Köy Enstitüleri’nin güncel önemi: Üretim içinde eğitim

‘Türkiye’de Köy Enstitüleri’nin dünya çapında yeni ve çözümleyici olan yanı, eğitim ve ekonomi ilişkisi bağlamında getirdiği üretim içinde eğitim-öğretim yöntemidir’.

Hasan Ali Yücel’in; “Bu bizimdir, kimseden almadık; bizden alsınlar.” diyerek milli ve özgün bir proje olduğunu belirttiği Köy Enstitüleri, pek çok yabancı bilim adamının da dikkatini çekerek, akademik çalışmalara konu olmaya devam ediyor. Bu konuda yapılan araştırmalar bir yana UNESCO da Köy Enstitüleri modelini gelişmekte olan ülkelere tavsiye etmişti.

Köy Enstitülerinin en önemli özelliklerinden biri de sevgi, saygı, eşitlik, güven, özgürce düşünme, eleştiri ve özeleştiri yapmayı önem vermesindedir. Bu yanıyla her zaman birleştirici olmuştur.

“Eğitim üretim içindir” düsturu Köy Enstitüleri'nin temel prensiplerinden biriydi. Enstitülerde eğitim, çalışarak, çalışmanın içinde yürütüldü. Enstitülerdeki çiftliklerde, öğretmenlerle öğrenciler birlikte çalışarak üreterek öğrendiler ve ihtiyaçlarını kendileri karşıladılar.

Köy Enstitüleri üzerine son kitap Prof. Dr. İsa Eşme tarafından kaleme alındı. Köy Enstitüleri: Yarım Kalan Aydınlanma Atılımı (İKÜ Yayınları) raflardaki yerini aldı. Bugüne kadar çokça şey söylendi. Kitaplar yazıldı. Bu konuda unutulmaması geren en önemli şey, bu okulların sadece eğitim hareketi olmadığıdır. Okullar, o günkü koşullarda özellikle kırsal kesimin ve bütün toplumun kalkınma ve çağdaşlaşma hareketiydi. Prof. Dr. İsa Eşme kitabında enstitülerin, köylerde Orta çağ koşullarında hayatını sürdüren insanların, bulunduğu koşulları değiştirerek, kendilerini çağdaş insanlar olarak topluma kazandırma merkezleri olduğunun altını çiziyor.

Eşme, kitapla, toplumun önemli bir kesiminin çağdaşlaşma yönündeki ilk adımı olan Köy Enstitülerinin nasıl doğduğu, nasıl geliştiği ve neden yıkıldığı sorularına da cevap veriyor.

GELİŞMEKTE OLAN

ÜLKELERE ÖRNEK OLMALI

Doktorasını Köy Enstitüleri üzerine yapmış olan ABD’li eğitimci Fay Kirby, bu hareketi şöyle anlatıyor: “Türkiye’de Köy Enstitülerinin dünya çapında yeni ve çözümleyici olan yanı, eğitim ve ekonomi ilişkisi bağlamında getirdiği üretim içinde eğitim-öğretim yöntemidir.”

2000 yılında UNESCO toplantısında, UNESCO Genel Müdürü, tanınmış İngiliz bilim insanı Julian Huxley ise Köy Enstitüleriyle ilgili şunları söylüyor; “Türkiye’de Köy Enstitüleri adı verilen ve bütün gelişmekte olan ülkelere örnek olabilecek çok ilginç bir eğitim sistemi gerçekleştirilmiştir.”

Peki, neydi bu işin sırrı? Nasıl oluyordu da yoksul köylü çocukları bu eğitim kurumlarından, edebiyat alanında parlayan birer yıldız olarak adlarını Türk edebiyat tarihine yazdırıyorlardı. Bunun bir rastlantı olmadığını Köy Enstitülerinin eğitim şeklini irdelediğimizde çok açık olarak görürüz.

