Kıbrıs Barış Harekatımızın 47. Yıldönümü: Yunan Darbesi ve BM Güvenlik Konseyi’nin tarihi toplantısı
Kıbrıs 'Millî Davamızda' bir kavşak noktasına gelinmişti: Ya Kıbrıs’ın bir Yunan Adası haline getirilmesi teşebbüsüne göz yumulacaktı veya kararlılıkla davranılarak Yunan oldubittisi sonuçsuz bırakılacaktı
BM Güvenlik Konseyi, bundan 47 yıl önce 16 Temmuz 1974 Salı günü Peru’nun BM nezdindeki Daimî Temsilcisi Büyükelçi Javier Pérez de Cuéllar(1) başkanlığında toplandı.
Toplantı isteği BMGS’den(2) ve sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” Daimî Temsilcisi Rossides’den(3) gelmişti. Rossides, Konsey’in âcilen toplanmasını talep eden mektubunda “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tehdit eden ve bölgede barış ve güvenliği tehlikeye düşüren vahim bir dış müdahaleden” söz etmekteydi.
Rossides’in bu ifadelerle nitelediği vahim dış müdahale hangi dış güç veya güçler tarafından yapılmıştı?
Bu sorunun cevabını bizzat Rum Temsilci Rossides veriyor ve mektubunda, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’a karşı 15 Temmuz 1974 Pazartesi sabahı 08.30 dolaylarında Yunanistan tarafından gerçekleştirilen askerî darbeden ve “enosis” ilânı teşebbüsünden söz ediyordu.
Darbe dünyanın gözü önünde vuku buldu. Makarios darbeden sağ salim kaçmayı başardı. Önce Baf’a geçti, oradan İngilizler tarafından helikopterle alınarak Ada’daki İngiliz askerî üssüne götürüldü. Daha sonra uçakla Malta üzerinden Londra’ya geçmesi ve nihayet New York’a ulaşarak BM Güvenlik Konseyi’nin 19 Temmuz 1974 Cuma günü yaptığı toplantıya “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı” olarak katılması sağlandı.
Kıbrıs Rum Temsilcisi Rossides, Konsey’in 16 Temmuz 1974 tarihindeki toplantısında Ada’daki gelişmeler hakkında şu açıklamaları yaptı:
“Darbe, 1963 ve 1964’te yaşanan sorunların sonucu olarak teşkil edilen Kıbrıs Millî Muhafız Birliği’ni eğitmek ve bu birliğe komuta etmek üzere Yunanistan’dan gelmiş olan çok sayıdaki subay tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu subaylar, Kıbrıs Hükûmeti’nin talimatlarına uygun olarak Millî Muhafız Birliği’ne hizmet etmeleri gerekirken, fiiliyatta tamamen Atina’nın emirlerine göre hareket ediyorlardı. Sayıları 650’yi bulan bu subaylar giderek Kıbrıs’ta barış için ziyadesiyle zararlı hale gelmişlerdi. Bu sebeple. Başpiskopos Makarios Yunanistan Cumhurbaşkanı Gizikis’e 2 Temmuz 1974 tarihli bir mektup göndererek bütün bu 650 subayın Kıbrıs’tan çekilmelerini istemişti… Dünya basını Kıbrıs’ta nelerin cereyan etmekte olduğunu bilmektedir. Bu konuda burada ve Avrupa’nın bütün başkentlerinde haberler yayınlanmıştır… Güvenlik Konseyi’ne ulaşmış olan bilgiler çok kan dökülmekte olduğunu ve çatışmaların sürdüğünü ortaya koymaktadır…Cumhurbaşkanı (Makarios) halen Malta’dadır ve New York’a doğru yola çıkması beklenmektedir…Güvenlik Konseyi ateşkes yoluyla silâhlı çatışmanın ve kan dökülmesinin durdurulması; Kıbrıs’ın bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne olan dış müdahalelerin önlenmesi amacıyla bu gün bir karar kabul etmelidir. Güvenlik Konseyi önünde duran olgulara göre hareket etme durumundadır.”(4)
Kıbrıs Rum Temsilcisi’nin talebine rağmen Konsey’in 16 Temmuz’daki oturumundan herhangi bir karar çıkmadı.
