Kıbrıs’ın dağlarına adı verilen komutan

KKTC’nin 50. yılında hatırlanması gereken isimlerden birisi de Em. Yzb. Muzaffer Tekin. Tekin, Barış Harekâtı'nda büyük kahramanlıklar göstererek düşmandan temizlediği Lapta ile Karapa arasındaki tepe ‘Zafer Tepe’ adını aldı

12 Haziran 2007 günü Ümraniye'de “El Bombaları Bulundu” yalanıyla başlayan Ergenekon tertibi kapsamında 15 Haziran 2007 günü tutuklanan E. Yzb. Muzaffer Tekin, bir Kıbrıs kahramanıydı. 20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs'a düzenlenen Barış Harekâtı'na teğmen rütbesiyle katılan Tekin, burada gösterdiği kahramanlık nedeniyle madalya ile ödüllendirilmişti. Kıbrıs'ta bir tepeyi de alan Tekin’e, Ergenekon davasının 5 Ağustos 2013 günü açıklanan kararında iki kez ağırlaştırılmış müebbet ve 117 yıl hapis cezası verilmişti. Danıştay suikastına da ismi karıştırılmaya çalışılan Tekin, tertibin bozulmasıyla 10 Mart 2014 tarihinde özgürlüğüne kavuştu.

VATAN PARTİSİ ÜYESİYDİ

1950 yılında Çankırı’da doğan Muzaffer Tekin, 1969 yılında Kuleli Askerî Lisesi’nden, 1972 yılında da Kara Harp Okulu’ndan mezun oldu. Komando eğitimi alan Tekin, yedi göbek asker çocuğuydu.

Babası Kıdemli Albay Salih Raci Tekin, dedesi Atatürk’ün hem sınıf hem silah arkadaşı, 1. Dünya Savaşı’nda 57 ayrı muharebede görev alan Kaymakam (Yarbay) Ahmet Rıza Bey. Büyük dedesi Çanakkale Boğaz Komutanı Cevat Paşa. Dedesinin dedesi Gelibolu Sancak Beyi Ali Naşit. Büyük dedesinin dedesi Yeniçeri Ağası Örneksiz Mustafa.

Muzaffer Tekin adı Kıbrıs’ta 20 Temmuz 1974 tarihindeki 1. çıkarmada duyuldu. Bolu Komando Tugayı 2. Tabur 2. Takım Komutanı olarak Kıbrıs’ta görev yapan Tekin, Lapta ile Karapa arasındaki tepeyi Grivas’ın EOKA-B çetesinden kurtardı. Buradaki kahramanlığı nedeniyle tepe, “Zafer Tepe” adını aldı. Adı artık Zafer Yüzbaşı olarak anılmaya başlandı. Sivil hayatta da ona ‘Zafer’ diye hitap edildi. Yıllar sonra kumpas savcılarının hazırladığı sözde iddianamede Muzaffer Tekin, “örgüt içindeki kod adı Zafer” denilerek kayda geçirildi.

Zaferden sonra da TSK içinde çeşitli birimlerde görev yaptı. Başarılarından dolayı ödüller aldı. 1985 yılında Tuzla’da bulunan Piyade Okulu’nda görevliyken 4 teğmenin dövülmesi hadisesine karıştığı iddiasıyla askerî mahkemeye sevk edildi. Bunun ardından mahkeme süreci devam ettiği halde görevine iade edildi.

Ardından Askerî Şura kararı ile mahkemenin neticesi beklenilmeden mümtazen terfi durumunda olmasına karşın re'sen emekliye sevk edildi. Konu, bunun üzerine sivil mahkemeye intikal etti ve kendisi bu olaydan beraat etti. Yıllar sonra bu davayı kazanarak albay rütbesi hakkını aldı. 1 Nisan 2015 tarihinde amansız hastalık nedeniyle tedavi görürken 65 yaşında yaşamını yitirdi. Vatan Partisi üyesi de olan Tekin, Üstün Cesaret ve Feragat Altın Madalyası sahibiydi.

Kendisi de Ergenekon/Balyoz tertibi kurbanı olan silah arkadaşı Kurmay Albay Mustafa Önsel, onun ölümünün ardından şunları paylaştı:

“Biz onun teğmenleriydik. O, 1984’te bizi koruma adına TSK’dan atıldı. Teğmen iken altın madalyalı tek subay. Kıbrıs savaşındaki başarıları nedeniyle bir tepeye ismini veren, ağzımı doldura doldura ‘komutanım’ dediğim adam, ‘hayattan beraat etti.’ Kumpasçılarının sonunu göremeden…”

Gazeteci Selcan Taşçı ise Tuzla’da yaşanan olayı şöyle anlatmıştı:

“Yüzbaşıyken, ‘Nöbetçi Amir’ olduğu gece çıkan kavganın bütün sorumluluğunu üstüne alınca, ‘azmettirici’likle suçlandı; ‘asaletinin bedeli.’ 350 teğmenin sicilini kurtaran duruşu re’sen emeklilikle ödüllendirildi(!) Yargılamadan beraat ettiğinde anlaşıldı; feda edilmişti!”

ÇIKARMAYI NASIL BAŞARDIK

3 Eylül 1974 tarihli Milliyet’teki köşe yazısında Hasan Pulur, Muzaffer Teğmen’in kahramanlığını kaleme aldı. Yabancı bir gazeteci, Kıbrıs’taki başarıyı sorar: “Siz bu işi nasıl yaptınız?”

Kıbrıs’a nasıl çıkılmıştı, nasıl üç günde Ada’nın kuzeyinin tozunu attırmıştık. Hasan Pulur gazeteciye Kıbrıs’tan gelen iki mektubu okur ve makalesinin sonuna şunları yazar: “Yabancı gazeteci dinliyordu ve biz okuyorduk. Galiba cevabını almıştı…”

İşte Hasan Pulur’un 1974’te köşesinde yayımladığı mektupta Muzaffer Tekin, babasına Türk askerinin gücünü şöyle anlatıyordu:

“Burun buruna olduğumuz düşman bizlerin ağırlığını kaldıracak güçte değil. Üzerine gitmede tereddüt etmediğimiz bu yaratıklar, Türk askerinin gücünü bir kere daha anladılar.

“Ölümü hiç düşünmedim. Şayet ölümü düşünseydim o beni çoktan bulmuştu bile.
“Bu an çok mutluyum. Allah’ım bana bu günleri gösterdiği için O’na sonsuz şükran borcum var.”

‘RUM ÇEMBERİNİ YARDI’

Aynı günlerde yayımlanan bir başka gazete, içlerinde Muzaffer Tekin’in de bulunduğu 6 Türk subayının mücahit taburunu nasıl kurtardığını yazar:

“Hareketin birinci gününde, Hilarion’a ulaşıp mücahitlerle kucaklaşmak için bir sızma teşebbüsünde bulunan Komando Tugayı’nın 3. Bölük subaylarından Piyade Kd. Yüzbaşı Osman Baykurt, Piyade Kd. Üsteğmen Fazıl Müniroğlu, Piyade Teğmen Muzaffer Tekin ve Piyade Asteğmen Mehmet Manga kalenin yamaçlarında pusuya düşmüşler… Sabaha kadar kayalık arazide çetin bir savunma yapan subaylarımız şafakla beraber taarruza geçmiş ve çemberi yararak St. Hilarion’a ulaşmışlar… Düşman ağır zayiat verirken, mücahitlerden 28 yiğit şehit düşmüş.”

Sonraki Haber