Korona ve ontolojik kırılma
Freud haklı olarak “yas törenini” insanlığın en uzun süredir devam eden geleneği, medeniyetin bütününün (ikincil doğa) dayandığı bir gelenek olarak görüyordu.
En eski geleneğin bile askıya alındığı bir dönemde yaşıyoruz. Korona sadece hayatla değil ölümle de ilişkimizi değiştirdi: Her gün binlerce insan ölüyor, ama bayraklar yarıya indirilmiyor, kimse kimseyi teselli bile etmiyor, edemiyor.
Freud, insanın yas tutan tek canlı olduğunu dile getirmişti (muhtemelen törensel ve ritüeller açısından dile getirmiş, yoksa doğada birçok canlı o acıyı hissediyor) ve Korona, bu tanımı bile değiştirdi.
Hepimiz, bunalmış durumdayız, dünyadaki değişimi anlamanın belki de anlamamanın şokunu yaşıyoruz, tarif edilemez anın deneyiminden geçiyoruz hepimiz. Bilmediğimiz bir değişiklik, ne kadar büyük, ne kadar etkin, bizim için ne getirecek ne götürecek, geleceğin nelere gebe olduğu gerçeği. Denenmemiş bir şey ve ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyi yaşıyoruz, ancak aklımız, kalbimiz ve tüm duygularımızla, görünüşümüzde bile belirgin olan bir değişimin sonuçlarını anlamaya çalışıyoruz. Giden canlara yanıyoruz, içimize atmanın bir yararı olmadığı halde bunu denemeyi seçiyoruz. Ama başka seçenek yok, insan en zor işinden, yani “düşünmek” ten vazgeçemez. Devam etmemiz gerekiyor, devam edeceğiz, “yaşamak” için direneceğiz.
İNSAN İÇİN KRİZ DOĞA İÇİN TEDAVİ
1: Bir krizin tüm yönlerini açıklama iddiası ne olabilir ki? Aklın mitine değer verirsek eğer, tabii ki krizin doğasını görmezden gelmenin anlaşılmaz ve akıl dışı bir olay olarak görüldüğünü algılamamız gerek.
2: Enigmatik durum (yani bilinmezlik-muamma durum) krizin içsel bir parçasıdır ve bir bilmeceyi açıklamanın mantıklı sonuçları olmadığında buna "kriz" denebilir.
3: Korona bir dual krizdir. İnsanın ve doğa arasındaki krizi ve doğanın insan için yarattığı kriz.
4: Korona'nın felsefi adı: "İnsan ve doğa arasındaki ilişkide akut gerilim belirtileri" olarak düşünülebilir. Bir önermedir. Korona, insanlar için bir "kriz" ve doğa için bir tür "tedavi" gibi görünmektedir..
5: Korona, doğanın akıllıca tepkisidir (biyolojik savunma da denilebilir, yıkıcı bir türe karşı), akıldan yoksun çıkışlara ve sınırsız doğa tahriplerine karşı.
6: Antik dönemin atomcu düşünürleri, dünyanın atomlar ve boşluklardan oluştuğunu savunuyorlardı. Boşlukta, ama belli bir doğrultuda dümdüz süzülen atom parçacıklardan söz ediyorlardı. Sadece Epikuros okulundan olan filozof Lucretius atomların hareket düzleminde oluşan “sapmadan” söz ederek yeni bir kuram yaratır. Ya da dönemin en önemli bilimsel saptaması-devrimi da denilebilir.
7: Bir rastlantı, bir dönüş hareketi, yaşamın oluşmasına sebebiyet verir. Bunu neden hatırlatma gereği duydum? Lucretius’un görüşü, yani atom parçacığının sapmasıyla yaşamın oluşma düşüncesi ve bugünkü insan ırkının doğadaki yerini iyi algılamak için. Bir anda ama doğa tarafından gerçekleşen mutasyon-sıçrama ve her şeyin sözde kontrol altında olduğu bir dönemde, tüm logaritmaları altüst ederek ortaya çıkışı ve yıkım sürecinin başlatması.
8: İnsan, sadece insan, uygarlığın mimaridir (yani: ikincil doğa) ve vahşi doğayla ilişkisini koparan tek canlı türdür.
9: İnsan, havayı zehirler, dağları taşları tahrip eder, ormanları yerle bir eder, doğadaki nadir türleri ortadan kaldırır.
10: Uygarlık-vahşet paradoksuna atıf yaparak, doğadaki tek saplantılı ve sapmaya uğramış canlı yine insandır. Yeryüzünde başka bir tür dünya savaşı çıkarmıyor, zehirli gaz odaları tasarlamıyor, kendi türü ve ırkını bile kıyımdan geçirmiyor, atom bombası darphanesi yoktur.
