‘Kalaşma halkının Hint-Avrupaca dili’

Alman araştırmacıların yürüttüğü Hattuşa kazılarında yeni bir Hint-Avrupalı dilin keşfedildiği haberi yayınlandı. Bu haberle gündeme gelen bu Hint-Avrupa kültürü, ‘aryan’, ‘ari’ sözleri üzerinde yükseltilen ırkçı bir anlayıştır.

Hint-Avrupa olarak adlandırılan dil ailesinin konuşulduğu ülkeler.

Hiç ilgilenmiyordum. Ulusal basında günlerce yer aldı. Dün gene gözüme bu kez bir kasaba gazetesinde takıldı. O kadar yayıldı ki köylerin yerel medyası bile haberi atlamak istemedi. Çok da uzatıldı. Bu durumda bir-iki laf söylemeden geçmeyeceğim: Alman araştırmacılar tarafından yürütülen Boğazköy/Hattuşa kazılarında yeni bir Hint-Avrupalı dilin keşfi haberinden söz ediyorum. Haber aslında akademisyenler için ilginç olabilir. Ne ki konuyla ilgili resmi kurumlara varana kadar haberin paylaşılması, günlerce basında yer alması ilginçtir. Tuhaf olan ise şudur: Değil sıradan gazete okuyucusu, akademikler arasında bile bu tür haberler bu kadar ilgi görmez. “Yok ya, öyle mi?”, denir, geçilir. Bilimsel makale beklenir. Sıradan halk ‘Hint-Avrupalı dil’den ne anlar? Bu geçim sıkıntısında ‘Kalaşma şehri dilinin keşfi’ onun nesinedir? De ama keşif Alman araştırmacılar için önemlidir. Doğrudur. Bu bir keşiftir. Hititçe bir metnin içinde bir paragrafın dili birden Hititçe olmaktan çıkmış, farklı bir dilden sözler aktarılmaya başlamıştır. Örneğin “…rahip şimdi fırtına tanrısına, Kalaşma ülkesi dilinde dua etmeye / ilahi söylemeye başlar…” gibi, buna yakın, bu minvalde bir ifade olabilir. Paragraf fazla uzamaz. Muhtemelen birkaç satırlıktır. Biter. Metin tekrar Hititçe olarak akmaya devam eder. Bazan bu gibi paragraflar Hattice, bazan Hurrice gibi diğer eski Anadolu dillerinde aktarılmış olabilir. Bu kısa paragrafı oluşturan anlatım içinde muhtemelen çekim eklerinin, kimi elemanların Hititçe dil bilgisi özelliklerine uyumlu olduğundan hareketle aktarılan anlatımın ilk okunuşta bile bir Hint-Avrupa dili olduğu anlaşılmış olabilir. Yeni bir dil midir? Bunu bilmiyoruz. Görmedik ama anlaşılan ‘Kalaşma halkının Hint-Avrupaca dili’ haberinin durumu kısaca bundan başka bir şey değildir.

Alman araştırmacılar Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri Türkiye’de ‘arkeolojik’ çalışmalar yürüttüler. Bu yasal çalışmalar üzerinden ‘Hint-Avrupa dili’, ‘Hint-Avrupa kültürü’ propagandasını yaptılar. Yaptırdılar. Bunu 1929’da İstanbul’da kurdukları ‘Alman Arkeoloji Enstitüsü’ üzerinden, Boğazköy/Hattuşa kazıları, Bergama kazıları vs. ve nihayet Göbeklitepe kazıları üzerinden yaptılar. Doğrudan ya da satır arasında. E, bu kötü bir şey midir? Asla. Bence değildir. İyi de nedir bu Hint-Avrupacılık? Merak edenler, bilgi sahibi olmayanlar buraya:

‘Hint-Avrupacılık’ ‘indo-aryan’, ‘aryan’, ‘ari’ sözleri üzerinde yükseltilen ırkçı bir anlayıştır, hipotezdir. Bilimsel temellerden yoksundur. Bu sözcüklerin kökü ‘arya’dır. İran dilinde ‘seçkin, soylu, saygıdeğer’ anlamındadır. Almancası da (‘ehre’) ona benzer. Hiç şüphe yok ki ‘aryan’, ‘aryan ırkı’, ‘ari ırk’ denilince de ilk akla gelen ırkçı eylemler, söylemlerdir. Bu özel sözcükler, ‘Hint-Avrupalı’ halkları, yirminci yüzyılın ortalarına kadar, soylu olmayan, seçkin olmayan, saygıdeğer olmayan, hatta geri-zekâlı, kafası çalışmayan, hayvandan farksız Asyalı, Afrikalı, Güney Amerikalı vs. vs., köleliği hak etmiş yerli insan gruplarından ayırmak için sarf edilen terminolojiler haline gelmişti. Yüzyılın ilk yarısında öne çıkan Hint-Avrupacı araştırmacıların önde gelenlerinin Adolf Hitler’in danışmanlığını yaptığını da unutmayalım ve bir kenara koyalım.

