‘Kaplanın Sırtında(ki)’ Fransız Şövalyeleri 

Sultan II. Abdülhamid, büyük sorunlar yumağı üzerine oturan bir padişah. İki yüzyılın sosyal, siyasi ve ekonomik gelişmeleri anlaşılmadan, Abdülhamid gibi bir kişiliği edebi biçimlerle kurgulamak zor.

Zülfü Livaneli’nin döneme ilişkin bazı tarihsel kaynaklar arasından süzme bir kişilik yaratma çabasının, tarihi roman yazımına yetmediği görülüyor.

Sayın Livaneli’nin “Kaplanın Sırtında” kitabı baskıya girmeden, okuyucunun algısına girmişti. İçeriği bilinmeyen, soyut bir “meta” durumundaki “sanal eser” piyasaya düşmüştü.

Öncelikle Sayın Livaneli’nin “roman” olarak piyasaya düşen eseri bir roman mı, öykü mü, anı mı, tarih çalışması mı, biyografik bir eser mi olduğu kesinlemesinde bulunmak zor. Kaplanın Sırtında kitabını okuyanlar, “edebiyatın bütün biçimlerinin kullanıldığı bir eser” görüşü üzerinde birleşmeleri zor.

“Kaplanın Sırtındaki” eserinin eleştirel değerlendirilmesi uzun ve ayrıntılı bir çalışma. Eserle ilgili değerlendirmeler, eleştiriler zaten sökün etmeye başladı. Sökün eden eleştiriler genellikle dar açılı, siyasi ve ideolojik düzeyli övgü-yergi yorumlar durumunda. Elbette edebiyat teorisyenleri “Kaplanın Sırtında” eserini yapısöküm yöntemiyle inceleyip eleştirecek. Henüz eserin yapısökümü yapılmamış olsa da, Kaplanın Sırtında, roman edebiyatı, roman kurgusu ve anlatım tekniği açısından nitelikli bir eser olduğu söylenemez.

Çok genel bir değerlendirme ile “Kaplanın Sırtında” eseri, tarih okuma notlarına biçimsellik kazandırma çalışması dışında edebi bir özellik taşımadığı kanısındayım.

Sultan II. Abdülhamid, 19. Yüzyılın sonları ve 20. Yüzyılın başlarında büyük sorunlar yumağı üzerine oturan bir padişah. İki yüzyılın sosyal, siyasi ve ekonomik gelişmeleri anlaşılmadan, Abdülhamid gibi bir kişiliği edebi biçimlerle kurgulamak zor. Sayın Livaneli’nin döneme ilişkin bazı tarihsel kaynaklar arasından süzme bir kişilik yaratma çabası, tarihi roman yazımına yetmediği görülüyor.

Kaplanın Sırtında eserinin önsözünde Livaneli; “II. Meşrutiyet ve Sultan Abdülhamid konusunu ideolojik ve sığ kamplaşmalardan uzak bir biçimde ele alıp, o devrin ruhunu yansıtmaya çalıştım” açıklaması ikna edici olmadığı gibi, ayrı bir eleştiri konusu.

Tarihsel roman yazımı, materyalist tarih bilimini özümsemeyi gerektirir. Livaneli’nin Kaplanın Sırtında eseri materyalist tarih anlayışı dışında bir yazım. Livaneli, Abdülhamid kişiliğini çevreleyen tarihsel çemberin içine “magazinsel Abdülhamid” tablosu yerleştirmeye çalışmış.

LEGİON D’HONNEUR NİŞANI VE ARDAŞIK GELİŞMELER

“Kaplanın Sırtında” eserini okuyan ve yorumlayanlar ardaşık bir gelişme öyküsüne pek dikkat çekmedikleri görülüyor. Bilindiği gibi Zülfi Livaneli Fransa’nın en üst düzey devlet nişanı “Legion d’Honneur” ile ödüllendirilen sanatçı ve yazar. Dönemin Fransa Büyükelçisi, 2014 yılında Beyoğlu’ndaki Fransız Sarayı’nda düzenlenen törende “Fransa ve kültürüyle olan dostluğu, barış, özgürlükler ve insan hakları” adına verdiği mücadeleden dolayı Legion d’Honneur nişanı ile Fransa’ya nişanlanan aydın ve yazarlardan.

