Kıbrıs Barış Harekâtımızın 48. yıldönümünde hatırladıklarım, düşündüklerim-1: Askerî zaferimizi diplomasi ile pekiştirmek

Türkiye 1960 Antlaşmalarından doğan askerî müdahale hakkını kullanırken, bir harbin her türlü olumsuz sonuçlarını göze almıştır. Sonunda tarihî bir askerî zafer kazanmıştır. ABD, bize 3,5 yıl silâh ambargosu uyguladı.

Fakat siyasî, ekonomik ve dış baskılara rağmen ödün vermedik. İktidar ve muhalefet birleşti. Türkiye bugün de bu askerî zaferini diplomasi alanındaki başarısıyla da pekiştirmek zorundadır.

1829-30’da kuruluşundan itibaren Yunanistan, Kıbrıs adasını egemenliği altına alma, Yunanca “enosis” , yani “birleşme" ilân etme emeli gütmüş; bu yönde politika izlemiştir. Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye buna izin vermemiştir.

16 Ağustos 1960 tarihinde Lefkoşa’da imzalanan antlaşmalara göre Türkiye, Yunanistan ve İngiltere; Kıbrıs adasında sağlanan barışın teminatçısı, “garantörü” olmuşlardır. Türkiye ve Yunanistan Ada’da belirli sayıda asker bulundurma; İngiltere de kendi egemenliği altındaki iki askerî üssü aynı statüde devam ettirme haklarını elde etmişlerdir.

Bütün dünya 15 Temmuz 1974 sabahının erken saatlerinde Kıbrıs adasında Yunanistan’ın şiddete dayalı oldu-bitti yoluyla “enosis’i” gerçekleştirme, yani Ada’yı Yunanistan ile birleştirme, Yunanistan’ın egemenliğini Kıbrıs’a yayma teşebbüsüne tanık olmuştur.

1960 Antlaşmalarına göre Ada’da konuşlanmış olan 950 askerden oluşan Yunan alayı “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı” Başpiskopos Makarios’a karşı bir darbe yapmış ve yerine Kıbrıs Türk halkına karşı işlenen çeşitli cinayetlerin faili Sampson isimli bir katili Cumhurbaşkanı tayin etmiştir. Sampson derhal “enosis” ilân etmiştir.

Kıbrıs’ta Makarios ve Yunanistan’da o zaman 1967’den itibaren ülkeyi yönetmekte olan askerî cunta aslında “enosis” hedefinde birleşmekteydiler.

Ancak, o dönemlerde siyasî açıdan güçlü olan “Bağlantısızlık Hareketiyle” ve Sovyetler Birliği’yle dayanışma içinde bulunan ve komünist ideolojiye sahip Rum AKEL Partisi’nden de destek alan Makarios, Komünistlere karşı tavır almış olan Yunan askerî cuntasının “enosis”i gerçekleştirmek suretiyle Elen ulusunun nazarında prestij kazanmasından endişe etmekteydi. Bu ihtimali kendi iktidarı için tehlikeli bulmaktaydı. Bu sebeple “enosis” için atılacak nihai adımın zamana bırakılmasını; uygun bir uluslararası konjonktürde gerçekleştirilmesini tercih ediyordu.

Makarios’un gerçek niyetini anlayan Yunan askerî Cuntası, ön alarak Makarios’a karşı biraz önce zikrettiğim askerî darbeyi gerçekleştirmiştir.

MAKARIOS: YUNANİSTAN İŞGALCİ VE İSTİLACI

Makarios darbeden kurtulmayı ve Baf’a kaçmayı başarmıştır. Oradan İngilizlere ait bir helikopterle alınmış ve Londra’ya geçmesi sağlanmıştır. 19 Temmuz 1974 günü Londra’dan New York’a geçen Makarios, aynı gün BM Güvenlik Konseyi’nde konuşma yapmıştır.

Makarios, konuşmasında Yunanistan’ı “istilacılık ve işgalcilikle” suçlamıştır. “Yunanistan’ın giriştiği darbe sonucunda Ada’da meydana gelen durumda sadece Rumların değil, Kıbrıslı Türklerin de hayatlarının tehlikeye girdiğini” beyan etmiştir.

Makarios, “…Bize Türkiye’den gelebilecek bir tehlikenin ölçüsünün Yunanistan’dan yönelebilecek tehlikeden çok daha küçük olduğunu hep düşünmüşümdür. Korkularımda haklı olduğum böylece ispatlanmış olmaktadır…. (Darbede) ölenlerin sayısı yüksektir ve ağır maddî kayba uğramış bulunuyoruz. Darbe Kıbrıslı Rumları iç sorunu olarak değerlendirilebilecek koşullarda gerçekleşmiş değildir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının ve egemenliğinin bariz biçimde ihlâl edildiği bir dış saldırı ve istilâ olayıdır.” şeklinde ifadeler kullanmıştır.

