Kızıl bayraklar ve tapınaklar şehri Luang Prabang
Laos’un kuzeyinde, Mekong ve Nam Khan nehirlerinin kesiştiği yerde kurulan Luang Prabang, yemyeşil bir şehir. UNESCO Dünya Mirası listesinde. Güler yüzlü insanları, turuncu giysili Budist keşişleri, muhteşem tapınakları ve kızıl bayraklarıyla Uzakdoğu’nun diğer şehirlerden çok farklı
Laos’un hem içeride hem dışarıda savaşlarla dolu bir geçmişi var. Bu dingin ve yiğit insanların sömürgecilere, emperyalistlere karşı verdiği uzun mücadeleden kısaca bahsetmeden bir gezi yazısı yazmak haksızlık olur.
Bir zamanlar “Lan Xang” yani “milyonlarca filin ülkesi” olarak bilinen bu topraklara komşuları olan Siam ve Burma krallıkları göz dikmiş. 1700 yıllarında Uzakdoğu’nun en güçlü krallığı haline gelen Siam, “Lan Xang”ı topraklarını ele geçirmiş. Üç vasal (vergi veren, otonom) devlete bölmüş, güneyde Champasak, kuzeyde Luang Prabang ve ortada Vientiane. Daha sonra Burma krallığı gelip bu toprakları ele geçirmiş. Siam krallığı yeniden güçlenince bu toprakları bir kez daha ele geçirmiş ama bu kez karşısına Fransızlar çıkmış. Vietnam’ı işgal eden ve sömürgeleştiren Fransızlar, nimetlerinden faydalanmak için tüm Çinhindi yarımadasını da gözlerine kestirmişler. Lan Xang topraklarının kendilerinin sömürgesi olan Vietnam’a ait olduğunu ileri sürmüşler. 1893 yılında Siam-Fransa savaşını kazanarak Champasak, Luang Prabang ve Vientiane krallıklarını Fransız sömürgesi yapıvermişler. 1953 yılına kadar sürecek olacak sömürge yönetimini oluşturmuşlar. Savaşı kaybeden Siam ise bugünkü sınırlarına çekilmiş, sonraları da Tayland adını almış.
SÖMÜRGE YILLARI
Laos halkı kendilerini zorla çalıştırmak isteyen Fransızlara hep direnmiş. Fransızların getirdiği vergilere, afyon, alkol ve tuz tekeline karşı sürekli isyanlar çıkarmışlar. Fransızlar isyanları kanla bastırmış, ayaklanan etnik grupları hunharca katletmiş. Yine de dağlık ve ormanlık bir coğrafyası olan Laos’tan ne yeterince vergi toplayabilmişler ne de zorla ele geçirdikleri ürünlerin ihracatını yapabilmişler. Laos, yoksul ve inleyen bir sömürge olarak kalmış. Fransızlar 1920 yıllarında sağlık, eğitim ve adalet reformu yapmaya çalışmışlar ama onu da başaramamışlar. En iyi bildikleri işi yaparak Vietnamlıları getirip Laos’a yerleştirmişler. Böylece etnik dengeleri alt üst etmişler, öyle ki bazı şehirlerde çoğunluk Vietnamlılara geçmiş. Savaş yeteneğini keşfettikleri bir diğer etnik grup olan “Hmong”ları ise hem kayırarak idari işlerde çalıştırmışlar hem de Siam ve Çin’e karşı savaşa sürmüşler.
JAPON İŞGALİ VE ‘KIZIL PRENS’
İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya, Fransız Çinhindi denilen bugünkü Laos, Vietnam, Kamboçya’yı kapsayan toprakları işgal edince buraların halkında hem Fransız sömürgecilerine karşı hem de Japon işgaline karşı bir milli uyanış olmuş. Özellikle Vietnam’da gelişen sömürgecilik karşıtı direniş Laos’u da etkilemiş. “Kızıl Prens” Souphanouvong, Vietnam komünistleriyle işbirliği yaparak “Anavatan Laos-Pathet Lao” bağımsızlık savaşını başlatmış. 1945 yılında Japonlar teslim olunca Fransızlar tekrar yönetimi devralmışlar. Laos Krallığı ise bağımsızlığını ilan ederek cevap vermiş. Bunun üzerine Fransızlar sınırlı özerklik önererek anlaşmaya çalışmış ama 1954Cenevre Konferansı’nda pes etmişler. Bağımsız Laos krallığı kurulmuş.
