Kovid-19 sonrası toplardamarda pıhtılaşma

Kovid-19 salgınının yarattığı organ yıkımı yalnız akciğerlerde değil hemen hemen tüm organlarda görülmektedir. Kovid-19’dan etkilenen, pıhtılaşmayı düzenleyen yapıların uyarılması ile pıhtılaşma eğilimindeki artış değişik derecelerde tüm sistemleri etkiler sonuçta klinik bulgulara yol açar. Biz toplardamarlar içindeki pıhtılaşmanın nedenleri ve sonuçları üzerinde duracağız.

AMELİYAT SONRASI RİSK ARTIYOR

Toplardamar içi pıhtılaşma (venöz trombo embolizm), kendi içinde derin toplardamar trombozu ve akciğer embolisi olarak incelenir. Derin ven trombozu genelde belirtisiz olarak klinik seyir gösterirken, pulmoner emboli ölüm riski yüksek olarak ciddi klinik belirtilerle kendini gösterir. Venöz tromboembolizmi önemli bir sağlık sorunu olarak ortaya çıkaran en büyük etken ameliyat dönemlerinde hastalık ve ölüm oranlarının yüksek görülmesidir. Cerrahi müdahalelerden sonra hastanede yatarak tedavi gördükten sonra, venöz tromboembolizm tanısıyla tekrar hastaneye başvuru sayısının ameliyat olmayanlara göre 70 kat daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Venöz tromboembolizm tanısı aldıktan sonra hastane yatışlarının diğer komorbid hastalıklardan olan kalp yetmezliği, meme kanseri, serebrovasküler olayların neden olduğu yatışlardan daha uzun olduğu, hastane maliyetlerinin fazla olduğu ve tüm hastane kaynaklı ölümlerin yüzde 10’unda venöz tromboembolizmin neden olduğu görülmektedir. Ayrıca yapılması planlanan büyük cerrahi operasyonlardan venöz tromboembolizmin tek başına risk kaynağı oluşturduğu bilinmektedir. Hastalığın gerçek oranda sıklığı tam olarak bilinmemekle birlikte, hastanede cerrahi operasyon geçiren hastaların yaklaşık yüzde 25’inin cerrahi işlem sonrasında venöz tromboembolizmden etkilendiği yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur. Ortopedinin kalça, büyük kemik ve kanser ameliyatlarından sonra venöz tromboembolizmin daha sık görüldüğü ancak klinik olarak asemptomatik ilerlediğinden tespit edilmesi güçleşmekte ve insidans oranı tam belirlenememektedir. Ayrıca operasyon sonrası ortaya çıkan ağrı, yara iyileşmesi, günlük aktivite toleransı gibi etkenlerin daha ön planda tutulmasıyla venöz tromboembolizm tanı testleri ve belirtileri göz ardı edilebilmektedir.

Venöz tromboembolizm, atardamarlardaki tromboembolizme oranla sistem tam olarak netlik kazanmamıştır. Fakat venöz tromboembolizmin ven içinde oluşturduğu trombozun oluşum aşamaları ve büyüme seyri bilinmektedir. Venöz trombüsler vücutta arter akımının yüksek seyretmesiyle trombositlerin kümeleşmesi ve venöz akımın yavaş seyir göstermesiyle eritrosit ve fibrinojenlerin kümeleşmesi olarak görülmektedir.

OLUŞUMU

Damarlarda oluşan bu trombüsler tutunduğu damar çeperinden koparak dolaşım yoluyla akciğere ulaşıp pulmoner emboliye yol açarlar. Oluşan pulmoner embolilerin tanı tespiti genel olarak acil servislerde konulmaktadır. Çünkü pulmoner embolizmde klinik gidiş olgudan olguya farklılık göstererek semptomların ayırt edilmesini güç hale getirir. Genel tabloya bakıldığında hastalar acil servislere senkop, şok veya kardiyak arrest ön tanılarıyla getirirler. Oluşan kardiyopulmoner arrestlerin ise büyük çoğunluğunun nedeni pulmoner venöz tromboembolizm olarak ortaya çıkmaktadır. Damar bütünlüğünün bozulmasıyla doku harabiyetlerinin ortaya çıkması ve oluşan hasarın doku faktörleriyle onarılmaya çalışılması aşamasında trombüs oluşumu görülür. Oluşan bu trombüslerin pulmoner arterlerde yüksek akıma neden olmasıyla ani basınç yükseklikleri görülerek dolaşım kollapsı meydane gelir ve hastalarda ölüm oranı artar. Venöz tromboembolizm vakalarında akut olarak tedavi yöntemi, hastaya kısa zamanda trombolitik tedavi verilmesidir. Trombolitik tedavide ilaç içerisinde bulunan fibrinojen yapılarıyla oluşan trombüs eritilerek dolaşıma katılması amaçlanır. Ayrıca trombolitik tedavi yöntemi ile pulmoner venöz tromboembolizmin kalpte sağ ventrikülde oluşturduğu basınç yüksekliğinin neden olduğu sağ yetmezliğin azaltılmasına ve ölüm oranların düşülmesine büyük katkısı olduğu bilinmektedir.

Sonraki Haber