Köy Enstitülerinin açılışının 80. yılı-2: Felsefesi ve kapanış nedenleri

illi Eğitim Bakanı Yücel, 17 Nisan 1940 günü, TBMM'de Köy Enstitüleri Kanunu'nun görüşüldüğü sırada yasanın amacını şöyle tarif eder: "Biz Köy Enstitüsü'nü sadece içerisinde kuramsal eğitim yapılan bir kurum olarak almadık.

Milli Eğitim Bakanı Yücel, 17 Nisan 1940 günü, TBMM'de Köy Enstitüleri Kanunu'nun görüşüldüğü sırada yasanın amacını şöyle tarif eder: "Biz Köy Enstitüsü'nü sadece içerisinde kuramsal eğitim yapılan bir kurum olarak almadık. İçerisinde tarım sanatları, demircilik, basit marangozluk gibi uygulamalı faaliyetler de bulunduğu için okul adıyla anmadık, enstitü diye isimlendirmeyi uygun gördük." (Yücel Söylev ve Demeçleri, s.304-305.)

Cumhurbaşkanı İnönü, Ekim 1946'da yaptığı bir konuşmada Köy Enstitüleri'nin öneminden bahseder ve tarihi şu sözleri sarf eder: "Bütün askeri ve siyasi hayatımdaki vazifelerin hiçbirini kâle almadan diyebilirim ki, öldüğüm zaman Türk milletine iki eser bırakmış olacağım: Biri köy okulları, diğeri de çok partili hayattır."

İnönü 1967 yılında yaptığı başka bir konuşmada da eğitim meselesine değinir ve "Kültür alanında 44 sene zarfında yapabildiğimizden çok daha ileri gidebilirdik. Gitmeliydik. Bunun hicranını (acısını) ben daima çekerim." (Coşkun, s.194.)

İnönü, 1942 Temmuz'unda Köy Enstitüleri'ni ziyaret gezisi sırasında Tonguç'u uyararak, Köy Enstitüleri'nin sayısının kısa süre içinde 40'dan 60'a çıkarılmasını ve bu konuda ellerini çabuk tutarak acele etmelerini, gerekli maddi desteği de bulucağını belirterek şunları söyler: "Köy Enstitüleri'nin sayısını gelecek yıl 40'a, daha sonra 60'a çıkarılmalıdır. Üzerinde düşünün, hazırlıkları yapın. Ben başbakanla görüşür para işini çözerim" (Engin Tonguç, Bir Eğitim Devrimcisi, İ. Hakkı Tonğuç, C.1, s. 518-519'dan aktaran; Alev Coşkun, s.191.)

Bu sözlerden güç alan Yücel ve Tonguç harekete geçerek, Köy Enstitüleri'nin öğretmen ihtiyacını karşılamak amacıyla Yüksek Köy Enstitüleri'ni kurar. 19 Eylül 1942 yılında buna ilişkin yasa çıkar. 105 öğrenci Hasanoğlan Köy Enstitüsü'ne çağrılır ve burada 1,5 yıllık bir eğitimden sonra öğretmen olarak mezun edilir ve Enstitülere gönderilir. Yücel ve Tonguç birgün Çankaya'ya çıkar ve burada konuyla ilgili olarak İnönü'ye yaşadıkları sıkıntıları aktarırlar. İnönü onlara şu uyarıda bulunur: "Çok büyük fırsat kaçırıyorsunuz. Bu savaş yıllarında yararlanarak bunları yapmalı idiniz. Savaştan sonra ne olacağı belli değildir, bunların hiçbirini bize yaptırmayacaklardır. İleride beni dinlemediğinize çok pişman olacaksınız." (Engin Tonguç, Devrim Açısından Köy Enstitüleri ve Tonguç, s.284-287'den aktaran; Alev Coşkun, s.192-193.)

YENİ BİR ÇIĞIR AÇTI

Bu uygulama yepyeni bir çığır açar ve 1946 yılına kadar köylerdeki öğretmen ihtiyacı için 16 bin 400 bayan ve erkek öğretmen, 7 bin 300 sağlık memuru, 8 bin 756 eğitmen yetiştirilir ve bunlara görev verilir. Bu dönemde 306 okul tamamen öğrenciler tarafından yapılır. Ensitüler çevresinde 15 bin dönüm arazi öğrenciler tarafından işlenir ve üretim yapılır. Bin 200 dönüm bağ, 41 bin 500 dönüm orman yetiştirilir. Köy okullarının sayısı da 5 bin 80'den 12 bin 207'ye çıkarılır.