KRALİYET’TEN DEMOKRATİK HALK CUMHURİYETİ’NE 3 PRENS 3 EĞİLİM
Bağımsız Laos krallığının var oluş mücadelesini üç farklı siyasi eğilimi olan üç prens şekillendirmiş. Vietnam komünistleriyle işbirliği yapan Kızıl Prens ilk seçimleri kazanmış ama Fransız yönetimini isteyen prens ile ABD himayesinde bağımsızlığı savunan diğer prens, emperyalistlerin desteğiyle sürekli darbe yapmışlar. Hmonglar hem Laos’ta hem de Vietnam’da CIA tarafından isyan çıkarmaları için görevlendirilmişler. Laos bir türlü kargaşadan kurtulamamış. 1975 yılında komünistler yönetimi ele geçirip kral tahtını terk edince hemen Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti kurulmuş ve Kızıl Prens cumhurbaşkanı olmuş. Laos 1975’ten bu yana tek parti yönetiminde bir Halk Cumhuriyeti. “Dünyanın en fazla bombalanan ülkesi” olarak biliniyor. ABD, Vietnam Savaşı sırasında, Laos’tan da geçen Ho Chi Minh ikmal yolunu yok etmek için kişi başına tam 500 kg bomba yağdırmış 6 milyonluk Laos’a!
BUGÜNKÜ LAOS
Myanmar (Burma), Kamboçya, Vietnam, Tayland, Çin ile sınır komşusu olan Laos’un esas adı Lao. Laos Fransızların buluşu, kendi çoğul ekleri “s” yi ekleyivermişler adına. Lao aynı zamanda ülkedeki en büyük (%51) etnik grubun da adı. Laos’ta büyük 49 etnik grup var. Hmong bu gruplardan biri. 1975’te ABD savaşı kaybedip bölgeden çekilince Hmonglar ortada kalmış ve “işbirlikçi” olarak baskı görmüşler. Savaş sonrası ABD yanlısı 40 bin Hmong’un Tayland’a göçtüğü söyleniyor. 1990’larda ise BM ve Clinton yönetiminin çabalarıyla çok sayıda Hmong Tayland’daki kamplardan zorla Laos’a gönderilmiş. Aralarından seçilenler ABD ve Fransa’ya götürülmüş. Yani Laos, Tayland, Vietnam ve Çin’de yaşayan Hmonglar, azınlıklar üzerinden bölgeye yapılacak yeni müdahaleler için emperyalistlerce seçilmiş en uygun etnik grup gibi.
SOSYALİST BUDİSTLER
Laoslular “biz hem Budist hem de sosyalist bir ülkeyiz” diye övünüyorlar. Sömürge yıllarında Fransızlar Budist manastırların sayısının artmasını desteklemiş. Anavatan Laos için mücadele eden komünistler bağımsızlık savaşı sırasında Budistleri kendileriyle birlikte direnmeye ikna etmişler. Hem Marksizm’in ve hem de Budizm’in insanların mutluluğu, acı ve baskıdan kurtulması için mücadele ettiğini ancak mutluluğa ulaşma yöntemlerinin farklı olduğunu vurgulayarak onları kazanmışlar.
Laos çok etnik gruplu, çok dinli bir ülke. Bu yüzden de her türlü provokasyona, manipülasyona açık. Uluslararası Hıristiyan Kilise örgütlerine göre Laos’ta 18 000 Hıristiyan yaşıyor. Örgüt dergilerinde Laos’taki Hıristiyanlara dini inanışlarından dolayı kötü davranıldığını ve dinlerini serbestçe yaşayamadıklarını yazıyorlar. Laos’ta misyonerlik faaliyetlerini yasaklanmış, ancak “iş” kurarak çalışma ve oturma iznini alan, “yayıncılık” gibi yaratıcı iş kollarında yoğunlaşan misyonerlerin sayısı sürekli artıyormuş.
