Kıbrıs'a 'Crans Montana' Hazırlığı: Planlı tuzaklara dikkat!
Doğu Akdeniz'de sıkışan Rum-Yunan ikilisi ve destekçileri ABD ve AB, hazırladıkları yeni tuzağı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti "Cumhurbaşkanı" ve “Müzakereci” sıfatlarını taşıyan Akıncı kanalıyla gizli diplomasi yöntemiyle uygulamaya koydular.
Yakın tarihimizde Kıbrıs Uyuşmazlığı, Osmanlı İmparatorluğu ile İngiltere arasında 4 Haziran 1878 tarihinde imzalanan İttifak Anlaşması ve bu anlaşmaya dayalı olarak 1 Temmuz 1878 tarihinde imzalanan Ek Anlaşma ile egemenliği Osmanlı devletinde kalmak koşuluyla Kıbrıs’ın geçici olarak emaneten İngiltere’nin yönetimine devredilmesiyle başlayan bir geçmişe dayanır. Kıbrıs uyuşmazlığının temeli ve esas kaynağı tarihi belgeler ve olayların ortaya koyduğu yaşanan gerçeklere göre Yunanistan ve Kıbrıs Rumlarının ENOSİS (Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etme) hedefi ve terör hareketleri dâhil sürdürdükleri çok yanlı, çok yönlü mücadeleleridir. İngiltere’ye Kıbrıs’ın yönetiminin fiilen devredildiği 12 Temmuz 1878 günü Rumların ENOSİS talebine karşılık Kıbrıs Türklerinin adanın bir Türk adası olduğu çıkışıyla başlayan ESOSİS’e karşı sürdürülen mücadelesi, çeşitli aşamalardan geçerek günümüzde bağımsız egemen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Rum-Yunan işgali altındaki Güney Kıbrıs’taki Rum Yönetimi’nin olduğu bir de-facto statü oluşmuştur.
KIBRIS CUMHURİYETİ DEVLETİNİN KURULUŞU
Kıbrıs Barış Harekatı'nda türk askeri
İngiltere döneminde, Rumların Kıbrıs'ta başlattıkları ENOSİS mücadelesi ve EOKA terör örgütünün önce İngiliz Sömürge Yönetimine, kısa süre sonra Türk halkına karşı tırmandırdığı terör eylemleri, Türk halkının mukavemeti ve direnme mücadelesinin ve Türkiye’nin etkin taraf olması sonucu, Rumların savunduğu Enosis ile Türklerin savunduğu Taksim tezine alternatif olarak adanın bağımsızlığı önerisi gelişti. Bu önerinin, İngiltere, Yunanistan, Türkiye ve ABD/NATO tarafından benimsenmesinden sonra Türkiye ile Yunanistan arasında başlayan görüşmeler sürecinde sağlanan mutabakatla, 11 Şubat 1959 Zürih Antlaşması, 19 Şubat 1959 Londra Antlaşması imzalandı.
İngiltere’de imzalanan Londra Antlaşması’nı İngiltere, Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Türk Halkı temsilcisi ve Kıbrıs Rum halkı temsilcisi imzaladı. Böylece uluslararası bir antlaşma olan Londra Antlaşması, sözü edilen beş hukuki süje tarafından kabul edilerek imzalanmıştır. Londra Antlaşması ile Kıbrıs’taki Türk ve Rum halkları eşit statüde iki kurucu ortak olarak imzaladıkları bu antlaşmayla Kıbrıs devleti, iki halkın ortak egemenliğinde ve yönetiminde iki halklı bir Cumhuriyet olarak doğdu.
GARANTİ VE İTTİFAK ANLAŞMALARI
Zürih, Londra ve Lefkoşa Anlaşmaları ile kurulan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin Cumhurbaşkanı Rum, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Türk olacaktı. Cumhurbaşkanının ve Cumhurbaşkanı Yardımcısının birlikte ve ayrı ayrı veto yetkisi bulunacak ve önemli konularda alınacak kararlarda ve yasalarda Türk üyelerin Temsilciler Meclisi’nde ve Bakanlar Kurulu’nda ayrı oy çoğunluğu gerekli olacaktı. Her iki anavatan kendi toplumlarına eğitim ve kültürel alanlarda mali yardımda bulunabilecekti, ENOSİS ve TAKSİM yasaklanıyordu. Zürih ve Londra Antlaşmalarına ek olarak imzalanan Garanti ve İttifak Anlaşmaları ile etkin ve fiili garantörlük sistemi kuruluyordu.