Sultan Abdülaziz ile başlayan, Livaneli ile devam eden Legion d’Honneur nişanı alan aydın, yazar, iş insanı ve politikacı sayısı bir hayli kabarık. Fransa’nın “en askeri” ödülünü alan batıcı “sivil toplumcu” liberaller Batı’ya nişanlı durumdalar.

Tarihte Legion d’Honneur nişanını ilk öce padişah Sultan Abdülmecit almış. Livaneli Kaplanın Sırtında eserinde Sultan Abdülmecit’in Légion d’honneur Şeref Nişanı ve Fransa ziyareti anlatır. Sultan Abdülmecit “fethettikleri topraklar dışında” Fransa’ya ayak basmadan önce Légion d’honneur Şeref Nişanı ödülünü alan ilk ve son padişah. O döneme değin Osmanlı Padişahları yabancı devlet adamlarına nişan verirmiş. Bu gelenek Sultan Abdülmecit’in Légion d’honneur nişanını almasıyla bozulur. Abdülmecit’in ödülü almasıyla üstün Osmanlı-Türk gururunun “ilk kırılması” başlar. Osmanlı devlet süreğenliği içinde ilk kez bir padişah, “küffar” devletten madalya kabul eder. Dönemin Fransız elçisi Légion d’honneur nişanını saraya bizzat kendisi getirerek Padişah’a gösterişli bir törenle sunar. Sultan Abdülmecit nişanı aldıktan sonra göğsüne Légion d’honneur nişanını ile Fransız sefareti önünde Osmanlı marşlarıyla karşılanır. Sultan Abdülmecit nişanı aldıktan sonra İngiltere Kraliçesi tarafından Büyük Britanya asalet nişanı (dizbağı nişanı) ile ödüllendirilir.

Sultan Abdulaziz’den sonra Légion d’honneur nişanı alan padişah ve devlet adamları bilinmiyor. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, uzun bir dönem Legion d’Honneur nişanı alanlara rastlanmıyor. Nişanı alanlar daha çok 1980 sonrası çoğaldığı görülüyor. Politikacı, iş insanı ve akademisyenler dışında, edebiyat alanında İlk nişan 1983 yılında Yaşar Kemal’e verilmiş. Yaşar Kemal 1983 yılında “Grand-Officier” (Büyük-Subay) nişanı ile ödüllendirilir. 2011 yılında Légion d’honneur nişanının üçüncü derecesi olan Commandeur (Kumandan) nişanı ikinci kez Yaşa Kemal’e verilir.

Yaşar Kemal’den bir yıl sonra, 2012 yılında Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’ta Legion d’honneur liyakat nişanını Paris de düzenlenen bir törenle alan ünlülerden.

Orhan Pamuk’tan iki yıl sonra Livaneli ‘Legion D’Honneur’ nişanını alır. Livaneli nişan töreninde “Fransa, yüzyıllardır her ülkeye, her millete ait sanatçının ikinci ülkesidir.” Aynı toplantıda Livaneli Fransız kültürü, bizim aydınlarımızın ve aydın hareketlerimizin neredeyse sığınağı sayılabilecek bir ülke” olduğunu ifade etmişti.

İçine doğmuş gibi Livaneli, 2011 yılında Yaşar Kemal’e ikinci kez Legion d’Honneur nişanı verildiğinde, “o zaman çok büyük bir sevinçle bu törene katılmıştım. Günün birinde bana böyle bir nişan verileceği söylense inanmazdım” diyecekti.

İçine doğan nişan Livaneli’ye 2014 de verildiğine, dönemin Fransa Büyükelçisi nişan töreninde yaptığı konuşmada Zülfü Livaneli’nin çok müstesna bir dava insanı olduğunu “sanat kariyeri ile barış, özgürlükler ve insan hakları adına verdiği mücadele nedeniyle” Legion d’Honneur nişanı ile onurlandırdıklarını açıklar.

Fransa devletinin Türk, yazar, aydın, iş insanları ve politikacıları “nişanlama” sistemli bir seyir izler. Fransız üniversitelerinde 30 yılı aşkın bir süre ders vermiş olan CHP Milletvekili Profesör İbrahim Kaboğlu 2022 Haziran ayında Legion d’Honneur nişanını alanlardan biri. CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’na “anayasa hukuku çalışmaları vesilesiyle Türkiye’nin kültürel ve toplumsal yaşamına ve Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesine” katkıları nedeniyle Fransa’nın en prestijli nişanı “Chevalier dans l’Ordre National de la Legion d’Honneur nişanı” verilir.

