Kemençe küçük keman demektir
“…Konçe gül goncası demektir, ancak kimi tarihçiler ve yöre insanı Konçe için Konya iline nispetle küçük Konya da demektedirler. Kemençe küçük keman anlamına geldiği gibi, Konçe de küçük Konya anlamına geliyormuş. Konçeli adamlar anlatıyor bunu.”
Bu hafta da TRT sanatçısı İbrahim Can ile birlikte TRT Halk Müziği sanatçısı, derlemeci, halk bilimci, aynı zamanda İngilizce öğretmeni, Doç. Dr. Hüseyin Yaltırık üstadımızla birlikteliğimiz sürüyor.
Anadolu’nun gül kokan türkülerini bize ulaştıran değerli sanatçımızın İzmir Radyosu’nda yaptığı programları, Balkanlarda Türkler arasında şive farklılıklarının türkülere yansımasını, gelin kaynağından dinleyelim…
- Radyo’da program yaptınız mı?
Evet. O da şöyle oldu. “Kaynaktan mikrofona türkülerimiz ve ezgilerimiz” adında, uzunca bir isim ama anlamlı bir program yaptım. Devletin katkısı olmadan, para almadan, Ege'deki bütün illere, Burdur da dahil olmak üzere gidip kaynak kişilerle röportajlar yaptım. Onların seslerini kaydedip temiz kayıtlar ve röportajlar elde ettim. Bu programı iki yıl sürdürdüm.
GÖNÜL HİZMETİ OLARAK EGE’DEN TÜRKÜLER DERLEDİK
Sadece ben değil, yanımızda Ege Üniversitesi’nden Rabia Kocaarslan da vardı. Kendisi folklorcudur. Araştırmacılığa merakı da vardı. Afyonkarahisarlı idi ve Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde araştırma görevlisi idi o yıllarda. 1990 yılında bizim Nuri Esentürk'ün memleketine, Afyon'a, Emirdağ'a ve Dinar'a gittik. O çalışmalarımız CD oldu. Dinar Belediyesi onu yayımladı. Orijinal seslerdi hepsi. İlk çalışmamızdı. Ücret yok, gönül hizmetiydi hepsi.
Ondan sonra çeşitli isimlerle radyo programları yaptık. İzmir Radyosu’nun kuruluşunun veya TRT'nin kuruluş yıl dönümü nedeniyle İzmir Radyosu’nda özel halk müzik programları yaptık. Sonrasında, dünyadan halk müziği örneklerini bir yıl yayınladık. Burada problem şuydu, denetimleri İzmir’de yapılması yetmiyormuş gibi bir de Ankara'ya gönderiyorlardı. Türkü sözlerine, yazılara bakıyorlar. Yani Cumhuriyet’e küfür var mı yok mu diye… İran programını yaparken gönderdik, Ankara'da takıldı, “yayınlayamazsınız” diye yanıt geldi.
İRAN HALK MÜZİĞİ PROGRAMINA ENGELLEME
- Neden?
Bizim program müdürümüz de soruyor “neden” diye. “Onun yerine başka devleti yayınlayın” dediler. Çünkü dünyadan halk müziği dediğimiz zaman, Türkiye'nin dışında İran müzikleri de var. Meğer o dönem devlet protokolünde bir sıkıntı yaşanmış. Onların devlet başkanı 1997 yılında Atatürk'ü ziyarete gelmemiş. Bizimkiler de kızmışlar. O günlerdeki bütün etkinliklerden İran'ı çıkarıyorlar. Biz de mecburen sıradaki ülkeyi koyduk. İran'ı da bir iki ay sonra yayınladık. İran programı, orada yaşayan Azerbaycan kökenli âşıkların yani İran’daki Türk âşıklarının çalıp söyledikleriydi.
İ.Can: İran müziği de hem farsça olarak da çok güçlü, hem de Türk kökeni ve Türk kültürü İran'da inanılmaz güzeldir.
Yasaktı o yıllarda. O bölgeye girmek. Mesela benim edebiyat fakültesinde hocam Profesör Doktor Fikret Türkmen, benim yüksek lisansta hem de doktorada hocamdır. Üzülüyordu, oraya giremiyoruz diye. Türk dünyasını ilgilendirdiği için oraya girmek istiyorlardı. Fakat bir türlü giremiyorlardı.
- Televizyon programı yaptınız mı?
Hayır, yapmadım.
RUMELİ DE DENEBİLİR BALKAN DA
- Sizin araştırmacı yönünüz solistliğinizin önüne geçiyor çoğu zaman. Balkanlar'ı Türk Halk Müziği açısından nasıl tarif edersiniz? Rumeli müziği mi Balkan müziği mi demeliyiz?
İkisi de uygun. Tarihi bir perspektiften bakarsak, bize diyor ki burası Rumeli. Çünkü Balkan kelimesi sonradan konmuş, sonradan kullanılmış bir kelime. Biraz da kültürden çok, siyasi olarak kullanılmış bir kelime. Yani “Balkan Paktı” dediğimiz zaman, bazı ülkelerden bir araya getirilip, birbirleriyle kültürel ilişkilerinin ön plana çıktığı bir anlaşma akla geliyor.