MAKARİOS: KIBRIS’TA YUNAN ASKERİ BULUNDUĞU SÜRECE İSTİLÂ DEVAM EDİYOR DEMEKTİR
Güvenlik Konseyi Ada’daki durumu görüşmeğe devam etmek üzere 19 Temmuz günü yeniden toplandı. Konsey Başkanı toplantıyı 15.30’da açtı. İlk sözü, 21 Aralık 1963’ten sonra aslında sadece “Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Lideri” durumunda olan Başpiskopos Makarios’a verdi. Kendisini “Kıbrıs Cumhurbaşkanı” olarak takdim eden Makarios, sözlerine darbenin faillerini de açıklayan şu sözlerle başladı:
“Yunanistan tarafından organize edilen ve Kıbrıs Millî Muhafız Kuvveti’ne komuta eden Yunan subayları ve bu Kuvvet’te hizmet gören Yunan askerleri tarafından icra edilen darbeyle Kıbrıs’ta yaratılan kritik duruma gösterdikleri yakın ilgi dolayısıyla Güvenlik Konseyi’nin üyelerine hararetle teşekkürlerimi ifade ediyorum.”(5)
Makarios’un kuvvetli ifadelerle Yunanistan’ı hedef alan o günkü konuşmasında yer alan çarpıcı sözlerini beraberce hatırlayalım:
- “Geçen pazartesi sabahından bu yana Kıbrıs’ta olanlar gerçek bir faciadır. Yunanistan’ın askerî rejimi Kıbrıs’ın bağımsızlığını umursamadan ihlâl etmiştir. Kıbrıs halkının demokratik haklarına zerre kadar saygı duymadan, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına zerre kadar saygı göstermeden Yunan cuntası diktatörlüğünü Kıbrıs’a genişletmiştir.”
- “Atina tarafından yönetilen EOKA-B terörist örgütü son haftalarda şiddet dalgalarını arttırmıştı. Ben bu yasadışı örgütün köklerinin ve ikmal kaynaklarının Atina’da bulunduğunu zaten öteden beri biliyordum.”
- “EOKA-B’ nin Atina’daki rejimin yardakçısı olduğunu açıkça kanıtlayan belgeler Kıbrıs polisinin eline birkaç gün önce ulaşmıştı.”
- “Bize Türkiye’den gelebilecek bir tehlikenin ölçüsünün bunlardan yönelebilecek tehlikeden çok daha küçük olduğunu hep düşünmüşümdür. Korkularımda haklı olduğum böylece ispatlanmış olmaktadır.”
- “(Darbede) ölenlerin sayısı yüksektir ve ağır maddî kayba uğramış bulunuyoruz. Darbe Kıbrıslı Rumları iç sorunu olarak değerlendirilebilecek koşullarda gerçekleşmiş değildir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının ve egemenliğinin bariz biçimde ihlâl edildiği bir dış saldırı ve istilâ olayıdır.”
- “Sözde darbe Millî Muhafız Kuvvetimize komuta eden ve bu kuvvette görev yapan Yunan subaylarının işidir. İttifak Antlaşması uyarınca Kıbrıs’ta bulunan 950 subay ve erden oluşan Yunan Birliği’nin Kıbrıs’a yönelik bu saldırı olayında baş rolü oynadığı olgusunun da altını çizmem gerekir. Başkentin dışındaki havaalanının ele geçirilmesi, havaalanının yakınında konuşlanmış bulunan bu birlik tarafından gerçekleştirilmiştir.”
- “Çatışmada ölenler arasında Yunan askerleri de vardı ve bunlar Yunanistan’a nakledilerek orada gömülmüşlerdir... Darbede çok kan döküldü ve darbe çok cana mal oldu.”