Bu durumu, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, İzmir Kızılçullu Köy Enstitüsü'ne 1941 sonbaharında yaptığı bir ziyarette şöyle dile getirir: "Köy Enstitülerine çok ehemmiyet veriyorum ve bu sahadaki çalışmaları yakından takip ediyorum. Sizlere çok güveniyorum. Çalışmalarınızdan memnun oldum. Bundan sonra yine köyde çalışınız. Ahlâklı, vakarlı, haysiyetli olarak yetişiniz. Köylerimiz sizi bekliyor." (Coşkun, s.68.)

SİSTEMİN FELSEFESİ

Köy Enstitüsü sisteminin temel eğitim felsefesi ve ilkeleri özelte şöyleydi: Bütünsellik, çok yönlülük, uygulama bütünlüğü, karma eğitim, planlılık, yöneltme, kültürde yerelden evrensele, laik çağdaş eğitim, üretkenlik, yapıcı ve yaratıcı ahlâk, teknoloji kullanımı, özyönetim ve köylü ile öğretmenin kader birliği. Bu okulların açılmasının önemli bir hedefi de Cumhuriyet Devrimimizin ilk yıllardan buyana yapmak istediği ancak bir türlü tam manasıyla gerçekleştiremediği Toprak Reformu'na önce kadrolar yetiştirmekti. Feodal yapıyı tasfiye edecek, köylüyü özgürleştirecek önder insanlar yaratmak, mücadeleyi göğüsleyecek fikren ve beceriyle donanımlı fedailer yetiştirmekti. O günün koşulları özellikle İkinci Dünya Savaşı'nın getirdiği ağır yük Toprak Reformu'nu bir türlü gerçekleştiremedi. Köy Enstitüleri'nin en önemli ayağı topal kalınca, süreç içinde o sınıfın temsilcileri ve destekçileri Köy Enstitüleri'ni kapatarak öncüleri tasfiye etti.

21 OKUL AÇILDI

Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 günü çıkan yasayla kuruldu. 21 Köy Enstitüsü sayesinde 17 bin 346 öğretmen, 8 bin 675 eğitmen ve bin 599 sağlık memuru yetişti. 1946 yılındaki Bakanlar Kurulu içinde Hasan Âli Yücel'e görev verilmedi. İsmail Hakkı Tonguç gibi yakın çalışma arkadaşları da Bakanlıktan uzaklaştırıldı. Savaş sonrası koşullara uyularak çok partili hayata geçildi. CHP içindeki sağ kanat güçlendi ve Demokrat Parti (DP)'yi kurdu. 1947 yılında Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı. Enstitüde karma eğitime son verildi. 1950 yılında iktidara gelen DP, CHP'nin gözden çıkardığı Köy Enstitüleri'ni, 27 Ocak 1954 tarihinde çıkarılan 6234 sayılı yasayla temelli kapatarak Öğretmen Okullarına dönüştürdü.

KÖY ENSTİTÜLERİ'NİN KAPANMA NEDENİ

Köy Enstitülerini Hasan Âli Yücel üzerinden inceleyen Dr. Alev Coşkun, Enstitülerin kapatılması meselesini kitabında çok güzel inceler ve burada CHP ile DP'nin dahlini ortaya koyar. Bu konuda ayrıntılı bilgi edinmek için Sayın Coşkun'un, "Hasan Âli Yücel Aydınlanma Devrimcisi" isimli kitabını mutlaka okunmasını isterim. Değerli Hocam Sayın Dr. Coşkun, bu konuda şu önemli saptamaları yapar:

"1- II. Dünya Savaşı sürerken ve savaş bitince, yurt içinde bir demokratikleşme, liberalleşme ve özgürleşme isteği yükselmektedir.

2- Tek parti iktidarının kimi uygulamalarından rahatsızlık duyan kesimler; bir an önce demokratikleşmeyi istemektedir.

3- Savaşın getirdiği ekonomik sıkıntılar ve savaş sonrasında uygulanan karne ile ekmek dağıtımı, karne ile tüketim malları dağıtımı, konunun bilincine ve ayırdına varamayan geniş kitleleri rahatsız etmiştir.

4- Savaş sırasında, temel tüketim malları üzerinde yapılan istifçilik ve karaborsa nedeniyle oluşan savaş zenginleri geniş kitlelerde, tek parti yönetimine karşı bir cephe oluşmasına neden olmuştur.

5- DP ve CHP içinden kimi kesimler, halkın din gereksinmelerinin yerine getirilmediği ya da kısıtlandığı konusunda geniş ve etkin propaganda yapmaktadırlar.

6- Dış etkenler ve Türkiye devleti üzerine yapılan baskılar, İnönü'yü demokratik Batı ülkelerinin yanında yer almaya zorlamaktadır." (Alev Coşkun, s.195-196.)

