Kemalist Devrim’in faize ve tefeciye bakışı
'Köylü batacağına, bankalar batsın' sloganının ardında, bir karar var. Üreticiyi milletin efendisi yapma felsefesi var. Faizcinin ve tefecinin vatanı yoktur. Vatan, işçinindir; köylünündür; esnafındır; zanaatkârındır; milli sanayici ve tüccarındır.
Türk köylüsü, işçisi, esnafı, sanayicisi başı iki elinin arasında kara kara düşünüyor. Türkiye ekonomisinde bir deprem oluyor. ABD güdümlü borçlanma ekonomisi iflas etti.
Diğer yandan bankacılık sektörümüz bu yılın ocak eylül döneminde 57 milyar lira ile tüm zamanların en yüksek 9 aylık kârını elde etmiş. Bu kâr gökten yağmıyor bankaların üstüne. Türk sanayicisinin, işçisinin, köylüsünün, esnafının alın teri bu paralar.
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek bütün Üretim Devrimi Kurultaylarında bu konuyu gündeme getiriyor. Diyor ki “Bu kârı alalım, köylüye verelim üretsin, sanayiciye dağıtalım yatırım yapsın.” Bu çağrı alkıştan çelenklerle donanıyor. Türkiye bu sesi özlemiş. Türk çalışkanları bu sese hasretmiş.
Bir de bu sese gücenenler varmış. Neden?
Perinçek üreticileri müdafaa ederken, üreticilerin faizcilerin elinde kambur ilan edildiğini anlatırken, “Köylü batacağına, bankalar batsın” diye bağırıyormuş. Nasırlı eller alkışlıyor, mis kokulu eller güceniyormuş. Buram buram alın teri dökenler, didişe didişe ekmeğini taştan çıkaranlar bir dert anlayan görmüşler önlerinde. Sevinçteler. Faizciler yeise düşmüş.
Kabahatliler gücensinler. Memleketi sülük gibi emen faizciler ve tefeciler gücensinler. Türkiye’nin önünde onların tatmin olacağı çözümler yok. Biz o gücenenlere veya sövüp sayanlara Mahmut Esat Bozkurt’un yanıtını vermeliyiz:
“Tefecinin, faizcinin beni sövüp saymalarını bir şeref, bir bahtiyarlık sayarım. Fakat onlar överlerse o zaman kendimi bahtsız bulurum. Türk halkının, Türk köylüsünün derdine derman ararken bir Türk oğlunun uğrayacağı her hakaret, her ıstırap olsa olsa manevi bir zevktir. Köylümüzün hasımlarıyla sonuna kadar uğraşıp boğuşmak Türk aydınlarına borçların en kutsalıdır.”(1)
“Herkese göre tefecilik, en az yılda yüzde 100 faiz getiren bir sanattır. Tefeci en az yüzde 100 faiz alan, merhametsiz, ahlaksız bir adamdır. Bize göre tefeci, milletin ve Cumhuriyet’in düşmanıdır. Tefeci, halkın parasıyla yine halkı haraca bağlayan bir soyguncudur. Tefeci, bir hırsız, bir eşkıyadır. Kollarını şehir caddelerinde sallaya sallaya gezen, şehir parklarında dolaşan bir hırsızdır. O şehirleri salgınlara bağlayan bir eşkıyadır. Onun sırtlan pençesini andıran ayakları altında, yüz binlerce insan son soluklarını almaktadır, sürüne sürüne can vermektedir. Onun hırsından gıcırdayan kanlı dişlerinde, kimsesizlerin hakları çiğnenmekte ve didiklenmiş et parçaları gibi sarkmaktadır.”(2)
FAİZCİNİN SERVETİ MİLLETE
Milyonlarca üreticimiz, zorlukları göğüslemeye hazırlanıyor. Bu zorlukları üretim ve bölüşüm ilişkilerine müdahale etmeden kimse çözemez. Hele hiçbir üretim ve iş yapmadan faiz yoluyla para kazananların servetlerine, karlarına göz dikmeden hiçbir şey çözülemez.