- “Darbeden sonra Yunan rejiminin Kıbrıs’taki ajanları katil olduğu bilinen Nicos Sampson’u Cumhurbaşkanı olarak atadılar ve O da terörist örgüt EOK-B’ nin unsurlarını ve destekçilerini bakan olarak atadı.”
- (Olay) Cumhuriyet’in bağımsızlık ve egemenliğini ihlâl eden bir istilâdır. Kıbrıs’ta Yunan askeri bulunduğu müddetçe istilâ devam ediyor demektir.”
- “Millî Muhafız Kuvveti’nde görev yapmaları için Yunan subaylarını Kıbrıs Hükûmeti’nin davet ettiği olgusuna işaret edilebilir. Esefle ifade edeyim ki onlara (Yunan subaylarına) inanmak ve güvenmekle hata etmiş bulunuyorum. Benim inancımı ve güvenimi kötüye kullanmışlar ve Ada’nın bağımsızlığının, egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasına yardımcı olmak yerine kendileri saldırgan olmuşlardır.”
- “Atina’daki rejim iki yüzlü bir politika uygularken müzakerelerde herhangi bir ilerleme olması beklenebilir miydi?... Müzakerelerde ilerleme olmamasının temel sebeplerinden biri Yunan rejiminin iki yüzlü politikasıydı.”
- “Daha öncede belirttiğim gibi Kıbrıs’taki hadiseler Kıbrıslı Rumların bir iç sorunu değildir. Kıbrıslı Türkler de etkilenmişlerdir. Yunan cuntasının darbesi bir istilâ hareketidir ve bunun sonuçlarından Rum olsun, Türk olsun Kıbrıs’ın bütün halkı acı çekmektedir.”
Makarios, sözleri üzerinde yorum yapılmasını gerektirmeyecek açıklıkla konuşmuş ve Yunann’ı “saldırganlıkla ve istilâcılıkla” suçlamıştı. Yunanistan’ın “İttifak Antlaşması’ndanista” doğan haklarını kötüye kullandığını ortaya koyan açıklamalar yapmıştı. 1974’ten önceki Kıbrıs müzakere sürecinde ilerleme sağlanamamış olmasının Yunanistan’ın oynadığı olumsuz rolden ileri geldiğini ifade etmişti. AKRITAS Plânı’nı uygulayarak Ada’daki Kıbrıs Türk halkının kökünü kazımaya acımasızca teşebbüs etmiş olan Makarios’un, konuşmasında “darbeden Kıbrıslı Türklerin de etkilendiklerini ve darbenin sonuçlarından acı çektiklerini” özellikle vurgulamasının, içinde bulunduğu koşullarda kurtarıcı olarak gördüğü Türkiye’yi 1960 Antlaşmalarından doğan haklarını kullanarak Ada’ya askerî müdahalede bulunmasını sağlama amacına yönelik olduğu aşikârdı.
YUNANİSTAN TEMSİLCİSİ: ADA’NIN BÖLÜNMESİNE MAKARİOS SEBEP OLDU
Konsey Başkanı, Makarios’tan sonra sözü Yunanistan Temsilcisi Panayotacos’a verdi.
Yunan Temsilci inandırıcı olmayan görüş ve iddialarla Devleti’ni savunmaya çalıştı.
Önce Yunanistan Başbakanı Adamantios Androutsopoulos’un BMGS’ne gönderdiği 16 Temmuz 1974 tarihli mesaja(6) atıf yaparak “Yunan Hükûmeti’nin Kıbrıs’taki son olaylara dair resmî pozisyonunu tekrar etmek istiyorum” dedi. Sonra Yunanistan Dışişleri Bakanı Kypriaios’un son bir demecini okuyarak “Kıbrıs’taki son olayların BM üyesi bağımsız bir Devlet’in iç işi olduğunu” öne sürdü. Yunanistan’ın “diğer ülkelerin iç işlerine karışılmaması” ilkesine saygı gösterdiğini belirtti. Yunanistan’ın Kıbrıs politikasının temelini “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının, toprak bütünlüğünün ve birliğinin korunması” olduğunu söyledi. Ada’daki son gelişmeler karşısında ilgili tarafların teenni (acelesiz iş görme, ağır davranma) göstermesi umudunu dile getirdi.
