Kıbrıs'ta kritik dönemeç: Hedef,siyasi bir sonuca ulaşmak!

Kıbrıs davası maalesef Türkiye ve KKTC aleyhine olacak şekilde katılaşmıştır. Doğu Akdeniz'de bulunan hidrokarbon yatakları bölgenin ekonomik değerini artırmış, Türkiye'yi bu değerden uzak tutma konusunda adeta bir 'Haçlı İradesi' ortaya çıkmıştır.

Yunanistan/Kıbrıs sorunları meslek yaşamımda sürekli ilgilenmek durumunda kaldığım konular oldu. 1965 yılında subay çıktım, 2001 yılında emekli oldum. O tarihten günümüze kadar da 18 yıl zaman geçti. Dönüp geçmişe baktığımda, bu sorunların hiçbiri çözülmediği gibi, yenilerinin de eklenerek daha karmaşık hale geldiğini görüyorum.

Bu sorunlarda kritik kırılma; önce Yunanistan, arkadan Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (tüm Adayı temsilen) Avrupa Birliği’ne üye yapılmasıyla olmuştur. Böylece pazarlık gücünü tamamen ele geçiren bu ikili, kazanımlarından asla taviz vermeyip, Helenizm hedeflerine ulaşana kadar hiçbir taviz de vermeden, kendi lehlerine işleyen zamanı başarı ile kullanmışlardır.

KIBRIS BARIŞ HAREKATI

1974 Kıbrıs Barış Harekatı, Adada toplu Türk katliamını önlemiş, Kuzey ile Güney Kıbrıs’ta nüfus mübadelesi sağlanmış, taraflar arasında ateşkes koşulları oluşup gayrıresmi bir sınır ortaya çıkmış, Kıbrıs Türk halkının iradesi ile 1983 yılında Kuzey Kıbırs Türk Cumhuriyeti (KKTC) kurulmuştur.

Askeri güç ile sağlanan bu durum, Yunanistan üzerinde önemli bir caydırıcı etki yaratmış olmakla beraber, bu ülke ve Kıbrıs Rum Kesimini ideolojik hedeflerinden (Helenizm) asla uzaklaştıramamıştır.

SİNSİ TUZAKLAR

2002 yılında AKP iktidarı ile birlikte uluslararası toplum, tam bir siyasi/diplomatik/algı saldırısı ile, içinde sinsi tuzaklar olan Annan Planı referandum sürecini başlatmıştır. Kıbrıs Türk tarafının refrandumda yüzde 65 "evet" dediği plana, Rum tarafı yüzde 76 "hayır" diyerek aslında tarihi bir fırsatı kaçırmışlardır.

"Hayır" diyen Rumlar, ödül gibi AB'ye tam üye yapılmış, KKTC'ye uygulanan tecrit ise günümüze kadar kesintisiz devam etmiştir.

Türkiye emperyalizmin bu oyununu maalesef doğru okuyamamış; kaybedilen zeminin yalnız Kıbrıs Adası'nı değil tüm Ege ve Doğu Akdeniz'i kapsadığını FETÖ ihanet süreçleri, TSK'nin içten yıkılması eylemi ve 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra anlayabilmiştir.

MAVİ VATAN, HİDROKARBON GANBOT DİPLOMASİSİ

Amiral Cem Gürdeniz'in "Mavi Vatan" kavramı ile, ülkelerin bilinen karasal büyüklükleri dışında, teknik olarak "Deniz Yetki Alanları" denilen, denizde devam eden vatanlarının olduğunu anlatmadaki -halkın diline bile yerleştiren- başarısı, gelecekte çok önemle yad edilecektir. Kıbrıs ve adalar üzerinden Ege ve Doğu Akdeniz'deki "Mavi Vatan"ımızın çalınmakta olduğunu fark etmemiz, bu kavramın devlet katında da benimsenmesi sayesinde oldu.

Annan Planı'nı destekleyerek tarihi bir hata yapan iktidar, jeopolitik kayıpların yeniden kazanılmasının ancak sahada fiili durum yaratmakla mümkün olacağını değerlendirerek, önemli hamleler yapmaya başladı. Bu bağlamda denizde sismik araştırma yapacak iki gemi (Barboros, Oruç Reis); derin su sondajı yapacak iki gemi (Yavuz, Fatih) satın alınarak çok önemli bir milli yetenek kazlanıldı.

İsrail, Mısır, Güney Kıbıs açıklarında bulunan hidrokarbon varlıklar, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs'ın jeopolitik önemine ilave olarak, jeo-ekonomik değer de yaratınca, Kıbrıs ve Akdeniz'den Türkiye'yi dışlayarak kazanımlarını artırmak isteyen emperyalist koalisyon; politik/ ekonomik/ diplomatik ve hatta askeri saldırılarını artırdı.

TÜRKIYE ÇOK GÜÇLÜ HAMLELERLE OYUNA KARŞILIK VERDİ

Bu koşullar kendi dinamiklerinde oluşurken, Türkiye 2019 yılında çok güçlü hamlelerle bu oyuna karşılık verdi. Yıl boyunca Kıbrıs çevresi ağrılıklı olmak üzere, devamlı olarak sismik araştırmalar yapmaya başladı. Türkiye Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, tarihinin en büyük katılımı ile Adriyatik dahil, tüm deniz alanlarını kapsayan müşterek tatbikatlar icra etti. Daha da önemlisi, sondaj gemileri ile Türkiye ve KKTC Deniz Yetki Alanlarında sondajlar yapılmaya fiilen başlandı.

Bu zorlayıcı eylemlere paralel olarak, denizde kontrollü tırmanma ve ganbot diplomasisi ile ele geçirilen filili durum üstünlüğünü -bu üstünlüğü siyasi kazanıma dönüştürecek siyasi ve diplomatik bir hamle ile- tamamlama süreci başlatıldı.

1974 Kıbrıs Barış Harekatı'ndan bu yana Türk tarafını uyutan ve oyalayan "İki Toplumlu, İki Kesimli Federasyon" olarak tanımlanacak büyük tuzaktan kurtaracak hamleler, 2019 yılının ikinci yarısından itibaren KKTC ve Türkiye tarafından yapılmaya başlandı. Buna ilaveten KKTC'de Ersin Tatar Hükümetinin, aslen Türk vakıf malı olan Maraş'ı yerleşime/kullanıma açacağını ilan etmesi, Rum tarafını paniğe sokan bir hamle oldu.

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Gelinen bu noktada Türk tarafının yaptığı hamleler, çok önemli olmakla beraber, siyasi bir sonuca ulaşma noktasından henüz oldukça uzaktır. Kıbrıs davası çeşitli BM kararları ve AB Muktesebatı ile, maalesef Türkiye ve KKTC aleyhine olacak şekilde katılaşmıştır. Doğu Akdeniz'de bulunan hidrokarbon yatakları bölgenin ekonomik değerini artırmış, Türkiye'yi bu değerden uzak tutma konusunda adeta bir "Haçlı İradesi" ortaya çıkmıştır. Türkiye'nin Mavi Vatan ve Kıbrıs konusuna vereceği en küçük taviz, gelecekte telafisi mümkün olmayan jeopolitik bir bedel olarak karşımıza çıkacaktır.

Türkiye ve KKTC'nin güçlü bir dayanışma içinde olması, bölgedeki askeri varlığımız ve siyasi kararlılık, en güçlü caydırma unsurlarımızdır.

Türkiye ve KKTC bu sıkıntıları elbirliği ile aşacaktır.

Sonraki Haber