BMGK toplantısında söz alan Yunanistan Temsilcisi de Makarios’a karşı ağır ithamlarda bulunarak şunları söylemiştir:

“Makarios Zürih’te ortaya çıkan anayasanın 13 hükmünü tadil etme teşebbüsünde bulunmak suretiyle 1963 Aralık ayında feci çatışmaların ortaya çıkmasına ve böylece Ada’nın yeşil hat boyunca fiilen bölünmesine sebep olmuştur…Makarios tutarsız kişiliği sebebiyle, bir taraftan bağımsızlığı desteklerdi, diğer taraftan da ne zaman popülaritesinde bir azalma hissetse mütevazı Kıbrıs halkını ENOSIS çağrısı yaparak kandırmaktan çekinmezdi… 1971 Aralık sonuna kadar (BMGS) U Thant’ın görüşmelerin (Türkiye ve Yunanistan’ın katılımlarıyla) genişletilmesi önerisine, Makarios Yunanistan’ın Kıbrıs’ı satmak için Türkiye ile gizli bir anlaşma yaptığı saplantısıyla, karşı çıkmıştır.”

HIZLI KARAR ALDIK

Darbe üzerine, başta BMGS ve Güvenlik Konseyi olmak üzere, ABD, İngiltere ve diğer güçler, Ada’da vukubulan Yunan darbesinin sebep olduğu krizin diplomasi yoluyla giderilmesi için ısrarlı çağrıda bulunmaya başlamışlardır. Ancak, BMGK’de derhal bir karar alarak Yunanistan’ın yaptığı darbeyi kınama; faillerinin cezalandırılmasını ve Kıbrıs Türk halkının Ada’daki eşit ortaklık hakkına saygı gösterilmesini ve güvenliklerinin 1960 Anlaşmaları çerçevesinde korunmasını isteme cihetine gitmemişlerdir.

Yunanistan’ın attığı bu pervasız adım sonucunda Türkiye ile Yunanistan arasında 1960 Antlaşmalarıyla Kıbrıs adası bakımından kurulmuş olan hassas stratejik denge ortadan kalkmaktaydı.

Kıbrıs “Millî Davamızda” bir kavşak noktasına gelinmişti: Ya Kıbrıs’ın bir Yunan Adası haline getirilmesi teşebbüsüne göz yumulacaktı veya kararlılıkla davranılarak Yunan oldubittisi sonuçsuz bırakılacaktı.

İkinci yol, aynı zamanda, 1963 Aralık ayından sonra yaşanan Kıbrıslı Türklere yönelik soykırım teşebbüslerinin tekrarlanmasının mümkün olamayacağı koşulların Ada’da temelli biçimde yaratılmasını da gerekli kılmaktaydı.

Türkiye Yunanistan’ın gerçekleştirmek istediği oldu-bitti karşısında sessiz ve hareketsiz kalmamıştır. O dönemde Türkiye’de CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in Başbakan, MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın Başbakan Yardımcısı olduğu koalisyon hükûmeti iş başındaydı. Hükûmetimiz hızlı hareket etmeği ve karar almayı başarmıştır. Kıbrıs’la ilgili 1960 Andlaşmalarının Türkiye’ye verdiği hak ve yetkileri kullanmak suretiyle Ada’ya askeri müdahalede bulunma kararı almıştır.

1950’li yıllarda bir tugayla Kore savaşlarına katılmış olmaktan başka İstiklâl Savaşımızdan sonra 1974 yılına kadar sınır ötesi ve deniz aşırı bir savaş ve özellikle bir adaya çıkarma harekâtı yapmamış olan Türk Silâhlı Kuvvetleri, 4 gün gibi kısa bir süre içinde bütün hazırlıklarını, harekât plânlarını tamamlamıştır. Şanlı ve Kahraman Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin kara, hava ve deniz unsurları 20 Temmuz 1974 Cumartesi sabahı tarihe “Kıbrıs Barış Harekâtı” olarak geçmiş bulunan çıkarma ve indirme harekâtına başlamıştır. Kısa sürede ilk hedeflerine ulaşmıştır.

Türkiye 1960 Antlaşmalarından doğan askerî müdahale hakkını ve yetkisini kullanırken bir harbin her türlü olumsuz sonuçlarını da göze almıştır. Sonunda tarihî bir askerî zafer kazanmıştır. Türkiye bu askerî zaferini diplomasi alanındaki başarısıyla da pekiştirmek zorundadır. Türkiye askerî harekâtında başarısız kalsaydı, uluslararası toplumun Rum yanlısı belli başlı aktörlerinin, Türkiye’yi cezalandırmak için Sevr’i hortlatıp uygulanmasına tevessül etmiş olacaklarını dahi ihtimal dışı tutamıyorum.

BASKILARA RAĞMEN ÖDÜN VERMEDİK

Şimdi bazılarına abartılı olarak gelebilecek bu faraziyemin, Barış Harekâtımızdan sonra ABD’nin müttefiki olan Türkiye’ye 1975-78 arasında 3,5 yıl süreyle silâh ambargosu uygulamış olduğu vakıası karşısında zeminden yoksun olmadığını düşünüyorum.

Türkiye o dönemde içeride yaşadığı ciddî siyasî ve ekonomik sıkıntılara ve ağır dış baskılara rağmen Kıbrıs konusunda özde hiçbir ödün vermemiştir.