Yunan Temsilci, Makarios’un “Zürih’te ortaya çıkan anayasanın 13 hükmünü tadil etme teşebbüsünde bulunmak suretiyle 1963 Aralık ayında feci çatışmaların ortaya çıkmasına ve böylece Ada’nın yeşil hat boyunca fiilen bölünmesine sebep olduğunu” hatırlattı.
Yunan Temsilci şöyle devam etti: Makarios “tutarsız kişiliği sebebiyle, bir taraftan bağımsızlığı desteklerdi, diğer taraftan da ne zaman popülaritesinde bir azalma hissetse mütevazı Kıbrıs halkını ENOSIS çağrısı yaparak kandırmaktan çekinmezdi…1971 Aralık sonuna kadar (BMGS) U Thant’ın görüşmelerin (Türkiye ve Yunanistan’ın katılımlarıyla) genişletilmesi önerisine, Yunanistan’ın Kıbrıs’ı satmak için Türkiye ile gizli bir anlaşma yaptığı saplantısıyla, karşı çıktı.”
Yunanistan’ın, kuvvete başvurarak bir oldubitti ile “ENOSIS’i” gerçekleştirme teşebbüsünde bulunmasına Türkiye’nin, 1960 Antlaşmalarından kaynaklanan “askerî müdahale hakkını” kullanmak dahil, gösterebileceği tepkileri bertaraf edebilme ümidiyle, olayı sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” bir “iç meselesi” olarak takdim etmeğe ve “ülkelerin içişlerine karışılmaması” ilkesinin arkasına sığınmağa çalıştığı belliydi.
Yunan Temsilci, ayrıca, Ada’da 1963 sonunda başlayan kanlı olaylara Makarios’un sebep olduğu gerçeği hakkında Konsey önünde tarihe not düşüyor ve Makarios’un çözüm arama çabalarındaki olumsuz tutumunun altını çiziyordu.(7)
BM GÜVENLİK KONSEYİ KARAR ALMADI
Toplantıda bir karar tasarısı(8) ortaya çıktı. Tasarıda Yunanistan’a yönelik açık bir eleştiri veya kınama ifadesi yer almıyordu. Konsey Başkanı, Tasarıyı oylamaya koymadan “üyelerin metni incelemeleri gerekebilir; gelecek toplantımızda Tasarı üzerinde oylama yapılabileceğini umuyorum” dedi ve oturumu kapattı.
YOL AYIRIMI
Yunanistan’ın attığı bu pervasız adım sonucunda Türkiye ile Yunanistan arasında 1960 Antlaşmalarıyla Kıbrıs adası bakımından kurulmuş olan hassas stratejik denge ortadan kalkmaktaydı.
Kıbrıs “Millî Davamızda” bir kavşak noktasına gelinmişti: Ya Kıbrıs’ın bir Yunan Adası haline getirilmesi teşebbüsüne göz yumulacaktı veya kararlılıkla davranılarak Yunan oldubittisi sonuçsuz bırakılacaktı.
İkinci yol, aynı zamanda, 1963 Aralık ayından sonra yaşanan Kıbrıslı Türklere yönelik soykırım teşebbüslerinin tekrarlanmasının mümkün olamayacağı koşulların Ada’da temelli biçimde yaratılmasını gerekli kılmaktaydı.
