Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümünde Dr. Alper Akçam’la konuştuk: 82 yıldır gündemde
‘Köy Enstitüleri, hak mücadelesi veren sendikacılıktan halkın içinde devrimci eylem için etkin siyasete, üretici örgütlenmesine, tarıma, hayvancılığa, balıkçılığa, arıcılığa kadar birçok alanda müthiş bir değişim ve dönüşümün de başlangıcı oldu’
“Eğitim üretim içindir” düsturu Köy Enstitüleri'nin temel prensiplerinden biriydi. Onlar üreterek öğrendiler.
Hasan Ali Yücel’in; “Bu bizimdir, kimseden almadık; bizden alsınlar.” diyerek milli ve özgün bir proje olduğunu belirttiği Köy Enstitüleri, pek çok yabancı bilim adamının da dikkatini çekerek, akademik çalışmalara konu olurken, UNESCO da Köy Enstitüleri modelini gelişmekte olan ülkelere tavsiye etmişti.
Köy Enstitüleri sevgi, saygı, eşitlik, güven, özgürce düşünme, eleştiri ve özeleştiri yapmayı önem vermesiyle birleştirici, dayanışmacı bir toplumun bireylerini yetiştirmeyi hedeflemişti.
Edebiyatımızın önemli isimlerinden, Dursun Akçam, Adnan Binyazar, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Osman Şahin gibi isimlerin bu okullardan çıkması tesadüf müydü?
82. kuruluş yıldönümünde, Dursun Akçam’ın oğlu, aynı zamanda konuyla ilgili yıllardır çalışmalar yürüten, babası gibi yazar Dr. Alper Akçam’la söyleştik.
- Köy Enstitülerinin 82. kuruluş yıldönümüne geldik. Sizce bu kurumlar Türk eğitim hayatına neler kattı?
Köy Enstitüleri, Türk ve Türkiye eğitim hayatına çok şey kattı. Türkiye denen bu ülkenin kurulması, nasıl kutsal Kurtuluş Savaşı sonrası mümkün olduysa, kültürel alt yapısının oluşması, toplumsal bir bilincin gelişmesi de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu zaman dilimi içinde nüfusun yüzde 90’ına yakın bir çoğunluğunu oluşturan üretici köylülüğün kültürel yaşama katılması da Köy Enstitüleri ile sağlanmaya çalışıldı.
Köy Enstitüleri, aynı zamanda hem öğrencileri hem öğretmenleri hem bölgelerindeki köylülük için, mezun ettiği öğretmenlerinin görev yaptığı çok geniş bir halk kitlesi içinde ÖZGÜRLÜŞME VE ÜRETME-ÖRGÜTLENME seferberliği başlattı.
Köy Enstitüleri, hak mücadelesi veren sendikacılıktan halkın içinde devrimci eylem için etkin siyasete, üretici örgütlenmesine, tarıma, hayvancılığa, balıkçılığa, arıcılığa kadar birçok alanda müthiş bir değişim ve dönüşümün de başlangıcı oldu.
- Siz aynı zamanda, Köy Enstitülü edebiyatımızın büyük kalemlerinden Dursun Akçam’ın oğlusunuz. Özel olarak babanızın yetişmesinde Köy Enstitülerinin etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Babam Dursun Akçam, yoksul bir köylü çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Anası Seyhat, 20. yüzyılın başında, Güneybatı Kafkasya’daki, emperyalistlerin birincil nedeni olduğu o kanlı karmaşada, mahşer günlerinde yalınayak kar üstünde kaçarak yaşamda kalabilmiş, yaptığı on bir doğumdan yalnız altısını çocuk olarak yetiştirebilmiş yoksul bir köylü kadınıydı.
Dursun, Cılavuz Köy Enstitüsü’nün kurulduğunu, köylü çocuklarının orada öğretmen olarak yetiştirildiğini duyunca, köyü Ölçek ile Ardahan arasındaki 14 km yolu üç kere çarıklarıyla yürümüş, üstü başı yırtık ve yamalı olduğu için “dilenci” sanılarak kovalanmıştı. Dördüncü gidişinde bir öğretmenin yardımı ile amacına ulaştı…
Köyde zamanında açılıp kapanmış millet mektebinde okuma yazma öğrenmişti. Dördüncü sınıftan başladığı Ardahan 23 Şubat ilkokulunu bitirip büyük bir mücadele ile Cılavuz Köy Enstitüsü’ne gitti. Orada kendisi de bir köylü çocuğu olan İsmail Hakkı Tonguç (Baba Tonguç)’un kurduğu sistem içinde hem üretti hem öğrendi, o ÖZGÜRLÜŞME EYLEMİ içine girdi.