GENÇ ÖĞRETMENLER

ANADOLU’YU DOLAŞTI

Dünyada eşi görülmemiş bir deneyimdir Köy Enstitüleri. Öğrenciler bir taraftan, çevrilen klasikleri sular seller gibi okurken bir taraftan da okulda ders, bahçede tarım, halkevinde piyes, sahnede mandolin, saz, keman öğrenirler. Cumhuriyet ideallerinin yetiştirdiği bireyler olarak; toprağı gasp etmiş köy ağasına, yoksulu haraca bağlamış tefeciye karşı köy rönesansının neferi olurlar…

Hasan Ali Yücellerin, İsmail Hakkı Tonguçların attığı tohum toprağını bulmuştur artık. Bu güçlü eğitimle donanmış genç öğretmenler Anadolu’yu dolaşıp, yeni tohumlar ekme görevindedirler. Onlar hem kendi haklarını hem de işçi sınıfının yandaşı oldukları bilinciyle hareket ederler.

ATATÜRK NE DİYORDU?

Köy Enstitüleri Yarım Kalan Aydınlanma Atılımı kitabında İsa Eşme, 1937 yılında Atatürk’ün konuyla ilgili şu sözlerini aktarıyor; “Okuma yazma bilmeyen tek vatandaş bırakmamak, memleket davasının ideolojisini anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak fert ve kurumlar yaratmak.” Köy Enstitüleri aslında Atatürk’ün bu ilkesinden doğmuş, bu konuda da önemli yol kat etmiştir.

İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü de Köy Enstitüleri’nin kuruluş ve gelişmesinde önemli rol oynadı. 9 Mayıs 1941’de Savaştepe Köy Enstitüsüne yaptığı ziyarette, onur defterine şöyle yazar; “Köy Enstitülerini Cumhuriyet’in eserleri içinde en kıymetlisi ve en sevgilisi sayıyorum. Köy Enstitülerinden yetişen evlatlarımızın başarılarını ömrüm oldukça yakından, candan takip edeceğim.”

VE NEDEN KAPATILDI?

Peki, sonra ne oldu ve nasıl oldu da Köy Enstitüleri kapatıldı?

Eğitimci Prof. Dr. İsa Eşme, kitabında konuyu 7. bölümde ele almış. Birinci bölümde; “Cumhuriyet ve Eğitim Atılımları”nı inceleyen yazar, ikinci bölümde Köy Enstitüleri’nin başlangıç noktası olan “Eğitmen Kursları”yla ilgili bilgi verir.

Yazar, üçüncü bölümdeyse; “Köy Enstitüleri’nin Kuruluşları”nı incelenmiş. Dördüncü bölümde “Enstitüler ve Köylerde Canlanma”, beşinci bölümde “Yüksek Köy Enstitüsü” konularını mercek altına almış.

Kitapta Köy Enstitüsü mezunu yazarlar Pakize Türkoğlu ve Adnan Binyazar’ın sunuş yazıları da bulunuyor.

Adnan Binyazar sunuş yazısında; “Köy Enstitüsü kökenli Prof. Dr. İsa Eşme nice öğretim, deneyim aşamalarından sonra ülkemizin seçkin eğitimbilimlerinden biri olmuştur. Yıllarını vererek yazdığı Yarım Kalan Aydınlanma Atılımı Köy Enstitüleri adlı kitabında, köylere öğretmen yetiştirme amacıyla kurulan Köy Enstitüleri'nin kuruluş, kapatılış dönemlerini eleştirel bir gözle yansıtarak görevini yerine getirmiştir. Eşme, kitabında, Köy Enstitüleri ile başlayan 'aydınlatma atılımı'nı tamamlama yolunda umut yaratan her gelişmeyi değerlendiriyor. Günümüz koşullarında, devletten bir şey beklemeden, 2003 yılında, Eğitim Fakültesi Dekanı olarak görev yaptığı üniversitesinde düzenlenen bir projede alınan kararların uygulanabileceği kanısı uyandıran kurumlaşma denemelerinden örnekler veriyor. Eşme'nin bu konuda 'yarım kalan aydınlanma atılımı'nın tamamlanmasında umduğunu belediyelerce oluşturulacak 'Kent Enstitüleri'ne bağladığını görüyoruz. Kitabın, bu görüşü benimseyenlere iyi bir yol gösterici olacağını düşünüyorum." diyor.

İsa Eşme, orta çağ koşullarını yaşayan toplumun sınırlarını kırmasını, Anadolu’nun, Türkiye’nin çağdaşlaşma yolunda attığı adımlarda Köy Enstitülerinin rolünü, yalın bir dille anlatmış.

Sonraki Haber