Memleketin başında bir tefecilik belası vardır bugün. Faiz eski çağlardan kalmadır. Ticaretin ve üretimin önünde engeldir. Sanayici, köylü ve tüccar tefeciyle karşıt çıkarları temsil ederler. Bozkurt’un tefeci ve faizciyi feodal zorbalarla aynı kefeye koyan şu görüşleri Kemalist Devrim’in sınıfsal tavrını yansıtmaktadır:
“Derebeyliğinin yalnız adı kaldı. Mütegallibe kasabalarda yüzüstü yere serildi. Fakat tefeci, faizci kuduz gibi ayakta durmaktadırlar. Önlerine gelen zayıfları dalamakta, ısırmaktadırlar. Bunlar, sıksanız, dulların iniltisi, öksüzlerin ahı, kimsesizleri emeği sızan varlıklarıyla köyleri, kasabaları, şehirleri baskınları altında tutmaktadırlar. Bilhassa zayıf kitleler üzerinde hüküm sürmektedirler.”(3)
TEFECİLERİN GIRTLAĞI
Kemalist Devrimin idealist bir köylü aşkıyla yanan liderleri köylüyü ezen faizciliği hedef alırken henüz bu sorunu çözemedikleri için esas olarak kendilerini sorumlu görmektedirler. Ayrıca faizcilerin yalnız ekonomik tahakkümle yetinmediklerini, giderek millet üzerinde siyasal bir irade oluşturduklarını da belirtmektedirler:
“Köylü faizcilerin elinde acizdir. Hele tefecilerin elinde Mısır firavunlarının piramitlerini kamçı vuruşları altında yükselten esir sürüleri gibi inin inim inlemektedir. Firavunların esirleri çıplak idiler. Her kamçı vuruşu bedenlerinde kanlı çizikler açardı. Hırsız tefecilerin köylümüze açtığı yaralar firavunlarınkinden çok derindir. Köylü çoluk çocuğuyla bu soyguncuların sosyal, siyasal, ekonomik emrindedir. Cumhurluk çağı mütegallibeliği tepeledi; yobazlığı yere vurdu. Fakat itiraf etmeli ki, haydut tefecilerin henüz hakkından gelemedi. Bunların boğazını sıkıp, patlayasıca nünüklerini (gırtlaklarını) söküp koparamadı.”(4)
TÜRKİYE FAİZCİLERE ÇALIŞMAYACAK
Arkada kalan sistemde kaynaklar, piyasada verimliliğe göre dağılmadı. Kaynaklarımız, küresel mafya ile kirli para komisyoncuları, borsa vurguncuları, faizciler, hortumcular ve tarikat rantçıları arasında bölüşüldü. Türkiye, faizcilere çalıştı.
Bu yüzden gönül okşasın diye atmıyoruz herkesin tüylerini diken diken eden çözümleri ortaya. “Köylü batacağına, bankalar batsın” sloganının ardında, bir karar var. Bundan sonra faizcilere çalışmama kararı var. Üreticiyi millettin efendisi yapma felsefesi var. Vatan Partisi içinde bile bu sloganın banka sahiplerini gücendireceği yönünde görüşler ortaya çıktı. Faizcilere karşı Kemalist Devrim’in aldığı tavizsiz tavrı almalıyız. Bozkurt, hem milleti soyan hem de hürmet bekleyen faizcileri dağ eşkıyalarına benzetmekte hatta onlardan daha da vahşi görmektedir:
“Köroğlu, Çakırcalı, Kamalı, Gökdeli, Kara Ali elde silah baskın verirlerdi. Başları koltuklarının altında idi. Bunları tepeleyen, ceza görmek şöyle dursun, mükafatını bulurdu. Fakat tefeci, faizci böyle değil… Bunlar asırlardır Türk’ün vatanını soyguna, talana, baskına vermişlerdir. Daha dün tüten şen ocakları harabeye döndürmüşlerdir. Gülen yüzlerden gözyaşları döktürmüşlerdir ve döktürmektedirler. Bütün bu cinayetlerine karşılık hürmet istemekte ve görmektedirler.”(5)