İKİ AYRI EGEMEN HALK VE TÜRK-YUNAN DENGESİ
Ancak Osmanlı İmparatorluğu devletine karşı Yunan İsyanını başlatan ve örgütleyen Yunan Ortodoks Kilisesi destekli Etniki Eterya üyesi Makariyos ve Yunanistan, vazgeçilmez ideolojileri Megali İdea ve ENOSİS hedeflerinin yolunu kapatan, Kıbrıslı Türklerini azınlık değil Rumlarla eşit egemen kurucu ortak bir halk kabul eden 1959 Zürih, Londra ve 1960 Lefkoşa Antlaşmalarından, özellikle Garanti ve İttifak Antlaşmalarından oldukça rahatsızdı. Çünkü bu Antlaşmalar Türkiye’ye etkin ve fiili garantörlük hakkı kazandırıyor, Kıbrıs’ta Türkiye’ye süresiz asker bulundurma hakkı sağlıyor ve Kıbrıs Cumhuriyeti devletinde Kıbrıs Türk halkının eline geçen egemen ve etkin karar alma yetkilerinden dolayı “etkili Türk siyasi varlığından” ciddi rahatsızlık duyuyorlardı.
RUM-YUNAN İKİLİSİ HAZMEDEMEDİ
Kıbrıs’ta artık yeni gerçekler vardı. Bu gerçekler temelinde Kıbrıs’ta yaşayan, kendi geleceklerini belirleme (self-determinasyon) hakkına sahip iki ayrı egemen halkın varlığı ve Ada üzerinde değiştirilemez Türk-Yunan dengesi vardı.
İşte bu gerçekleri, uluslararası alanda ve devletler hukuku bağlamında meşruiyet temeli olan ve vazgeçilmez, inkâr edilemez, gasp edilemez hak haline getiren uluslararası antlaşmalar ve bunlara dayalı olarak kurulan 1960 düzeni vardır. 1959-60 Kıbrıs Antlaşmaları ile Kıbrıs Türk halkı, Kıbrıs Rum halkı ile tamamen egemen eşit, çoğunluk-azınlık ilişkisine dayanmayan, egemenlikte tam anlamıyla ortak, bağımsızlıkta ortak, ülke bütünlüğünde, toprağında ortak, kurulan ortaklık devletinin ortak egemenliğine ve yönetimine sahip bir halktı. Kıbrıs’ın tek egemeni olduğu tezini savunan Rum-Yunan ikilisi bu geçekleri hazmedememiş, kabullenememiş, Kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti devletini ENOSİS’e bir “sıçrama tahtası” kabul etmişti. Ancak söz konusu yeni Kıbrıs gerçekleri bu sıçrama tahtasını işe yaramaz etkisiz bir araç haline getiriyordu. Rumlar için bu gerçeklerden kurtulmak yani Kıbrıs Antlaşmalarını geçersiz hale getirmek bir zorunluluktu.