Kıbrıs’taki Yunan “enosis” teşebbüsü Millet’imizi Millî Dava etrafında kenetlemiştir. Türkiye’de bütün Siyasî Partiler, İktidar ve Muhalefet, Millî bir şuurla Millî Davaya destek noktasında birleşmiştir.

Gerçekten de, Barış Harekâtımızın başladığı 20 Temmuz 1974 Cumartesi günü TBMM birleşik olarak (Senato ve Millet Meclisi) olağanüstü toplanmıştır.

Gizli celse halinde cereyan eden toplantıda Adalet Partisi Grubu adına Genel Başkan ve Muhalefet Lideri Süleyman Demirel söz almıştır. Demirel, iç siyasette rakipleri Ecevit ve Erbakan’ın verdikleri kararla TSK tarafından icrasına başlanmış olan Harekât hakkındaki konuşmasına TBMM'nin millî meselelerde Türkiye'nin güçlükleri, zor ve çetin sorunları göğüslemede nasıl tek bir kalp gibi atması lazım geldiğini gösterme fırsatını elde ettiğine işaret ederek başlamıştır. TBMM'nin millî meseleler karşısında bütün iç çekişmelerini bir kenara atıp, cihan âleme karşı tek vücut halinde hareket etmesinin, aynı zamanda, milletimizin de millî meseleler karşısında yekvücut olduğunun kanıtını oluşturacağını vurgulamıştır.

Devamla, "Kıbrıs davası, aslında Türkiye için ne bir toprak davasıdır ne de sadece Kıbrıs'ta yaşayan 150 bin soydaşımızın güvenliği davasıdır. Bunları çok aşan bir davadır" dedikten sonra Kıbrıs davasının "1829'da Mora yarımadasından başlayarak hep Osmanlı İmparatorluğu aleyhine büyüyerek gelen Elen idealizmine, megali idea'ya 'dur' deme davası" olduğunu söylemiştir.

DEMİREL'İN ÖNGÖRÜSÜ

Süleyman Demirel sözlerini bitirirken şu ifadeleri de dile getirmiştir:

“......Ada’da bir yeni nizam kurulacaktır, bir yeni nizam kaçınılmazdır. Binaenaleyh, Türkiye bugün 1960 Kıbrıs Devleti'ne hayatiyet veren anlaşmaların şartları içerisinde de kalamaz. Binaenaleyh, bu yeni nizamı kurarken, fevkalade dikkatli davranılması gereğine ve böyle büyük hadiselerin sık sık meydana gelmemesi için, masa başına güçle oturulduğu inşallah nasip olacaktır ve bu gücün gereği olan bir yeni nizamın kurulmasına azami dikkati sarf etmemiz gerekecektir.

(...) Konu üzerinde söylenecek sözler geride kalmıştır. Bugün sabahtan itibaren konu üzerinde yeni bir dönem açılmıştır. Konu üzerinde şu veya bu denebilir. Bugün denecek tek bir şey vardır:

(...) Bu ülkenin çocukları, Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları, bugün tek kalp halinde. Yüce Milletimizin değerli varlığı, Türk tarihinin şanlı sayfalarını yazan, Türk milletinin özü, hamaset ve vatanperverlik dolu, kahramanlık dolu Türk Silahlı Kuvvetlerinin gün batmadan başarıya ulaşmasını temenni etmek, hepimizin en büyük emelidir.

Cenabı Allah'ın milletimizi, devletimizi, onun mümessillerini, Türk Silâhlı Kuvvetlerini başarıya ulaştırmasını ve milletimizi daima başı dik millet olarak tutmasını niyaz ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.”

Görüleceği üzere, TBMM’de AP, CHP, CGP, MSP sıralarından coşkuyla alkışlanan Süleyman Demirel konuşmasında Türk milletinin "millî dava" hakkındaki duygu, düşünce ve heyecanı en veciz ifadelerle ortaya koymakla kalmamış, aynı zamanda ve Kıbrıs konusunun geleceği hakkında 20 Temmuz 1974 günü tarihe çok isabetli ve günümüzde de yol gösterecek değerde notlar düşmüştür.

Demirel’in özellikle "Ada'da bir yeni nizam kurulacaktır, bir yeni nizam kaçınılmazdır. Türkiye bugün 1960 Kıbrıs Devleti'ne hayatiyet veren Anlaşmaların şartlan içerisinde de kalamaz... Bu yeni nizamı kurarken, fevkalade dikkatli davranılması gerekir." sözlerini tarihî önemde anlamlı bulmaktayım.

Demirel’in bu sözlerini Kıbrıs uyuşmazlığına ileride bulunacak çözüm şeklinin "Barış Harekâtımızın" Ada'da ortaya çıkardığı yeni güvenlik dengesini, iki kesimli siyasî coğrafyayı ve demografik yapıyı, Ada’daki gerçekleri temel olarak alması gerektiğinden başka şekilde anlamak ve yorumlamak mümkün değildir.

DEVAM EDECEK

Sonraki Haber