'KKTC'nin tanınmasına yaklaşmış durumdayız'

‘Rumlar bir kez daha kabul edilemez önerilerle vazgeçilmez koşullar öne sürüyor. ‘Türkiye’nin garantörlük sıfatı kaldırılsın ve Türk ordusu çekilsin.’ Bu tamamen Kıbrıslı Türkleri teslim almak anlamına gelir. Demek ki zaman içinde Türkleri eriterek bir küçük azınlık haline getirecekler, strateji bu.

KKTC’nin tanınmasına dayanak mı arıyorsunuz? Diplomat Onur Öymen, İngiltere’nin eski Dışişleri Bakanı Jack Straw’ın 1 Ekim 2017’de yaptığı açıklamaya bakın, diyor. Straw özetle, Rumlar başka seçenek bırakmadı diyor.

Onur Öymen, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler konusunda sorularımızı yanıtladı. KKTC’nin tanınması konusunda Öymen, şöyle konuştu: Kıbrıs zaten bağımsızlığını ilan etmiş. Bu devleti başka devletler tanırsa, kimsenin söyleyecek lafı olmaz…

‘TÜRK CUMHURİYETLERİ GEÇMİŞTE DESTEK VERDİ’

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 4 Ağustos 2019’da ‘Yeni politika oluşturma zamanı geldi yeniden Asya adını verdiğimiz açılımı bugün burada ilan ediyoruz” dedi. Bu açılımın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilgili siyasetlere yansıması ne olur?

Özellikle Turgut Özal ve Demirel zamanında Türkiye’nin Türk Cumhuriyetlerine yönelik çok yoğun ilişkileri vardı. Ve Türkiye çok büyük yatırımlar yaptı bu ülkelere. Hatırladığım kadarıyla 10 bin gence burs verdik. Hem siyasi alanda hem de ekonomik alanda çok ciddi ilişkilerimiz oldu ve çok da somut sonuçlar aldık. Türkiye’nin Orta Asya’ya açılması büyük devletler tarafından her zaman sıcak karşılanmadı. Bazı sıkıntılı dönemler oldu ama bu ülkelerle aramızdaki ilişkilerin temeli sağlam. Özellikle Azerbaycan ile geçmiş zamandan beri çok sağlam ilişkilerimiz var. “Bir millet iki devlet” sloganları o zamanlarda gelişti. Avrupa ülkelerinden ve Amerika’dan yeterince destek görmüyoruz. Rusya ile ilişkilerimiz inişli çıkışlı olunca hepimiz gördük ki Türkiye’nin en çok destek aradığı bir dönemde Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri Türkiye’ye destek verdiler. Bunun Kıbrıs ile bağlantısı ne olur? Türkiye Kıbrıs’a Barış Harekâtı yaptığı dönemlerde Azerbaycan ilişki kurmaya çalıştı. Ve o zaman gördük ki büyük devletler, Kuzey Kıbrıs ile ilişki kurmak isten devletlere karşı çok sert politikalar izleyecekler. Bu gerçekleri de yaşamış olduk. Şimdi Kıbrıs’a yönelik politikalarında daha ileri adımlar atabilirler mi? Mesela Kuzey Kıbrıs’ı tanımayı göze alabilirler mi? Bunları göreceğiz. Daha önemlisi Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’ni dünyaya tanıtma projesi var mı? Bunun için çalışmalar yapıyorlar mı?

İNGİLTERE DIŞİŞLERİ BAKANI:BAŞKA ÇÖZÜM KALMADI

Bunun için dayanak noktaları mı aranıyor?

İngiltere’nin eski Dışişleri Bakanı Jack Straw 1 Ekim 2017’de yaptığı açıklamada aynen şöyle söylüyor: “Güney Kıbrıs hükümeti atılan adımları engelledi. Koşulları ne olursa olsun bundan sonraki girişimleri de engelleyeceği anlaşılıyor. Şimdi çözüm adanın bölünmesidir. Kuzey Kıbrıs’taki Türk Cumhuriyetine uluslararası alanda meşruiyet kazandırmak lazım, onları tanımak lazım. “

Bu açıklıkla bunları söyleyen bir Türk siyasetçiye biz rastlamadık henüz. Onların bile gördüğü bu gerçeği Türkiye’de de herkesin görmesi lazım. “KKTC’nin bağımsızlığını dünya ülkeleri artık tanımalıdır, bütün güçlükler Rumlardan kaynaklanıyor” diyor. “Her toplantıyı zora soktular” diyor. “Tek yapılacak iş KKTC’nin tanınmasıdır”, son derece önemli bu.

