Okul öncesi için topyekün devrim!
Çocuk Gelişimci Eylem Göksu Yıldırım Candemir, kreş ve okul öncesi kurumların durumunu anlattı ve çözümün bir ‘devrim’ niteliğinde olması gerektiğini söyledi: Kamu eliyle çözümler üretilmelidir
Ülkemizde kadınların iş yaşamına katılımı arttıkça, çocuk bakımı ve eğitimi konuları daha fazla önem kazanıyor. Her mahallede bir kreş görmek, talebin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Talebi karşılamayan kamu, hizmetin ulaşması için özel sektöre alan açıyor. Bunun sonucunda merdiven altı kreşlerin sayısındaki artış, özellikle nitelik sorununu doğuruyor. Anne babaları ve velileri yakından ilgilendiren bu önemli konudaki sorularımızı, Çocuk Gelişimci, Uzman Öğretici Eylem Göksu Yıldırım Candemir’e yönelttik.
YAŞAMIN EN KRİTİK DÖNEMLERİNDEN BİRİ
- Okul öncesi eğitim nedir?
-Okul öncesi eğitim, çocukların yaşamın en kritik dönemlerinden birinde aldıkları eğitimi ifade eder. Bu dönemde çocuklar, bilişsel, duygusal ve sosyal becerilerini geliştirirken, öğrenmeye olan meraklarını keşfederler. Temel akademik bilgilerin yanı sıra, paylaşma, iş birliği, empati gibi sosyal beceriler de bu süreçte kazanılır. Dolayısıyla, okul öncesi eğitim, çocukların gelecekteki başarıları ve toplumsal entegrasyonları için hayati öneme sahiptir.
- Okul öncesi kurumlara neden ihtiyaç var?
-Okul öncesi kurumlar, çocukların eğitim ve bakım ihtiyaçlarını karşılamakla kalmaz, aynı zamanda ebeveynlerin iş yaşamına katılmasını da sağlar. Bu kurumlar, çocuklara güvenli bir ortam sunarak, onların gelişimini destekler. Ayrıca, bu süreçte çocuklar, farklı kültürel ve sosyal ortamlarla tanışarak, çeşitliliği ve hoşgörüyü öğrenirler. Bu nedenle, okul öncesi kurumların varlığı, toplumun gelecek nesillerini hazırlamak açısından kritik öneme sahiptir.
DEVLET, NİTELİĞİ GÖZ ARDI EDİYOR
- Nitelik sorunu var mı?
-Evet, maalesef. Bu sorunun cevabını uzun tutmak istiyorum. Ne yazık ki haberlerde karşılaştığımız, olmasını istemediğimiz görüntülerin nedenlerini burada bulacağız.
Kadınların iş yaşamına katılmasıyla birlikte okul öncesi eğitim kurumlarına talep oldukça arttı. Her mahallede bir kreş görmemiz bunu doğruluyor. Ancak bu talep devlet eliyle karşılanmayınca alan özel sektörün eline bırakılıyor. Hal böyle olunca talebin karşılanması noktasında devlet, açılan bütün kreş ve gündüz bakımevlerinde niteliği göz ardı ediyor. Zayıf denetim mekanizmaları, merdiven altı kreşlerin sayısının artması, kurum sahiplerinin mesleki yeterlilik ve pedagojik formasyon sahibi olmamaları, okul öncesi eğitimin “eğitim” den çıkarılarak yalnızca bakıma odaklanması, nitelik sorununu gözler önüne seriyor.
KAZANAN YALNIZCA ÖZEL SEKTÖR OLUYOR
Öte yandan yalnızca fiziki koşulların niteliksizleşmesinden bahsetmiyoruz. İlgili bölümlerin örgün eğitimden koparılarak, açık öğretim fakültesi adı altında teorik ve pratik olarak eksik süreçlerle mezun olan binlerce “meslektaş”tan bahsediyoruz. Bu mezunlarımız ise düşük ücret karşılığında kreş ve anaokullarında çalışıyor. Her açıdan kazanan yalnızca özel sektör oluyor.
ÖZEL ÇOCUKLAR GELİR KAPISI!
Gelişimsel olarak akranlarından geri kalan çocuklarımız için de sonuç değişmiyor. Özel çocukları gelir kapısı gören, eğitiminden ziyade kurumda bulunan çocuk sayısıyla ilgilenen özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin sayısı oldukça fazla. Son çıkan yönetmeliğe göre yeni kurum açmak mümkün değil, ancak var olan kurumların büyük kısmı ise işletme mantığı ile hizmet veriyor. Yani, kurum bünyesinde yer alan özel eğitimci, uzman öğretici, psikolog, çocuk gelişimci, fizyoterapist gibi meslek gruplarına dahil olmayan “işletmeci”ler söz sahibi.
Bu konuda çıkarılan yönetmelikler yok mu, denetimler yapılmıyor mu gibi sorularınız elbette beliriyor fakat kanımca ihtiyaç ağır basıyor…
ÖDEMELER AİLELERİN BELİNİ BÜKÜYOR
- Peki bütün kurumlar böyle mi?
Elbette bu işi hakkıyla yapan kurumlarımız da var ancak ülkemizde büyük pay sahibi olan ne yazık ki onlar değil. Devletin okul öncesi ve özel eğitim alanlarındaki planlama ve yürütmesinden mahrum olan çocuk ve aileler nitelikli eğitim ve bakım hizmeti almaktan çok uzak. Almak içinse çalışan anne ve babalardan en az biri, çalışma hayatına devam etmek için binlerce lira ödemek zorunda kalıyor. Asgari ücreti aşan kreş ödemeleri ise ailelerin belini büküyor. Bu durum, aile ve çocukların hizmete erişmesine engel oluyor.
NİTELİKLİ BAKIM VE EĞİTİM DEVLETİN SORUMLULUĞUNDA
- Durumun ciddiyeti ortada. Sizce neler yapılmalı?
Haklısınız. Ciddi bir tablo ile karşı karşıyayız. Bahsetmek gerekirse: kritik dönemde eğitim alamayan çocuklarımız, çalışma hayatına dahil olamayan annelerimiz, tüm sorunları aşarak bir şekilde hizmete erişen ancak çocuğun güvenliğinden endişe duyan ailelerimiz…
Eğitim ve bakım – hele ki çocuklarsa- devletimizin görevdir. Nasıl ki muhtaç durumda olan çocuklarımız için gerekli kurumlarımız varsa, çocuklarımızın eğitimi ve bakımı için de yeterli sayıda ve nitelikte kurumlarımızın olması gerekir. Bu hem devletimizin geleceği hem de ekonomik faaliyetin aksamaması için önemlidir.
Bu tablo ancak topyekûn bir devrimle dağıtılabilir. Anne-çocuk-bakım üçgeninde gelişen ihtiyaçlara hızla ve kamu eliyle çözümler üretilmelidir. Çocuğun eğitim ve bakım ihtiyaçları özel sektörün vicdanına bırakılmamalı, kadınlarımızın ise annelik hakkı güvenceye alınmalıdır.