Balkan ülkeleri sözü de yanlış değil. Çünkü Balkan sonuçta Türkçe bir kelime. Balkan, balla başlayıp, kanla biter derler. Çünkü tarihine baktığımız zaman bal gibi başlayıp kanla biten bir coğrafya orası. Rumeli ise fütuhatla başlamış, türkülere de geçmiş. Balkan türküsü yerine, Rumeli türküsü demişizdir. Bu ikisini de kullanmak mümkün. Hiçbirisi diğerinden ne üstün ne farklı. Çünkü ikisinin de adresi aynı. Ben o konuya şöyle bakıyorum. Ağız yapısına baktığımız da Rumeli ağzı yoktur, Rumeli ağızları vardır. Rumeli şivesi vardır, Rumeli ağzı olamaz, tek ağız değildir. Çünkü Selanik ağzı farklı, kovaya kuva diyorlar, Kosova ağzı farklı. Kosova'daki Prizren’nin ağzı farklı, Mamuşa’nın ağzı farklı. Ablası diyecek, ablasısı geldi, eniştesisi geldi diyorlar.
Ağız üzerinden ömrümde ilk defa duyduğum, gördüğüm bir örneği sizinle paylaşayım. Ağız özelliklerinde, türküyü söylerken, konuşurken o ağızların farklılığını, rahmetli Profesör Doktor Tuncer Gülensoy Hocamız, “Anadolu ve Rumeli Ağızları Bibliyografyası” kitabıyla ortaya koydu. Orada ağızlar lafı geçer. Hatta Rumeli ağızları içerisinde Kaaramanoğulları’ndan dolayı, Anadolu ağızları da vardır.
RUMELİ DE KARADENİZ ŞİVESİYLE TÜRKÜ
İ. Can: Trabzon'a ve Karadeniz'e tarihte Balkan göçü oluyor. Arnavutluk ve Balkan isyanlarından sonra. Karadeniz'de de feodal ağa isyanları… Karadeniz'den balkanlara sürgüne sebep oluyor. Ofta Kumanit köyü, balkanda Kumanova. Kuman Türklerinin ovası, Kumanoğulları esasında. Orada büyük bir nüfus ilişkisi var. Orada da ağız yansıması olabilir mi?
Prizren’li konuşurken sanki Karadeniz'li konuşur. Bir türküyü şu ağızla söylerler:
More Çazim Aga,
Eğrıtme jesini,
Kurilay’a alilar
Senın çörpe çızıni
Yani:
More Kâzım Ağa,
Eğritme sesini (Üzülme)
Kurilay’a alıyorlar (Kurilay Mahallesine gelin olarak alıyorlar)
Senin körpe kızını (Senin küçük kızını)
“Senin körpe kızını Kurula Mahallesi'ne alıyorlar. Eğritme sesini, yani üzülme” diyor. Türkünün orijinalinde öyle söyleniyor. Bu hangi yöreye benziyor dediğin zaman Karadeniz, başka yer yok. Ama tam örtüşür mü, örtüşmez. Çünkü Makedonya'daki Üsküp ağzıyla, biraz ötesindeki Prizren ağzı bile aynı değildir.
SARI GELİN TÜRKÜSÜNDEKİ GELİNİN KÖKENİ
İ. Can: Halil İnalcık'ın, Emine Çaykara ile yaptığı söyleşide Tarihçilerin Kutbu kitabında şöyle söylüyordu. Alplere kadarki coğrafyada Batılıların pagan dedikleri Türkmenlerin, esasında Türk kültürünün oralarda Hristiyanlıktan ve Müslümanlıktan önce olduğunu iddia eder. Hatta Türkler, Batı'ya göç ederken oradakilerin, kendi insanları geldi diye karşıladıklarını ve çok rahatlıkla Batı'ya kadar ilerlediklerini iddia ediyor.
Yanlış değil şöyle, Altınordu Devleti Kıpçak ve Kumanların kurdukları bir devlettir. Kuman, sarı saçlı, mavi gözlü insan tipleri demektir. Hatta “Sarı Gelin” türküsü, Ermenilerle aramızdaki o ortak ezgi, gider Kıpçak Beyine dayanır. Kıpçak Beyinin kızıdır sarı gelin. Ermenilerde sarıyı pek bulamazsınız, genellikle esmer, buğday tenlidirler.
İlginç tarafı şu Kumanların yani Kıpçakların Hazar Denizi'nin altından Karadeniz'in üstünden Avrupa'ya yayıldıklarını biliyoruz. Bugünkü Kumanova’nın ismi de Kuman’dan geliyor. Kuman, Kıpçakların oluşturduğu bir yer.
KONÇE KÜÇÜK KONYA DEMEK
İ. Can: Kemençe hem yer hem de insan ismi. Acaba Kumanlarla bir ilişkisi var mıdır?
Sanmıyorum. Makedonya'da, Radoviç'te, Konçe diye bir köy vardır. Konya'yla alakası var. Çünkü Konçe gül goncası demektir ancak kimi tarihçiler ve yöre insanı Konçe için Konya iline nispetle küçük Konya da demektedirler. Kemençe küçük keman anlamına geldiği gibi, Konçe de küçük Konya anlamına geliyormuş.
Konçeli adamlar anlatıyor bunu. Dedelerimizden biz böyle duyduk diyorlar. Ben onları gül goncası sanıyordum, çünkü türküde geçiyor. Âşık Ali Tanburacı’nın verdiği türkülerden bir tanesinde “Akgül Konçesini koynuna takın” diye bir kelime geçiyor.