Kod Adı: Siyah yine kara çalıyor

25 Temmuz Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?

Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek’in CHP yönetimine oy toplayarak yapamayacağı işleri hatırlatması üzerine bazı köşe yazarları “darbeci” çığlıkları atmaya başladı.

Abdulkadir Selviler gibiler kendini tankın önüne attı, Ahmet Hakanlar onları alkışladı, bir de işi çirkinleştirenler vardı. Onlardan biri Fatih Altaylı.

Altaylı, Perinçek için “Sen kimsin ya, haddini bil, konuşmaya değer birisi değilsin” dedi ama konuşmaya devam etti. Hatta konu Aydınlık ve Ulusal Kanal’ın emekçilerine kadar geldi.

Nasıl kanal ve gazete çıkıyormuş?

Kaynağımız açık: Halkın dişinden tırnağından arttırdıkları, fedakârlıkları. Aynı iftirayı Sözcü’den Emin Çölaşan atmıştı, “örtülü ödenek” demişti. Çölaşan 6 Aralık 2023’te iftirası nedeniyle tazminat ödemeye mahkum oldu.

Sade bir hayat yaşayan Aydınlık ve Ulusal Kanal emekçilerini, holding medyasında çalışmış, hep patronu olmuş, araba ve saat koleksiyonu olan tiplerin anlaması mümkün değil.

Sadece Aydınlık ve Ulusal emekçilerinin böyle koleksiyonları yok. Basın emekçilerinin durumu ortada. Aklımıza bütün gazeteciler adına şu soru geliyor:

“Gazeteci maaşıyla nasıl araba koleksiyonu yapabilirsiniz?”

‘SALAĞIM, YALAKAYIM’

Tabiî Altaylı’nın seviyesizliği konumuz değil. Zaten kendisi rahmetli Levent Kırca’nın katıldığı programında “Salağım, yalakayım” demişti. Hatta Gezi eylemleri sonrasında Erdoğan için “Gerekirse secde bile ederim” demişti.

Altaylı o secdeden bir türlü kalkamadı. Çünkü Atlantik’e biat etmişti. CIA bağlantılı eski MİT'çi Mehmet Eymür, Fatih Altaylı için bakın ne diyor:

“Altaylı, görevli olduğum yıllarda MİT İstanbul Bölge Başkanlığı'nın numaralı ajanıydı. Teşkilata yanaşması, bazı terör örgütleri ile özel ilişkilerini belirtmesi suretiyle olmuş. Hani her şeyi yapabileceğini, her imkana sahip olduğunu söyleyen, hayali geniş, atıcı tipler var ya, bu da onlardan biri. Ancak bu konuda kayda değer hiç bir faydası olmadı (hangi konularda faydası olduğu zaten ortada). Zaman zaman Ankara'ya, karargaha, daha üst seviyede bilgi vermeye ve hareket tarzı için talimat almaya geliyordu. Bu gelişlerinin birinde ben araba yollayıp havaalanından aldırmıştım. Bu sebeple "0532 217-2858 ila 212 651-8967" numaralı telefonları halen cep defterimde kayıtlı duruyor. Merak eden varsa telefon kayıtlarına bakıp, kimlerle temas ediyordu bulurlar.

"Altaylı'ya ne kadar para ödeniyor bilmiyorum. Zaten bu gibi hususlar sadece ajanı sevk ve idare eden yöneticileri tarafından bilinir. Görevini hayli başarılı yaptığına göre bayağı yüksek paralar alıyordur.

"Hatırlanacağı üzere, henüz memuriyetimin devam ettiği bir tarihte Fatih Altaylı'nın bir yazısına, eşimin adını kullanmak suretiyle sert tepki göstermiştim. Medya'da aleyhimde sayısız suçlama çıktığı halde Altaylı'nın yazısına tepki göstermemin nedeni, yazılanlarla ilgili talimatın nereden geldiğini bilmem dolayısıylaydı. Bu cahil varlık ne demek istediğimi anlayamadı.”

Eh, insan acaba diyor kendinin de birçok kez söylediği bu lüks araba ve saat koleksiyonun ardında bu kod adının “hakkını vermesi” olabilir mi?

‘DARBE’ DAVULU ÇALANLAR NERDESİNİZ?

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, günlerdir CHP yönetimini uyarıyor.

“ABD Derin Devletinin hükümet projesinde kayıtlı CHP yöneticileri olmak üzere, bütün PKK ve FETÖ severler bilmelidir ki, oy toplayarak, seçim yoluyla yapamayacağınız işler vardır” diyor.

Perinçek, devletin ve milletin, vatan ve devlet bütünlüğünün seçim yoluyla yıkıma uğratılmasına kesinlikle izin vermeyeceğini vurguladı.

Birkaç gündür bu konu gündemde.

Perinçek sözlerini bir kesim aldı, “darbe çağrısı” dedi.

Abdulkadir Selvi, Ali Mahir Başarır, Mehmet Metiner, Orhan Miroğlu, Ahmet Hakan, Karar gazetesi, PKK/DEM parti, PKK’nın gazetesi Yeni Yaşam gibiler başı çekti. Cem Küçük dünkü yazısında “Deli saçması” diyerek aynı şeyleri demeyi sürdürdü.

Bu propaganda TV’de de sürdürüldü. HaberTürk, Tele 1, KRT, Ekol TV…

Kimi gazete küpürlerini, kimi Perinçek aleyhine yapılan açıklamaları verdi.

Önceki gün Sayın Perinçek, girişte yazdığımız konuya dikkat çeken bir basın açıklaması yaptı.

Salonda sadece Anadolu Ajansı, Aydınlık ve Ulusal Kanal vardı.