Hititlerin başkenti Hattuşa'nın yer aldığı Çorum'un Boğazkale ilçesindeki kazı alanı.

ONLARA GÖRE TÜRK KÜLTÜRÜ DİYE BİR GELİŞİM YOKTUR

Diğer taraftan Hint-Avrupacı ‘akademik’ hipotezlere göre Güney Rusya’dan Tibet’e uzanan topraklarda gelişmiş bütün kadim bozkır kültürlerinin temelinde bu ‘soylu savaşçıların’ kültürleri yatar. Sözde ‘Proto Hint-Avrupaca konuşan soylu atlı, atlı-arabalı savaşçılar’ Avrasya bozkırını geçerek Hindistan’a ulaşmışlar. Sözde bu ‘soylu atlı-arabalı savaşçılar’ neredeyse 10.000 km’lik bu mesafe üzerinde kültürlerini yaymışlar. Ne Orta Asya’da ne Moğolistan’da hatta ne de Altay dağları bölgesinde Türk kültürü diye bir gelişim onlara göre yoktur. Bildiğimiz bütün Orta Asya’nın Paleolitik, Neolitik, Tunç Çağı, Demir Çağı, Orta Çağ kültürleri bütünüyle Hint-Avrupa kültürünün temelinde gelişmiştir. Avrupa kıtasında insanlar ağaçlarda sallanırken, kâğıdı, matbaayı, yazı sistemini, daha pek çok şeyi icat eden, savaş arabasını mükemmelleştiren çekik gözlü Asyalı insanların kültürünü Hint-Avrupacı düşünce sistemi reddeder. Yok sayar. Neolitik’ten Tunç Çağlarına, Demir Çağlarından Orta Çağlara, bozkır kültürünün dominant temsilcileri çekik gözlü Asyalı yerel insanın yarattığı yerel kültürlerin top-yekûnu Hint-Avrupalı seçkin halklara aittir. Koca Kuzey Asya’da ne Türk vardır ne de yerli çekik gözlü diğer halkların yarattığı herhangi bir yerel kültür.

ADOLF HİTLER’İN ARİ IRK TEZİ

Örneğin hipotezlere göre Tarım havzası mumyalarının hepsi zaten Hint-Avrupalıdır. Taklamakan çölünde kum mezarlarda korunmuş olarak ele geçen eşsiz ipekli, yünlü dokumalar, keçe işleri, ahşap oymalar, altın, gümüş süs eşyaları, tunç silahlar tümüyle Hint-Avrupalıların sanatsal yaratımları, üretimleridir. Dokumayı, Tarım havzasının cahil halkına öğretenler, ekose modelli kumaşın mucitleri olan Alp dağlarının Avrupalı savaşçılarıdır. Batılı meslektaşlarım bunları yıllardır ballandıra-ballandıra yazdılar durdular. Kum mezarlarda korunmuş olarak ele geçen çekik gözlü Asyalı bireyler, onlara göre Hint-Avrupaca konuşan insanların ta kendileridir. Yirmi beş yıldır Avrasya bozkır kültürlerinin tarihini yerinde araştıran, Avrasya kütüphanelerinde, üniversitelerinde, enstitülerinde, laboratuvarlarında, arşivlerinde iyi-kötü yazan-çizen-çalışan bir eleman olarak Avrasya’nın her hangi bir noktasında ‘şu Avrupalıdır’ denebilecek ne bir yazıt, ne bir kurgan gömmesi, ne at, ne atlı arabaya rastlamış değilim. Rastlayanlara da rastlamış değilim. Abarttığımı düşünenler kitaplarıma baksınlar. Kanıtlarını, kaynaklarını her şeyi orada bulacaklardır.

