Karagöz’ün süresi bitti, atışlara başladı! Starbucks’a laf etmeye benzemez bu işler!

İsrail'e karşı Kürecik ve İncirlik'i kapatalım NATO'dan çıkalım dersiniz, onlar Starbucks boykotuna davet eder. İsrail'le ticarete tepki gösterirsiniz, karşınızda onları bulursunuz... Medyamızın tepki yumuşatıcıları!

Türk basınında, özellikle hükûmete yakın “bir kesimin” işlevi şudur: Sorunlara yönelik tepkileri yumuşatmak, insanların köklü çözümlere yönelmesini engellemek.
Bunlar “mış” gibi yaparlar:
Türkiye’nin çıkarını savunuyormuş gibi.
ABD-İsrail karşıtıymış gibi.
Yerli ve milliymiş gibi.
Bir konuya tepki gösterileceği zaman üst perdeden tepki göstermezler. Alt perdeden, daha oyalayıcı işlere girişirler. Sonra adım adım bunlardan da vazgeçerler. Anlatalım…
Örneğin İsrail saldırganlığı başladığında milletimizin özlemi İncirlik ve Kürecik’in kapatılması iken, NATO’dan çıkılması iken, bunlar boykot kampanyalarını öne sürerler.
“İçilenin kola ya da kahve değil Gazzeli çocukların kanı” olduğuna dair atıp tutarlar.
Hemen video çekip, “bakın ben yerli markadan içiyorum, oysa siz de bunu yapabilirsiniz.” derler.
Buna karşı değiliz elbette. Emperyalizmin ve Siyonizm’in mali kaynaklarını daraltmak da mücadelenin bir parçasıdır. Ama ilk başta bunu yaptığınızda herkes sizi destekler. Hem Kürecik ve İncirlik’e dokunmamış olursunuz hem de alkış alırsınız.
Aydınlık ortaya çıkardı. Aksa Tufanı’nından sonra uçaklar İncirlik’ten kalkıp Agratur’a, oradan da Tel Aviv’e gitti. Hem hükûmet sustu hem bu “bir kesim” basın mensubu.
Bunu bir tek Vatan Partisi ve Aydınlık dillendirdi.
Kahve zincirlerinden içilen kahvenin Gazzeli masum çocukları öldürdüğüne tepki gösterenler, esas silahlara sustu.

Şu bir gerçek. Kolaya, kahveye boykot, bir perdeleme aracı. Hükûmetin gerekli adımları atması yerine olay kişinin vicdanına hapsediliyor. Boykota katılanlar görevini yerine getirdiğini düşünüyor ve vicdanen rahatlıyor. Ama o sırada İncirlik’ten vızır vızır silahlar gidiyor.
Silah giderken kahve zincirini boykot etmenin ötesine geçemeyenler, şimdi İsrail’e mal gitmesine tepki gösterenlere de karşı çıkmaya başladı.
Geçen günlerde Beylikdüzü'nde İsrail'e mal götüren firmayı protesto eden grup yolu 3 saat kapattı.
Olay yerine gelen polis ekiplerinin müdahalesiyle eylem olaysız dağıldı ve yol 3 saat sonra trafiğe açıldı.
İşte bu bile, boykotçu kesimi endişelendirmeye yetti.
Onlardan biri Taha Hüseyin Karagöz’dü. Daha önce İsrail’e destek veren kahve zincirleri için videolar çeken Karagöz, “Filistin davası adı altında heyecanlı gençleri limanlara saldırtan tiplere bakıyorum da
Gençler; bunların yolu ya Tahran’a ya Kandil’e çıkar
Gazze’ye değil” dedi.

TÜRKİYE’DEN İSRAİL’E GİDEN DİKENLİ TELLERİN MESCİD-İ AKSA’YA ÇEKİLMESİNE NEDEN SUSTUNUZ?

PKK yakıştırmasını geçiyoruz, işin ilginci insanların temel hakkı olan protesto bile Karagöz gibilerin İran düşmanlıklarını sergilemek için bir neden oluyor.
Peki Karagöz daha önce İsrail’le ticareti nasıl savunmuştu?
“Filistin'in en büyük ticaret ortağı yüzde 82 ile İsrail. İhracatının yüze 82'sini İsrail'den yapıyor.” diyerek. Yani malların aslında İsrail’e gitmediğini, Filistin’e gittiğini iddia ediyorlar. Asıl nedenini de Filistin'in gümrüğünün bulunmaması olduğunu belirtiyor. Ama neden gümrüğün bulunmadığıyla ilgilenmiyor. Gümrük demek bağımsızlık demektir.
Peki öyleyse şuna ne buyururlar: Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre işgalden beri Türkiye yaklaşık 10 milyon TL değerinde dikenli teli işgalcilere yolladı. (Aydınlık, 14 Mart 2024) Bu dikenli telin bedeli ne biliyor musunuz? Şudur: “İşgalci İsrail güçleri, Bab el-Asbat olarak da bilinen Aslanlı Kapı yakınlarındaki Mescid-i Aksa yerleşkesinin bitişiğindeki çitlere dikenli teller yerleştirdi.” Karagöz gibilerden bunun için bir tepki duydunuz mu? Duyamazsınız. HAMAS ise bu telleri keserek operasyon yaptı.
Türkiye istese bunu Ürdün, Mısır üzerinden yapamaz mı? Elbette yapabilir.
Yani kimseye masal anlatmayın.