Şimdi bu noktaya bence yaklaşmış durumdayız çünkü Rumlar bir kere daha kabulü mümkün olmayan önerilerle vazgeçilmez koşullar öne sürüyor. Ne istiyorlar; Türkiye’nin garantörlük sıfatı kaldırılsın ve Türk ordusu çekilsin. Bu tamamen Kıbrıslı Türkleri teslim almak anlamına gelir. Yani onların hiçbir koruyucu unsuru olmayacak, asker olmayınca kim koruyacak onları? Garantörlüğümüz olmayınca nasıl müdahale edecek Türkiye gerektiğinde? Demek ki zaman içinde Türkleri eriterek bir küçük azınlık haline getirecekler, strateji bu.

Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan bu yana büyük devletler Kıbrıslı Rumları destekledi. Yani Türkler ne kadar haklı olursa olsunlar, Rumlar desteklendi. Daha fazla gecikmeden bu gerçekleri görmemiz lazım. Kıbrıs’ın bizim tam göremediğimiz gerçeği nedir? Büyük devletler neden Kıbrıs’ı desteklesin?

Londra- Zürih antlaşmalarını iptal edenler bunlar. Türklere saldırarak birçok soydaşımızı öldürenler bunlar. Cumhurbaşkanı yardımcısından başlayarak Türk bakanları, milletvekillerini, yargıçları, hepsini devlet yönetiminden atanlar bunlar.

Şimdi bütün bunları yapan taraf haklı gösterilirse burada bizim henüz fark edemediğimiz bir gerekçe var demektir. Nedir bu gerekçe? Bu sadece Türk düşmanlığıyla izah edilemez.

Mesela Türkiye ikinci Harekâtı yaptığı zaman Kıbrıs’ta, birinci Harekâtta biliyorsunuz Girne civarında bir bölge ele geçirilmişti ve orada bir ateşkes sağlanmıştı. Fakat o ateşkesin şartlarına uymadılar. Bunun üzerine Türkiye ikinci bir harekât başlattı. İkinci harekâtta doğuya doğru gittik. Doğuda ne var? Doğuda İngiliz üsleri var. Ve o zamanlar İngiliz Dışişleri Bakanı, ABD’nin Dışişleri Bakanına telefon ediyor: “Türkler bizim üstlere yaklaştılar, Doğuya doğru ilerliyorlar. Türkiye’ye savaş açacağız.” ABD Dışişleri Bakanı “Sen deli misin, ben ABD başkanına bunu söyleyemem bile. İki NATO ülkesi savaşır mı? Olacak iş mi bu?” cevabını veriyor.

Üç tane köy var Muratlar, Atlalar, Sandallar, bu üç köyün bütün ahalisini katlettiler. Taşkent’te de orada yaşayan Türklerin büyük çoğunluğunu katlettiler. Bu insanların can güvenliğini korumak için biz harekât yapıyoruz. Bunları özgürlüklerine, bağımsızlıklarına kavuşturacağız, fakat dünya ülkeleri, Güney Rum tarafını destekliyor. Bunun arkasında yatan önemli unsurlardan biri İngilizlerin oradaki üsleri. Bu çok önemli, birçok ülkede üsleri olabilir ama egemen üs çok farklı bir şey. Hiçbir koşulda o toprakları İngilizlerden alamazsınız, onlar vermedikçe. Bu üsler bir kere coğrafi açıdan çok önemli bir yerde, bütün Ortadoğu’yu kontrol ediyorlar. Süveyş kanalını kontrol ediyorlar. Basit bir üs değil. Buralarda ufuk ötesi radarlar var. İngiltere’nin en büyük ikinci istihbarat üssünden bahsediyoruz. İngiltere ve Amerika, önemli, büyük operasyonlarını Kıbrıs’ta havalanan uçaklarla yaptılar.

‘İNGİLİZLER VE AMERİKALILAR İÇİN VAZGEÇİLMEZ ÜSLER’

Aynı zamanda ABD’liler için de önemli değil mi?