KAPATILMAYA İLİŞKİN İSMET İNÖNÜ'NÜN 'SAVUNMASI'

Dr. Alev Coşkun çalışmasında, Cumhuriyet gazetesi köşe yazarı Mustafa Ekmekçi'nin, "İsmet Paşa'nın Savunması" başlığını taşıyan 21 Temmuz 1994 tarihli yazısına yer verir. Yazıda Köy Enstitüleri ile ilgili olarak İnönü'nün, CHP'nin 1961 sonrası kurduğu hükümette Sanayi Bakanlığı yapan Muammer Erten'e yaptığı açıklamaya değinilir. İnönü bu açıklamada konuya ilişkin olarak şunları söyler:

"Köy Enstitüleri'nin kapanmasından duyduğum acıyı tarif edemem. Bir babanın evladını kaybetmesinden duyduğu acı gibi acı duyarım. Ama herkes zanneder ki Hasan Ali Yücel'i, Tonguç'u isteyerek değiştirdim; Köy Enstitüleri'nin kapanmasına neden oldum diye benim hakkımda kamuoyunda yanlış bir hüküm vardır; aslında o zaman bir sürü olaylar oldu. Kurultaylarda Enstitüler aleyhine bir cereyan başladı. Ben bunların doğru olmadığını yerine giderek tespit ettim, ama bu o kadar yoğunlaştı ki grubu etkiledi. Grubun büyük çoğunluğu Köy Enstitüleri'nin aleyhine döndü. Bakanlar içinde Köy Enstitüleri'ne karşı vaziyet alanlar çoğaldı. En çok da bu konuda Köy Enstitüleri'nden şikayet edilenlerin başında Milli Eğitim Bakanı Yücel'le, Genel Müdür Tonguç hedef alınıyordu.

O sırada ordudan, rahmetli Mareşal Fevzi Çakmak'tan (1876-1950), o Genelkurmay başkanlığından ayrılmadan önce, yoğun şikayetler başladı. Mareşal, 'Bu komünist yuvalarını ne zaman kapatacaksın?' diye soruyordu. Mareşal bunu adeta bir mesele haline getirmişti. Köy Enstitüleri etrafında bu çok yoğunlaştı...

Şimdi sana önemli bir şey söyleyeceğim: Herkes benim zayıflığım gibi görür, ama benim gücümdür aslında; mesela ben Köy Enstitüsü fikrine inanmışımdır. İnanmış bir insan, sonuna kadar bunu yürütür, idealizmde, felsefede bu böyledir; ama ben politikacıyım, uygulayıcıyım. Ben gücüme göre gücümün var olduğu yerde, gücümü gösterebilirim. Ben dahi değilim. Gücümle, tecrübemle, memleketin menfaatlerini en üst seviyede tutarak meselelere çözüm bulurum. Ben gücümün bittiği yerde bir politikacı, bir tecrübe sahibi insan olarak bir noktada, onu gelecekte tekrar uygulamak üzere bir noktada durdururum.

Bu, aslında benim gümdür. Çünkü artık gücümü kaybettiğim noktada, 'Ben bu işi yürüteceğim!' diye yürüdüğüm zaman, artık tamamıyla yok olma durumu vardır; ben gücümün bittiği yerde, her şeye rağmen, yok olucu bir harekete yönelmem. Orada dururum. Zaman, benim için çok önemli faktördür, zaman içinde imkânlar gelir önüme, bir noktada bıraktığım fikrimi yeniden uygularım.

Değişen zaman içinde de bana yeni fikirler gelmemiş, o fikrin doğruluğu bende bir kanaat olarak devam ediyorsa, onu yeniden uygulanm. Köy Enstitüleri meselesi de böyle olmuştur. Benim gücüm o zaman nereden geliyordu? Partiden, parti meclis grubundan, gücümü ben buradan alıyordum. Bu konuda, bütün bu organlarda gücümü kaybetmişim. Ordunun üst kademesinde de huzursuzluk başlamış...

Onun için bir süre en çok bu konuda saldırıya uğrayan Milli Eğitim Bakanı Yücel'le, Genel Müdür Tonguç'u onların da gönlünü alarak bir süre için şimşekleri bu olay üzerinden uzaklaştırmak istedim. Fakat sonradan demokratik hareketleri de başlatınca, olaylar öyle gelişti ki kendi cereyanında yürüdü ve bir an geldi ki artık Köy Enstitülerini eski gücüyle, eski ruhuyla devam ettirmek olanakları benim elimden çıktı." (Alev Coşkun, s.196-197.) BİTTİ.

Sonraki Haber