İRAN DÜŞMANLIĞININ ASIL SEBEBİ

İran’ın İsrail’i vurmasının ardından bir süre susacağını belirten Karagöz için süre dolmuş anlaşılan.
Yine İran düşmanlığına başlamış.
İsrail’e giden malların yolu nasıl Tahran’a gidiyor anlatsın. Mantık bir kere bozuk ama biz yine de şunun önemle altını çiziyoruz:
Bugün açıktan Amerikancılık ve İsrailcilik yapılamıyor. Yapılamaz da.
Ama ne üzerinden yapılıyor? İran, Suriye, Rusya, Çin düşmanlığı…
Türkiye yönünü Asya’ya çevirirken, BRICS için başvuru yaparken bu bölge ülkelerine yapılan düşmanlık Türkiye’nin yalnızlaşmasına neden oluyor. Sonuç itibariyle de yalnızlaşan Türkiye, Atlantik’in kollarına düşüyor.
Filistin meselesinde kararlı olmak Starbucks basmaya, kola dökmeye benzemez. Gereği İncirlik ve Kürecik’in kapatılmasıdır.
Filistin meselesinde kararlı olmak Starbucks basmaya, kola dökmeye benzemez. Gereği Suriye ile derhal işbirliğidir. Suriye ile ortak İkinci İsrail girişimine karşı askerî harekât düzenlemektir.
Filistin meselesinde kararlı olmak Starbucks basmaya, kola dökmeye benzemez. Gereği Çin, Rusya, İran, Suriye, Mısır ve diğer bölge ülkeleriyle ortak hareket etmektir.
Filistin meselesinde kararlı olmak Starbucks basmaya, kola dökmeye benzemez. Akdeniz’den Hürmüz’e, Karadeniz’den Kızıldeniz’e ABD-İsrail saldırganlığını boşa çıkaracak stratejik planı uygulamaktır.
Filistin meselesinde kararlı olmak Starbucks basmaya, kola dökmeye, başka kahvecide kahve içmeye benzemez Taha Hüseyin Karagöz. Bu stratejiyi dillendirmek, cesur olmaktan geçer.

Yılmaz Özdil’den CHP’ye: CHP'yi adeta DEM Parti'nin bisikleti haline getirdiler

Gazeteci Yılmaz Özdil, CHP’ye DEM Parti ile yaptığı “Kent Uzlaşısı” üzerine eleştiriler getirdi.
Ahmet Özer’in tutuklanmasını değerlendiren Özdil, şunları söyledi:
- “CHP ile DEM Parti'nin birlikte yürüttüğü kent uzlaşısı denilen yazılı olmayan ittifakın kaçınılmaz sonucudur bu.”
- “Seçim kazanmak için kendi bileğine güveneceğine, çalışıp kendi kendi oylarını arttıracağına işin kolayına kaçıp DEM Parti'nin oylarına güvenirsen belki 1-2 belediye alırsın ama neticede olacağı budur.”
- “CHP'yi kurucu ayarlarından uzaklaştırırsan, CHP'yi adeta DEM Parti'nin bisikleti haline getirirsen kaçınılmaz sonucudur bu.”
Tabiî Özdil bu önemli eleştirilerini, “CHP’yi geri almadan Türkiye’yi geri almak mümkün değildir” tezini temellendirmek için söylüyor.
Sayın Özdil’in eleştirileri önemli ve tutarlı. Yalnızca CHP’yi geri almak artık mümkün değildir. CHP’nin 1939’dan bu yana girdiği sürecin sonucudur bu. 85 yıllık sürecin CHP’yi getirdiği noktadır. 85 yılda kurtulamayan artık kurtulamaz. Ama Atatürk’ün Altı Ok programı Vatan Partisi’nde mevcut. Türkiye’yi geri alacak tek kuvvet Vatan Partisi’dir.

Sonraki Haber