Burada İngilizlerle Amerikalılar birlikte çalışıyorlar. Kıbrıs İngiliz sömürgesiydi. 1942’de Arap-İsrail savaşında büyük bir istihbarat toplama merkeziydi burası. 1956’da Süveyş Krizi sırasında İsrail, İngiliz ve Fransızların yaptığı çıkarmada büyük bir istihbarat kaynağıydı. Kıbrıs’ta Türkler ile Rumlar arasındaki çatışmalar dâhil bütün bunların istihbaratı bu üslerden sağlandı. Kıbrıs Rum yönetiminin bütün dış temaslarını, dış haberleşmelerini, hepsini buradan izlediler. Yani burası gerçekten çok önemli. 6 gün savaşında 1967’de ve 1973’teki savaşlarda burası istihbarat üssü olarak kullanıldı. Bu da İsrail’in menfaatine hizmet etti. Bunları yalnız kendi ihtiyaçları için değil İsrail’e de istihbarat vermek için kullandılar.

1961 yılında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Afrika’da uçağı düşerek öldü. Uzun süre bu tartışıldı, kaza mıydı başka bir şey miydi diye. İşte bu üslerde yapılan istihbarat sonucunda binlerce kilometre öteden o uçağı düşüren uçağın pilotunun konuşmalarını tespit ettiler. 5340 kilometre öteden bir uçağın konuşmasını izleyebiliyorlar. Bu üslerin kıymetini anlamak açısından bu örnek çok önemli. O üsler sayesinde çok geniş bir alanı izleme, dinleme imkânına sahip oluyorlar. Bunların İncirlik Üsü ile de bağlantılı olduğu anlaşılıyor. 1000 civarında istihbarat elemanı var ve bunlar 80 civarında ülkeden istihbarat topluyorlar. Bütün bunları veri olarak değerlendirince anlıyoruz ki, bu üsler gerçekten İngiltere için vazgeçilmez üsler. Amerika ile birlikte kullandıkları için Amerika için de vazgeçilmez üsler. Bu üslerin insan gücü, elektriği, suyu, altyapısı her şeyi Rumlar tarafından sağlanıyor.

‘EKONOMİK BÖLGEYİ NİYE İLAN ETMİYORUZ?’

ABD’nin BM’de güç erozyonuna uğradığı bir dönemde –Son Kudüs kararı bunun göstergelerinden biri oldu- güçlü bir diplomatik atakla KKTC’yle bütünleşme adımı atabileceği yönündeki fikirleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rum kesimine yakın sularda, denizde doğalgaz bulundu. Bu araştırmaları Amerikan şirketleri yapıyor. İşletme hakları da bunlara verildi. Neticede oradaki doğalgaz Güney Kıbrıs’ın İsrail ile ve Yunanistan’la bağlarını pekiştirdi. Ve o sırada Türkiye ise İsrail ile ilişkilerini soğuttu. Bunlar İsrail’i, Rum kesimi ile işbirliğine itti. Ve sonunda üçlü stratejik bir güç birliği oluştu: İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan. Bu üçlü stratejik işbirliğinin bir siyasi boyutu vardı, bir de askeri boyutu vardı. Tatbikatlar yaptılar. Bu tatbikatlarda Girit’teki S-300 füzeleri de rol oynadı. Ama orada hiç kimsenin sesi çıkmıyor. Ve bu tatbikatlarda S-300’ler de kullanıldı ve o uçan İsrail Hava Kuvvetleri uçakları da F-35’lerdi. Tam o sırada Amerikan basınında bir takım şeyler çıktı. Amerika da katılsın, üçlü işbirliği dörtlü olsun falan. Dışişleri bakanı bu toplantılardan birine katıldı ve böylelikle Amerika da destek vaadinde bulundu. Bir taraftan da Mısır’da önemli petrol yatakları, doğalgaz yatakları bulunuyor. Ve neticede orada, Mısırın öncülüğünde, dokuz Akdeniz ülkesinden oluşan bir doğalgaz forumu oluşturdular. Ve bunların içinde Rumlar var, Yunanlılar var, İsrail var, Filistin var, Tunus var, Mısır var ama Türkiye yok. Türkiye’yi dışlayarak bir Doğu Akdeniz doğalgaz forumu oluşturdular. Bizimkiler diyorlar ki “En uygun, ekonomik yol, orada bulunacak doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderilmesidir, bize muhtaçlar…” falan. Oysa onlar bambaşka projeler üzerinde çalışıyorlar. Bu boyutlarıyla meseleleri görmemiz lazım. Nereden çıktı bütün bunlar? Doğalgazın çıkması oradaki bütün dengeleri değiştirdi. Bir taraftan da Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkiler, İsrail arasındaki ilişkiler bozuldu, daha doğrusu Amerika ilişkilerinin bozulması için zemin yaratıldı. Mesela Amerikan basınında şöyle yorumlar çıkıyor: “Bu İncirlik’in geleceği belli olmaz, Türklerin ne yapacağı belli olmaz, Türkiye artık bizim ne dostumuzdur ne de düşmanımızdır. Başka bir yer olabilir, mesela Kıbrıs Rum kesimi, mesela Yunanistan, mesela Romanya, mesela Ürdün olabilir…” Bunun gibi seçenekleri ön plana çıkarmaya başladılar. Kamuoyu oluşturuyorlar.

