Köy Enstitüleri'nin açılışının 80. yılı-1
Projenin uygulamadaki başarıları Yücel ve Tonguç'u yaratmış, tarihe mal etmiştir. Yücel ve Tonguç ismi geçtiğinde mutlaka Köy Enstitüleri akla gelir. Bu alanda Yücel İnönü'nün, Tonguç da Yücel'in sağ kolu olmuştur. Üçünü bir araya getirdiğimizde de bu işin sacayağı oluşur
İsmet İnönü döneminin (1939-1950) en büyük projelerinden birisi Köy Enstitüleri uygulamasıdır. Derin izler bırakmıştır. Bugün de örnek gösterilen ve üzerinde hâlâ konuşulan ve araştırmalar yapılan bir konudur. Devrimin halka, halkın çocuklarına ve toplamda köylüye yaklaşımını göstermesi açısından; incelenmesi gereken bir konudur. İnönü'nün baştan itibaren samimi olarak üzerinde durduğu ve gelişmesine çalıştığı bir proje olmuştur. Bu proje, zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç tarafından büyük gayret ve emekle yürütülmüştür. Projenin uygulamadaki başarıları Yücel ve Tonguç'u yaratmış, tarihe mal etmiştir. Yücel ve Tonguç ismi geçtiğinde mutlaka Köy Enstitüleri akla gelir. Bu alanda Yücel İnönü'nün, Tonguç da Yücel'in sağ kolu olmuştur. Üçünü bir araya getirdiğimizde de bu işin sacayağı oluşur.
Ne hazindir ki bu önemli proje, yine İnönü'nün döneminde kapanma kararıyla gerilemeye başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya koşulları içinde CHP'de gelişen Batıcı, tutucu kanat atağa geçerek, bu çalışmayı hedef tahtasına koymuş ve tasfiye edilmesine hizmet etmiştir. Köy Enstitülerine yapılan saldırılarda en çok 'Komünizm' suçlaması kullanılmıştır. Bu suçlama 1990 yılına kadar süren Soğuk Savaş sürecinde, neredeyse her şeyde kullanılmış ve birileri için büyük bahane olmuştur. Köy Enstitüleri'nin ipinin CHP eliyle çekilmesi, CHP içindeki geriye gidiş/kireçlenmeyi izlemek, bunun başlangıcını bulmak açısından da önemli ve anlamlıdır. Kapanma konusunu, bölümümüzün sonuna bırakarak, bu büyük projeden bahsedelim:
PROJENİN YÜRÜTÜCÜ MİMARI YÜCEL
Köy Enstitülerini gelişimine büyük emek veren Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, Cumhuriyet Devrimi'nin genç eğitimcisi olarak Mustafa Kemal Paşa ile 2 Şubat 1923 günü İzmir'de tanıştı. Gazi Paşa'nın, Büyük Zafer'den sonra İzmir'de halkla 7 saat süren sohbete katılarak ona soru soran insanlardan birisidir. Gazi Paşa, yeni Türkiye'de ne yapılacak, neler değişecek bunu halkla sohbetinde anlatır. Herkesin çekinmeden soru sorduğu bu sohbette, genç Yücel 'Darülmuallim muallimlerinden' sıfatıyla şu soruyu sorar: "Bugün fosil mevkiinde bulunan medreselerin irfan hayatı bundan sonra nasıl olacaktır? Zatı âlileri bu hususta ne düşünüyor, bunu öğrenmek istiyorum?" (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C.15, Kaynak Yayınları, 2012, s.55.)
Gazi Paşa'nın cevabı ise şöyledir: "Bu soruyu soran arkadaşımızın fikrine ben de iştirak ediyorum. Hakikaten efendiler, bizim bugünkü medreselerimiz, vaktiyle medreseler yapıldığı zamanki halinden çok uzaklaşmıştır. Milletimizin, memleketimizin yüksek eğitim kurumlarıyla bir olması gerekir. Bütün memleket evlatları kadın ve erkek orada eğitim görmelidir." (Age., s. 95.)
'FİKİR BAŞKOMUTANI'
Yücel bu soruyu sorduğu gün 26 yaşındaydı. İlk kez Gazi Paşa ile karşı karışa geldi ve onu can-ı gönüllü dinledi. Konuşmalarından etkilendi. Hayatı boyunca da onu kendisine rehber edindi. Onun devrimini ilerletmek için de çalıştı. Köy Enstitüleri onun döneminde büyük atılım yaptı. Güçlükleri de içindeki devrimci cevherle aştı. Yücel o görüşmeye ilişkin duygularını yıllar sonra Ulus gazetesinde şu ifadelerle dile getirir: "O gün Gazi Mustafa Kemal, öyle kudretli mantıkla fikirlerini tahşid ediyordu ki, yurt toprakları üstünde ordular idare eden bu dimağın, fikir sahasında da başkumandan olduğunu o gün anladım." (Alev Coşkun, Hasan Âli Yücel Aydınlanma Devrimcisi, 4. Baskı, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, 2013, s.27.)
28 Aralık 1938- 5 Ağustos 1946 tarihleri arasında Milli Eğitim Bakanlığı yapan Yücel'in, 1943 yılında yaptığı bir konuşmadan kendi dönemlerinde aldıkları eğitimi şöyle anlatır: "Bizim öğrencilik devirlerimizde, bugün yetiştirmekte olduğumuz gençlerin bir türlü akıl erdiremeyecekleri bir öğretim usulü vardı. Tek deney yapmadan fizik, tek madde görmeden kimya okutulurdu. Öğrendiğimiz fizik kara tahta fiziği; okuduğumuz kimya tebeşir kimyası idi." (Yücel, Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri, 1993, s.214-215.)