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ DEVLETİ KURULUYOR
Bu zorunluluğu gerçekleştirmek için Rum-Yunan ikilisi devletin bütün yetki ve olanaklarını kullanarak birlikte hazırladıkları soykırım Akritas Planı’nı 21 Aralık 1963 tarihinde uygulamaya koydular. Rum-Yunan ikilisi etnik temizliğe/soykırıma dayalı AKRİTAS PLANI ile Türk halkının uluslararası antlaşmalarla kazandığı hakları silah zoruyla ve katliamlarla gasp edildi. Egemen eşitlik hakları ellerinden alınıp devletsiz bırakılan Kıbrıs Türk halkı, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ile sağlanan sınırları belirlenmiş yeni siyasi coğrafyası Kuzey Kıbrıs’ta, kendi geleceğini belirleme (self-determinasyon) hakkını kullanmak suretiyle uzun yıllar sürdürdüğü Kıbrıs’ta var olma mücadelesini taçlandırarak 15 Kasım 1983 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi’nde oybirliğiyle aldığı kararla yayınladığı Bağımsızlık Bildirgesi ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devletini kurmuş ve bağımsızlığını ilan etmiştir. Böylece 1963 yılında devletten silah zoruyla ve katliamlarla uzaklaştırılan Kıbrıs Türk halkı bir siyasal süreç içinde, siyasal statüleri sürekli yükselten kendi özgün yönetimleri sonunda bir devlet düzeyine ulaşmıştır. Bu devlet 1959-1960 Antlaşmalarından kaynaklanan meşru ve yasal bir temele dayanmaktadır. Bugün Kıbrıs’ta biri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmak üzere iki ayrı devlet vardır.
Kıbrıs Türk halkı, Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs’ta “tek halk” olduğu tezleriyle azınlık statüsüne düşürülmeyi, hukuki ve siyasal haklarını kaybetmeyi asla kabul etmeyeceğini, kendi geleceğini belirleme hakkına sahip, Rum halkı ile her yönden egemen eşit bir halk olduğunu ve uluslararası alanda egemen eşitliğe dayalı haklarını koruma kararlılığını her ortamda göstermiş ve bunun gereklerini yapmıştır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanı bu gereklerin en önemlisi ve başta gelenidir.
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ NEDEN KURULDU
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk halkının egemenliğini, meşru hak ve çıkarlarını, bağımsızlığını, geri dönülmez şekilde güvence altına almak için kurulmuştur.
Türk halkı, uluslararası antlaşmalarla ve tarihsel, siyasal, hukuki temellere dayalı elde ettiği siyasi eşitliğini, bütün ada üzerindeki egemen kurucu ortak statüsünü, ayrı kimliğini korumak, kendi kendini egemen bir halk olarak özgür iradesiyle yönetmek, Kıbrıs'ta egemen, Rumlarla eşit, self-determinasyon hakkına sahip, demokratik değerleri temel alan, insan hakları başta olmak üzere evrensel değerleri yaşam tarzının ayrılmaz bir parçası haline getiren çağdaş bir halk olduğunu ve siyasi, hukuki haklarının tamamen ihlal edildiği gerçeğini ısrarla görmek istemeyenlere göstermek, uluslararası toplumun bir üyesi olduğunu hatırlatmak için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini kurmuştur.
Kıbrıs Türk Halkının azınlık olmadığını, Rum yönetiminin, tüm adaya egemen meşru bir yönetim olarak kabul edilmemesi gerektiğini, Türk halkını temsil etmediğini ve Türk halkı adına konuşamayacağını, olası bir anlaşmanın zemininin ancak egemen iki devletli bir yapı olduğunu dünyaya net bir şekilde göstermek ve bu zemini fiili ve hukuki olarak hazırlamak için kurulmuştur.
Kıbrıs Türk halkı, Rum-Yunan ikilisinin 21 Aralık 1963'te başlattığı katliamlardan beri kurduğu Genel Komite, Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi, Türk Yönetimi, Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi ve Kıbrıs Türk Federe Devleti adı altında hep var olan kendi bağımsız ve egemen yönetimlerinde almış olduğu kararların, çıkarılmış olan yasaların, yapılmış olan icraatların geri dönülemez hukuki ve siyasi gerçekler olduğunu, bir antlaşmanın, ancak bu olguların kabul edilmesiyle mümkün olabileceğini dünyaya göstermek için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
Kıbrıs’ın yakın siyasal tarihinde Rum-Yunan ikilisinin ENOSİS planları kapsamında yarattığı siyasal gelişmeler, bu gelişmelerin yarattığı süreç, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanını sağlamıştır.