Şimdi bu genel tabloyu bu çerçevede gördüğümüz zaman vardığımız sonuç şu; bizim bütün bu bölgeye yönelik politikalarımızı bir kere daha düşünmemiz lazım. Bir taraftan kendi çıkarlarımızı koruyacağız. Mesela oradan bizim de doğalgaz çıkarma hakkımız var. Ekonomik bölgeyi ilan etmediler. Niye etmiyoruz? Bu işin birçok uzmanı ekonomik bölgeyi artık ilan edelim diyor. Ve orada biz de bir kere oyuncu olduğumuzu göstermeliyiz. Ekonomik bölgeyi Rumlar ilan etti, o bölge Rum bölgesi. Yunanlılar da kendi bölgelerinin nereden geçeceğini tespit ettiler.

Hangi noktadalar şu anda, ne zaman ne karar verecekler göreceğiz.

Mesela Hatay’da biz bunu yapmadık. Hatay’da da yapabilirdik. Ve orada önce bağımsız bir Türk devletinin kurulmasını sağladık. Ondan sonraki aşamada o devlet kendiliğinden meclisin aldığı kararla Türkiye ile birleşme kararı aldı. Şu andaki koşullar öyle bir şeye müsait görünmüyor.

Ama Kuzey Kıbrıs zaten bağımsızlığını ilan etmiş. Bu devleti başka devletler tanırsa, kimsenin söyleyecek lafı olmaz.

‘CUMHURBAŞKANI RUMLARLA AYNI TEZİ SAVUNUYOR’

Grass Montana’da kimseye bilgi vermeden toprak müzakeresi yapanlarla bu süreç götürülebilir mi?

Gerçekçi olarak şunu görmek lazım Kıbrıs konusunda sıkıntılar var. Bırakın birleşme düşüncelerini, bugünkü stratejimizi sürdürebiliyor muyuz? Vardığımız mutabakat neydi bizim, BM’nin de kabul ettiği: her konuda anlaştıktan sonra ancak toprak meselesi tartışılacak. Biz ne yaptık GrassMontana’da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı bu mutabakatı bir tarafa bırakarak bir toprak haritası verdi BM’ye. Bu inanılamayacak bir şey. Bildiğim kadarıyla Türkiye’nin de bundan haberi yoktu. Kıbrıs Türk parlamentosunun da haberi yoktu, hükümetin de yoktu. Tek başına şuraları Rumlara verebiliriz diye bir harita verdi. O da Rumlarla aynı tezi savunuyor. Bu mevcut zemini tutmak bile bir başarı.

‘TOPRAK VERECEĞİNİ TAAHHÜT EDİYOR!’

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Akıncı’nın Barış Pınarı Harekatı başladıktan sonra yaptığı açıklamaya “Türkiye’nin yanında olmayan talihsiz açıklama” diyerek tepki gösterdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı makamının Kıbrıs Cumhurbaşkanı’na yönelik daha önce böyle temel bir konuda tepkisi olmuş muydu?