EĞİTİMDE DERİN İZ BIRAKDI
26 Şubat 1961 günü kaybettiğimiz Yücel, Türk Milli Eğitimi'nde en derin iz bırakan ölümsüz bir isimdi. Bakanlığın çeşitli kademelerinde de görev yaptı. Atatürk'le yakın temasta oldu. Birgün Atatürk ona, "Türk milleti, ne zaman kendini kurtulmuş sayabilir?" diye sordu. O ise şu cevabı verdi: "Paşam, Türk milleti ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hale gelirse, o zaman kurtulmuş olur." (Coşkun, s.39.)
İşte Yücel Milli Eğitim'de bunu yapmaya çalıştı. Kendine güvenen, kişilikli, yurtsever, bilimsel eğitimden sonuna kadar yararlanmış ve çağdaş insanlar! Köy Enstitüleri'nde de toplumun yüzde 80'inin köylerde yaşadığı bir dönemde, eğitimin ışığını onlara en yakın noktaya götürerek yoksul ülkede onları hem üretken, hem de düşünen insan yapmaktı! Enstitüler kapanana kadar da bu çizgide binlerce genç yetiştirildi ve onlar devrimin ruhunu bugünlere taşıdı.
'KÖYÜ DEĞİŞTİRSİN'
Yücel'in sağ kolu İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç (1893-24 Haziran 1960), bunu bir konuşmasında çok güzel tarif eder: "Artık köy öğretmeni yalnız okul kürsüsünden değil, toplumsal kuruluşlar alanında, kültür alanında, ekonomi kalkınması alanında ve bütün buna benzer alanlarda da devrim düşüncesinin, ilerleme savaşımının devrimci devlet teşkilatımızın köyde güvenilir yetişkin rehberi ve temsilcisi olacaktır. Öyle bir köy öğrenimi yaratmalıyız ki, o, köylünün yalnız inançlarını işlemek ve toplumsal davranışlarına etkili olmakla da kalmasın, köyün maddi yüzünü, ekonomik hayatını da değiştirsin." (Coşkun, s.49.)
RAKAMLARLA YÜCEL DÖNEMİ
Eğitimcilerin 'Tonguç Baba' dediği İsmail Hakkı Bey, 21 Eylül 1946'ya kadar 11 yıl, 1 ay, 22 gün bu görevde hizmet verdi. Efsaneleşti. 21 ilde köy enstitüsü açıldı. En büyük sorun öğretmen ve derslikti. Öğretmen ihtiyacı onbaşı ve çavuşlardan bile karşılandı. Yüzyılların geriliğini 10 yılda aşmak için büyük seferberlik başlatıldı. 1923 yılında 342 bin öğrenci ilk okullarda okurken bu rakam 1933 yılında 591 bine ulaştı. Ortaokullarda öğrenci sayısı 1923'te 6 bin iken, 1933 yılında 42 bine çıktı. Liselerde öğrenci sayısı 1923 yılında bin 200 iken, 1933 yılında 9 bin 600'e ulaştı. Meslek liselerinde öğrenci sayısı ise 6 bin 500'den, 1933 yılında 7 bin 700'e ulaştı.
1935 yılında nüfusumuz 16,2 milyondu. 1935 yılında toplam nüfusun yüzde 16.6'sı, 10 binden fazla olan yerleşim yerlerinde, yüzde 83,4'ü ise köylerde yaşamaktaydı. Köy Enstitüleri de buna cevap vermek için kurulmuştu. 1923 yılında tüm yurtta 4 bin 894 ilkokul vardı. 1930 yılında bu rakam 6 bin 598'e çıktı. Okuma yazma seferberliği için de 1929 yılı başında Millet Mektepleri açıldı. 1935 nüfus sayımına göre ülkede okur yazar oranı erkeklerde % 23.3, kadınlarda % 8.2 idi. Okula giden çocuk sayısı ise kentlerde % 80, köylerde ise % 26 idi. Köylerdeki ilkokul sayısı 5 bin 80, öğretmen sayısı ise 6 bin 91 idi. Öğrenci sayısı da 370 bin 370 idi.
15 yıl içinde 20 bin öğretmene ihtiyaç vardı. İşte bunun için büyük seferberlik başlatıldı. 40 bin köyün, 31 bininde okul yoktu. Türkiye'deki bütün köylerde sadece 5 bin 80 okul bulunması herşeyi anlatır. Yücel döneminde, 1946 yılına kadar başta Batı klasikleri olmak üzere 496 eser Türkçeye çevrildi. Bu dönemde İslâm Ansiklopedisi, İnönü Ansiklopedisi ve Türk Ansiklopedisi hazırlandı. Milli Eğitim tarafından 7 mesleki dergi yayımlandı. Bu dönemde 6 alandı da yazım ve terimler sözlükleri yayımlandı. Yücel döneminde mesleki ve teknik eğitimin yurt düzeyine yaygınlaştırılması için özel çaba harcandı. 1942-43 yılları arasında 113 olan okul sayısı 1949 yılına gelindiğinde 275'e çıktı. 1939 yılında yapılan Birinci Maarif Şurası'nda alınan bir kararla köy okullarındaki eğitim süresi 3 yıldan 5 yıla çıkarıldı.