TAPINAKLAR ŞEHRİ
Luang Prabang insana huzur veren bir şehir. Mekong ve Nam Khan nehirlerinin kesiştiği yemyeşil vadiyi ve şehri 360 derece panoramik olarak seyretmenin en güzel yolu tam 355 basamak tırmanmayı göze alarak Phu Si tepesine çıkmak. Şehrin ortasındaki tepe 150 metre yüksekliğinde. Ejderha sırtı gibi taş oymaları olan zikzaklı, süslü taş basamaklarla çıkılıyor.
Belli aralıklarla Buda heykellerinin olduğu mola ve dua alanları yapılmış. Biz “Yatan Buda”nın olduğu yerde soluklanıyoruz. Tepede bir de küçük tapınak var. Wat Chomski tapınağı. 1804 yılında yapılmış bu adak yerinde Buda’ya minik adak çiçekleri sunmak, küçücük bambu kafesler içerisinde satılan kuşları azat etmek mutlu ve iyi bir yaşamın garantisiymiş.
Şehirde çatısından kapısına tümüyle boyamalar, oymalarla bezenmiş, Buda heykellerini barındıran çok sayıda tarihi tapınak var. Altın tapınak Wat Xieng Thong, 1560 yıllarında yapılmış, Mekong ve Nam Khan nehirlerinin birleştiği yere yakın stratejik konumu, muhteşem mozaikleri, ahşap oymaları, Buda’nın hayatını betimleyen resimleri ve heykelleriyle ünlü. Laos krallarının taç törenlerinin de yapıldığı bu tapınak 1975 yılına kadar kraliyet tapınağı olarak kullanılmış. Kraliyet ailesine ait küller de burada küpler içerisinde saklanıyor. Fransızlar tapınaktaki ünlü “Yatan Kara Buda” heykelini Paris’e götürmüşler ama uzun mücadeleler sonrasında Buda evine geri getirilmiş.
1513 yılında yapılan Wat Wisunalat tapınağı eşsiz ahşap oymalarla bezenmiş. Tapınağı taşıyan ahşap sütunların üzeri yangına dayanıklı olması için fil derisiyle kaplanmış. Artık onarım çalışmalarında manda derisi kullanılıyormuş. Burada Lotus ( That Pathum) veya Karpuz (That Makmo ) stupası olarak adlandırılan Sri Lanka tipi iki stupa var, bunlar Budistlerin etrafında dönerek dua ettikleri, kümbet tipi tapınaklar. 1914 yılında depremde yıkılınca 15 ve 16 yüzyıllara ait altın, gümüş, bronz, ahşap ve kristal Buda heykelleri ortaya çıkmış, bunların bir kısmı Milli Müze’de sergileniyor. Tapınağın bahçesinde Budist eğitimi veren bir okul ve kutsal Bodhi ağacı var.
1300 yıllarından kaldığı söylenen Wat Manorom tapınağında ise Laos’un en eski ve en büyük “Oturan Buda” heykeli görülebiliyor, heykel tam 6 metre yüksekliğinde.
“Zümrüt Buda” heykeliyle ünlü Wat Mai tapınağı 18.yüzyılda yapılmış. Eski Kraliyet Sarayı yakınlarındaki bu tapınak, en geniş ve en zengin süslenmiş tapınak olarak tanıtılıyor. Kraliyet Sarayı ise artık bir müze! Ahşap mobilyalarıyla çok sade olan bu saray, kocaman ve yemyeşil ağaçların, küçük havuzların süslediği güzel ve bakımlı bir parkın ortasında yer alıyor.
Laos’taki tüm tapınaklara Budist olmayanlar da girebiliyor ama giysiler yarım veya uzun kollu, etek veya pantolonlar diz altına kadar örtecek biçimde olmalı, tabii ayakkabılar da dışarıda çıkarılıyor.
