Kamulaştırmanın bedeli darbe ile ödendi

1951 ile 1953 yılları arasında İran’da Başbakan olan Muhammed Musaddık, 19 Ağustos 1953’teki CIA ve MI6 işbirliğiyle yapılan darbeyle indirildi. Musaddık’ın İngiltere kontrolündeki İran petrollerini kamulaştırma adımları, bunu içine sindiremeyenlerin harekete geçmesine neden oldu

Tahran ile Washington arasındaki çekişme 1979 İran İslam Devrimi’den önceye dayanıyor. 1951 ile 1953 yılları arasında İran’da Başbakan olan Muhammed Musaddık iktidarı, 19 Ağustos 1953 yılında CIA ve MI6 işbirliğiyle yapılan darbeyle sona erdi. Darbenin zeminini hazırlayan en önemli unsur Musaddık’ın İngiltere kontrolündeki İran petrollerini kamulaştırma adımları oldu. ABD ve İngiltere, bir ülkenin iktidarının kendi kontrolünden çıkmasını ve bağımsızlığı için adım atmasını içine sindiremedi. Bu darbe, 1979 devrimine giden yolda, İran halkında emperyalizme karşı direniş tohumlarını aşıladı.

İNGİLİZ SÖMÜRÜSÜNÜN İNŞASI

1979 yılındaki devrim öncesi ABD’nin hüküm sürdüğü İran’da, İngiltere’yi de gözden kaçırmamak gerekiyor. Zira Londra’nın İran sömürüsü daha eskiye dayanıyor. Bugün, 7 Kız Kardeş’ten biri olan British Petrol olarak da bilinen BP’nin bir anlamda temellerinin İran’da atıldığını söylemek çok da yanlış olmaz. İngilizlerin bölgedeki petrol arama faaliyetleri 1850’li yıllara kadar uzanmaktadır. 1900’lü yılların başına kadar elde edilen imtiyazlarla çok sayıda faaliyet yürütülse de istenen neticeye ulaşılamadı. Ancak, Kaçar Hanedanlığı’nın son dönemindeki karışıklıktan faydalanan İngiliz milyoner William Knox D’Arcy, 1901 yılında 60 yıllığına İran topraklarında petrol arama imtiyazı aldı. 1908 yılında ilk kaliteli petrolü buldu. Hemen ardından da Anglo-Persian Oil Company’yi kuruldu. Bu arada elde edilen imtiyaz İngilizlere yüzde 84, İran’a yüzde 16’lık pay vermeyi içeriyordu. Aradaki bu fark da sömürünün ne boyutta olduğunu gözler önüne seriyor. Kaldı ki zaman içinde İngilizler, İranlılara üçüncü sınıf vatandaş muamelesi yapmaya başladı ve ülke bir anlamda İngiliz kanunlarıyla yönetilmeye başladı.

MUSADDIK’IN YÜKSELİŞİ

Kaçar Hanedanlığı’nın ardından iktidara Rıza Han Pehlevi geldi. Rıza Han Pehlevi, 1925 yılında kendi hanedanlığını ilan etti. Halk üzerindeki baskısını artırdı. İngilizlerin ülkedeki varlığından rahatsızlık duymaya başlayan Rıza Han’a karşı 2. Dünya Savaşı döneminde Nazi Almanya’sına ilgi duyduğu iddiasıyla başlatılan kampanya onu koltuğundan etti. 1941 yılında yerine oğlu Muhammed Rıza Pehlevi getirildi. Hem hanedanlık ilanı sonrası hem de Pehlevi’nin tahta oturması süreçlerinde Muhammed Musaddık ismi sıkça duyuldu. 1920’li yıllarda parlamentoda bulunan Musaddık, yaptığı muhalefet nedeniyle önce ev hapsine ardından da cezaevine atıldı. 1941 yılındaki taht değşimi sonrası ise cezaevinden çıktı. Tahta oturan Pehlevi, İngilizlerle ve Amerikalılarla ilişkisini derinleştirmeye başladı. 1940’lı yılların sonunda gündemdeki en önemli konu İran petrolleri üzerinden yapılan pazarlıklardı. İran’a dünyanın en büyük petrol rafinerisine sahip olan İngiliz petrol devi Anglo-Persian Oil Company (AIOC), sahip olduğu bu petroller ile dünyanın ikinci en büyük ham petrol ihracatçısıydı. Ayrıca dönemin üçüncü en büyük petrol rezervini elinde bulunduruyordu.