Cılavuz’u bitirdiğinde başka biriydi artık. İçindeki o isyankâr köylü çocuğu bilinçli bir devrimciye dönüşmüştü… Bir öğretmen, bir öğretmen mücadelesi önderi, bir yazar, bir gazeteci oldu zamanda. O yoksul köylü çocuğunun adı ülkesinden kaçıp sığınmak istediği Almanya’da, Hamburg’da, oradaki azınlık çocuklarına verdiği hizmet nedeniyle bir kıyıyla verildi. Cılavuz Köy Enstitüsü olmasaydı, Hamburg’daki o Dursun Akçam Ufer de olmayacaktı, Ardahan’daki o Dursun Akçam Kültürevi de…
YENİ KUŞAK KÖY ENSTİTÜLÜLER DERNEĞİ
- Siz de bir yazar olarak, yıllardır Köy Enstitülerini gündemde tutmak için birçok çalışma yürütüyorsunuz? Bu konuda neler söylersiniz?
Hekimlik mesleğine bir noktalı virgül koyup (hekimlik işinde nokta olmaz, hekimler ölene kadar hekim kalır) edebiyat ve kültür alanına ilk atıldığımda edebiyat kuramı üzerine yapıtlar okumaya, eleştiri ve denemeye de çok merakım vardı. Edebiyatın kuramsal tartışmaları, “Çoksesli roman”, “Karnavalcılık”, “biçim mi önemli, içerik mi” gibi tartışmalara dalmıştım…
Babam ve diğer Köy Enstitülü yazarları, o günlerde “toplumcu gerçekçilik” başlığı altında toplananları ve özellikle “köy romanı” yaftası takılı bir tarzda yazanları hararetle eleştiren ve değersizleştirmeye çalışan bir eleştirmenimizin kitaplarımda karşıma çıkan Mihail Bahtin adından başlayarak Lâtin Kültürü’nün önemli temsilcisi Octavio Paz’a, İtalyan Franco Moretti’ye, Brezilyalı Paulo Freire’ye birçok okumalar yaptım ve edindiğim donanımla edebiyatımızdaki “kategorileştirme” hareketine karşı bir bayrak açtım diyebilirim.
Bu yolda ilerlerken, Köy Enstitülü edebiyatçıların yanlış tanıtılmış (kendileri de ne yazık ki çok itiraz edememişler) olduklarını gördüm. Köy Enstitülü edebiyatçılar üzerinden başladığım bu çalışma, 2006’dan sonra başlayan kumpas davaları sırasında ve o “dinci-Fetöcü” hegemonya çabaları içinde, kimi “liberal” aydınların da seve seve katıldığı, “Erken Cumhuriyet Dönemi Kültür ve Eğitim Politikaları” karşıtı o kampanyalarda ANADOLU RÖNESANSI adlı hummalı bir çalışmaya giriştim.
Sonrasında da biraz da arkadan itilerek girdiğim Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği çalışmaları içinde işin teorik ve pratik eylemliliğinde bulundum. Yalnızca o alanda kalmak istemediğim halde bir Köy Enstitüsü uzmanı gibi tanınmaya başladım.
- Çokça konferans ve toplantılarda konuşuyorsunuz. Aradan yıllar geçti hâlâ bu kurumlara ilgi olduğunu söyleyebilir misiniz?
Belli konulara ilgi kendiliğinden biraz zor oluşur… Konu kimi zaman (eğitimimizin bugün içinde bulunduğu çıkmaz gibi) toplumsal gereklilikler sonucu gündemde kalır, kimi zaman da gerçekten bir değeri olan ve iyi bilinemeyen o konunun yerinde bir çözümleme, bütünleme çabasıyla anlatılması konuya olan ilgiyi çoğaltır. Kendi adıma Köy Enstitüleri’nin, eğitimde, kültürde, üretimde, bireyin özgürce yetişmesinde, yaşamın birçok alanında çok önemli ve anlamlı bir yeri olduğunu düşünüyorum…
Benim de içinde bulunduğum Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği’nin yaptığı çok yönlü ve çeşitli çalışmalarla konu gündemde giderek genişleyen bir yer tuttu ve ilgi her geçen gün daha da artıyor. Gün gelecek, kapatılmasına da neden olmuş bir ekonomik-politik çıkar ortaklığının üstüne örtmeye çalıştığı o karanlık örtüyü iyice yırtıp gün yüzüne çıkacak ve hem ülkemiz hem bütün insanlık kültürü için önemli bir esin kaynağı olmayı sürdürecektir.