SADAKA TÖRENİ
Sabahın ilk ışıklarında Luang Prabang şehrinin ana caddesinde 14. yüzyıldan bu yana süregeldiği söylenen ilginç bir töreni izlemek üzere yola çıkıyoruz. Cadde kalabalık. Bir anda çoğu çocuk 200 kadar Budist keşiş ve eğitmenin, turuncu giysileri ve bambu tencereleriyle tek sıra halinde sokağa girdiğini görüyoruz. Ölülerinin ruhu için sadaka olarak yemek dağıtan kişiler de kazan ve bambu tencereleriyle sıralanmış onları bekliyor. Yemek dağıtacak olanların bazıları ağlıyor. Müthiş ruhani bir ortam var. Keşişler sırayla yemek dağıtanların önünde duruyor, onlar da ekonomik güçlerine göre hazırladıkları yemekleri kaşıkla sırayla keşişlerin sepetine koyuyor. Her bir keşiş eğilerek teşekkür ediyor. En çok yapışkan pirinç denilen bir pilav türünün verildiğini görüyoruz. Sadakalar günde sadece 2 kez yemek yiyen keşişlerin günlük ihtiyacını karşılıyor mu bilmiyoruz ama renk ve duygu yüklü bu tören halkın sepetlerindeki yiyecekler bitince sona eriyor.
SABAH VE GECE PAZARI
Şehirde sabahın erken saatlerinde kurulan sabah pazarı da çok ilginç. Laos’un yemek kültürü çok zengin. Dolayısıyla pazarda her türlü hamur işi, pirinç, baharat, çok değişik taze sebze ve meyvenin yanı sıra, protein ihtiyacını karşılamak üzere nehir balıkları, et, tavuk, ördek, kurbağa, yarasa, yılan, fare, böcek gibi ne varsa çiğ veya pişmiş olarak satılıyor.
Gece pazarı ise saat 17-23 arasında şehrin ana caddesi Thanon Sisavangvong’da kuruluyor. Çok eğlenceli. Pazarcıların çoğu güler yüzlü, sempatik kadınlar. Pazar tam bir hediyelik eşya, özgün dokuma ve tekstil cenneti. Laos’taki etnik grupların bazen kooperatifleşerek ürettiği rengârenk el işleri dışında Çin ve Vietnam’dan ithal edilmiş ürünler de bolca bulunuyor. Ayrıca seyyar lokantalar, taze meyve suyu satıcıları da var.
UZUN MEKONG TEKNELERİ
Genelde hızlı akan Mekong nehrinde ulaşım ince ve uzun teknelerle sağlanıyor. Şehrin 25 km. uzağındaki, Mekong ve Ou nehrinin buluştuğu yerdeki Pak Ou (Ou’nun ağzı) mağaralarına böyle bir tekneyle ulaşıyoruz. Mağaralar dağa iki kat olarak oyulmuş. Düzenli ayin yapılan bu tapınaklarda 4000 Buda heykeli var, altın ve değerli taşlardan yapılmış olan heykeller müzelere taşınmış.
Tekneyle gidilen Ban Xang Hai köyü, akrep ve yılanla mayalandırılmış sert bir içkisiyle ünlü. Ayrıca her evin önünde bir dokuma tezgâhı var. Genç, yaşlı herkes bölgeye özgü dokumalar yapıyor.
Bir de fil çiftliği var. Sırtına ahşap bir taht yerleştirilen filler turistleri gezdiriyor. Laos’a adını veren milyonlarca filden geriye kalanların bir kısmı fil çiftliklerinde karın tokluğuna çalıştırılıyor!
Luang Prabang’ın yaklaşık 30 km. güneyindeki Kuang Si Şelaleleri ise bir doğa harikası. 60 metreden aşağı dökülen su, turkuaz renkli yüzülebilir göletler oluşturuyor.
Güler yüzlü insanlarına, fillerine, muhteşem tapınaklarına ve kızıl bayraklarına doyduğumuz yemyeşil Luang Prabang’dan ayrılmak zor! Apronda yürüyerek bindiğimiz küçük uçak bizi bir sonraki durağımıza, Siem Rep’e götürecek. Emperyalizme karşı şanlı bir mücadele veren Lao da yoksulluk ve globalizm kıskacında. “Şansın bol olsun Lao- sok dee Lao!”