İran petrollerinin millileştirilmesi için önemli kararlar çıkarttıran Musaddık arkasına aldığı rüzgârla başbakan olarak seçildi

1953’E GİDEN SÜREÇ

1950’lilere gelindiğinde ise Musaddık önderliğindeki muhalif cephe milliyetçi çizgisini sertleştirmeye başladı. Yürüttüğü milliyetçi çalışmalar sonucunda parlamentoda İran petrollerinin millileştirilmesi için önemli kararlar çıkarttıran Musaddık arkasına aldığı rüzgârla Başbakan olarak seçildi. Musaddık’a göre, AIOC İngiltere’nin İran’ın iç işlerine karışmasının bir aracıydı. İran siyasetinin yozlaşmasına ve İran halkının fakirleşmesine neden oluyordu. Petrollerin kamulaştırılmasıyla beraber İngilizler İran’daki personellerini geri çekip, İran’a yönelik ambargoya başvurdu. İran’ın petrol satışını engellemek için kimi Avrupa ülkeleri de Londra’ın peşine takıldı. İngiliz savaş gemileri İran limanlarından tanker gemilerinin çıkışını engelledi. Baskılarıyla Tahran’a bir türlü geri adım attıramayan İngiltere süreci uluslararası mahkemelere taşıdı. İki ülke arasında çeşitli müzakereler yürütüldü. İngilizler en son yüzde 50 pay vermeyi kabul etti ama Musaddık bunu kabul etmedi. Müzakerelerden de sonuç çıkmayınca İran ekonomisine zarar vererek toplumsal rahatsızlığı artırmak isteyen Londra, Musaddık iktidarını önce bu yolla devirmek istedi. Ancak, Musaddık destekçileri bu durum karşısında sokaklara çıkarak iktidara desteğini bildirdi. Musaddık, 1953 yılındaki darbeye kadar sivil, yargı, askeri alanlarda bazı reformlar yaptı. Ordu içinde tasfiyelere başladı. İşi daha da ileriye taşıyarak Şah’ın yetkilerini kısıtlamak istedi. Saray’ın bazı giderlerini kıstı, Şah’ın yabancılarla görüşmesine kısıtlamalar getirdi. Savaş Bakanını kendisinin ataması için bu yetkiyi Şah’ın elinden zor da olsa aldı. Bu süreçte diğer yandan sokaklarda iç çatışmalar da yaşanmaktaydı. Hatta iktidar destekçilerinin baskın gelmesi Peh-levi’yi ülkeyi terk etmek zorunda bıraktı.

Muhammed Rıza Pehlevi ve eşi Feriha

DARBE SONRASI ŞAH ÜLKEYİ YENİDEN PEŞKEŞ ÇEKTİ

Bu yolla iktidarı deviremeyeceğini anlayan İngilizler, ABD’yi de sürece dâhil ederek ordu içindeki temaslı olduğu kişilerle darbe planı için düğmeye bastı. Zaten hali hazırda ülke içinde varlığını sürdüren CIA ve MI6, İran ordusundaki General Fazlullah Zahidi, oğu Ardeşir Zahidi ve onların destekçilerini devreye soktu. Devreye BBC de alındı. Musaddık’a karşı kara propaganda derinleştirildi. 16 Ağustos 1953’te girişilen darbenin ilk adımı önceden alınan bilgiler sayesinde engellendi. Ancak tekrar harekete geçen darbeci kuvvetler 19 Ağustos günü Musaddık iktidarını devirdi. Ülkeye geri dönen Pehlevi’nin Şahlık rejimi yeniden tesis edildi. Darbenin mimarlarından Zahidi, Şah tarafından Başbakan olarak atandı. Bu olay, “Ajax Operasyonu” “8 Mordad”veya “Musaddık’a darbe” olarak anılmaya başladı. Musaddık’ın hayata geçirdiği reformlar iptal edildi, petroller yeniden İngiliz ve Amerikalılara peşkeş çekildi. Hatta Fransa ve Hollanda’ya ait şirketler de petrollerden pay almaya başladı. Aradan yıllar geçtikten sonra eski ABD Başkanı Barack Obama 2009 yılında darbede rollerinin olduğunu kabul eden bir açıklama yaptı. 2013 yılında da ABD, darbeye dair CIA belgelerini yayınladı. Eski İngiltere Dışişleri Bakanı David Owen darbedeki rollerinin kabul edilmesi gerektiğini açıkladı. Bir belgesel için mülakat veren darbeyi bizzat yöneten eski istihbaratçı Norman Darbyshire, İngiliz istihbaratının bu süreçte çok sayıda ajan devşirdiğini, bisküvi kutuları içine saklanmış paralarla kimi yetkili isimlere rüşvet verdiklerini itiraf etti.