BARIŞ HAREKÂTI VE ZAFER
Türkiye’de o dönemde iş başında bulunan Bülent Ecevit’in Başbakan ve Necmettin Erbakan’ın da Başbakan Yardımcısı olduğu CHP ve MSP koalisyon hükûmeti, Kıbrıs’taki gelişmelerin vahim niteliğinin, Ada’nın Türkiye için taşıdığı stratejik değerin, Kıbrıs Türk halkına karşı olan tarihî ve ahdî sorumluluklarının, 1960 Antlaşmalarından kaynaklanan hak ve yetkilerinin tam bilinci içinde hareket etti. Türkiye’nin sebep olmadığı bir savaşın olası her türlü olumsuz sonuçlarını da göze alarak Kıbrıs Adası’na askerî müdahalede bulunma kararı aldı. Bu karar Ulusumuz ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kurum ve kuruluşları tarafından benimsenip desteklendi. Türk basını tek ses halinde destek verdi.
TBMM’DE MİLLÎ ŞUUR VE MİLLÎ DURUŞ SERGİLEDİ
Barış Harekâtımızın başladığı 20 Temmuz 1974 Cumartesi günü TBMM birleşik olarak (Senato ve Millet Meclisi) olağanüstü toplandı.
Millî iradenin tecelligâhı TBMM, Millî Dava’nın gerektirdiği millî dayanışmanın ve duruşun tarihî bir örneğini ortaya koydu.
Toplantıda, Ecevit’in ve Erbakan’ın siyasî rakibi Adalet Partisi Genel Başkanı ve Muhalefet Lideri Süleyman Demirel’in yaptığı konuşma bu olgunun kanıtını oluşturmaktadır.
Merhum Demirel’in hitabından alıntıları aşağıya kaydediyoruz:
Demirel TBMM üyelerinin sık sık alkışladıkları konuşmasına, TBMM'nin, milli davalarda Türk Milleti’nin bütün iç çekişmeleri bir kenara atıp, cihan âleme karşı tek vücut halinde hareket etmesinin; güçlükleri, zor ve çetin sorunları göğüslemede Türk Milleti’nin kalbinin tek bir kalp gibi atmasının örneklerinin sahnelendiği yüce bir mekân olduğunu vurgulayarak başladı. Devamla, "Kıbrıs davası, aslında Türkiye için ne bir toprak davasıdır ne de sadece Kıbrıs'ta yaşayan 150 bin soydaşımızın güvenliği davasıdır. Bunları çok aşan bir davadır" dedikten sonra Kıbrıs davasının "1829'da Mora yarımadasından başlayarak hep Osmanlı İmparatorluğu aleyhine büyüyerek gelen Elen idealizmine, megali idea'ya 'dur' deme davası" olduğunu söyledi.
Diğer hususlar meyanında şunları da dile getirdi:
"....Kıbrıs davası karşısında Türk Milletinin gösterdiği hassasiyet bir tarihî şuurun neticesidir... 20 seneyi aşan bir süreden beri, Milletimizin en hassas meselesi olarak devam etmekte olan Kıbrıs sorununa, bugün kahraman Türk Silâhlı Kuvvetlerinin fiilen el koymasıyla - Cenabı Allah'ın yardımıyla - ümit ediyoruz, çok başarılı, yeni, aydınlık bir veçhe verilme imkânıyla karşı karşıya bulunuyoruz. Böylece, Yüce Milletimizin gururu ile prestiji ile bundan sonra hiç kimse oynamaya kalkamayacaktır. (AP, CHP, CGP sıralarından "Bravo" sesleri)