‘UMUDUMUZ VE İNADIMIZ ÇOK!’
- Bu konuda mücadele yürüten dernekler de var. Dernekler ne durumda istendiği ölçüde faaliyet yürütebiliyor mu?
Çeşitli dernek ve vakıflar var. Bu farklı çalışmaların yararı olduğu kadar kimi zararları da olmuyor değil; bu konuyu bir politik basamak yapmaya çalışanlar da çıkabiliyor…
Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği’nin 20 yılı aşkın bir süredir çıkardığı, yakında 67. sayısı yayınlanacak olan Yeniden İmece’nin de varlığı göz önünde tutulduğunda, önemli işler başardığı inancındayım.
Ne yazıktır ki Köy Enstitülü çocukları dâhil birçok kişi konuya çok sıcak ilgi duymuyor ve çalışmalara katılanların sayısı çok düşük.
Herkeste bir ekran ve mikrofon merakı var. İki kez katıldığım Görkemli Hatıralar programları sırasında telefonlarım susmak, aldığım iletiler bitip tükenmek bilmedi. Herkes kendi Köy Enstitülü yakınını ve kendini gündeme getirmek, ekranda görünmek, mikrofona konuşmak istiyordu. Kimse bulunduğu çevredeki derneklere gidip de işin ucundan tutayım demiyor ama. Var da sayıları çok az…
Umudumuz ve inadımız ise çok! Köy Enstitüleri gündemde tutulmalı, bilinci çoğalmalı…
- Türkiye’nin eğitim alanındaki bu en önemli deneyim sırasında, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali tarafından dünya klasikleri Türkçeye çevrildi. Yine Köy Enstitülü Fakir Baykurt; “Klasiklerin en iyi okuru enstitülü gençlerdi. Ceplerimizi ona göre yaptırırdık, kitap sığsın diye…” diyerek anlatmış o yılları. Babanızdan yola çıkarak o dönem gençliğinin okuma alışkanlığı konusunda ne düşünüyorsunuz?
Babam yaşamı boyunca eve bir ekmek bile almamıştı ama (o işler annem Perihan ve bizlere bırakılmıştı; bizler birer devrimci genç olduktan sonra bu konuda babamızla ateşli tartışmalar yaptık) elinden kitap gazete düşmezdi. Köy Enstitülü öğretmenlerin yalnız çocukları değil öğrencileri de okumayı severdi.
Ders kitapları dışında kitap okumayan öğrenci yok gibiydi. Sınıflardaki Türkçe derslerinde kitaplar üzerine tartışmalar yapardık. Bu alışkanlık Köy Enstitüsü yıllarından kalma bir gelenek olarak uzun süre yaşadı.
KÖY ENSTİTÜLERİ VE YAZARLIK
- Bütün anlattıklarınızdan yola çıkarak, edebiyatımızın önemli isimlerinden, Dursun Akçam, Adnan Binyazar, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Osman Şahin gibi isimlerin bu okullardan çıkması sizce tesadüf mü?
Andre Breton’un “nesnel rastlantı” diye bir deyimi vardır. Rastlantıymış gibi görünenlerin arkasında bile bir nesnellik, özdeksel bir gerçeklik mutlaka olduğunu anlatmaya çalışır. Hele de konu “Köy Enstitüleri ve Yazarlık” işine gelince, oradaki o “ÖZGÜRLEŞME EYLEMİ”nin doğrudan bir sonucu olarak “Yazarak Paylaşma” durumu ortaya çıkar.
Köy Enstitüleri’nde her gün bir saat “serbest okuma” olduğu gibi Yüksek Köy Enstitüsü ve bazı enstitülerde yazma dersleri de konmuştu. Terry Eagleton, devrimci ve üretken bir yazma eyleminin “özgür düşünen, özgür okuyanlar” arasında mümkün olabileceğini söyler.
17 bin 341 Köy Enstitülü öğretmen içinden birçoğunun adı ansiklopedilere geçmiş 300’ün üstünde yazar ve şair, birçoğu üniversitelerin güzel sanatlar fakültesinde kurucu dekan solmuş 400’ün üstünde resim ve plastik sanat uzmanı çıkmış olması asla bir rastlantı değildir. Bütün Köy Enstitülü öğretmenler, en azından anılarını yazıp bastırmak için kapı kapı dolaşmışlardır…
Bunların arasında çok başarılı yazarlar, şairler, sanatçılar vardır. “BATI RÖNESANSINDA RABELAİS / TÜRK EDEBİYATI’NDA KÖY ENSİTÜLÜ YAZARLAR” özgün tezimde bu konuya ayrıntısıyla girdim.