Perinçek’e “darbe” konusu da açık açık soruldu.

Gözlerimiz PKK ile ittifak yapan CHP için kendini tankların önüne atan, FETÖ’ye “Hocam dön diye” yalvaran “cesaret timsali” Abdulkadir Selvi’yi aradı fakat o salonda yoktu.

Atmak, tutmak gırla. Ama cesaret yok.

Selvi’nin şakşakçısı Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan, alkışa dalmış olacak ki salonda yoktu. Onu geçelim. Bir muhabir bile göndermedi. Gazetede yer vermedi. İnternet sitelerinde de açıklama yok.

Karar gazetesi yok.

“Yok artık daha neler” başlığı atan Akit gazetesi yok.

O küpürleri televizyona taşıyan kanallar yok…

Perinçek’in açıklamaları da yok…

CHP’ye yakın yayın organları bile, Perinçek’in açıklamalarını kendi çerçevelerinden ve yine eleştirerek vermeyi sürdürdü. Ama esas çığırtkanlar yok…

İşte demokrasi maskeliler böyle: Sözleri çarpıtmak, kara propaganda yapmak serbest ama aynı zamanda Perinçek’e sansür de serbest.

Ee biz de soruyoruz: ‘Darbe’ davulu çalan sahte demokrasi savunucuları, nerdesiniz? Bu açıklamaları neden vermediniz?

25 TEMMUZ MEDYANIN HALLERİ

BÖLÜNME FİKRİNE ALIŞIYOR MUYUZ?

KURTULUŞ TAYİZ - AKŞAM

Bazıları onun gündeme gelmek için özellikle çıkıntılık yaptığını ileri sürse de ben yıllar içinde Doğu Perinçek'in ısrar ettiği çoğu konuda hep haklı çıktığını gördüm. "Ermeni soykırımı", "Kıbrıs" ve "FETÖ yapılanması" gibi başlıklar bunların bazıları. Kavga her patladığında da peşin hükümlü olmamak adına kendisine kulak verilmesi gerektiğini düşünürüm.

Perinçek'in son olarak tartışma yaratan ve tepki çeken sözleri şöyleydi: "Seçimle, oy toplayarak Türkiye'yi bölemezsiniz, PKK'yı iktidar ortağı yapamazsınız, bu ikinci İsrail'i kurmak olur."

Bu sözlere en çok tepki gösterenler CHP'liler, liberaller ve etnik siyaseti aşamamış bazı isimler oldu. Tabii, konuşmanın en zayıf yerinden tutarak Perinçek'i mağlup etmeye çalıştılar. O "zayıf" dediğim nokta "asker-polis buna izin vermez" ifadeleri.

Perinçek'in "darbe çağrısı" yaptığını savunarak yerden yere vurdular. Bir kere şunu netleştirelim: Ülke bölünmenin eşiğine geldiği noktada askerin de polisin de sivillerin de yapacağı müdahalenin adı zaten "darbe" değil, "istiklal savaşı" olur.

Burada darbe çağrısı mı yapılıyor yoksa başka şey mi? Bu kısır polemiğe girmeden dikkat çekmeye çalıştığım şey, çoğu insanın bu "bölünme" fikrine kendisini çok çabuk alıştırmış olması. Perinçek marjinal biri değil şüphesiz -en azından bu konuda- ülkedeki aydın ve siyasetçi takımının çoğunun ABD ve Batı tezlerini sahiplenmiş olması onu azınlıklıkta ve yalnız gösteriyor. Çoğu aydın ve siyasetçi ABD'ye karşı konulamayacağını ve eninde sonunda Kuzey Suriye'de PKK devletine onay verileceğini, Türkiye'nin Güneydoğusunun da özerk bölge biçiminde PKK'ya bırakılacağını düşünüyor.

Doğu Perinçek bu fikre alışmadığı için, rıza göstermediği için kabahatli olabilir mi?

30-40 YIL SONRA ŞENGÖR’ÜN OLMAYACAĞI KESİN DE

MELİH ALTINOK - SABAH

Jeolog Celal Şengör, "Önümüzdeki 30-40 yıl içinde Türkiye olmayacak" diyor. Yok, depremden bahsetmiyor.

Herşeylogumuzun her parmağında ayrı marifet ya, bu kez de Baba Vanga'lığa soyunmuş, kehanetlerde bulunuyor: "Türkiye'nin sonu artık belli ve uzakta da değil bu. Önümüzdeki 30-40 yıl içinde Türkiye olmayacak. Yani bu 20 senelik AKP iktidarı ve ondan önce 1950'den beri gelen, bu dine önem veren iktidarlar, bunlarla beraber, Türkiye'nin istikbali kapanmıştır."

30-40 yıl sonra olmayacağı kesin olduğu için yine sallayan Şengör'ün "Türkiye'nin yok oluşunu engellemek" için çözüm önerileri de var elbette.

Eğitim şartmış mesela ama nasıl?

Dün Lozan'da adı geçmeyen iki Fransız okuluna kanun dışı ayrıcalıklar tanıması için Milli Eğitim Bakanı'na hakaretler eşliğinde ültimatom vermesine bakılırsa Şengör çözümü misyoner okullarında görüyor.
Zira biliyorsunuz, bunların din deyince aklına İslam gelir. Ateistlikleri de Hıristiyanlığa kadardır.

Şengör'ün papaz okullarını savunmak için, eğitim ve öğretimi millileştirip 1924 tarihli Tevhidi Tedrisat Kanunu'yla birleştiren Atatürk'e atıfta bulunmasıysa ayrı bir garabet.

Sonraki Haber