Kırsalın bilge sesi Ekrem Çelebi yüzlerce eser bırakarak gitti

Ekrem Çelebi’yi bir Orta Anadolu seyahatim sırasında tanıdım. Anadolu insanının neredeyse tüm özellikleriyle donanmış bir ustaydı; mütevazı, güler yüzlü ve kanaatkâr...

 İşinin ustalığını sıradanmış gibi görüyor, yaşayan kültür değeri olduğunu duymak dahi onu utandırıyordu. Sohbeti içinde kurduğu bilgece cümleler nasıl kadim bir kültürün taşıyıcısı olduğunu da ayrıca işaret ediyordu. O da Neşet Ertaş, Muharrem Ertaş, Çekiç Ali gibi bozkırın her bahar yeniden yeşeren sarı düzlüklerinden almıştı gıdasını. Dikkatimi çeken bir diğer hasleti ise tam anlamıyla bir vatanseverdi. Ülke ve dünya meselelerinden dem vurulduğunda, ülkesini ve ulusal değerlerini hepsinin üstüne koyar ve meseleye öylesine bir çizgiden bakardı.

1952 yılında Kırşehir'in Çiçekdağı ilçesi Ömeruşağı köyünde dünyaya gelmiş. İlkokul eğitiminin ardından maddi zorluklar sebebiyle eğitimine devam edememiş olsa da kendisine ait eserlerinde kullandığı edebi zenginlik ve imge yoğunluğu, halk kültürünün rahle-i tedrisinden geçtiğini işaret eder. 9 yaşında sazı ile tanışan Ekrem Çelebi eğlence mekanları ve düğünlerin aranan sanatçısı olur. 16 yaşındayken çıkardığı ilk plağı olan  “Nuh’un Gemisi” ile tanınır.

1969 yılında Mühür Gözlüm ve Hapishanelere Güneş Doğmuyor, 1970'te Dane Dane Benleri Var Yüzünde ve Bir Ay Doğdu Samsun'dan, 1971'de Dağlar Alaca, 1972'de Kışlada Hasret ve Bir Mektup Aldım gibi birçok plağa imza attı.

Plak döneminin kapanmasından sonra 35'e yakın albüm çıkaran sanatçı geleneksel müziğimizin taşıyıcı kolonlarından biridir. Nedendir bilinmez yaşamı boyunca öne çıkmayı değil daha çok bir adım geride durmayı tercih etti.

Ekrem Çelebi’nin müzikal yapısına eğilirsek; inanılmaz bir şan tekniği ve hançere ustalığı ile tanışırız. Ülkemizde şan eğitimi yalnızca “Batıcıl Müziğin” tekelinde değerlendirildiği için, geleneksel şan tekniklerimiz maalesef hep gölgede kalmıştır. Anadolu sanat potasını oluşturan ve binlerce yıllık yürüyüşün birikimi olan bu tılsımlı kıvam, bize Neşet Ertaşları, Ekrem Çelebileri, Zaralı Halilleri, Celal Güzelsesleri ve daha nicelerini kazandırmıştır. Bu zengin hamulenin izlerini sürdüğümüzde ise bir ucunun Herat Okulu’na, bir ucunun Hüseyin Baykara’ya, Abdülkadir Meragi’ye, Anadolu ve Asya Ozanlarına, İslam Kültürü’nün kazandırdığı tecvid, teganni kültürüne, Endülüs’ün muazzam yenilikçi zenginliğine, Anadolu’da yaşamış bir çok farklı etnik unsurun katkılarına kadar dayandığını görürüz. Bu ise bize İmparatorluk kurmuş devlet ayrıcalığının sanata nasıl yansıdığının da göstergesi ve ayrıcalığıdır.

Aynı zenginlik mutfakta da karşımıza çıkar. Bakmayın siz “Fransız Mutfağı” “İtalyan Mutfağı” özentisine. Fransız mutfağından tereyağını, İtalyanlardan hamuru çekin ortada yiyecek şey kalmaz. İmparatorluk kurmuş devletlerin sanatta ve kültürdeki zenginlikleri tam da bizdeki gibidir. İşte o zenginliğin “Kırsal”ında yaşamış bir hediyedir bize Ekrem Çelebi.

Ustamız Ekrem Çelebi, uzun süredir rahatsızlığı sebebiyle tedavi görüyordu. 14 Haziran 2023 tarihinde 71 yaşında hayatını kaybetse de eserleri ile yaşayacak. Binlerce yıllık uzun yürüyüşümüzün en sağlam adımlarından biri olan Çelebi’nin ruhu şâd olsun.

Öneri: Link ve karekod verdiğim Dinek Dağı albümünü mutlaka dinleyiniz ki bu yazının ne kadar kifâyetsiz ve eksik olduğuna siz de tanık olunuz isterim.

Sonraki Haber