CIA’nın darbeye ilişkin paylaştığı dönemin belgesi

ABD HÂLÂ SALDIRIYOR İRAN İSE DİRENİYOR

Söz konusu darbe sonrası CIA ve MI6’nın oynadığı rol nedeniyle Şah, halk nezdinde işbirlikçi olarak görülmeye başlandı. Zira Şah, iktidarını iyice pekiştirmek için ABD ile sıkı bir birliktelik kurdu. ABD İran’ı Batı Asya’daki operasyonlarının merkezi yaptı. Şah’ın etrafına on binlerce Amerikalı danışman atandı. ABD, Sovyet Rusya’ya karşı çeşitli askeri üsler inşa etti. İran’ın doğal zenginliklerini talan etti. ABD’den çok büyük bir destek bulan Muhammed Rıza Pehlevi, halk üzerindeki baskısını da artırmaya başladı. Bu durum karşısında Ruhullah Humeyni, önce yurt içinde ardından da yurt dışında sürgündeyken örgütlenmesini derinleştirdi. Yıl 1979’a geldiğinde ise İran İslam Devrimi yapılarak Şah rejimine son verildi. ABD ve müttefikleri ülkeden kovuldu. Aradan geçen yaklaşık 44 yıla rağmen Washington dönem dönem 1979 devriminin intikamını almak, mevcut sistemi yıkmak ve kendi iktidarını kurmak için İran’a karşı terör örgütlerini kullanıyor. İç karışıklık yaratmak için medyayı baskı unsuru yapıyor. Aynı zamanda ambargo ve yaptırımlarla ülke ekonomisini çökertmeyi hedefliyor. Avrupa’da yaşayan Şah’ın büyük oğu Rıza Peh-levi de, İsrail ve ABD ile yakın temasını sürdürüyor. İran’a iktidarın devrilmesi sonrası başa geçme planları yapıyor. Zaman zaman İran’a yapılan sistem karşıtı gösterilerin büyütülmesi için Avrupa’da lobi faaliyetleri yürütüyor. Rıza Pehlevi kendisini gelecekte İran’ın yeni hükümdarı olarak tarif ediyor. Öte yandan İran ise ABD ve Avrupa’ın baskılara direnmeyi sürdürüyor. Ambargo ve yaptırımların etkisini kırmak için Latin Amerika’dan Türk Cumhuriyetleri’ne, Körfez’den Afrika’ya kadar birçok coğafyada çok sayıda ülke ile ilişkilerini geliştiriyor. Ticari, ekonomik, askeri ve diplomatik anlaşmalar imzalıyor. Savunma sanayi alanında da uzun menzilli füzelerden yapay zeka ile donatılmış SİHA/İHA’ara kadar birçok üretime imza atıyor.

NOT: Yazı için, İran Çalışmaları Dergisi’de yayınlanan İran’a “Musaddık Dönemi: 1951-1953”başlıklı makaleden ve George Washington Üniversitesi’in ABD Ulusal Güvenlik Arşiv dosyalarını paylaştığı “ttps://nsarchive2.gwu.edu/index.html”adlı internet sitesinden faydalanılmıştır.

Sonraki Haber