Karasuları belirlenmesinde bir Batı ikiyüzlülüğü örneği

Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne atıfla Adalar Denizi’nde karasularının 12 mile çıkarılmasını isteyen ABD, Japonya’daki 5 geçitte ise kendi çıkarları doğrultusunda 3 mil rejimini dayatıyor.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), “denizlerin serbestisi” ve “seyrüsefer özgürlüğü” gibi kavramları istismar ederek deniz ticaret rotalarının kontrolünü sağlamaya, aynı zamanda savaşı düşmana taşıma kabiliyetini de korumaya çalışıyor. Bunun için gerektiğinde zor gücünü kullanmaktan çekinmeyen Amerikalılar, deniz hukukunu da eğip bükmeyi ihmal etmiyor. Bunun en ilginç örneklerinden biri ise Japonya’da yaşanmış. Bugün Adalar Denizi (Ege)’nde Yunanistan lehine 12 mil karasuyu rejimini destekleyen Amerika’nın, Japon geçitlerinde 3 mil rejimini dayattığı görülüyor. Gerekçesi ise şöyle…

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya’nın içine düştüğü konum ve bunun sonucu olarak Amerikan zırhlısında yazılan 1946 tarihli Japon Anayasası, bu ilginç duruma neden olan en önemli etken. Sözde “barışçıl bir toplum düzeni” öngören Anayasa’nın ilgili düzenlemelerinin ışığı altında dönemin Japon Başbakanı, 1968 yılında “3 nükleer kuralını” ilan ediyor. Bu ilke gereğince Japonya, özetle, nükleer silâh ve materyal üretmeyecek, sahip olmayacak ve topraklarında nükleer silâh ve materyale izin vermeyecek.

Japonya, 1977 tarihinde kabul edilen Karasuları Kanunu’yla karasuları genişliğini 12 deniz miline çıkarıyor. Fakat buna bir Amerikan müdahalesi geliyor ve Kanun’a ek düzenleme ile beş boğazda 3 deniz millik karasuları genişliği muhafaza ediliyor. Çünkü o dönem ABD’nin nükleer silah taşıyan platformlarını Japon karasuları olup olmadığına bakmaksızın Sovyetler’e taşıyacağına inanılıyor. Bu nedenle Soya Boğazı, Tsugaru Boğazı, Batı Tsushima Boğazı, Doğu Tsushima Boğazı ve Osumi Boğazı’nda Japonlar 3 mil rejimine ikna ediliyor. Bu beş boğazdan sadece üçünün iki kıyısı da Japonya’ya ait, diğer iki boğazda ise başka kıyıdaş devletler yer alıyor. O kadar ilginç ki; Soya Boğazı’nda Rusya 12 millik karasuyu ilan etse de, Japonya 3 mil rejimini koruyarak ilgili boğazda seyrüseferin serbestçe gerçekleştirilebileceği açık deniz alanını (koridorunu) muhafaza ediyor. Böylece Amerikan nükleer platformları Japonya’nın “3 nükleer kuralını” ihlal etmeden istedikleri gibi Rusya’yı tehdit edebiliyorlar.

ADALAR DENİZİ JAPONYA’DAN DAHA YOĞUN

Japonlara “seyrüsefer serbestliğini koru” diyen Amerikalılar, iş Adalar Denizi’ne gelince Türkiye’nin açık denizlere çıkışını göz ardı ediyor. Halbuki Japonya her ne kadar bir “Adalar Ülkesi” kabul edilse de, bizim Adalar Denizi’mizde 3 binden fazla ada, adacık ve kayalık yer alıyor. Bu da her adanın karasuyu göz önüne alındığında, Türkiye’nin boğazlardan çıkıp Akdeniz’e inişini oldukça zorlaştırıyor. Bugünkü 6 mil rejiminde Yunan karasularına uğramadan Akdeniz’e çıkış rotası sınırlı sayıda bulunuyor. Fakat 12 mil rejimi uygulansın denildiğinde, bu sınırlı geçiş rotası da sıfırlanıyor. Daha da ilginci Amerika, Adalar Denizi’nde 12 mil rejimini desteklerken 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne atıf yapıyor. Halbuki ABD, o sözleşmeyi imzalayan devletler arasında yer almıyor. Çünkü ABD için kendisini sınırlayan bir deniz hukuku, asla kabul edilemez.