LEGİON D’HONNEUR NİŞANI VE ÖYKÜSÜ

Fransa devletinin en önemli resmi ödüllerinden Legion d’Honner nişanı;

1- Grand-Croix (“Büyük Haç”)

2- Grand-Officier (“Büyük-Subay”)

3- Commandeur (“Kumandan”)

4- Officier (“Subay”)

5- Chevalier (“Şövalye”) olmak üzere beş dalda verilir.

Legion d’Honneur nişanı Fransa devleti ile uyumlu kişilere verilir. Koşulları ve veriliş gerekçeleri çok belirgin bir nişandır. Fransa devleti adına verilen Legion d’Honneur nişanının çok fazla bilinmeyen 220 yıllık tarihini edebi kaynaklardan özetlemeye çalışacağım.

Bilindiği gibi ünlü Rus Yazar Tolstoy ‘Savaş ve Barış’ romanında Legion Legion d’Honneur nişanını oluşturan Napolyon Bonapart’ın Rusya seferi ve ağır yenilgisini konu edinir. 600 bin kişilik bir ordu ile Rusya seferine çıkan Napolyon Bonapart ağır bir bozguna uğrar. Arkasında dağılmış, tükenmiş, “kılıç artığı” bir ordu ile Fransa’ya sahte “kahraman” olarak döner. Tolstoy‘un 1808 sayfa tutan ve dünyanın en iyi on eseri arasında yer alan “Savaş ve Barış” romanında Napolyon Bonapart grotesk bir karakterdir. Ama 220 yıldır bu sahte kahraman, “Avrupa değerleri” adı altında “onursal” bir değer biçiliyor.

Napolyon eleştirisine koşut eleştiriyi, Tolstoy’un çağdaşı Fransız yazar Emile Zola ‘Germinal’ adlı ünlü eserinde Legion d’Honner nişanı ile alay eder. Emile Zola’nın Germinal’ini okuyan ünlülerimiz Zola’nın alaycı eleştirisini anlamaz. Yaşar Kemal Alain Basket ile yaptığı söyleşide “Germinali o yıllar ne kadar çok okuduğumu gerçekten anımsamıyorum. Çok sayfalarını” ezberlediğini söyler. Ancak Yaşar Kemal Germinal romanında Legion d’Honner nişanı üzerine yaptığı ağır eleştiri ve alayı anımsamaz. Emile Zola Germinal romanında maden grevlerinin kanlı bir biçimde bastırılmasında pay sahibi olan Maden yöneticileri için; “...grevi bastırmakta gösterdiği başarı nedeniyle pek yakında Legion d’Honner nişanını” alacağını acı içinde yazar. (Germinal Oda yayınları S. 447)

Maden ocaklarını su basmasından sonra yaşanan facianın gazetelere yansımadan önce, Maden Yönetim Kurulu konseyinin “sorumluluktan kurtulduğunu, gözden düşme şöyle dursun, kendisine verilecek Legion d’honner nişanıyla ilgili karar olaydan yirmi dört saat sonra” imzalandığını yazar. (Germinal S. 476)

Ünlü Fransız düşünür Sartre ilkesel nedenlerle Legion D’honneur ve Nobel ödülünü reddeder. Jean Paul Sartre kimsenin kendisine “onur” veremeyeceği gerekçesiyle ödülü reddetmişti. Sartre, “Legion d’honneur ya da Nobel armağanı olsun, söz konusu onuru veren insanlar böyle bir onuru verme niteliğine sahip değillerdir.” ret gerekçesine ilkesellik kazandırır.

Türkiye de Legion d’honneur nişanı alan YÖK eki Başkanı Erdoğan Teziç ve politikacı Kamuran İnan Fransa parlamentosunun Ermeni soykırımı inkâr yasasını çıkarmasından sonra ödülü iade etmişler. Bu ödülü iade edenlerden biri de Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad. Esad, “ABD’ye köle olan bir ülkenin ödülünü taşımayacağını” söyleyip nişanı bozan devlet adamıdır.

Bizim şövalyelerimiz, ideolojik ve siyasi düşünceleriyle “Kaplanın Sırtında” bir pratiğin içinde oldukları yadsınılamaz. Livaneli’nin “...ideolojik ve sığ kamplaşmalardan uzak bir biçimde” Kaplanın Sırtında eserini yazdığını söylemesi ikna edici değil.

Sonraki Haber