11: Tarihlere, olaylara pür dikkat bakmamız gerek: Küresel ısınma, mevsimlerin sapması, Sars virüsünden domuz gribi (H1N1 virüsüne) geçen süre 7 yıl idi. Domuz gribinden MERS virüsüne 3 yılda geldik, MERS virüsünden Ebola’ya 2 yıl gibi kısa sürede, I.Ebola virüsünden II.Ebola virüs 4 yıl, Ebola 2’den Covid-19’a sadece 1 yılda vardık! Şaşırtıcı değil mi?
12: İnsan, doğada öyle sınırsız bir sıkıştırmaya sebebiyet vermiş ki, hiç tahmin bile edemeyeceğimiz canlı türler, kendi bünyelerindeki virüsleri insan müdahaleleriyle her tarafa bulaştırıyorlar.
13: Kısa pandemi sürecinde, doğanın, canlı türlerin verdiği tepkiler birer ders niteliğinde ama sanmıyorum ki kısa süreliğine bile olsa insanı düşündürsün bütün bu olup bitenler.
14: Doğanın yasası çok açıktır, direnç sınırları bellidir. Doğa, kırmızı çizgisini olanca yüksek bir sesle duyuruyor. “Kara Ütopya” sadece “V for Vendetta” adlı sinema yapıtının ana aksı değil. Olimpiyat oyunlarının ertelenmesi, Brext’in unutulması, üretimin durması, paranın pul olması ve Boris Johnson’u bile suni teneffüse mahkum kılan olguyu iyi kavramak gerek.
15: Korona, insan için yeni bir “Rönesans” olmalı. Başka türlü ne okunabilir ne de algılanabilir bu durum.
16: “Gelişme” doktrinleri, “Şok” doktrinleri, “bilim her şeye yanıt verebilir” ısrarı, küreselleşme safsatası ve tüm uluslararası kurullar, sadece 4 ay gibi kısa sürede çöktü. “Serbest Piyasa”cıların tamamı “devletçi” oldular ve “neden devletler müdahil-yardımcı olmuyorlar?” soruları havada uçuşmaya başladı. Fransa bile korona öncesinde başlatmayı planladığı özelleştirme furyasını durdurdu. Marx, bu çelişkilere en doğru yanıtı vermiştir, o yanıt hala geçerlidir. Bize kalan tek şey bu yeni durumu sil baştan tekrar yorumlamaktır, yeni Marks, yeni Nietzsche, yeni Kant, yeni İbn-i Sina, yeni Hayyam, yeni Rousseau’lar çıkarmamız gerekiyor.
17: Korona, bir sınıf krizidir ayrıca. Amerika’da yaşamını yitiren insanların çoğunluğu o toplumun en alt kesimlerinden oluşuyor ne yazık ki.
18: Korona aynı anda zaman kavramında bir kırılmadır. Ona atfettiğimiz değeri yeniden ele almak gerekiyor. Belki de ilk kez borsa hareketleri, sermaye piyasası verileri, dolar endeksi vs. gibi terimlerin yerine “zaman”ı, kalan fırsatımızı takip etmeyi tercih ediyoruz, hayatta kalma süremizi merkeze alıyoruz: karantinada 50. gün, karantinadan 55. günümüz vs.
19: “Son-Bitiş”, “Son Bulma”, “Sonuna Doğru” gibi kavramların ağırlığını hissetmeye başladık, zamana atıf yaparak bunu yapıyoruz. Ayrımlar farklı olsa bile, sonuç olarak, ya kendi sonumuzu sorguluyoruz ya da sürecin ne zaman sona ereceğini.
23: Heidegger: “Ölüm olasılıkların sonu anlamına gelir” der, koronalı dönemde yaşamak ise bu duyguları en uç noktalara taşıdı.
24: Ay’a giden insanoğlu, toplam ağırlığı 5 gr. olan bir hastalığın karşısında (10 milyon kişiye buluşacak virüsün fiziki ağırlığıdır) çaresizce çırpınıyor, çıkış yolu arıyor. Deneysel akıl kötü günlerden geçiyor.
25: Korona sonrasında neler gelişir, neler değişir, zamana yayılarak hep birlikte göreceğiz, fakat bu satranç oyununda artık insan yalnız değil, karşısında doğanın gücü, zekası var!
Gerçekçi, hakkaniyetli, vicdanlı, adaletli kararlar, geleceği belirleyecek, “corona sonrası her şey çok farklı olacak” gibi şehir efsanelerine doğanın, bilimin, felsefenin zihni toktur ve bir etkisi yoktur.
Başka bir dünya mı? Neden olmasın?
Bu sorunun yanıtı doğa-insan dengesinin de yanıtıdır.