Çözüm yolu da tavizsiz ve radikaldir:
“Yıllardan beri, daha doğrusu asırlardan beri Türk milletininin çalışkan tabakalarını kasıp kavuran bu afeti, ancak Atatürk İhtilali’nin eli bastıracaktır.”(6)
“Bence işi kısadan kestirip atmalıdır: Hükümet dağın eşkıyasını dağlarda nasıl boyunları zincirli indiriyorsa, yol kesenleri nasıl bilekleri kelepçeli kanun huzuruna çıkarıyorsa, tefeciyi bacağı bukağılı, boğazı laleli mahkeme önüne sürmelidir; hesap sormalıdır. Cezaları ahrete kalmamalıdır. Bunlar Allah’tan korkmaz, peygamberden utanmaz mahluklardır. Manevi korku ve utanma tefecinin şanından değildir. Ev bark yıkan, öksüzler süründüren bu eşkıyalarda utanmak ne arar, ne gezer?”(7)
“Ben şöyle düşünüyorum: Cumhuriyet müddeiumumiliği (savcılığı), zabıtası bir eşkıyayı, bir hırsızı, bir katili, herhangi bir saldırganı nasıl takip ediyorsa, tefeciyi de öyle takip etmelidir.”(8)
FAİZCİNİN VATANI YOKTUR
Faizcinin ve tefecinin vatanı yoktur. Vatan, işçinindir; köylünündür; esnafındır; zanaatkârındır; milli sanayici ve tüccarındır. Faizciler üreticiyi kambur ilan etmişti. Şimdi biz Türk çalışkanları adına faizcileri kambur ilan ediyoruz.
Biz de Bozkurt gibi diyoruz ki:
“…Tefeci milletin düşmanıdır. Çünkü milletin büyük bir kafilesini soyuyor; onu bütün bir ömür süründürüyor ve sonra söndürüyor. (…) Tefeci Cumhuriyet’in düşmanıdır… Açıkçası bu eşkıyalar, Cumhuriyet’in feyizlerini tadıp, rejimi besleyecekleri boğazlıyor. Tefeci halkın parasıyla yine halkı haraca bağlayan bir soyguncudur. Çünkü o, bütün servetini milletten faiz yoluyla çaldığı parayla yapmıştır. Milletin parasını kullana kullana servetini şişirmiştir.”(9)
“Biz burada, karanlıklar içinde boğuk iniltiler bırakıp giden ve daima sönmeyen bir hırsla cinayetlerini artıran bir eşkıyalık ocağının imhasını istiyoruz. Bu ocak tefeciliktir.”(10)
YARIN ARTIK BUGÜNDÜR
Biz, köylü batacağına bankalar batsın derken bütün bankaların batmasını dilemiyoruz. Bir kere bankaların olağanüstü gelirlerini üretime çevirmekten bahsediyoruz. Diğer yandan bir tercih yapılacaksa bankaların değil üreticilerin tercih edilmesinin gerektiğini söylüyoruz. Faizcinin değil üreticin baş tacı olduğu sistemin gereğidir bu. Türk mucizesi böyle yaratılır.
Bozkurt her yazısını “Haydut tefeciler, Milletin eli yakanızdadır. Ve yarın yakındır.” diyerek bitiriyordu. Şimdi Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek o yarının geldiğini söylüyor. Yarın artık bugündür. Bütün mesele budur. O halde tekrar edelim: Köylü batacağına, bankalar batsın. Bize köylüyü, işçiyi, sanayici, tüccarı gözeten sektör bankaları yeter. Millet batacağına, faizciler ve tefeciler yedin yeri kat dibine batsın. Bizi küresel tefecilere muhtaç etmek isteyen Atlantik yanlıları da onların kaderini paylaşsın.
DİPNOTLAR:
(1) Mahmut Esat Bozkurt, Toplu Eserler C.III, Kaynak Yayınları, Nisan 2015, İstanbul, S. 138.
(2) Age, S. 108.
(3) Age, S. 139.
(4) Age, S. 129.
(5) Age, S. 139.
(6) Age, S.110.
(7) Age, S.137.
(8) Age, S.137.
(9) Age, S.109.
(10) Age, S. 110