Karpuz kabuğundan gemi yapan yönetmen

Kütahya Tavşanlı’ya bağlı Tepecik köyünün Şair Ahmet’i, 'Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak'ın unutulmaz yönetmeni Ahmet Uluçay, yokluğunun üzerinden geçen on yıl boyunca hiç unutulmadı.

Masumiyeti ve sinema yapmaya olan büyük tutkusu ile bu ülkede yolu yedinci sanattan geçen her kesime bir biçimde dokunmayı başaran; kendi tanımlamasıyla "köylü" değil, "köyde yaşayan yönetmen", düşünceleri ve üretimiyle yaşamayı sürdürüyor.

ZORLUKLARA KARŞIN SINEMA!

1954 doğumlu Uluçay’ın hayatını değiştiren olay, çocukluk yıllarında köyüne gelen gezici bir film ekibiyle tanışması sonucu değişti. Henüz 12 yaşında sinema makinesi yapmasıyla gelişen serüven, araya giren geçim sıkıntısına ve hayatın zorluklarına karşın eksilmedi. Hamallıktan tavukçuluğa, inşaat işçiliğinden sadece tek sayı yaşayabilen edebiyat dergiciliğine uzanan işlerin sonu hep hüsranla bitse de, bu durumun kendisini sinemaya daha fazla yaklaştırdığı söylenebilir.

"Exorcise", "Uzun Metrajın Resmi", "Epileptic", "İnci Deniz Dibinde", "Minyatür Kosmos’da Rüya", "Bizim Köyün Orta Yeri", "Optik Düşler" gibi kısa filmleri bir yana, geniş kesimlerce tanınmasını "Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak"a borçlu olan sanatçının bu filmle ulusal ve uluslararası festivallerde pek çok ödül aldığını hatırlatalım. (San Sebastian Film Şenliği 2004 "Jüri Özel Ödülü", 26. Montpellier Film Festivali 2004 "En İyi Film", 23. İstanbul Film Festivali 2004 "En İyi Film", 16. Ankara Film Festivali 2005 "En İyi Film", 26. Siyad Türk Sineması Ödülleri 2004 "En İyi Film", 26. Siyad Türk Sineması Ödülleri 2004 "En İyi Yönetmen", 26. Siyad Türk Sineması Ödülleri 2004 "En İyi Senaryo", 45. Uluslararası Selanik Film Festivali 2004 "Özel Mansiyon")

İMGELERIN MASUMIYETI

"Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak"ta Tavşanlı kasabasında çıraklık yapmakta olan iki köylü çocuğunu merkezine alan Uluçay, sinemaya delicesine tutkun Recep ve Mehmet’in öyküsüyle otobiyografik özellikler taşıyan bir başyapıta imza atmıştı. Samimiyeti ve yetkin sinema diliyle dikkatleri üzerine toplayan film, hayallerinin peşinden koşarak projeksiyon makinesi yapmaya ve yönetmen olmaya heveslenen iki çocuk ekseninde gerçek sinema tutkusuna işaret ediyordu. Taşrada insan ilişkileri, hayatın durağan akışına eklemlenen ilk aşk ve umutlar, çarpıcı imgeler eşliğinde ulaştığı izleyiciye, sinemamızda daha önce çok da tanık olunmamış bir masumiyet hissini ulaştırıyordu.

İsmail Mutlu ve Şerif Akarsu’yla birlikte "Tepecik Köyü Arkadaş Sinema Grubu"nun da kurucusu olan ve çekimlerine 2007 yılında başladığı "Bozkırda Deniz Kabuğu"nu sağlık sorunları nedeniyle tamamlayamayan Ahmet Uluçay, iki yıl kadar sonra, beyin tümörü nedeniyle tedavi gördüğü İstanbul’da hayata gözlerini yummuştu.

GEÇMIŞİN KOKUSUNU ARAMAK

Bir söyleşisinde, "Sinemayı bir derdi olduğu için yaptığını" ve filmlerinde geçmişin kokusu ile sıcaklığını aradığını belirten yönetmen, üretimlerini içgüdüleriyle ve sezgisel yöntemlerle yaptığını sözlerine eklemişti. Metin Erksan, Lütfi Akad ve Yılmaz Güney sinemasıyla tanıştığı için gözünün arkada kalmayacağını söyleyen ve son dönemde Türk Sineması’nın geleceğinden umutlu olduğunu vurgulayan yönetmenin anısı önünde saygıyla eğiliyor ve sinemaya olan tutkusunun gelecek kuşaklar adına ders niteliğinde olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

Sonraki Haber