EGEMEN EŞİTLİK TEMELİNDE İKİ DEVLETLİ UZLAŞMA
Tarihsel, siyasal ve hukuki gelişmelerin ortaya koyduğu Kıbrıs gerçekleri, Kıbrıs’ta birbirinden tamamen farklı iki halkın birlikte kurduğu bir ortaklık devletinin sürdürülebilir olmadığını göstermektedir. Bu gerçeklere rağmen Türk halkı ile hiçbir şeyi paylaşmak istemeyen, Türk halkını kendine tabi bir azınlık olarak kabul eden Kıbrıslı Rumlarla “çözümüm adı federasyon” diyerek, Rum-Yunan istekleri temelinde bir anlaşmada inat etmek, içi tehlikelerle dolu çıkmaz bir yola Türk halkını sürüklemektir. Crans Montana’da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ve Türkiye’ye hazırlanan tuzaklardan ders alınmadan aynı süreci yeniden başlatmak istemenin anlamı, amacı ve hedefi nedir sorusuna inandırıcı, ikna edici cevap verilemiyor. Hazırlanan yeni tuzaklara düşmemek için bunu çok iyi düşünmek ve değerlendirmek zorunluluğu vardır.
Crans Monta'da ortaya çıkan planlı tuzakların yeni bir sürümü gündeme getiriliyor. Doğu Akdeniz'de sıkışan Rum-Yunan ikilisi ve destekçileri ABD ve AB, hazırladıkları yeni tuzağı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti "Cumhurbaşkanı" ve “Müzakereci” sıfatlarını taşıyan Akıncı kanalıyla gizli diplomasi yöntemiyle uygulamaya koydular.
Meşru temeli olmayan işgalci terörist, soykırımcı GKRY'nin sözde Hükümet sözcüsü Prodromos Prodromu’nun, Rum Kıbrıs Haber Ajansı'na 18 Temmuz 2019 günü yaptığı yazılı açıklamada, Akıncı'nın önerisi şeklinde kamuoyuna sunduğu Crans Montana tipi gayri resmi beşli konferans önerisi, gerçekte Anastasiadis'in önerisi. Rum Sözcü, Başkan Anastasiadis'in, kendi önerisi olan Crans Montana tipi gayrı resmî konferansın Mustafa Akıncı tarafından benimsenmesinden memnuniyet duyduğunu kaydetti.
Rum Hükümet sözcüsü, Mustafa Akıncı'nın BM Genel Sekreteri'ne gönderdiği 10 Temmuz tarihli mektubunda beyan ettiği Crans Montana modeli gayri resmi konferans önerisinin, “Kıbrıs Cumhuriyeti tarafının 14 Haziran'da Genel Sekreter'e yazılı olarak da önerdiği şey olduğunu” belirterek şu ifadelere yer vermiştir: “Başkan Anastasiadis, özlü müzakerelerin yeniden başlamasına uygun ortam yaratılması hedefiyle Kıbrıslı Türk lider ile ya yüz yüze veya Bayan Lute'nin huzurunda, prosedürel nitelikli Crans Montana'daki oluşumla prosedürel nitelikli bir gayrı resmi konferansın zamanını ve detaylarını görüşmeye hazırdır. Müzakerelerin yeniden başlaması, Türkiye'nin gerek Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Münhasır Ekonomik Bölgesi içerisindeki hukuksuz faaliyetlerine gerek Mağusa'nın kapalı bölgesiyle ilgili planlarına son vererek uygun ortam yaratılmasına aktif katkı koyacağı anlamına gelir.”
ANASTASİADİS’İN GÖRÜŞMELER İÇİN REFERANS KOŞULLARI
Anastasiadis, “Kıbrıs sorunuyla ilgili umut ışığı veren yeni bir çabanın ortasında” bulunulduğunu ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in sürecin Crans Montana’da kaldığı yerden devam etmesi için gösterdiği çabaya tam destek verdiğini dile getirdi. BM Genel Sekreteri’nin müzakerelerin yeniden başlaması için uzlaşılmış bir zemin bulunması çağrısından sonra, iki toplumun liderleri tarafından referans şartlarının birtakım unsurlar içermesi gerektiğini belirterek şunları sıraladı:
1. Arzu edilen çözüm çerçevesiyle ilgili temel çizgi ve ilkeleri; ayrıca müzakere sürecinin metodolojisini belirleyen 11 Şubat 2014 Ortak Açıklaması,
2. Crans Montana’da konferans yapılabilmesine olanak sağlayan, varılmış uzlaşılar,
3. Crans Montana’da 30 Haziran 2017’de sunulan ve Garantiler ile Güvenlik, Asker, Etkin Katılım, Toprak Düzenlemeleri, Mülkiyet ve Eşit Muamele ile ilgili olan BM Genel Sekreteri Guterres’in 6 maddelik çerçevesi.”