DENİZLERDE YENİ DÖNEMİN SİNYALLERİ

Esasında deniz hukuku bir örf ve adet hukuku olmakla birlikte, günümüz normlarında kesin kurallar koymanın pek mümkün olmadığı görünüyor. Her sorunun kendine özgü çözümleri olduğu gibi, bu çözümleri çoğu zaman güçlü devletler kendi çıkarlarına uygun olarak dayatıyor. Örneğin III. Deniz Hukuku Konferansı esnasında özellikle büyük denizci devletler, karasuları genişliğinin artırılmasını boğazlardan geçiş serbestisine bağlamakta ısrarcı olmuş ve sonucunda da daha liberal bir geçiş sistemi olan ‘transit geçiş rejimini’ geliştirmişler. Fakat ABD’nin “seyrüsefer özgürlüğü’nü istismarı yeni olmasa da, dünyada buna itirazlar son dönemde gelişmeye başladı. ABD Donanması'nın tüm okyanuslarda 'jandarma' gibi rahatça dolaşmasına ilk itiraz edenler ise Çin, Hindistan ve Maldivler oldu. İlginçtir ki Hindistan ve Maldivler, geçen aylarda ABD gemisinin kendi rızaları olmadan münhasır ekonomik bölgelerinde faaliyet göstermesini protesto etti. Tartışmaya katılan Çinli bir diplomat ise daha da ileri giderek, 'serbest dolaşım özgürlüğü'nü ABD'nin uydurduğunu söyledi.

ABD'nin 7. Filosu tarafından yapılan bir açıklamada, Arleigh Burke sınıfı güdümlü bir füze muhribi olan USS John Paul Jones gemisinin 'Seyrüsefer Özgürlüğü Operasyonu' (FONOP) kapsamında Maldivler'in karasularından "zararsız geçiş" yaptığı duyurulmuştu. Yapılan açıklamada Maldivler'in buna itiraz ettiği, karasuları ve münhasır ekonomik bölgesine girilmeden önce kendisinden izin alınmasını istediği bildirildi. Bunun Maldivler'in aşırı deniz iddialarını bir kez daha teyit ettiği savunulan açıklamada, 'Seyir Özgürlüğü Operasyonu'nun bu iddialara bir meydan okuma olduğu ifade edildi.

USS John Paul Jones gemisinin aynı görev kapsamında Hindistan'ın Lakshadweep adalarının yaklaşık 130 deniz mili (241 kilometre) batısından da geçiş yaptığı öğrenildi. Hindistan da bu geçişe tepki göstererek, Birleşmiş Milletler kurallarının rıza olmaksızın böyle bir geçişe izin vermediğini söyledi. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü'nün yaptığı açıklamada şöyle denildi:

"Hindistan'ın rızasına başvurulmadan münhasır ekonomik bölgesinden transit geçiş yapan ABD'yi protesto ediyoruz. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, diğer devletlere kıyı devletinin rızası olmadan münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığı üzerinde askeri manevralar ya da silah veya patlayıcı kullanımı içeren tatbikatlar yapma izni vermez." ABD Donanması'nın bu hukuksuz operasyonlarını yapmasının yanında duyurması da tepki çekti. Eski Hindistan Deniz Kuvvetleri Komutanı Arun Prakash, "ABD'nin görünürde müttefik olan bir ülkenin sularında neden izinsiz manevralar yaptığını duyurduğunu" sorguladı. Amiral Prakash, Twitter hesabından "7. Filo'nun hukuka aykırı olarak Hindistan MEB'inde FONOP görevlerini gerçekleştirmesi yeterince kötü. Ama bunu duyurmak?" diye yazdı.

ABD ile Hindistan arasındaki tartışma daha sonra Çin basınına yansıdı. "South China Morning Post" gazetesi tarafından yaşanan gerginlik haberleştirilirken, Çin'in Malta Büyükelçisi Yu Dunhai de tartışmaya katıldı. Büyükelçi Yu, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda şöyle yazdı:

"Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nde 'uluslararası sular' diye bir şey yoktur. Bu, ABD'nin serbest dolaşım özgürlüğünü gerçekleştirebilmek için icat ettiği bir buluştur."

Sonraki Haber