiyoruz. Gerçekleşen durumu bir kenara bırakıyorum, halihazırda Türkiye’nin politika tercihi, nitelikli işgücü göçünü teşvik etmektir. İleride, 2040’lı, 2050’li yıllarda nitelikli işgücü göçü, daha yoğun bir biçimde teşvik edilebilir. Ancak bunlar kalıcı çözümler değil. Beraberinde başka problemler getiriyor. Yapılması gereken, insanların ideallerindeki sayıda çocuk sahibi olmalarını, tercihlerini hayata geçirebilmelerini sağlayacak ortamı oluşturmak, koşulları sağlamaktır.

ERKEK ÇOCUK TERCİHİ GÜÇLENİRSE CİNSİYET ORANLARI BOZULUR

- Genç nüfusun azalmasının, sosyal sigorta ve sağlık sistemine getireceği yük konuşuluyor. Onun ötesinde yol açacağı başka sorunlar var mı?

- Doğum oranlarında azalma, genel olarak toplam nüfus içinde yaşlı nüfusun artmasına yol açar. Kronik hastalıklar yaşlılıkta daha fazla olduğu için sağlık sistemine yük getirmesi söz konusu. Sosyal güvenlik açısından da doğum oranında azalma, kısa vadede olmasa da uzun vadede çalışma çağı nüfusunda azalmaya yol açacak. Bu, 2040’lardan öncesinin konusu değil ama uzak bir vade değil. 100 yıllık bir cumhuriyet, 10 yıllık, 15 yıllık vadeye bakarak planlama yapmaz, daha ötesinde çıkacak sorunları öngörmek ve onun üzerinde çalışma yapmak durumunda. Yaşlı nüfusun artacağı gerçeğine hazırlıklı olmak ve politika geliştirmek gerekiyor.

Bunların dışında da sorunlar yaşanması söz konusu olabilir.

Doğum oranı 1,5’in altına inen Doğu toplumlarında erkek çocuk tercihi güçlenmeye başlıyor. Tıbbi teknolojilerin gelişmesiyle beraber çocuğun cinsiyeti de önceden belirlenebiliyor. Bunun sonucu cinsiyet oranları bozulur ve bir dizi sosyal problemleri de beraberinde getirir. Bunu Kafkas ülkelerinde gözlemledik: Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan gibi. Vietnam’da da benzer bir durum görüldü. Cinsiyet oranlarında bozulma, Türkiye’de daha önce hiç görülmeyen bir şey.

Sonraki Haber