“....Komşusunu hiçbir memleket kendisi seçmez. ...Yunanistan gibi bir komşuya sahip olmak, sevinilecek bir iş değildir. (AP, CHP, CGP sıralarından alkışlar ve gülüşmeler) ‘Batının yaramaz çocuğunun’ çılgınlık yapmayacağına güvenmemek lâzımdır. ‘Batının yaramaz çocuğu’ çeşitli çılgınlıkların içinden geliyor ve çılgınlıklarından çok kere faydalanmış olarak geliyor. Ama, Türk Devleti ve Türk Milleti'nin ve O'nun gözbebeği Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin ve...TBMM’nin ve O'nun güvenine dayanan Hükûmetlerin (CHP sıralarından "Bravo" sesleri) bu ‘çılgın çocuğa’ gerektiği zaman vereceği bir ders vardır ve büyük emellerini kursağında bırakmak, onu yeise ve ıstıraba çevirmek için, kendisi kendi başını duvara çarpmış vaziyettedir. (AP ve CHP sıralarından alkışlar)
“... Kıbrıs'ta bilhassa geçen 20 sene zarfında, … Kıbrıs Türk Cemaati mensup olduğu milletin şanına yakışır, fevkalade büyük zorluklara rağmen, mensup olduğu milletin asaletine yakışır, mensup olduğu Büyük Türk Milletinin şecaatine yakışır bir dayanışmayı göstermiştir. Bugün bir Kıbrıs davası hâlâ elimizde var ise, olabilmiş ise, bir Kıbrıs davasında tutacak bir yerimiz, önemli tutacak bir yerimiz var ise, Kıbrıs'a Osmanlı İmparatorluğu'nun aslında Anadolu'nun tabiî bir uzantısı olan bu adaya 1570'te götürüp bıraktığı 300 sene sonra 1878'de terk edip geldiği Türk Milletinin asil evladının şecaat ve kahramanlıkları (sayesindedir).
“...Ada'da bir yeni nizam kurulacaktır, bir yeni nizam kaçınılmazdır. Binaenaleyh, Türkiye bugün 1960 Kıbrıs Devleti'ne hayatiyet veren Anlaşmaların şartlan içerisinde de kalamaz. Binaenaleyh, bu yeni nizamı kurarken, fevkalade dikkatli davranılması gereğine ve böyle büyük hadiselerin sık sık meydana gelmemesi için, masa başına güçle oturulduğu inşallah nasip olacaktır ve bu gücün gereği olan bir yeni nizamın kurulmasına azami dikkati sarf etmemiz gerekecektir.”
“Konu üzerinde söylenecek sözler geride kalmıştır. Bugün sabahtan itibaren konu üzerinde yeni bir dönem açılmıştır. Konu üzerinde şu veya bu denebilir. Bugün denecek tek bir şey vardır:
...Bu ülkenin çocukları, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları, bugün tek kalp halinde. Yüce Milletimizin değerli varlığı, Türk tarihinin şanlı sayfalarını yazan, Türk Milletinin özü, hamaset ve vatanperverlik dolu, kahramanlık dolu Türk Silahlı Kuvvetlerinin gün batmadan başarıya ulaşmasını temenni etmek, hepimizin en büyük emelidir. (AP, CHP ve CGP sıralarından "Bravo" sesleri, şiddetli alkışlar) Cenabı Allah'ın milletimizi, devletimizi, onun mümessillerini, Türk Silâhlı Kuvvetlerini başarıya ulaştırmasını ve Milletimizi daima başı dik millet olarak tutmasını niyaz ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AP, CHP, CGP, MSP sıralarından alkışlar.)”(9)
(1) 1982-1990 yılları arasında iki dönem BMGS olarak görev yapmıştır.
(2) 16 Temmuz 1974 tarihli ve S/11334 sayılı BM belgesi.
(3) 16 Temmuz 1974 tarihli ve S/11335 sayılı BM belgesi.
(4) 16 Temmuz 1974 tarihli ve S/1779 sayılı BM Güvenlik Konseyi Zaptı
(5) 19 Temmuz 1974 tarihli ve S/PV.1780 sayılı Güvenlik Konseyi Zaptı.
(6) S/11337 sayılı BM Güvenlik Konseyi belgesi
(7) 19 Temmuz 1974 tarihli ve S/PV.1780 sayılı Güvenlik Konsey’i Zaptı, para. 46-47.
(8) 19 Temmuz 1974 tarihli ve S/11346 ve S/11346/Rev.1 sayılı Karar Tasarıları
(9) gcz13013003.pdf (tbmm.gov.tr)
-DEVAM EDECEK-