Anadolu’da Paleolitik’ten başlayarak Hitit dönemine uzanan dönemlerin tamamı hipotezlere bakılırsa Hint-Avrupaca konuşan Akdenizli ‘Caucasoid’ ırkının ‘seçkin/soylu’ temsilcileridir. Bu arada ‘Caucasoid’ lafı Hint-Avrupaca konuşan sarışın, mavi gözlü, beyaz tenli insanın kriptik tanımıdır. ‘Kafkasyalı’ anlamına hiç gelmez. Bizimkilerden kimse hevese kapılmasın. Hint-Avrupacılara göre Çatalhöyük Hint-Avrupaca konuşan halkların kültürüdür. Kriptik tanım ise ‘Anadolulu erken çiftçileri’ deyimidir. Bu ifadeye dikkat edelim. On yıl önce bir Ötzi hikayesi yazılmıştı. İtalya Alplerinde Erken Tunç Çağına ait bir donmuş adam. Ötzi’nin on yıl önceki laboratuvar araştırmaları onu, beyaz tenli, mavi gözlü, kızıl saçlı bir Avrupalı olarak tanımlamıştı. Bilimsel makaleler de bu yönde hazırlanmıştı. Bulunduğunda teninin kararmış olması ise bir şekilde halledilmiş, buzullanma ve açık havanın etkilerine bağlanmıştı. Adolf Hitler de ‘ideal ari ırk’ının “beyaz ten, mavi göz, sarı saç” üçlemesinden oluştuğunu zannediyordu. Neyse ki adamcağız Avesta’nın bozkırda at koşturan ‘ari’ savaşçı tasvirlerindeki Hint-Avrupalının ‘kara kafalı, kara derili’ olduğu gerçeğini öğrenemeden vefat etti. Büyük hayal kırıklığı olurdu. Neyse… Bu Ötzi adamına on yıl sonra bir kez daha laboratuvar analizleri yapalım, dediler. Yaptılar. Çıka çıka ne çıkmış olabilir? Tam tersi. Peki deri ve göz rengi gibi şeylerin bulunabildiği analizlerin türü nedir? Elbette genetik laboratuvar analizleridir. Burada bir hata var. Ya ilkinin ya da ikincisinin sonuçları yanlış. İkinci analiz sonuçlarına göre sırtından ok yiyerek kan kaybından vefat eden bizim Ötzi’nin Alp dağlarına Anadolu’dan göç ettiği ortaya çıkmasın mı? Bir de adam aslında kara kafalı, kara deriliymiş. Hem de ne kara derili.

HANGİ ANALİZE GÜVENECEĞİZ

Sicilya’da günümüz esmer insanından daha da kara, daha da yağız. İkinci genetik analizler öyle diyormuş. Hikaye komik olduğu için, hava kalemime de yansıyor. Kusuruma bakmayın. Soru şudur: Hangi genetik analizlerin sonuçlarına güveneceğiz? Bir on yıl sonra da başka bir analiz yapılır mı bu zavallı adamın kalıntılarına? Özetle Alpinist Ötzi bireyi on yıl içinde farklı-farklı tanımlandı. Bizim de bu hikâyelere inanmamız beklendi. İlave olarak aklı evvel bir eleman çıkıp şunları söyledi: Çoğu Avrupalı, aslında Anadolu’dan gelen çiftçiler, Batıdan avcı-toplayıcılar, Doğudan çobanlar olmak üzere üç gruptan gen karışımına sahipmişler. Yok ya? Nasıl oluyor bu iş? Kriptik ifadenin açılımı şudur: Bir, Anadolu’dan, dediği grup Çatalhöyük kültürünü yaratan yerli, yerleşik, üretici Anadolulu Neolitik halklardır. İki, Batıdan gelen avcı-toplayıcılar ise, yukarıda Avrupa kıtasında ağaçlarda sallanıyorlarken, diye tanımladığım yerli Avrupalı halk toplulukları. Üç, Doğudan gelen çobanlar da Avrasyalı bozkır kültürü atlı savaşçı gruplar. Formül bu şekilde tamamlanıyor.

NEREDE BU ASYALI HALKLAR?

Bir cümle ile analizimi bitireyim: Bir, Paleolitik’ten beri (‘paleolithic continuity hypothesis’) Anadolu ve Yakın Doğu kültürlerinin tamamı; iki, bütün Avrasya bozkır kültürleri (detay yukarıda var) hepsi toptan Avrupalı oluyor. Nerede bu Asyalı, Urallı, Altaylı, Baykallı, Anadolulu, Akdenizli non-Indo European (Hint-Avrupalı olmayan) halklar? Son bir cümle: Yüzlercesi içinde en çok tutan iki Hint-Avrupa hipotezi hikâyesi var, ilki anayurtları Güney Rusya olarak kabul edilen bozkırlı (göçebe) Hint-Avrupalı halklar (‘kurgan hipotezi’). Diğeri anayurtları Anadolu olarak kabul edilen, Neolitik yerleşik çiftçi Hint-Avrupalı halklar (‘Anadolu hipotezi’). Ve şunu bir türlü anlayamıyoruz: Bu kadim Avrupalı halklar bozkırda ok sallayan göçebe çoban mıydı? Yoksa yerleşik çiftçi mi? Ötzi hikayesinde bu iki hipotez birleştirilmiş gibi gözüküyor. ‘Onlar’ aslında her şeydir. ‘Onlar’ her yerdedir: Kuzey Asya’da çekik gözlü göçebe savaşçılarken, Anadolu ve İran yaylasında kara kafalı yerleşik tarımcı Caucasoid’lerdir. Abarttığımı düşünenler kitaplarıma baksın. Ne ki ‘Kalaşma ülkesinde keşfedilen yeni bir dil’ haberi ile gündeme oturan bu Hint-Avrupa kültürü hikayesinin durumu kısaca budur. Bilen bilmeyene anlatsın. Sahip çıkmakta yarışan resmi kurum temsilcileri dâhil, sade halk topluluğu da neyi sahiplendiğini hiç değilse doğru kaynaktan öğrensin.

Sonraki Haber