Olmamıştı tabii. Zaman zaman farklı hükümetler zamanında Kuzey Kıbrıs’ta bazı farklı politikalar gündeme getirilmişti ama bu kadar açık kamuoyunun önünde dile getirilmesi vahimdir. Ama her halükarda kalkıp da böyle BM’nin de mutabık olduğu bazı temel ilkelerin de ötesine geçerek… örneğini görmedik. Toprak vereceğini taahhüt edecek kadar ciddi bir durum yaşamadık.

‘HALKIN İRADESİNE HEP SAYGI GÖSTERDİK YA BÜYÜK DEVLETLER?’

KKTC’de gündem Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Sayın Ersin Tatar’la birlikte KKTC’nin egemenlik hakkını savunan çizginin kuvvetlendiğini gördük. Önümüzdeki dönem bu kararlılığı sürdürecek bir Cumhurbaşkanı görebilir miyiz sizce?

Kıbrıs’ta sağladığımız iki önemli başarı var. Birincisi oradaki soydaşlarımızı özgürlüğe kavuşturduk ve kendilerini değerli hissedecekleri bir toprak üzerinde egemen olma imkanı tanıdık onlara. İkincisi de oraya demokrasi getirmek. Bugün KKTC’deki demokrasi Türkiye’dekinden çok daha ileridedir. Kıbrıslı Türklerin iradesine önce bizim saygı göstermemiz lazım. Başka ülkeler de gösteriyor mu, orada yapılan referandumlara, seçimlere büyük devletler müdahale ediyor mu etmiyor mu, bu ileride tarihçilerin yazacağı bir konudur. Ama bu konuda da ciddi kuşkularımız var. Fakat Türkiye’nin tutumu benim söylediğim gibidir.

‘İNSAFSIZ AMBARGONUN DÜNYADA ÖRNEĞİ YOK’

KKTC’ye yönelik ambargolar pek gündemde tutulmuyor. Bu konuda “gedikler açma” imkanı yok mu?

Bu ambargolar o kadar insafsız ki dünyada örneği yok. Şu anda Kuzey Kore’ye uygulanan ambargolar Kuzey Kıbrıs’a uygulanan ambargolardan daha hafif. Mesela Kuzey Kıbrıs’a spor ambargosu var. Dünya tarihinde iki tane örneği var spor ambargosunun: biri Güney Afrika’ya uygulamaya kalkışmışlar ama uygulayamamışlar bir de Bosna Hersek saldırısı sırasında Sırbistan’a uygulamaya kalkmışlar sadece iki yıl sürmüş. Yıllardan beri Kuzey Kıbrıs spor ambargosu altında. Yani bizim Galatasaray takımı, Fenerbahçe takımı gidip maç yapamaz. Yapsa Türkiye’yi UEFA’dan atarlar. Basketbol maçı yapamazsınız. Yani Kıbrlıslı Türkler spor alanında da ambargo altındalar, ekonomik anlamda da, ticari anlamda da ulaşım ambargosu var. Bir İngiliz turist kaza geçirse İngilitere’den bir sağlık uçağı gelip turisti Kuzey Kıbrıs’taki bir havaalanından alıp Londra’ya götüremez. O kadar katı bir şekilde uygulanıyor ki ‘Türklere her türlü eziyeti yapacaksın’. Ambargoların kaldırılması için çalışmak lazım. Öyle bir devlet ki Kuzey Kıbrıs, tam anlamıyla demokrasiyi uygulayan tek ülke Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Dünya sıralamasında Türkiye’den çok daha üst sıralarda demokrasi sıralamasında. Ve siz böyle bir ülkenin uluslararası toplum tarafından tanınmasını sağlayamadığınız gibi uluslararası toplumların böyle bir ülkeye en ağır ambargo uygulamasına ses çıkarmıyorsunuz. Yani böyle bir şey olabilir mi böyle bir şey düşünebilir misiniz? Basınına falan bakın, Kuzey Kıbrıs hakkında bir sürü şey yazıyor kimse kalkıp da bunlar en demokratik ülkedir, insanların tam siyasi özgürlüğü var, sendika özgürlüğü var, bunları söyleyen yok dünyada. Kimse bu yönüyle Kuzey Kıbrıs’ı değerlendirmiyor, takdir etmiyor. Onları olmayan devlet gibi görüyorlar. Bunlar gerçekten anlaşılır şeyler değil. Mücadelemizi sürdüreceğiz ve en azından kazanımlarımızı feda etmeyeceğiz.

Sonraki Haber