Anastasiadis, müzakere sürecinin yeniden başlaması için gösterilen çabaların gelişmekte olduğu şu dönemde, Türkiye’nin eylemlerinin yalnızca uluslararası hukuku ihlal etmekle kalmayıp, aynı zamanda özlü müzakereler için olumlu ortamın oluşturulması hedefini ciddi şekilde baltaladığını, gambot diplomasisini, şantaj taktiklerini ve Rum tarafının baskı altında müzakere etmeye zorlanmasını kabul edemeyeceğini kaydetti.
AKINCI’NIN GÖRÜŞMELER İÇİN REFERANS KOŞULLARI
Mustafa Akıncı, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çalışmaları çerçevesinde yürütecekleri temaslar için New York'a hareket etmeden önce Ercan Havalimanı'nda düzenlediği basın toplantısında, en önemli temaslarının BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile olacağını söyledi. Akıncı, Guterres'in liderleri ayrı ayrı arayarak Kıbrıs meselesi için görevlendirdiği geçici özel danışmanın Jane Holl Lute ile yürütülen referans kavramları çalışmalarının tamamlanmasını rica ettiğini söyledi.
Akıncı, ilk günden beri üç temel unsurun referans kavramlarını oluşturabileceği kanaatinde olduklarını ve bu tavrı New York'ta da sürdüreceklerini belirtti ve koşulları açıkladı:
1.Anastasiadis'in, KKTC'nin Üçüncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile imzaladığı 11 Şubat 2014 açıklamasıdır.
2.Crans Montana'ya gidene kadar bizim dönemimiz de dâhil gelmiş geçmiş sağlanan bütün mutabakatlardır,
3.Guterres Çerçevesi'dir. Biz, netlik istiyoruz, siyasi eşitlik ve etkin katılımın olmazsa olmaz olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyorum.
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı( solda), BM Genek Sekreteri Antonio Guterres'in Kıbrıs özel danışmanı Jane Holl Lute( orta) GKRY Lideri Nikos Anastasiadis( sağda)
ÇÖZÜMÜN ADI FEDERAL BİR YAPIDIR
Akıncı, "Yıllardır oluşmuş parametreler çerçevesinde Kıbrıs'ta çözümün adı iki kesimli, iki kurucu devletli, siyasi eşitlik ve güvenlik içinde yaşanabilecek federal bir yapıdır. Eğer bunu başaramazsak, Kıbrıs'ta olası gelişme bölünmenin kalıcı hale gelmesidir. Bu gerçekliğin altını çizerek buradan ayrılıyorum. İki tanınmış devlet kulağa hoş gelse de görünür gelecekte olabilecek bir gelişme değildir" dedi.
Akıncı, BM Genel Sekreteri'nin bu süreçte daha aktif rol almasını da beklediklerini vurguladı.
Akıncı ve Anastasiadis’in açıkladıkları görüşme koşullarının birbiri ile örtüştüğü görülmektedir. Bunun bir tesadüf olmadığı, birlikte şekillendirildiği anlaşılmaktadır. İki tarafın da açıkladığı görüşme için gerekli referans kavramları tam anlamıyla Rum tezlerine ve çıkarlarına hizmet eden, görüşme süreçlerinde Rum tarafına verilmiş tavizleri teyit eden ve Rum tarafının 30 Kasım 1962 tarihinde Türk tarafına sunduğu on üç anayasa maddesinin değişiklik önerilerini gerçekleştirecek niteliktedir.